Her
nefis bu şerbeti tadacak ve bu hayattan
ayrılacaktır. Bu şerbeti ve elden ele dolaşan
bu kadehi içmede nefisler arasında bir fark yoktur. Fark
başka bir şeydedir. Değişik bir değerde söz
konusudur farklılık. Sonuçta varılacak yerde fark
vardır.
"Yaptıklarınızın
karşılığı, kıyamet günü, size
eksiksiz olarak verilecektir. O zaman kim ateşten
uzaklaştırılırsa... O, başarıya
ulaşmıştır."
Budur üzerinde ayrılık söz konusu olan "değer".
Falana falandan farklı muamele yapılması gereken
korkunç "sonuç" budur..
"...Kim Cehennem ateşinden uzak tutulur da Cennet'e
konursa o, başarıya ulaşmıştır."
Ayet-i kerimede geçen "Zuhziha" kelimesi, vurgusu,
kelime yapısı ve kalıcı etkisiyle bizzat
anlamını somutlaştırmaktadır. Sanki
ateşin yaklaşanı yutacak ve girdabına alacak
bir cazibesi varmış da onu azar azar bu azgın
cazibeden çekip uzaklaştıracak birine ihtiyaç
duymaktadır. Kim ateşin bu girdabından
uzaklaştırma imkanına sahip olur, ateşin
çekiciliğinden kurtarılıp Cennet'e sokulursa
kuşkusuz o insan kurtulmuştur.
Güçlü bir tablo... aksine, canlı bir sahne... İçinde
hareket, alem ve çekicilik yok mu? Nefis, kendisini günahın
çekiciliğinden çekip uzaklaştıracak birine muhtaç
değil midir? Kesinlikle evet. İşte onun
ateşten uzaklaştırılması budur.
İnsan -sürekli çalışmasına ve daimi
uyanıklık içinde bulunmasına rağmen-
Allah'ın lütfu olmadan amellerinde hep kusur etmez mi? Evet,
işte onun ateşten uzaklaştırılması
budur. Allah'ın lütfu insana ulaşınca ateşten
uzaklaştırılmış olur böylece.
"...Dünya hayatı aldatıcı bir metadan
başka birşey değildir."
Dünya hayatı bir metadır. Ancak gerçek bir meta değil,
uyanıklık ve intibah metaı değil,
aldatıcı bir metadır. İnsanı aldatıp
gerçek bir metâ olduğunu vehmettiren bir metâ. Ya da
aldanma ve hileye sebep olan bir meta. Gerçek meta ise, elde
etmek için çaba sarf etmeyi hakeden metadır. İşte
orada! Ateşten uzaklaştırıldaktan sonra
Cennet'le kurtuluştur.
Bu gerçek, nefiste yeredince, nefis, hayata sarılma
hikayesini hesabından çıkarınca, -her halukârda
her nefis ölümü tadacağından- aldatıcı ve
geçici meta hikayesini bir kenara atınca... Bu esnada yüce
Allah, müminlere kendilerini bekleyen mal ve can hususundaki sınamadan
söz etmektedir. Çünkü artık ruhları imtihana
hazırlanmıştır.
"Mallarınız ve canlarınız konusunda
kesinlikle deneneceksiniz. Gerek kitap ehlinden, gerekse müşriklerden
birçok incitici söz işiteceksiniz. Eğer (bunlara
karşı) sabreder ve Allah'tan korkarsanız bu tutum
azimliliğinizin, kesin
kararlılığınızın bir belirtisidir."
Akidelerin ve davetlerin kuralı budur. İmtihan kaçınılmazdır.
Mal ve can hususunda eziyet çekmek zorunludur. Sabır, direnç
ve kararlılıktan başka seçenek yoktur.
Cennet'e giden yol budur. Kuşkusuz Cennet tuzaklarla
çevrilmiştir, nitekim ateş de şehvetlerle...
Bu davayı yüklenip gereklerini yerine getirecek
bir kitle oluşturmak için başka yol da söz konusu değildir.
Bu kitleyi eğitmek, iyilik, kuvvet ve
dayanıklılık gibi gizli yönlerini ortaya çıkarmak
için başvurulacak yol budur. Bu sorumlulukları pratik
olaràk uygulamak insan ve hayatın hakikatini öğrenmek
için tek çıkar yol budur.
Bunun nedeni, davaya inananların
kararlılıklarını tesbit etmektir. Çünkü
davayı yüklenip ondan dolayı sabredecek güvenilir kişiler
onlardır.
Bu uğurda çektikleri işkence ve imtihanlar, onun
yolunda verdikleri şerefli ve saygın kurbanlar,
davanın şerefli ve saygın olması içindir..
Çünkü durum ne olursa olsun bundan sonra ondan sapmaları söz
konusu olmaz.
Bir de dava ve davetçinin temelinin sağlam olması içindir
bu. Çünkü gizli güçleri ortaya çıkaran,
geliştiren, bir noktada yoğunlaştırıp yönlendiren
dirençtir. Yeni davalar, köklerinin sağlamlaşıp
derinleşmesi ve fıtratın derinliklerinde ki mümbit
toprağa ulaşması için böylesi güçleri edinmek
zorundadır.
Hayatı ve cihadı pratik olarak uygulamayan davetçilerin
bizzat kendi hakikatlerini, beşer nefsinin gizliliklerini
kitle ve toplumların hakikatini öğrenmeleri için de
bir araçtır bu. Böylece onlar davalarının
ilkeleriyle, kendi nefislerinde ve tüm insanların
nefislerindeki şehvetlerinin nasıl
dolaştığını görürler. Nefislerde
şeytanın etkilediği açıkları, yolun
kaygan kısımlarını ve
sapıklığın izlerini öğrenirler.
Sonra Allah'a... O'na karşı çıkanların en
sonunda bunda bir iyiliğin bulunduğunu, O'na
inananların bunca eziyetlerle
karşılaşmalarına rağmen direnmelerini
sağlayan bir sırrın varlığını
kavramaları da amaçlanmaktadır. Çünkü böyle bir
durumda, O'na karşı çıkanlar dalga dalga O'na döneceklerdir
sonunda.
Davaların kuralı budur.. Kararlı ve güçlü
kimselerden başlıcası, zorluklara sabretmek,
acı sarsıntılar esnasında Allah'tan
korkmayı sürdürmek. Haksızlık edip haktan
uzaklaşmaktan yüz çevirmek, Allah'ın rahmeti hususunda
ümitsizliğe kapılmamak, zorluklarla
karşılaşırken Allah'ın
yardımından ümitsiz olmamak... Bütün bunları
kararlı ve güçlü kimselerden başkası gerçekleştiremez.
"Allah'tan korkarsanız bu tutum azimliliğinizin,
kesin kararlılığınızın bir
belirtisidir."
Medine'deki müslüman kitle, kendisini bekleyen fedakârlık
ve acıları çevrelerindeki ehl-i kitaptan ve düşmanları
müşriklerden görecekleri can ve mala gelecek musibeti
böyle öğreniyordu. Buna rağmen yoluna devam ediyordu.
Dağılmadan, kararsızlık göstermeden,
ökçelerinin üzerinden geriye dönmeden... Çünkü onlar her
nefisin ölümü tadacağını ve ücretlerin ödeneceği
zamanın kıyamet günü olduğunu, o gün ateşten
uzaklaştırılıp Cennet'e sokulanın
kurtulacağını, üzerinde durdukları şu
katı ve belirgin yeryüzündeki ve yürüdükleri şu
amaca ulaştırıcı ve açık yoldaki
`hayatın aldatıcı bir metadan başka
birşey olmadığını, çok iyi biliyorlardı.
Yeryüzü dava adamlarının gözünde her zaman katı
ve belirgindir. Amaca ulaşmak için tutulacak yol, her insanın
görebileceği şekilde açıktır. Bu
davanın düşmanları asırlar ve nesiller boyu süregelen
düşmanlardır. Asırlar ve nesillerden beri ona
karşı tuzaklarını kurmaya devam ediyorlar.
Kur'an da o Kur'an'dır.
Zamanın değişmesiyle, imtihan ve fitne araçları,
müslüman kitleye karşı başlatılan propaganda
yöntemleri, kişiliklerine, hedeflerine ve gayelerine
ilişkin duyup çektikleri eziyetlerin şekli
değişir, ancak, kural birdir:
"Mallarınız ve canlarınız konusunda
kesinlikle deneneceksiniz. Gerek kitap ehlinden gerekse müşriklerden
birçok incitici söz işiteceksiniz."
Sure, ehl-i kitap ve müşriklerin birçok tuzaklarını
ve bazan davanın temelleri ve hakikati bazan da inananlar ve
önderlerine ilişkin karışıklık ve
kuşkulandırma amacıyla yaydıkları birçok
propaganda şekillerini içermektedir. Bu propaganda
şekilleri zamanla değişir. Yeni propaganda araçlarının
icadıyla renklenir. Ancak hepsi de İslâm'a, inanç
temellerine, müslüman kitleye ve onun önderliğine yöneltilir.
Yüce Allah'ın ilk müslüman kitleye gösterdiği ve
onlar için yolun özelliğini ve yolda pusuya
yatmış düşmanlarının niteliklerini
ortaya çıkardığı bu kuralın
dışına çıkmamıştır hiç biri.
Bu Kur'anî direktif; bu akideyle hareket etmeye ve
yeryüzünde Allah'ın metodunu gerçekleştirmek için
çaba sarf etmeye başlayan ve böylece hedeflerini
şaşırtmak ve bağlarını koparmak için
aleyhlerinde hile, fitne ve propaganda yöntemleri ile biraraya
gelenleri öğretmek ve müslümana fonksiyonunu nasıl
yerine getireceğini öğretmektedir. Bu Kur'anî
direktif, davanın, davayı gerçekleştirme yönteminin
ve yol boyunca pusuda bekleyen düşmanlarının
tabiatını, gözler önüne getirmeye ve Allah'ın bu
vaadleriyle yüzyüze geldiklerinde kalplerine güven duygusunu
serpmeye devam etmektedir. Böylece eziyet etmek için üzerine
kurtların üşüştüğü, propagandalarıyla
havladıkları ve imtihan ve fitneye maruz
bıraktıkları zaman bu yolu takip ettiklerinin
belirtisi ve gördükleri şeylerin yoldaki işaretler
olduğunu bilirler.
Bu yüzden müslümanlar aleyhlerindeki imtihan, fitne, boş
iddia, hoşlanılmayan ve eziyet verici şeyler
işittikçe sevinirler... Bunlarla sevinirler; çünkü,
önceden yüce Allah'ın kendilerine vasfettiği yolu
takip ettiklerine iyice inanırlar. Sabır ve
takvanın, yol azığı olduğunu da bilirler.
O zaman tüm hile ve kargaşalar onların yanında
boşa çıkar. İmtihan ve işkenceler çok
küçük kalır. Vaadedilen yolda belirlenen hedefe doğru
yol alırlar. Sabır ve takva ile... Kararlılık
ve sebat ile...
Bundan sonra Kur'an'ın akışı ehl-i
kitabın kendilerine kitap verildiği gün Allah'la yaptıkları
ahde karşı çıkmaları, kitabı ihmal
etmeleri, istedikleri zaman kendilerine emanet edilen şeyi
saklamalarındaki tavırlarını ifşa
etmektedir.