Aynı şekilde... Kendimizi normal olmayan bir olay
karşısında buluyoruz. Bu olay, Allah'ın
sınırsız iradesinin görünümlerinden birini taşımakla,
bu iradenin insanların alışageldiği
sınırlamalara bağımlı
olmadığını görüyoruz. İnsanoğlu
asla değişmez bir yasa sandığı ve bu
nedenle bu yasanın sınırlarını taşan
olayları kuşku ile karşıladığı
ve bu türden bir olayla realite olarak karşılaşıp
yalanlayamaz duruma düştüğünde de onun etrafını
uydurmalar ve efsanelerle örmeye yönelir.
İşte yaşı geçmiş bir ihtiyar olan
Zekeriyya ve gençliğinde çocuğu olmamış
kısır karısı... Allah'ın bol
rızık verdiği ve saliha bir kız olan Meryem'i
gördüğünde, nesil sahibi olma konusunda kalbinde fıtri
bir arzu coşar, Rabbine yönelerek niyaza geçer ve kendisine
temiz bir nesil bağışlanmasını diler:
"Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti; `Ey Rabbim bana kendi
tarafından temiz bir soy bağışta, hiç kuşkusuz
sen şu duayı işitensin' dedi."
Bu samimi, sıcak ve gönülden gelen duanın sonucu ne
oldu? Hiçbir yasayla ifade edilemeyen ve insanların
alışageldiklerinin tersine bir durum ile karşı
karşıya kalındı. Çünkü bu dileği
yerine getiren kudret yüce `Allah'ın kudretidir:
"Bunun üzerine Zekeriyya, mabette namaz kılarken
melekler O'na şöyle seslendiler; Allah sana Yahya'yı müjdeliyor.
O, Allah'ın dolaysız kelimesini doğrulayan efendi,
iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."
Arı-duru bir gönülden kopup gelen çağrıya müsbet
cevap verilmişti. Çünkü O umudunu, duaları
işitene ve dilediği zaman istekleri
karşılayana bağlamıştı. Melekler
Zekeriyya'ya erkek bir çocuk müjdelediler. Doğmadan önce
adı biliniyordu. "YAHYA". Karakteri de biliniyordu,
iyi, efendi, namuslu, şehevi duygularını
frenleyebilen, duygusal arzularının tepkilerini
dizginleyebilen, Allah'tan kendisine gelen her sözü doğrulayan
bir mümin (Bazı tefsirler Allah'tan olan sözü doğrulamaktan
amacın Hz. İsa (selâm üzerine olsun) olduğunu
belirtmiştir. Burada bu anlayışı zorunlu
kılan bir neden yoktur.) ve iyi insanların kafilesine
katılan bir peygamber...
Dua kabul edildi. İnsanların bir kanun olduğunu
sandıkları alışagelen şeyler, yüce
Allah'ın iradesinin gerçekleştirdiği bu olayı
algılayamaz. Aslında insanın kanun olarak
sandığı ve gördüğü her yasa -sınırsız
ve nihai değil- göreli bir olgudan öteye geçemez.
İnsan, bu sınırlı ömrü, sınırlı
bilgisi ve bütünüyle sınırlı aklıyla nihai
bir kanunu bütünüyle algılayamaz ve bu noktada mutlak bir
gerçeğe varamaz. İnsana, Cenabı Allah'a
karşı edebini takınması yakışır.
Tabiatının sınırları ile
sahasının çerçevesini taşmaması
yaraşır ona. Böylece, kılavuzsuz olarak çöllerde
bilinçsizce yol tepmekten kurtulur. Olabilecek ve
olamayacaklardan söz ederken bizzat deneyimlerinden kendisinin
belirlediği kurallardan ve bilgilerinden hareketle
Allah'ın bağımsız olan dilemesini dar
kalıplara sokmaya çalışmaktan kurtulur.
Duanın kabul edilişi bizzat Zekeriyya'ya da bir sürpriz
olmuştur. Çünkü Zekeriyya da nihayet insanlardan biriydi.
İnsanların alışageldiği olaylara oranla
olağanüstü bir niteliğe sahip bulunan bu,olayın,
nasıl meydana geldiğini öğrenmeye
meraklanmıştı.
"Zekeriyya `Rabbim, kendimi iyice yaşlanmış
ve karım çocuktan kesilmişken nasıl oğlum
olabilir?' dedi. O da; `Böyledir Allah dilediğini yapar'
dedi."
Ve hemen cevap yetişiyor. Cevap sade ve kolaydır..
İşi ehline havale ediyor. Anlaşılmasında
hiçbir zorluk, oluşunda hiçbir ilginçlik bulunmayan
gerçek mahiyetine gönderiyor.
"Böyledir Allah dilediğini yapar."
Aynı şekilde... İş, Allah'ın
dilemesine ve sürekli olarak bu şekilde meydana gelen
Allah'ın iradesine havale edildiğinde onun
alışılagelen tekrar edilen ve normal olan bir
iş olduğu kavranabilmektedir. Fakat insanlar olay
konumunda değerlendirmiyor, Allah'ın
yaratıcılığı üzerinde düşünmüyor
ve gerçeği gözlerinin önüne getirmiyorlar. Böylece
kolaylıkla ve bağımsızlıkla Allah
dilediğini yapar. Öyleyse kendisi yaşlandığı
ve karısı kısır olduğu halde
Allah'ın Zekeriyya'ya bir erkek çocuk bağışlamasında
anlaşılmayacak ne olabilir? Yaşın ve
kısırlığın; ancak, insanların
kendilerinin kural olarak tesbit ettiği ve onlardan kanunlar
çıkarttıkları zaman bir değeri olabilir.
Allah için ise böyle kıyaslama yoktur. O'nun için ne alışılagelen
ne de ilginç bir olaydan söz edilebilir. O'na göre her nesnenin
kaynağı dilemesinin ona yönelmiş
olmasıdır. Onun dilemesi ise her çeşit bağdan
tamamen bağımsızdır. Fakat Zekeriyya
beşeri araştırmaların suya indirilmesine
duyduğu aşırı üzüntüden ve müjdenin
kendisinde şok etkisi yapmasından ötürü Rabbine
yönelmekte kendisine huzur bahşedecek bir işaret
vermesini istemektedir.
"Rabbim bana bir işaret ver dedi."
Burada Allah O'nu gerçek huzura yöneltiyor... Kendisini
içinde bulunduğu alışılagelen olayların
etkisinden kurtarıyor. Artık onun işareti üç gün
boyunca insanlarla konuşmaması, Rabbine yöneldiğinde
ise zikir ve tesbihlerle onu yâd edip dilini depretmesidir.
"Zekeriyya `Rabbim, bana bunun belirtisini göster' dedi.
Allah ona şöyle buyurdu; `Senin belirtin üç gün boyunca,
işaretleşme dışında insanlarla
konuşmamandır. Rabbinin adını çokca an ve
sabah akşam O'nu noksanlıklardan tenzih et."
Burada açıklama kesiliyor... Fakat biz bunun pratik
olarak gerçekleştiğini biliyoruz. Şimdi artık
Zekeriyya bizzat kendisinde yani kendisinin hayatında,
başkasının hayatında
alışılmamış şeyleri
yaşıyor. Bu dil onun eski dilidir. Fakat o bunu
insanlarla konuşmaktan alıkoyuyor ve Rabbine yakarmak için
serbest bırakıyor. Peki bu olaya egemen olan yasa
hangisidir? Bu, yüce Allah'ın iradesinin
sınırsız ve bağımsız
yasasıdır. Onsuz bu ilginç olayı açıklama
imkansızdır. Aynı şekilde ihtiyarladıktan
sonra ve karısının
kısırlığına rağmen O'na
Yahya'yı bağışlaması da bu yasa olmadan açıklanamaz.
HZ. İSA'NIN DOĞUŞU
Sözün akışı içinde ele alınan bu
olağanüstü olay sanki her çeşit efsane ve
kuşkulandırmaların kaynağı olan İsa
olayına bir giriştir. Aslında bu olay,
bağımsız ilahi iradenin zincirleme olayları içinde
ancak bir halkayı oluşturmaktadır. Burada Mesih
kıssasına giriliyor. Meryem'in kötülüklerden arınma,
dua ve ibadet ile bu yüce üflenen nefesi kabul edebilecek
seviyeye gelmeden önceki hazırlığına
kıssada yer veriliyor.