Gönülden gelen bir yakarış... İfade biçiminde
dua tonu var... Manevi parıltısında
yalvarış özü hakim. Apaçık evren kitabına
dikkat çekişinde, şefkat ve yumuşaklıkla
insanın duygularını coşturma var.
Allah'ın iradesi ve insanların işleri ile evrenin
işlerinin yürütülmesini beraberce zikredişinde büyük
bir gerçeğe işaret vardır. Hem evrene hem de
insana egemen olan tek uluhiyet gerçeğine...
İnsanın ihtiyacının, Allah'ın idaresinde
bulunan büyük evrenin ihtiyacının bir parçasından
başka birşey olmadığı gerçeğine...
Yalnız Allah'a boyun eğmenin, insanın ihtiyacı
olduğu gibi tüm evrenin ihtiyacı da olduğu... Bu
ilkeden sapmanın insanı, kuralların
dışına çıkma ile cahilliğe ve
sapıklığa düşüreceği gerçeğine
işaret var!
Bu, tek uluhiyet gerçeğinden kaynaklanan bir gerçektir...
Tek bir İlâh. Öyleyse herşeye sahip olan da
yalnız O'dur. Ortaksız olarak "Mülkün sahibi"
O'dur. Sonra O, kendi mülkünden dilediğine dilediği
kadarını verir. Allah'ın kendisine mülk verdiği
kişi ancak emanet olarak onu sahiplenebilir. Mülkün gerçek
sahibi, dilediğinde dilediği kimseden mülkünü geri alır.
Hiçbir insanın gönlünce tasarruf yetkisi bulunan kalıcı
bir mülkiyet olamaz. Ancak kendisine emanet edilen bir
mülkiyetten söz edilebilir ki o da asıl mülk sahibinin
şartlarına ve direktiflerine bağlı kalma
zorunluğudur. Mülkü emanet olarak alan kişi, mülkün
asıl sahibinin şartlarına aykırı bir
harcamada bulunduğu zaman bu harcaması geçerli olmaz ve
müminler dünyada buna engel olmak zorundadırlar. Bu
kişi ahirette de, mülkü canının istediği
şekilde kullandığından ve asıl sahibinin
şartlarına aykırı hareket ettiğinden
dolayı ayrıca hesaba çekilecektir...
Aynı şekilde dilediğini onurlandıran,
dilediğini de güçsüz düşüren O'dur. Kimse O'nun
hükmünü yanlış göremez, O'nu saptırmaya
yeltenemez ve verdiği kararı bozamaz. O, yüce Allah'tır
ve her şeyin sahibidir... Bu özel niteliği Allah
dışında hiç kimsenin üstlenmesi asla doğru
olmaz.
Allah'ın bu egemenliği, bütünü ile iyiliğin
kendisidir. Çünkü O, bu hakimiyetini doğruluk ve adalet
ile yürütür. Doğruluk ve adalet ile mülkü dilediğine
verir, dilediğinden alır. Hak ve adalet ile
dilediğini onurlandırır, dilediğini güçsüz
kılar. Tüm durumlarda O'nun murad ettikleri gerçekten hayırdır.
Her zaman bu iyiliğin gerçekleşmesi üzerindeki mutlak
irade ve mutlak kudret Allah'ındır. "İyilik
senin elindedir" "Senin herşeye gücün yeter"...
İnsanın tüm işleri üzerindeki bu hakimiyet,
onların işlerini iyilik temeli üzerinde proğramlama,
Allah'ın kâinat ve hayat üzerindeki mutlak ve büyük
hakimiyetinin bir parçasından başka birşey
değildir:
"Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü geceye
dönüştürür. Diriden ölüyü çıkarır, ölüden
diriyi çıkarırsın. Dilediklerine hesapsız
rızık verirsin."
Bu birbiri içine giren gizli hareketi, bu büyük gerçeği
ifade eden tasvir insanın kalbini, duygularını, gözlerini
ve duyu organlarını doyurmaktadır... Gecenin gündüze,
gündüzün geceye çevrilişi, ölüden dirinin, diriden
ölünün çıkarılışı olgusu... Kalbin,
dikkatlerini ona yönelttiğinde ve orada fıtratın
gerçek ve engin sesine kulak verdiğinde şüphesiz ve
tartışmasız olarak Allah'ın kudretine
işaret ettiğini kavrayacağı hareket.
"Geceyi gündüze, gündüzü geceye dönüştürür".
İster mevsimlerin değişmesi esnasında
geceden gündüze, gündüzden geceye alınıp eklenme
şeklinde anlaşılsın, ister sabah akşam
vakitlerinde karanlığın
aydınlığın hareketiyle birinin diğerine
geçmesi biçiminde anlaşılsın. İnsanın
kalbi hem bu harekette hem diğerinde Allah'ın evreni
harekete geçiren kudretini görür gibi olmaktadır.
Kapkaranlık kürenin apaydınlık küre önünde nasıl
katlandığını, karanlık yerleri nasıl
aydınlık yerlere çevirdiğini gözlemektedir. Yavaş
yavaş gece karanlığının gündüzün aydınlığına
geçtiğini, sabahın azar azar karanlıkların
derinliklerinden nefes almaya başladığını...
Kışın girişiyle gecenin gündüzden kemire
kemire yavaş yavaş uzadığını...
Yazın başlangıcında ise, gündüzün geceden
çala çala uzamaya başladığını görür
gibi olmaktadır. Bu hareket ile diğer hareketin ince ve
gizli iplerinin elinde bulunduğunu hiçbir insan iddia etmez.
Ayrıca aklî dengesi yerinde olan bir insan bunların
proğramsız ve rastgele oluştuğunuda ileri sürmez.
Hayat da ölüm de böyledir. Yavaş yavaş ve basamak
basamak biri diğerine geçmektedir. Canlılar üzerinden
geçen her saniyede, hayatın yanında ölüm de harekete
geçmektedir. Ölüm, ondan bir tarafı yontuyor hayat ise
onda yeniden bir diriliş gerçekleştiriyor!
Canlıların birtakım canlı hücreleri ölüp
gidiyor, onların yerini yeni hücreler alıyor ve eyleme
geçiyor. Onda ölüp giden, başka bir dolaşımla
tekrar hayata dönüyor. Onda diri olarak meydana gelen bir başka
dolaşımda ölüme mahkûm oluyor. Bu, bir tek canlı
organizmadaki harekettir... Sonra çerçeve genişlemeye
başlar ve bu sefer canlı organizmanın tamamı
ölüme mahkûm olur. Sonra onun hücreleri, başka bir
bileşimde görev alan atomlara dönüşüp canlı bir
bedene girer ve orada hayata kavuşur. Bu, gece ile gündüzün
her saniyesinde hareket halinde olan bir dolaşımdır.
Tüm bu hareketlerden hiçbirini, insan kendisine mal etmeye
kalkamaz. Yine hiçbir akıllı, insan, bu hareketin
proğramsız ve rastlantı eseri olduğunu ileri süremez!
Tüm evrenin ve her canlının yapısında
varolan bir hareket. Gizli, engin, tatlı ve dehşet
yerici bir hareket. Kur'an'ın bu kısa işareti, o büyük
hareketi insanın kalbine ve beşerin aklına göstermektedir.'
Her ye gücü yeten, onları yoktan vareden, onlara merhamet
eden ve işlerini proğramlayan Allah'ın eliyle
dokunan hareket. İnsanlar nasıl olur da işlerini
merhametle proğramlayan Allah'tan ayrı bir proğram
yapmaya kalkışabilirler? Hakîm ve Habîr olan Allah'ın
düzene koyduğu bu evrenin birer parçaları
oldukları halde, nasıl olur da kendilerine
canlarının istediği düzenler seçebilirler?
Sonra hepsinin rızkı Allah'ın elinde olduğu
ve hepsi de O'na muhtaç olduğu halde, nasıl bir
kısmı bir kısmını kul yapabilir,
bazıları bazılarını Rabbler edinebilirler?
"Dilediğine sınırsız rızık
verirsin"
Bu, insanın kalbini büyük gerçeğe; Tek bir
uluhiyet, tek bir gücün etkinliği, tek bir hakimiyet bir
tek asıl sahip olduğu ve bir tek zatın hüküm
verme yetkisi olduğu gerçeğine yöneltmektedir. Sonra
herşeye hakim, mülkün sahibi, onurlandıran, güçsüz
bırakan, hayat veren, öldüren, bağışta
bulunan, mahrum bırakan, evrenin ve insanın
işlerini sürekli olarak adalet ve iyilikle düzene koyan
Allah'ın dışında hiçbir kimseye bağlanılmayacağı
gerçeğine çekmektedir.
KÂFİRLERE DOSTLUK BESLEYENLER
Bu ifade, geçen bölümde söz konusu edilen kendilerine
Kitap'tan bir pay verildiği halde Allah'ın insanlara
belirlediği yolu kapsayan Allah'ın kitabıyla
muhakeme olunmaya sırtını dönen ve O'ndan yüz
çevirenlerin tutumlarının eleştirisini
pekiştirmektedir. Halbuki bütün kâinatın ve
insanların işlerini evirip-çeviren Allah'ın
kitabıdır. Bu aynı zamanda gelecek bölümde söz
konusu edilen müminlerin müminleri bırakıp kâfirleri
dost edinmelerinden sakındırmaya da bir giriştir.
Zira bu evrende kâfirler için hiçbir kudret ve tasarruf hakkı
yoktur. Herşey yalnız Allah'ın elindedir. O da
yalnız müminlerin dostudur, başkasının
değil: