Mümin ile kâfir arasında bir
sevginin meydana gelmesi izin verilen takiyye kapsamına
girmediği gibi, mü'minin takiyye adı altında
pratik olarak herhangi bir şekilde kafire yardım etmesi
de izin verilen takiyye kapsamına girmez. Allah'a
karşı bu tür düzenbazlıklara başvurmak
doğru değildir! Sözü edilen kâfir, Kur'an ifadesinin
burada kapalı olarak geçtiği fakat başka bir
surede açık olarak gösterdiği gibi, hayatın her
alanında Allah'ın kitabının egemen
olmasına taraftar olmayan kişidir.
Bu durumda iş, vicdanlara, kalplerin takvasına ve bütün
gizli şeylerden haberi olan Allah'a havale edildiğinden,
gerçekten dehşet verici bir biçimde müminleri Allah'ın
cezasından ve öfkesinden sakındırmayı da içeren
bir tehdidle ifade edilmiştir:
"Allah sizi kendinden korkmaya çağırıyor.
Dönüş de Allah'adır."
Ayetlerin akış seyri sakındırmaya, kalplere
dokunmaya ve Allah'ın kendilerini gözettiği ve
Allah'ın ilminin kendilerini izlediği bilincini vermeye
devam ediyor.
"De ki: `İçinizdeki duyguyu saklasanız da açığa
vursanız da Allah onu bilir. Göklerde olanı ve yerde
olanı da bilir. Allah'ın gücü herşeye yeter."
Bu ifadê, sakındırma ve tehdidi daha da
derinleştiriyor. İlim ve kudrete dayanan kendisinden
kurtulmak için hiçbir sığınak ve yardım
yetkisi bulunmayan Allah'ın cezasına çarpılmaktan
korunma ve korkma duygusunu coşturuyor!
Ayetlerin akışı, hiçbir eylem ve niyetin
unutulmadığı, herkesin yaptıklarının
tümüyle karşılığını göreceği
o korkunç günü gözler önüne getirerek, sakındırma
ve kalpleri etkilemede bir adım daha atıyor.
Bu öyle bir karşılaşmadır ki, insanın
kalbine açılan bütün yolları kapatıyor. Ve onu,
iyi-kötü herşeyini gözetleyerek kuşatıyor.
İnsan bu gözetleyiciye yönelirken kendi kendisini hesaba
çekiyor. Kendisiyle işlediği kötülük arasında
uzun bir mesafe olmasını ya da kendisiyle bu günün
tamamı arasında aşılmaz bir uzaklık
olmasını diler; fakat bu dilemenin iş işten geçtikten
sonra ne yararı olabilir ki! Çünkü artık
karşılaşma günü gelmiş ve onun
gırtlağına
yapışılmıştır. Artık kaçıp
kurtulmak çok uzak. Kurtuluş yok artık!
Sonra ayetlerin akışı yine imanın kalbine
bir hamle daha yapıyor ve Allah'ın insanların
kendisinden sakınmaları gerektiği şeklindeki
telkini tekrar ediliyor:
"Allah, sizi kendisinden korkmaya çağırır..."
Yüce Allah bu sakındırmada zaman geçmeden fırsatın
genişliğini ve rahmetini onlara hatırlatıyor:
"Allah kullarına karşı şefkatlidir."
Bu sakındırma ve bu hatırlatma da onun
şefkatindendir. Bu da O'nun kullara iyilik ve rahmet
dilediğini göstermektedir...
İşaretler, yöntemler, îmalar ve ilhamlar yönünden
zengin olan bu geniş çaplı hamle, müslüman cemaatin
hayatında yaşanan olaylara ışık
tutmaktadır. Müslüman bloktan bazı bireyler ile kâfirler
arasında akrabalık yahut ticaret etkenlerinden ötürü
birtakım ilişkiler vardı. Bundan dolayı burada
müslümanların Mekke'de müşrikler, Medine'de de
yahudiler ile akrabalık, dostluk ve kölelik ilişkilerinin
gevşek tutulmasının tehlikesine işaret
edilmektedir. Halbuki İslâm yeni müslüman toplumun
temelini yalnız inanç ilkesine dayandırmak istiyordu.
Bu inançtan kaynaklanan yolun ilkesine dayandırmak
amacındaydı. Öyle ki İslâm, bu konuda hiçbir cıvıklığa
ve kaypaklığa asla izin vermiyordu.
Aynı şekilde bu tür ağlara takılmamak,
buna benzer bağlardan kurtulmak, Allah'a
sığınabilmek, başkalarına değil,
yalnız O'nun yoluna bağlanmak için insan kalbinin
sürekli olarak yorucu çalışmalara ihtiyacı
olduğuna gizliden işaret edilmektedir.
İslâm, din hususunda müslümanlarla savaşmayan
insanlara iyilik yapmayı yasaklamaz. Yalnız, dostluk,
iyilik yapmaktan apayrı bir olgudur. Dostluk;
karşılıklı bağlılık,
yardımlaşma ve sevgi beslemedir. Bu ise, gerçekten
Allah'a iman eden bir kalpte ancak kendisi ile beraber Allah'a bağlanan,
hayatlarında Allah'ın yoluna onunla birlikte boyun
eğen, itaat, bağlılık ve teslimiyet ile
Allah'ın kitabıyla muhakeme olunmaya taraftar olan müminler
için varolan bir dostluktur.
FEYGAMBERE UYMA
Son olarak bu konunun ve surenin en geniş ve temel
çizgilerini ortaya koyucu, kesin ve net olan, ele aldığı
meselede kesinlik arzeden sonuç geliyor. Geliyor ki, öz
ifadelerle iman gerçeğini, din gerçeğini ortaya
koysun, hiçbir şüpheye yer bırakmayan bir netlikle küfür
ile imanın arasını kesin olarak ayırsın: