Sabretmeleri, sabırda yarışmaları,
hazırlıklı olmaları ve Allah'tan
korkmaları için, onlara çağrı
yapılmaktadır.
Surenin akışı, sabır ve takvayı bolca
işlemektedir. Bazan ayrı ayrı bazan da birlikte
zikretmektedir. Aynı şekilde surenin
akışı, dayanmaya, cihat etmeye, hileleri bertaraf
etmeye, yenilgi ve kargaşa çığırtkanlıklarına
kulak vermemeye yönelik çağrılan da içermektedir. Bu
yüzden sure, sabretmeye, sabırda yarışmaya,
hazırlıklı olmaya ve Allah'tan korkmaya çağırmakla
son bulmaktadır. Bu da surenin bütünlüğüne uygun bir
sonuç olmaktadır.
Bu davada sabır, yol azığıdır.
Çünkü yol uzun ve meşakkatlidir. Cezalar ve dikenlerle
kuşatılmıştır. Kan, ceset, işkence,
imtihanla doludur. Birçok şeye karşı sabretmek
gereklidir. Nefsin şehvet ve arzularına, eğilim ve
kibirlerine, zaaf ve eksikliklerine, acelecilik ve
bıkkınlığına karşı sabır...
İnsanların şehvetlerine, eksikliklerine, zaaf ve
bilgisizliklerine, kötü düşüncelerine, bozuk tabiatlarına,
bencilliklerine, kibirliliklerine, kaypaklıklarına ve
sonuç için aceleci olmalarına karşı sabır...
Batılın saldırganlığına,
tabutların küstahlığına, kötülüğün
kabarıklığına, şehvetin
yaygınlığına, gurur ve tekebbürün azgınlığına
karşı sabır... Öte yandan yardımcıların
azlığına, destekçilerin zayıflığına,
yolun uzunluğuna, zorluk ve sıkıntı
anında şeytanın vesveselerine karşı
sabır... Bütün bunlara karşı cihadın sürekliliğine
ve nefislerde meydana getirdiği, acı, kin, öfke ve sıkıntı
gibi çeşitli tepkilere... Kimi zaman hayırda güven zayıflığına,
kimi zaman insan fıtratındaki ümit eksikliğine,
kimi zaman da usanç, sıkıntı, karamsarlık ve
ümitsizliğe karşı sabır... Bütün bunlardan
sonra da, güç, zafer ve galibiyet anında nefsi zapt etmeye,
kibirlenmeden, intikam almaya yeltenmeden, bir hak olan
kısası haksızlığa dönüştürmeden,
bolluğu tevazu ve şükürle karşılamaya,
bollukta da darlıkta da Allah'a bağlı kalma, O'nun
çizdiği kaderine teslim olma,, güven bağlılık
ve huşû içinde her işi O'na havale etme hususunda
sabır...
Bütün bunlara ve bu uzun yolun yolcusunun yol boyunca karşılaşacağı
ve kelimelerin yetersiz kaldığı daha nicesine
karşı sabır. Çünkü kelimeler bu zorlukların
gerçek anlamlarım aktaramazlar. Yolun meşakkatlerini
çeken, heyecan, tecrübe ve acılarını tadan
kavrayabilir bunu ancak.
İman edenler bu hakiki anlamın birçok yönünü tatmışlardır.
Bu çağrının tadını da en iyi onlar bilir.
Yüce Allah'ın uygulamalarını ve istediği
sabrın anlamını çok iyi bilirler.
"Musabere" -sabırda yarışma- "Sabır"
kelimesinin kökünün "mufaele" -işdeş-
kipidir. Bütün bu duygularını sabırda
yarışması, müminlerin sabrını
kırmaya çalışan düşmanların
sabırda yarışması... Evet onların ve
bunların sabırda yarışması, sürüp giden
cihadda müminlerin sabrını tüketemez, aksine onları
düşmanlarından daha sabırlı ve daha güçlü
kılar. Kalplerißin gizliliklerindeki düşmanlarından
-şeytan- ve insanların en kötüsü olan düşmanlarından
olsun o, fark etmez. Sanki bu bir yarıştır. Düşmanlarıyla
kendileri arasında... Sabra karşı sabır,
savunmaya karşı savunma, çalışmaya
karşı çalışma, ısrara karşı
ısrara çağırıyor sanki.
Yarışmanın gayesi de düşmanlarından daha
dirençli, daha sabırlı olmalarıdır.
Batıl ısrar ediyorsa, sabredip yoluna devam ediyorsa,
hakk, daha ısrarlı ve yolunu sürdürmede daha sabırlı
olmaya layıktır. "Murabata"
-hazarlıklı olma cihad için mevzilere yerleşmek, düşmanın
saldırısına açık noktalarda direnmek. Müslüman
kitle, dava yükünü omuzlamaya ve onu insanlara sunmaya çağrıldığı
andan itibaren, bir an bile gafil olmamış,
uyuşukluk göstermemiş ve hiçbir zaman düşmanları
onları korkutamamıştır. Kıyamete kadar
cihada hazırlanmaktan vazgeçmediği sürece hiçbir
zaman veya mekandaki düşmanları da asla onları
korkutamaz.
Bu dava insanları, pratik bir hayat metoduyla yüzyüze
getirmektedir. Mallarına, hayat ve
yaşayışlarına hükmettiği gibi
vicdanlarına da hükmeden bir metod... İyi, adil ve
dosdoğru bir metod... Ancak kötülük; iyi, adil ve dosdoğru
metoddan rahatsız olur. Batıl; iyiliği, adaleti ve
doğruluğu sevmez. Tuğyan; adalete,
eşitliğe ve şerefliliğe teslim olmaz. Bu yüzden
kötülük, batıl ve azgınlığın
taraftarları bu davaya karşı çıkmaya
başlıyorlar... Sömürü ve çıkarlarından
vazgeçmek istemeyen sömürgeci ve çıkarcılar,
tuğyan ve büyüklük taslamaktan geçemeyen tağut ve müstekbirler
ile başıboşluk ve şehvetlerden ayrılmak
istemeyen ahmak beyinsizler bu hak davaya savaş açıyorlar.
İşte bütün bunlara karşı cihad etmek kaçınılmazdır.
Sabretmek ve sabırda yarışmak zorunludur.
Hazırlıklı ve tetikte olmak gereklidir. Ta ki müslüman
ümmet, her yerde ve her soyda süren düşmanlarından
gafil olmasın...
İşte bu davanın tâbiatı, işte
davanın yolu... Kuşkusuz bu dava haksızlık
yapmak istemez. Ancak, yeryüzüne köklü metodunun ve sağlam
düzeninin yerleşmesini ister. Her zaman bu metod ve düzenden
hoşlanmayanları, yoluna güç ve hile ile dikilenleri,
başına türlü dolaplar açmak için fırsat
kollayanları, kendisine karşı elleriyle,
kalpleriyle ve dilleriyle savaşanları bulacaktır
kuşkusuz. Bütün yükümlülükleriyle birlikte savaşı
kabullenmekten başka seçeneği yoktur. Sürekli hazırlık
ve tetikte olması, bir an bile gafil olup uyumaması
gereklidir.
Tàkva... Tàkva, bütün bunlara eşlik eder... Çünkü
o, vicdanda uyarıcı bir bekçi fonksiyonunu icra ederek
onu gafil olmaktan, zaaftan, haksızlık yapmaktan,
şurada veya burada yoldan çıkmaktan korumaktadır.
Yolun meşakkatlerine katlanan ve çeşitli durum ve
onlarda baş gösteren, sürekli çelişen, çoğalan
ve kaynayan tepkileri tedavi etmek durumunda olanlardan
başkası bu uyarıcı bekçiye olan ihtiyacı
kavrayamaz.
Bu, birçok duygulu sahneyi içeren surenin son melodisidir.
Sure bütün bunların ve genelde davanın
gerektirdiği yükümlülüklerin toplamından meydana
gelmektedir. Bu yüzden yüce Allah, bu uzun yarışın
sonucunu ve bu yarıştaki başarıyı ona
bağlamaktadır.
"...kurtuluşa eresiniz."
Ve kuşkusuz yüce Allah en doğrusunu söyler.