SAVAŞ HAZIRLIĞI
121-
Hani sen müminleri (Uhud'da)
savaşacakları elverişli yerlere
mevzilendirmek üzere evinden sabahleyin erken çıkmıştın.
Hiç kuşkusuz
Allah herşeyi işiten ve
bilendir.
122- Hani sizden iki grupta yılgınlık ve
çözülme emareleri belirmişti. Oysa onların dostu
Allah'tı. Müminler, sırf Allah'a
dayanmalıdırlar.
Böylece ayet-i kerime, bu Kur'an'a ilk defa muhatab olanların
ruhlarında ve hatıralarında tazeliğini koruyan
savaşa hazırlanma sahnesini hatırlatma ile işe
girişiyor. Ancak olaya bu tarzda başlamak ve ilk sahneyi
bu nassla hatırlatmak, sahneyi bütün sıcaklığı
ve bütün canlılığıyle yeniden
hatırlamanın yanında, bildikleri görünen sahnenin
arka plânındaki ve bu sahnenin içermediği başka
hakikatleri de eklemeyi gerektirmektedir. Bu hakikatlerin ilki, bütün
etkinliği ve canlılığıyla
yerleşmediği sürece vicdanların üzerinde
istikamet bulamayacağı ve İslâmî eğitim
metodunun dayandığı ve kur'anî eğitim yönteminin
İslâm düşüncesinin derinliklerine yerleştirmeye,
güçlendirmeye ve sürekli hatıralarda tutmaya büyük özen
gösterdiği, yüce Allah'ın daima müminlerle beraber
olduğu ve aralarında olup bitenleri işitip gördüğü
gerçeğidir.
"Hani sen müminleri (Uhud'da) savaşacakları
elverişli yerlere mevzilendirmek üzere evinden sabahleyin
erken çıkmıştın. Kuşkusuz Allah
herşeyi işitendir, bilendir."
Resulullah'ın (salât ve selâm üzerine olsun) iş
konusunda istişare yapıp sonuçta düşmanı
Medine'nin dışında karşılaşmayı
kararlaştırması, sonra zırhını ve
kılıcını kuşanmış olarak
Aişe'nin (Allah O'ndan razı olsun) evinden erkenden çıkması,
bunların ardından da orduya savaş düzeni aldırması
ve okçulara dağın bir yerinde mevzilenmelerini
emretmesi gibi ayet-i kerimenin işaret ettiği
şeyler bilinen ve hatıralarda tazeliğini koruyan
sahnelerdi... Ancak burada yeni bir gerçekle yüzyüze
gelinmektedir:
"Kuşkusuz Allah herşeyi işitendir, bilendir."
Allah'ın hazır bulunduğu bir sahne!.. O'nun gördüğü
bir durum!.. Bunun bilinmesinden kaynaklanan korku ve bu korkunun
herşeyi kuşatması!.. Aralarında meydana gelen
istişareye hakim olması!.. Bütün sırların
Allah'a açık olduğunun bilinmesi!.. Yüce Allah'ın
dillerin söylediğini işittiği gibi
vicdanların derinliklerinde gizli olanları da
bildiğinin idrak edilmesi!.. Aman Allah'ım, ne kadar
dehşet verici bir ifade...
Bu ilk sahnede, ikinci olarak münafıkların
başı Abdullah İbn-i Ubeyy İbn-i Selûl,
kendisinin görüşünü almadan Resulullah'ın kendi görüşünü
de bırakıp Medine'li gençlerin görüşünü
dinlemesine kızar. Halbuki akide mensup olduğu kalpte
ortaklığa tahammül etmez; kalp, ya sırf akideye
ait olacak ya da ondan hoşlanmayıp bir kenara itecektir.
Münafıkların reisi; "Savaşmayı bilseydik
size uyardık" diyerek akidenin henüz kalbinde yer
etmediğini, benliğinin kalbini doldurduğunu ve bu yüzden
kalbinde akideye baskın geldiğini gösteren
ikiyüzlülüğünü göstermiştir. Bu münafıklığının
neticesinde, askerin üçte birini ordudan ayırmak suretiyle
giriştiği haince davranışın ardından,
müslümanlardan iki grubun kalplerini saran zaaf ve bozulmaya değinilmektedir.
"Hani sizden iki grupta yılgınlık ve
çözülme emareleri belirmekteydi. Oysa
onların
dostu Allah'tı. Müminler sırf
Allah'a dayanmalıdırlar."
Sahih-i Buhari'de Süfyan b. Uyeyye'nin hadisinde belirtildiğine
göre İbn-i Selül'ün davranışından ve
savaşın başlangıcında müslüman saflarda
meydana getirdiği sarsıntıdan etkilenen bu iki
grubun Benû Harise ve Benû Seleme olduğu
anlaşılmaktadır. Aşağıdaki ayetin
belirttiği gibi şayet Allah'ın dostluğu ve hak
üzere sebat ettirmesi olmasaydı neredeyse bozulup zaafa düşeceklerdi.
"Oysa onların dostu Allah'tı"
Hz. Ömer (Allah O'ndan razı olsun) Cabir b.
Abdullah'ın ` "Hani sizden iki grupta
yılgınlık ve çözülme emareleri belirmişti"
ayeti bizim hakkımızda nazil olmuştur' derken
işittiğini söyler. Abdullah b. Cabir devamla "Biz
iki grup... Benû Harise ve Benû Seleme... "Oysa onların
dostu Allah'tı" ayeti nazil olana kadar hiç
sevinmedik (veya neşelenmedik)" der.·(Buhari ve
Müslim)
Böylece yüce Allah, bir an göğüslerinde geçen,
sahibinden başka kimsenin bilmediği, vicdanların
derinliklerinde yer eden duyguları ortaya çıkarmakta,
sonra onları koruyarak bu duyguları gidermekte ve
dostluğuyla onları destekleyip safta yerlerini
almalarını sağlamaktadır. Bütün bunlar, savaştaki
olayları yenilemek, savaş esnasındaki olgu ve
sahneleri canlandırmak... Sonra, ruhları
depreştirmek, Allah'ın
sürekli
kendisiyle beraber olduğunu duyumsatmak, "Allah
herşeyi işiten ve bilendir" diyerek
vicdanların derinliklerinde olan herşeyi bildiğini
belirtmek ve bu gerçeği duygularında güçlendirip
derinleştirmek... Sonra onlara, kurtuluşun nasıl
olduğunu öğretmek, böyle bir durumda nereye yönelip sığınacaklarını
göstermek için aralarında bozulma baş gösterdiğinde
ve zaafa düştüklerinde Allah'ın dostluğunu ve
koruyuculuğunu hissetmelerini emretmektedir.
"Müminler sırf Allah'a
dayanmalıdırlar"
Bu kadar kısa ve öz... Müminler yalnız ve
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler. Şayet
inanıyorlarsa bundan daha sağlam bir dayanakları
yoktur.
Böylece Kur'an'ın, onlara savaş sahnesini çeşitli
yönleriyle yeniden hatırlattığı bu ilk iki
ayette, İslâmî düşüncenin ve İslâmî eğitimin
iki büyük ve temel direktifini buluyoruz.
"Allah herşeyi işiten ve bilendir"
"Mü'minler sırf Allah'a
dayanmalıdırlar."
Zaman ve sunuldukları atmosfer bakımından
birbirine uygun düşen bu iki ayet, kalpleri direktifleri
almaya, karşılık vermeye ve kabullenmeye
hazırlanmaları bakımından da uygun düşmektedir.
Bütün ahenk ve canlılıklarıyle aynı konuyu
işlemeleri de bu uygunluğu göstermektedir. Aynı
zamanda konunun başlangıcını oluşturan bu
iki ayette, Kur'an'ın sıcağı
sıcağına olayları takip ederek kalpleri
canlandırma, yönlendirme ve eğitme yöntemi de açığa
çıkmaktadır. Ayrıca Kur'an'ın olayları yönlendirip
anlatma tarzı ile, Kur'an-ı kerimin sağlam metodu
sayesinde hedeflediği, canlandırmak, coşturmak,
eğitmek ve yönlendirmek suretiyle insan kalbini ve hayatını
hedeflemeyen diğer kaynakların, olayların
ayrıntılarıyla anlatmaları arasındaki
fark da meydana çıkmaktadır.
ALLAH'TAN GELEN YARDIM
Ayet-i kerime, müslümanların (elde etmek üzereyken)
zafere ulaşamadıkları savaştan söz ederek başlıyor.
Yenilgi; münafık Abdullah b. Ubeyy'in şahsında
kişisel değerlerin akideye üstün gelmesiyle başlamış,
şahsî değerlerin inançlarına baskın çıktığı
kişilerin O'na uyması ve salih müminlerden iki grupta
beliren zaafla sürmüş ve nihayet ganimete duyulan arzunun
baskısıyla askeri stratejiye muhalefetle
tamamlanmıştır. Savaş esnasında görülen
örnek davranışlar saftaki bozukluk ve düşüncedeki
bulanıklık nedeniyle meydana gelen sonucu
değiştirmeye yetmemişti.
Ayet-i kerime, bir dengenin oluşması, sebep ve
sonucun düşünülmesi, zaaf ve güç noktalarının
belirmesi, zafer ve yenilginin gerçek sebeplerinin bilinmesi
için Bedir savayı hatırlatıyor. Ayrıca zafer
ve yenilginin arka plânda gizli hikmetini gerçekleştirmesi
için her ikisinin de Allah'ın takdirine bağlı
olduğuna ilişkin bilginin pekişmesi, murad
ediliyor. Bütün durumlarda olduğu gibi her iki durumda da
işlerin dönüşünün Allah'a olduğunun bilinmesi
olgusu vurgulanıyor. Aynı zamanda Bedir Ubud'dan önce
meydana geldiği için yenilgiyle sonuçlanan Uhud'da meydana
gelen olayların değerlendirmesine geçmeden, zaferle
sonuçlanan Bedir savaşı hatırlatılıyor.