O |
|
O |
|
18- Allah'tan başka ilâh olmadığına ve
O'nun adaleti ayakta tuttuğuna Allah'ın kendisi,
melekler ve bilgili kullar tanıktır. O'ndan başka
ilâh yoktur. O üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
ALLAH'IN ŞEHADETİ
Bu, İslâm'ın inançla ilgili düşüncelerin
temelini oluşturan birinci gerçektir. Tevhid gerçeği...
Uluhiyet birliği, egemenlik birliği... Adalete
dayalı egemenlik... Bu aynı zamanda surenin kendisiyle
başladığı gerçektir: "Allah'tan başka
ilah yoktur. Hayat ve egemenl ik
O'na aittir.' Bu ayet, bir taraftan
İslâm inancının gerçek oluşunu ortaya
koymayı, diğer taraftan da ehl-i kitabın ürettiği
şüpheleri aydınlatıp bertaraf etmeyi hedef
almaktadır. Bu ayette bizzat ehl-i kitaptan bu
kuşkuları gidermek, ayrıca inançları
etkilenebilecek olan müslümanlardan bu şüpheleri uzaklaştırmak
amaçlanmıştır.
Yüce Allah'ın kendisinden başka İlah
olmadığına şehadet etmesi... Allah'a iman
edenlere yeterlidir. Denebilir ki: Allah'a iman edenden
başkası Allah'ın şehadetiyle yetinmez. Allah'a
iman eden de bu şehadete ihtiyaç duymaz. Yalnız
işin realitesi şudur ki: Ehl-i kitap Allah'a iman
ediyordu. Fakat aynı zamanda O'na bir oğul ve,bir ortak
yakıştırıyorlardı. Hatta müşrikler
de Allah'a iman ediyorlardı. Yalnız onların
sapıklığı, Allah'a ortak ve eşler
koşmalarından, kızlar ve oğullar isnat
etmelerinden ileri geliyordu! Hem ehl-i kitaba, hem de müşriklere,
yüce Allah'ın kendisinden başka İlah
olmadığına şehadet ettiğinin belirtilmesi,
onların düşüncelerinin düzeltilmesinde büyük
ölçüde etkili olabilirdi.
Daha önce ayetleri tetkik ettiğimiz gibi ayetlerin ifade
biçimi incelendiğinde meselenin bundan başka enginlik
ve incelik boyutlarının olduğu ortaya çıkar.
Yüce Allah'ın kendisinden başka ilah
olmadığına şehadet etmesi burada bir
giriş olarak verilmiş, arkasından bunun zorunlu
sonuçları sıralanmıştır. Şöyle ki:
Allah, kullarından yalnız kendisine yapılan
kulluktan başkasını kabul etmez. Bu kulluk da ancak
İslam'a teslimiyet anlamıyla gerçekleşebilir,
sadece bir inanç ve bilinç olarak gerçekleşemez.
Kur'an'ın hükümlerinde somutlaşan realiteye
dayalı pratik yolun gereklerine göre hareket etmek, ona
itaat etmek ve bağlanmakla gerçekleşebilir. Bu açıdan
her zaman pek çok kimseler görürüz ki, Allah'a iman
ettiklerini söylerler; fakat uluhiyette onunla beraber başkasını
ortak koşarlar, O'ndan başkası tarafından
ortaya konan bir yasayla muhakeme olunurlar, O'nun kitabına
ve Resulüne bağlanmayanlara itaat ederler, düşüncelerini,
değer yargılarını, ölçülerini, ahlâklarını
ve eğitimlerini başkasından alırlar...
İşte bunların hepsi onların
"Biz Allah'a iman ediyoruz" sözlerine
aykırı düşmektedir. Ve Allah'ın kendisinden
başka İlah olmadığına şehadet
etmesiyle bağdaşmamaktadır.
Meleklerin şahadetiyle ilim sahiplerinin şehadeti ise,
onların yalnız Allah'ın emirlerine itaat
etmelerinde, yalnız Allah'tan emir almalarında, O'nun
katından gelen herşeye, O'ndan geldiği kesinlik
kazandıktan sonra, kuşkuya kapılmadan ve herhangi
bir tartışmaya girmeden teslim olmalarında
somutlaşmaktadır. Daha önce yine bu surede ilim
sahiplerinin bu tutumlarına işaret edilmişti:
"Köklü bilgiye sahip olanlar ise, `Bu kitaba inandık,
o bütünü ile Allah katından gelmiştir' derler. Bunu
ancak aklı başında olanlar düşünebilir".
İşte ilim sahiplerinin şehadeti, işte
Meleklerin şehadeti; doğrulama, itaat etme,
bağlanma ve teslim olma...
Yüce Allah'ın birliğiyle ilgili şehadeti,
meleklerin ve ilim sahiplerinin uluhiyyetin vazgeçilmez temel
niteliği olan Allah'ın adalet ile egemen olduğuna
şehadet etmeleri bir arada veriliyor.
"Allah'tan başka İlah olmadığına
ve O'nun adaleti ayakta tuttuğuna Allah'ın kendisi,
melekler ve bilgili kullar tanıktır. O'ndan başka
ilah yoktur. O üstün iradeli ve hikmet sahibidir."
Ayetin ifade biçiminin de belirttiği gibi, bu Uluhiyetin
vazgeçilmez bir niteliğidir. İşte surenin
başında geçen egemenliğin anlamı da budur:
"Allah'tan başka İlah yoktur. O üstün irade ve
hikmet sahibidir." Bu, adalete dayalı bir
egemenliktir .
Allah'ın, şu kainat ve insanların hayatıyla
ilgili idaresi sürekli olarak adalet ile yürütülmektedir.
İnsanların hayatında mutlak adaletin
oluşması, kâinatın içinde yer alan her varlığın
kendi görevini başka varlıkların görevi ile
mutlak bir ahenk içinde yerine getirmesi gibi insanlar arasındaki
işlerin düzene girmesi, Allah'ın insanların
hayatı için seçtiği ve kendi kitabında açıkladığı
Allah'ın yolunu hakem kabul etmedikçe gerçekleşemez.
Yoksa kâinatın hareketi ile insanın hareketi
arasında ne adaletten ne mükemmellikten, ne düzgünlükten,
ne ahenkten ve ne de uyumdan söz edilebilir. Bu hal ise,
zulümdür, çatışmadır, dağılmadır
ve yok olmadır.
Böylece görüyoruz ki, tarih boyunca ne zaman yalnız
Allah'ın kitabı hükmetmişse, ancak o zaman
insanlar adaletin tadını çıkarabilmiştir. Hem
itaat etmek, hem de günahkârlığa eğilim duymak,
şunun ile bunun arasında tercih yapmak, Allah'ın
yolu izlendiği müddetçe ve insanların hayatına
Allah'ın kitabı hükmettiği sürece itaat etmeye
daha yakın olmakla belirginlik kazanan beşer
yapısının gücü oranınca insanların
hayatları da evrenin akışına paralel bir
doğrultuda harekete geçer. Ne zaman da insanların
hayatına insanların ürünü başka bir yaşam
biçimi hükmetmişse beraberinde beşerin
barbarlığını ve acizliğini
getirmiştir. Bunların yanısıra, onunla beraber
herhangi bir şekliyle zulüm ve çelişki de eksik
olmamıştır. Bireyin topluma zulmü; toplumun bireye
zulmü; bir sınıfın diğer bir sınıfa
zulmü; bir milletin başka bir millete zulmü; ya da bir
neslin diğer bir nesle zulmü... Yalnız Allah'ın
adaleti bunların hepsinden uzaktır. Çünkü Allah tüm
kulların İlahıdır. Sonra yerde ve gökte ne
varsa hiçbir varlık O'ndan gizli değildir.
"O'ndan başka ilah yoktur O, üstün irade ve hikmet
sahibidir."
Aynı ayette ikinci defa uluhiyetin birliği hakikati,
izzet sıfatı ve hikmet sıfatı ile
vurgulanıyor. Otorite ve hikmet, adaleti yetkin biçimde
gerçekleştirmek için zorunludur. Adalet, her şeyi
yerli yerince koymak ve onu uygulamak için gerekli güce sahip
olmaktır. Yüce Allah'ın sıfatları müsbet bir
etkinliği düşündürür ve aşılamaya çalışır.
İslam düşüncesinde Allah için olumsuz bir anlayışa
yer yoktur. Çünkü İslâm, düşüncelerin en
mükemmeli ve en sağlıklı olanıdır. Zira
bu düşüncede yüce Allah kendi kendisini tanıtır.
Bu olumlu etkinliğin önemi ise şudur: Böylece insanın
kalbini, Allah'a O'nun iradesine ve hükmüne bağlar. Sonuçta
inanç, sırf donuk bir fikir ve anlayış olmaktan
kurtulup, canlı, etkin ve dinamik bir niteliğe
kavuşur!
HAKK ve TEK DİN
Bir ayet-i kerimede iki kere vurgulanan bu hakikatin üzerine
tabii sonucu ilave edilmektedir... Yalnız bir uluhiyet. Bu
tek olan uluhiyetten başkasına asla kulluk yoktur:
|
|
O |
|
O |
|