180- Allah'ın lütuf olarak bağışladığı
şeylerde cimrice davrananlar
sakın
bu tutumlarının kendileri hesabına
hayırlı olduğunu sanmasınlar. Tersine bu,
onlar hesabına kötüdür. Cimrilikle yanlarında
tuttukları mal kıyamet günü boyunlarına
dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün mirası Allah'a
aittir. Hiç kuşkusuz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
181- "Allah fakir, biz ise zenginiz" diyenlerin sözünü
Allah işitti. Gerek bu sözlerini ve gerekse sebepsiz yere
peygamberleri öldürmelerini hesaplarına yazacak ve onlara
"Kavurucu azabı tadın bakalım"
diyeceğiz.
182- Bu kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir.
Yoksa Allah'ın, kullara haksızlık etmesi kesinlikle
söz konusu değildir.
183- "Ateşin yakıp yiyeceği bir kurban
mucizesi göstermedikçe hiçbir peygambere inanmayalım diye
Allah bize kesin direktif verdi" diyenlere de ki; "Benden
önce size açık belgeler getiren ve sözünü ettiğiniz
mucizeyi gösteren peygamberler geldi. Eğer doğru söylüyorsanız,
onları niçin öldürdünüz?"
184- Bunlar eğer seni yalanlıyorlarsa (bilesin ki)
senden önce açık mucizeler, sayfalar ve
aydınlatıcı kitap getiren birçok peygamberi de
yalanlamışlardı.
Bu bölümdeki ilk ayette kimlerin kastedildiğine,
cimrilikten ve kıyamet günündeki sonuçtan sakındırıldığına
ilişkin güçlü bir rivayet söz konusu değildir. Ancak
ayetin burada yer alması kendisinden sonra gelen yahudiler
hakkındaki ayetlerle ilgili olduğu görüşünü
desteklemektedir. Çünkü
"Allah
fakirdir biz ise zenginiz" diyen
-Allah kahretsin- onlardır. "Ateşin yakıp
yiyeceği bir kurban mucizesi göstermedikçe hiçbir
peygambere inanmayalım diye Allah bize kesin direktif verdi."
diyen yine onlardır.
Anlaşılıyor ki, ayetlerin bütünü, yahudilerin
Resulullah'la vardıkları anlaşmadan doğan malî
sorumluluklarını yerine getirmeye çağırılması,
bir de Resulullah'a (salât ve selâm üzerine olsun) iman edip
Allah yolunda infak etmeye davet edilmeleri üzerine nazil olmuştur.
Bu tehditvâri sakındırma, yahudilerin Muhammed'e (salât
ve selâm üzerine olsun) iman etmemelerindeki bahanelerini ortaya
çıkarmak için olduğu kadar yüce Allah'a karşı
takındıkları edepsiz tavra bir cevap olup
bahanelerini yalanlamak için de nazil olmuştur. Beraberinde,
kendisinden önceki peygamberlerin kavimlerinden gördüklerinin
anlatılması ile onların yalanlamaları
karşısında peygambere bir destekte inmiştir.
Bu peygamberler arasında
İsrailoğulları'nın tarihinde bilindiği
gibi, kendilerine kanıtlar ve mucizeler getirdikleri halde
yahudiler tarafından öldürülen Beni İsrail
peygamberleri de yer almaktadır.
"Allah'ın lütuf olarak bağışladığı
şeylerde cimrice davrananlar sakın bu
tutumlarının kendileri hesabına hayırlı
olduğunu sanmasınlar. Tersine bu, onlar hesabına kötüdür.
Cimrilikle yanlarında tuttukları mal, kıyamet günü
boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yeryüzünün
mirası Allah'a aittir. Hiç kuşkusuz Allah
yaptıklarınızdan haberdardır."
Ayetin anlamı geneldir.. Sorumluluklarını yerine
getirmekte cimrilik yapan yahudileri kapsadığı gibi
onların dışında Allah'ın lütfundan verdiği
şeylerde cimrilik yapan ve bu cimriliğin, malları
koruması ve infakla heder olmasını önlemesi bakımından
hayırlı olduğunu sanan herkesi kapsamaktadır.
Kur'an ayeti onları bu yanlış zandan
sakındırmakta ve biriktirdikleri şeylerin
kıyamet günü ateş şeklinde boyunlarına geçirileceğini
bildirmektedir. Bu korkunç bir tehdittir. İfade,onların
"Allah'ın lütfundan verdiği şeylerde cimrilik..."
yaptıklarını zikrederken, cimriliğin kötülüğünü
daha bir arttırmaktadır.. Çünkü onlar, aslında
kendilerine ait olmayan bir malda cimrilik yapmaktadırlar. Bu
dünyaya derileri de dahil hiçbir şeye sahip olmadan
gelmişlerdir. Yüce Allah lütfundan onlara vermiş,
onları zenginleştirmiştir.. Ancak Allah lütfundan
verdiği şeyleri infak etmelerini isteyince Allah'ın
lütfunu hatırlamadılar bile. Az bir şey infak
etmekle cimrilik yaptılar. Biriktirdikleri şeylerin
kendileri için hayırlı olduğunu sandılar.
Aslında bu korkunç bir kötülüktür... Üstelik onlar
-bütün bunlardan sonra- mallarını geride
bırakıp gideceklerdir. Herşeyin varisi de
Allah'tır. "...Göklerin ve yeryüzünün mirası
Allah'a aittir" Bütün biriktirdikleri kısa bir süre
içindir. Sonra da hepsi Allah'a dönecektir. Sadece Allah rızası
için infak ettikleri kalacaktır onlara, biriktirdikleri ise
kıyamet günü boyunlarına geçirilecek ve O'nun katında
kendileri için bekletilecektir.
Ardından, Allah'ın lütuf olarak verdiği
malı ellerinde bulunduran, böylece kendilerinin Allah'tan
daha zengin olduklarını, O'nun mükafatına ve kendi
yolunda (ki bunu kendisinden bir lütuf ve kendilerine verilen
güzel bir borç olarak nitelendirmektedir.) infak edenlere
vaadettiği "kat kat" arttırmasına ihtiyaçlarının
olmadığını sanan yahudiler
kınanmaktadırlar. Çünkü onlar, küstahça şöyle
diyorlardı: "Allah'a ne oluyor ki malımızdan
kendisine borç vermemizi istiyor! Buna karşılık da
"kat kat" vereceğini vaadediyor. Oysa faizden ve
"kat kat" arttırmaktan nehyeden O'dur."
Kuşkusuz bu küstahlıktan ve Allah'a karşı
edepsiz bir tavır takınmaktan kaynaklanan bir kelime
oyunudur.
"Allah fakirdir, biz ise zenginiz' diyenlerin sözünü
Allah işitmiştir. Gerek bu sözlerini ve gerekse
sebepsiz yere peygamberleri öldürmelerini hesaplarına
yazacağız, ve onlara `kavurucu azabı tadın
bakalım' diyeceğiz."
"Bu, kendi elleriniz ile yaptıklarınız yüzündendir.
Yoksa Allah'ın, kullara haksızlık etmesi kesinlikle
söz konusu değildir."
Yahudilerin ilahi hakikate ilişkin kötü düşünceleri,
tahrif edilmiş kitaplarında yaygındır. Ancak
buradaki düşünceleri, kötü düşünce ve edepsiz tavır
bakımından son derece aşırıdır. Bu yüzden
peşi sıra gelen bu tehditleri hak etmektedirler.
"...dediklerini.. yazacağız."
Onları hesaba çekmek için. O terk edilecek, unutulacak
ya da boş verilecek değildir... Bunun yanında geçmiş
günahlarının tescili de söz konusudur; -bu günahlar
bütün ırkların, soyların günahını içermektedir-
çünkü onlar, günah ve isyanda bir bütündürler.
"...Sebepsiz yere peygamberleri öldürmelerini..."
İsrailoğulları'nın tarihi, peygamberleri
öldürmelerine ilişkin günahların silsilesini
bildirmektedir. Son olarak da Mesih'i (selâm üzerine olsun)
öldürmeye kalkışmışlardı. O'nu
öldürdüklerini iddia ederek bu korkunç cürümle
övünmektedirler:
"Kavurucu azabı tadın bakalım
diyeceğiz."
İfadedeki (Harik) kelimesinden, azabın müthişliği
ve korkunçluğu amaçlanmaktadır. Ayrıca azap
sahnesinin; heybeti, alevi ve kavuruculuğuyla
somutlaştırılması kastedilmektedir.
Kuşkusuz bu, haksız yere peygamberleri öldürerek o iğrenç
suçu işlemenin ve
"Allah
fakirdir, biz ise zenginiz" gibi
çirkin bir söz sarf etmenin cezasıdır.
"Bu, yaptıklarınızın
karşılığıdır."
Uygun bir cezadır bu. Herhangi bir haksızlık ya
da kabalık söz konusu değildir.
"..
Yoksa Allah
kullarına asla zulmetmez"
İfadedeki "Abd (kul)" kelimesi onların gerçek
durumlarını ortaya koymaktadır. Yüce Allah'a kıyasla,
kullardan birer kuldurlar sadece. Bu ifade, bir kulun "Allah
fakirdir biz ise zenginiz" demesinde ve peygamberleri
öldürmesindeki cürmün ve edepsiz tavrın kötülüğünü
daha da arttırmaktadır.
"Allah fakirdir, biz ise zenginiz" diyenler ve
peygamberi öldürenler -kendi iddialarına göre- sunacakları
bir kurban getirmedikçe, bazı İsrailoğulları
peygamberlerinin gösterdiği gibi mucize gerçekleşip
ateş kurbanı yemedikçe herhangi bir Resule
inanmayacaklarını söyleyenler yahudilerdir. Allah
emrettiği için Muhammed'e (salât ve selâm üzerine olsun)
inanmadıklarını iddia ediyorlardı. Muhammed de
bu mucizeyi göstermeyeceğine göre sözlerinde durmalıymışlar.
(!)
İşte burada Kur'an tarihsel olguyu yüzlerine
vurmaktadır. İstedikleri mucizeyi ve Allah'ın apaçık
ayetlerini getirdikleri halde peygamberleri öldürenler bunlardır...
"Ateşin yakıp yiyeceği bir kurban mucizesi
göstermedikçe hiçbir peygambere inanmayalım diye Allah
bize kesin direktif verdi' diyenlere de ki; `Benden önce size açık
belgeler getiren ve sözünü ettiğiniz mucizeyi gösteren
peygamberler geldi. Eğer doğru söylüyorsanız,
onları niçin öldürdünüz?"
Bu, yalanlarını, vehimlerini, küfürde
ısrarlarını, sonra da övünüp Allah'a iftira
etmelerini ortaya çıkaran kuvvetli bir yüzleştirmedir.
Ayet-i kerime burada, teselli etmek, yardım etmek,
onlardan gördüğü şeylerin asırlar boyu
gelmiş geçmiş peygamber kardeşlerinin
karşılaştığı şeylerin
benzerleri olduklarını bildirerek rahatlaması için
Resulullah'a (salât ve selâm üzerine olsun) ,yönelmektedir:
"Bunlar eğer seni yalanlıyorlarsa (bilesin ki)
senden önce açık mucizeler, sayfalar ve
aydınlatıcı kitap getiren birçok peygamberi de
yalanlamışlardı."
Yalanlanan ilk elçi O değildir... Ard arda gelen uluslar
-özellikle yahudiler kendilerine kanıtlar, mucizeler, -Zebur
gibi- ilahi direktifleri içeren sahifeler ve Tevrat ile
İncil gibi aydınlatıcı kitabı getiren elçileri
de yalanlamışlardır. İçindeki yorgunluk ve meşakkate
rağmen, Resul ve Risaletin yolu budur. Gerçek yol sadece
budur.
Bundan sonra ayetlerin akışı müslüman kitleye
yönelmekte, üzerine düşmeleri ve uğruna feda
olmaları gereken değerlerden, yoldaki dikenlerden,
yorgunluk ve acılardan söz etmekte; onlara sabır,
takva, direnç ve dayanıklılık telkin etmektedir.