1- Yaratan Rabbinin adıyla
oku.
2- O, insanı bir kan
pıhtısından yarattı.
3- Oku, Rabbin en büyük
kerem sahibidir.
4- O, insana kalemle
yazmayı öğretti.
5- İnsana
bilmediğini öğretti.
Kur'an'ın ilk suresi
bu suredir. Ve bu sure Allah'ın adı ile
başlamaktadır. Resulullah'ı yönlendirdiği ilk
esnada, yücelerin yücesi ile bağlantı kurduğu ilk
anda, seçilmiş olduğu davet yolunda atmış
olduğu ilk adımda onu Allah'ın adı ile okumaya
yönlendirmektedir: "Oku yaratan Rabbinin adı ile."
Ve sure Allah'ın adı ile
başladığı gibi, Rabbin sıfatlarından
olan yaratmanın ve hayata başlamanın kendisi
ile sağlandığı yaratma sıfatı ile
başlamakta ve Allah'ı "yaratan" diye
nitelemektedir.
Sure sonra insanın
yaratılmasını ve hayata başlamasını
özel olarak ele almaktadır. "O, insanı bir kan
pıhtısından yarattı". Evet Allah
insanı, bu donmuş ve rahime yapışan bir
damlacık kandan yarattı. İşte bu son derece
sade ve küçük kaynaktan yaratılmıştır
insanoğlu. Bu bir damlacık kan pıhtısı da
Yaratıcının gücünü göstermekle birlikte ondan
da öte O'nun keremini, ihsanını gösterir. Çünkü
onun lütfu ile bu kan pıhtısı öğretilebilen
ve buna dayalı olarak da, öğrenen insan seviyesine yükselmiştir.
"Oku Rabbin en büyük kerem sahibidir. O insana kalemle
yazmayı öğretti, insana bilmediğini öğretti."
Gerçekten insanın
doğuşu ile vardığı son durum
arasında son derece büyük bir aşamadır bu. Ama
Allah'ın herşeye gücü yeter. ikramı çoktur.
Zaten bu yüzden o baş döndürücü aşamayı gerçekleştirmiştir.
Bu gerçeğin
yanısıra, öğretme gerçeği, Rabbin
insanı "Kalemle" öğretme gerçeği ortaya
çıkmaktadır. Çünkü kalem eskiden olduğu gibi
bugün de, insan hayatına en geniş ve en derin etkiyi
yapmış ve yapan öğretim aracıdır. O
zamanlar bu gerçek şu anda bizim gördüğümüz ve
insan hayatında bildiğimiz biçimi ile bu açıklıkta
değildi. Ama yüce Allah kalemin değerini biliyor ve
insanlığa gelen en son kutsal mesajın inmeye
başladığı ilk anda ve Kur'an'ın ilk
suresinde kalemin önemine dikkatleri çekiyordu. Halbuki bu
kutsal mesajı getiren peygamber kalemle yazabilen birisi
değildi.
Şayet Hz. Muhammed
bu Kur'an'ı kafasından uydurmuş olsaydı,
şayet bu Kur'an vahiy ürünü olmamış olsaydı
ve eğer onun getirdiği çağrı kutsal mesaj
olmamış olsaydı, kalemin önemini vurgulayan bu
gerçek daha ilk anda kesinlikle ortaya çıkamazdı.
Sonra sure bilginin
Alınacağı kaynağı gösteriyor. Bilginin
tek kaynağının yüce Allah olduğunu,
insanın bildiği ve bileceği herşeyi, şu
varlık aleminin gizemlerine, şu hayatın ve
insanın kendi nefsinin bilinmezliklerine dair çözebildiği
neler varsa bunların tümünün kaynağının yüce
Allah olduğunu belirtiyor. İnsanın tüm bildikleri,
oradan, bir başkası daha olmayan bu tek kaynaktan,
aldığını ifade ediyor.
Rasulullah'ın yüceler
yücesi ile bağlantı kurduğu ilk anda inen bu
biricik bölümle evet bu bölümle iman düşünce sisteminin
geniş olan temeli atılmış oldu. Her iş,
her davranış, her adım, her çalışma
Allah'ın adı ile, O'nun adına yapılır.
Allah'ın adı ile başlar, Allah'ın adı ile
yürür, Allah'a yönelir ve sonuçta O'na varır.
Allah'tır yaratan. O'dur öğreten. Doğuş ve
başlangıç O'ndan dır. Öğretme O'ndan, bilgi
O'ndan dır. İnsan öğrenebildiğini öğrenir.
Öğretebildiğini öğretir. Ama bütün bunların
kaynağı yaratan ve öğreten yüce Allah'tır. "O
insana bilmediğini öğretti."
Rasulullah'a o andan
itibaren hayatı boyunca bütün duygularına hakim olan,
dilini Allah'a bağlayan, davranış ve yönelişine
etki eden kalbinin daha ilk anda almış olduğu bu
ilk Kur'an gerçeğidir. Çünkü bu gerçek imanın ilk
temeli oluyordu. imam Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b.
Kayyim El Cevziyye Zadu'l Mead isimli eserinde, Resulullah'ın
Allah'ı zikretmesini şöylece özetliyor:
"Yaratıklar içinde
yüce Allah'ı en mükemmel zikreden Resulallah idi. Hatta ağzından
çıkan bütün sözler Allah'ı zikirdi. Allah ile ilgili
idi. Ümmetine her emri, yasaklaması, yasa koyması
Allah'ı zikri demekti. Rabbinin isimlerini,
sıfatlarını, hükümlerini, fiillerini, vaadini ve
ihtarını onlara anlatması hep Allah'ı zikir
demekti. Allah'ı nimetleri ile övmesi, yüceltmesi, hamd
etmesi tesbih etmesi, O'nun Allah'ı zikri demekti. Allah'tan
istemesi, O'na dua etmesi, O'na yönelik sevgisi ve O'ndan korkması
da Allah'ı zikri demekti. Susması hiçbir şey söylememesi
Allah'ı kalbi ile zikri idi:' Kısacası Resulallah
her an ve her şartta Allah'ını zikrederdi. Ayakta
iken, otururken, yere uzanmışken, yürürken, binerken,
yolculuk ederken, bir yerde konaklarken, bir yere giderken bir
yerde kalırken alıp verdiği nefeslerle akıp
giden hep Allah'ın zikri idi. Uykudan uyanınca, "Hamd
olsun bizi öldürdükten sonra yeniden dirilene. Son gidiş
ancak O'nadır." derdi. Hz. Aişe der ki: Gece
uyanınca, on kere tekbir ve on kere de tehlil (La ilahe
illallah demektir) getirir ve sonra on kez: "Ya Rab! Dünyanın
ve kıyamet gününün sıkıntısından sana
sığınırım. Senden başka hiçbir ilah
yok. Seni tesbih ederim. Allah'ım senden günahlarımı
bağışlamanı ve rahmetini dilerim.
Allah'ım benim bilgimi artır. Bana doğru yolu gösterdikten
sonra kalbimi kaydırma. Katından bana rahmet bahşet.
Kuşkusuz sen çok bağışlar ve verirsin"
derdi. Bu rivayet Ebu Davut'da yer Alır. Başka bir
rivayette Resulallah şöyle buyurur: "Bir kişi
geceleyin uykusundan uyanır da, bir olan Allah'tan başka
ilah yoktur, O'nun hiçbir ortay yoktur, mülk O'nundur, hamd
O'nadır, O'nun herşeye gücü yeter, hamd Allah'adır,
Allah'ı tesbih ederim, Allah'tan başka hiçbir ilah
yoktur, Allah en büyüktür, güç ve kuvvet ancak yüce ve ulu
Allah'a aittir" der sonra da "Allah'ım beni
bağışla" derse ya da başka bir dua okursa,
duası kabul olunur. Bu kişi eğer abdest alır
ve namaz kılarsa, namazı da kabul olunur" buyurur.
Bu rivayet de Buhari de yer alır.
İbn Abbas,
Peygamberin yanında geçirdiği geceyi şöyle anlatır:
"Resulallah, uykusundan uyanınca başını gökyüzüne
doğru çevirdi. Ve Al-i İmran suresinin "Göklerin
ve yeryüzünün yaratılışında gece ile gündüzün
birbirini kovalayışında derin düşünceliler
için birçok ibret dersi vardır." diye
başlayan son on ayetini okudu. Sonra şöyle dua etti:
"Allah'ım hamd sanadır. Sen göklerin,
yeryüzünün ve bunlarda bulunanların nurusun. Hamd
sanadır. Sen göklerin yeryüzünün ve onlarda bulunanların
hakimisin. Hamd sanadır. Gerçek Hak sensin. Senin verdiğin
söz hak ve gerçektir. Sözün doğru ve haktır. Sana
kavuşmak hak ve gerçektir. Cennet haktır ve vardır,
cehennem de haktır ve gerçektir. Peygamberler haktırlar,
doğruyu söylemişlerdir. Muhammed de doğruyu söylemiştir.
Kıyamet günü doğrudur mutlaka gelecektir.
Allah'ım sana teslim oldum. Sana inandım. Sana güvendim.
Sana döndüm. Senin yardımınla savaştım.
Senin hükmüne başvurdum. Benim geçmiş ve gelecek günahlarımı
bağışla. Gizli ve açık
yaptıklarımı affet. Sen benim ilahımsın.
Senden başka hiçbir ilah yoktur. Güç ve kuvvet ancak ve
ancak yüce ve ulu Allah'a aittir." Hz. Aişe der ki:
Peygamber geceleyin kalktığın zaman, "Cebrail'in,
Mikailin ve israfilin Rabbi olan, gökleri ve yeri yaratan,
görüleni ve görülmeyeni bilen ey Allah'ım.
Kullarının birbirleri ile anlaşmazlıklara düştükleri
konularda sen hükmünü verirsin. Hakka aykırı
davrandığım noktalarda izninle bana doğru yolu
göster. Sen dilediğine doğru yolu gösterirsin"
Hz. Aişe, "Peygamber namazına bu dualarla
başlardı" demiş de olabilir.
"Resulallah vitir
namazı kıldığı zaman, vitrin sonunda üç
kez "Kuddus (Gafletten, hatadan ve her türlü eksiklikten
çok uzak) olan Allah'ı tesbih ederim" der ve
üçüncüsünde sesini uzatırdı."
"Evimden çıkınca,
Allah'ın adı ile çıkıyorum. Allah'a güvendim.
Sapmaktan veya saptırılmaktan ayağımın
kaymasından, zulmetmekten veya zulme uğramaktan,
bilmemekten ya da cahilce davranışlara muhatap olmaktan
sana sığınırım:' dedi. (Hadis sahihtir).
Resulallah der ki:
"Kim evinden çıkarken, `Allah'ın adı ile çıkıyorum.
Allah'a güvendim. Ondan başka güç ve kuvvet yoktur derse,
kendisine,sana doğru yol gösterildi, senin yönetilmen
üstlenildi, sen koruma altına alındın, denir. Ve
şeytan ondan uzaklaşır" (Hadis hasen hadistir.)
İbn Abbas
Peygamberin yanında geçirdiği geceyi ve gördüklerini
şöyle anlatır: Peygamber sabah namazına
kalktı ve şöyle dedi: "Allah'ım, kalbime
aydınlık ver. Dilime aydınlık ver.
Kulağıma aydınlık ver. Gözüme aydınlık
ver. Arkamdan aydınlık önümden aydınlık,
ver. Üstümü aydınlat, ayağımın
altını aydınlat. Allah'ım benim nurumu büyüt."
Merzuk oğlu Fazl
Avf'lı Atıyye'den o da Ebu Said el-Hudri'den nakleder.
Ebu Said'in nakline göre Resulallah şöyle buyurur:
"Kim namaza gitmek üzere evinden çıkarken, `Allah'ım,senden
isteyenlerin hakkı için, sana yürüyüşümün hakkı
için senden istiyorum. Ben şımararak, azarak, gösteriş
olsun diye, başkaları duysun diye çıkmadım.
Aksine senin gazabından korktuğum için, hoşnutluğunu
arzuladığım için, çıktım. Beni
cehennemden kurtarmanı, günahlarımı
bağışlamanı, diliyorum. Çünkü senden başkaları
günahları bağışlayamaz" derse yüce
Allah bu kişi için yetmiş bin meleği, kendisi
adına bağışlanmasını dilesinler diye
görevlendirir. Yüce Allah namazını bitirinceye dek yüzünü
bu kuluna çevirir"
Ebu Davut da Hz.
Peygamberden şöyle rivayet eder: "Resulallah mescide
girince "Kovulmuş şeytandan ulu Allah'a
sığınırım" derdi. Resulallah bunu
deyince, şeytan da "Bu günün diğer anlarında
da benden korundu" derdi:'
Resulallah şöyle
buyurur: "Mescide girdiğinizde namaz
kılınız. Bana dua ediniz. Sonra da
"Allah'ım bana rahmet kapılarını aç."
deyiniz. Mescitten çıkınca ise: "Ya rabbi senin
ihsanından ve fazlından istiyorum" deyiniz."
Bir rivayete göre Resulallah mescide girince, Muhammed'e ve ona
uyanlara dua eder ve sonra "Allah'ım benim günahlarımı
bağışla. Bana rahmetinin kapılarını
aç." Mescitten çıkınca da, yine Muhammed'e ve ona
uyanlara dua eder ardından da "Allah'ım benim günahlarımı
bağışla, ihsanının
kapısını bana aç" diye dua edermiş.
Resulallah sabah
namazını kıldığı zaman namaz
kıldığı yerde oturarak güneş doğana
kadar Allah'ı zikrederdi. Sabaha erince "Allah'ım
senin yardımınla sabaha erdik. Senin
yardımınla akşama erdik. Senin sayende
yaşıyoruz. Bizim canımızı alacak olan
sensin. Kabirlerimizden dirilip kalktığımızda
sana döneceğiz" diye dua ederdi. (Hadis sahih
hadistir). Ve derdi ki: "Sabaha erdik. Sahibi yalnız
Allah olan mülk de sabahladı. Hamd Allah'adır. Bir olan
Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. O'nun hiçbir ortağı
yoktur. Mülk O'nun dur, hamd O'nun dur. Onun gücü herşeye
yeter. Allah'ım bu gün en hayırlı olanı ve
yarın da ve yarından sonra da hayırlı
olanı senden diliyorum. Bugünün kötülüğünden, yarının
ve yarından sonrası kötülüğünden sana sığınıyorum.
Rabbim, tembellikten ve ihtiyarlayıp kocamanın kötülüğünden
sana sığınıyorum. Ya Rabbi, cehennemin ve
kabrin azabından sana sığınıyorum.
Akşam olunca ise "Biz akşama erdik. Sahibi
yalnız Allah olan bütün mülk de akşama erdi...
vs." derdi. (Müslim)
Hz. Ebu Bekir
Rasulullah'a "Ey Allah'ın peygamberi,
sabahladığım ve akşama erdiğim zaman
hangi duaları okumalıyım bana öğretir
misin?" diye sorar. Resulallah da ona: "Göklerin ve
yerin yaratıcısı olan görüleni ve görülmeyeni
bilen herşeyin Rabbi, herşeyin sahibi ve her mülkün
hükümdarı olan Allah'ım! Senden başka bir ilah
olmadığına tanıklık ederim. Nefsimin ve
şeytanın kötülüğünden ve sana şirk
koşmaktan sana sığınırım. Kendi
nefsime ya da bir Müslümana kötülüğümün dokunmasından
sana sığınırım:' dedi. Sonra bu urdu ki:
"Ey Ebu Bekir, sabaha çıktığında,
akşama erdiğinde ve yatağına
uzandığında bu duayı oku." Bu hadis de
sahihtir. Sonra ibn Kayyım bu konuda birçok hadis zikreder.
Resulallah sarık,
veya gömlek ya da aba gibi yeni bir giysi giydiğinde
duasında o giysinin adını anarak şöyle derdi:
"Allah'ım sana hamd olsun. Sen giydirdin bunu
(giydiği ne ise onun adını söylerdi) bana. Onun ve
yapıldığı gayenin Hayrını dilerim
senden. Onun ve yapıldığı gayenin
şerrinden sana sığınırım:' (Hadis
sahihtir)
Bize gelen haberlere göre
Hz. Peygamber evine dönünce, "Hamd olsun her ihtiyacımı
gideren ve beni barındıran Allah'a. Hamd olsun beni
yediren ve içirene Allah'a. Hamd olsun bana ihsanda bulunan
Allah'a. Senden beni ateşten korumam diliyorum." derdi.
Buhari ve Müslim'de yer
aldığına göre Resulallah tuvalete gireceği
zaman "Allah'ım pislikten ve pis ve kötü olan
şeylerden sana sığınıyorum" derdi.
Tuvaletten çıkınca "Affını dilerim"
der. "Benden sıkıntıyı gideren ve bana
rahatlık veren Allah'a Hamd olsun" dediği de
rivayet edilir. (İbn Mace)
Rasulullah'ın elini
içinde su olan bir kaya sokarak daha sonra sahabelere
"Allah'ın
adı ile abdest alınız" dediği de
rivayetler arasındadır.
Rasulullah'ın gökte
hilali görünce, "Allah'ım hilali bize gösterirken
bizi güvenli, esenlikte ve islam dini üzere kıl. Ey Hilal!
Benim ve senin Rabbimiz Allah'tır." derdi. (Tirmizi
hadisin hasen hadis olduğunu belirtmiştir.)
Elini yemeğe
uzattığı zaman, "Allah'ın adı ile
başlıyorum" der, yemek yiyenlere besmele çekmesini
emrederek, "Yemek yemeye başladığınız
zaman, Allah'ın adını anınız. Eğer
başlangıcında Allah'ın adını
anmayı unutursanız
hatırladığınız anda
"Başında da sonunda da Allah'ın adı
ile" deyiniz" derdi. (Hadis sahihtir)
Rasulullah'ın
hayatı en ince ayrıntılarına kadar
İşte böyle idi. İlk anda aldığı ve
imanî düşünce sisteminin derin ve köklü temeline oturduğu
kutsal emirlerin etkisi ile değişmiş ve
yenilenmiş bir hayattı.
İnsanın
Allah'ı tanıması, O'na şükretmesi bu gerçeğin,
yani yaratanın, öğretenin ve ihsan edenin Allah
olduğu gerçeğinin gereklerindendi. Ama görülen
manzara hiç de böyle değildi. İşte surenin ikinci
bölümünün ele aldığı ve konu edindiği bu
sapıklıktır.