6- Ey Muhammed! Sana
Kur'an'ı biz okutacağız ve asla unutmayacaksın.
7- Yalnız
Allah'ın dilediği başka. O açığı da
bilir gizliyi de.
8- Seni en kolay yolu
tutmağa muvaffak edeceğiz.
9- O halde
hatırlatmak fayda verirse hatırlat.
Burada müjde Kur'ana
Kerimin ezberlenmesi ve hafızada tutulması için gereken
çaba ve yorgunluğun Hz. Peygamberin boynundan
kaldırılması ile başlıyor: "Ey
Muhammed! Sana Kur'an'ı biz okutacağız ve asla
unutmayacaksın." Peygamberin görevi sadece okumaktır.
Onu Rabbinden almaktır. Bundan sonra onu kalbe
yerleştirecek ve O'nun okuttuğunun
unutulmamasını sağlayacak olan Rabb indir. Rabbi bu
konuda O'na teminat vermektedir.
Bu Hz. Peygamberi bu yüce,
güzel Kur'an konusunda rahatlatıp huzura kavuşturan bütün
bir kalbiyle sevdiği Kur'an konusundaki endişelerini
silip süpüren bir müjdedir. Daha önceleri Hz. Peygamber
gönlünden gelen bir sevgi ile O'nu koruma bilinci ve arzusuyla
ve bu konudaki büyük sorumluluğuyla heyecana
kapılıyor, Hz. Cebrail O'nu bir ayet getirdiğinde
hemen onu defalarca tekrar ediyor, herhangi bir harfini unuturum
endişesiyle Cebrail'in söylediklerini arkasından
tekrarlıyordu. Bu tutumu, gönlünü rahatlatan ve Rabbinin
bu konuda kendisine teminat verdiğini bildiren müjdeler
gelinceye kadar böyle devam etmişti.
Bu aynı zamanda
peygamberin izinden giden ümmeti için de bir müjde idi. Ümmet
bu müjde ile inanç sistemi konusunda gönül rahatlığı
içinde olacaktı. Çünkü bu sistemi gönderen Allah'tı.
Peygamberin kalbinde O'nu koruyup teminat altına alan O'ydu.
Bu da yüce Allah'ın kendi himayesini, bu dinin O'nun
katındaki değerini ve bu dinin Allah'ın
terazisindeki ağırlığını ifade
ediyordu.
Kesin bir sözün verildiği
veya şaşmaz bir ilkenin dile getirildiği her yerde
olduğu gibi burada da Allah'ın iradesinin özgür olduğu,
herhangi bir kayıtla sınırlanamayacağı
ifade ediliyor. isterse bu kayıt ve sınır ilahi
iradenin verdiği sözden, belirlendiği yasadan
kaynaklansın. ilahi irade verilen söze ve belirlenen yasaya
rağmen tam anlamıyla özgürdür. Kur'an-ı Kerim
her yerde bu gerçeği kafalarımıza
yerleştirmeye özen göstermektedir. Nitekim biz de
Fizilal'de bu konuya zaman zaman değindik. İşte
buradaki ifade de aynı gerçeğe parmak basmaktadır:
"Yalnız
Allah'ın dilediği başka." Bu,
Hz. Peygambere Kur'an'ı asla unutmayacağına
dair verilen gerçek sözün ardından ilahi iradenin
özgürlüğünü ve enginliğini ortaya koymak için
sözkonusu edilmiştir. Böylece iş yine de özgür
iradenin denetiminde kalmaktadır. Söz verdiği konularda
bile sürekli olarak herkes bu mutlak iradeye yönelecek, sürekli
gözünü ona dikecektir. Kalb Allah'ın isteğine,
sonsuza kadar canlı ve diri bir şekilde bağlı
kalacaktır.
"O açığı
da bilir, gizliyi de bilir." Sanki
bu açıklama bu bölümde geçen, koruma ve istisnanın
bir sebebi niteliğindedir. Bunların hepsi bir hikmete
bağlıdır. Bu hikmeti de gizli ve açık
herşeyin gözeticisi Allah bilmektedir. işi her yönüyle
en iyi bilen sadece O'dur, Bu eksiksiz gözetimi ve bilgisi uyarınca
kararını O belirler ve O açıklar.
İkinci kapsamlı
müjde ise şudur: "Seni
en kolay yolu tutmağa muvaffak edeceğiz."
Bu hem Hz. peygamberin
şahsına, hem de izinden giden ümmetine yönelik bir
müjdedir. Ayrıca bu dinin yapısını bu
davanın gerçek mahiyetini, insan hayatındaki
fonksiyonunu ve varlık düzenindeki yerini, konumunu
belirlemektedir. iki kelime ile de olsa: "Seni en kolay
yolu tutmağa muvaffak edeceğiz". Bu iki kelime
inanç sisteminin ve aynı zamanda bu evrenin en önemli
gerçeklerinden birini dile getirmektedir. Böylece bu peygamberin
karakteri bu inanç sisteminin karakteri ve bu evrenin karakteri
ile ilişkiye geçmektedir. Kudretin elinden kolaylıkla
yaratılan; yoluna kolaylıkla devam eden, kolaylıkla
amacına doğru yönelen varlıkla, peygamber ve
akidenin bağını
sağlamlaştırmaktadır. Öyle ise bu bir
ışık patlamasıdır. Sınırı
olmayan gerçeğin ufuklarına, boyutlarına ve
derinliklerine kadar ulaşan bir patlama...
Yüce Allah'ın
kendisini kolay olana muvaffak ettiği insan bütün hayatı
boyunca kolay bir yol izleyecektir. Oluşuma, hareket ve yönelişi
Allah'a doğru olan bu evrenle uyum içinde yoluna davam
edecektir. Bu koca evrenin çizgisinden sapanların
dışında hiç kimseyle çatışmayacaktır.
Bunlar ise koca evrenle
karşılaştırıldıklarında hiçbir
ağırlığı ve hiçbir değeri olmayan
yaratıklardır. Bu durumda insan bütün bir evren ile
bütün olaylar, varlıklar ve kişilerle ayrıca
olaylara varlıklara ve kişilere hükmeden yasalar ile
bütünleşerek kolay, yumuşak, düzenli bir hareket
içine girer. Elinde kolaylık, dilinde kolaylık,
attığı adımında kolaylık,
işinde, eyleminde kolaylık, yaklaşımında
kolaylık, düşüncesinde kolaylık, işleri ele
alışında kolaylık, işlere çözüm
getirmesinde kolaylık vardır. Kendisine karşı
kolaylık, başkasına karşı kolaylık
vardır.
İşte bu
şekilde Hz. Peygamberin her işinde kolaylık
vardı. iki şey arasından tercih yapmak durumunda
kaldığında kolayını tercih ederdi.
Nitekim Hz. Aişe'den gelen bir rivayette bu gerçeğe
parmak basılmaktadır. Hz. Aişe diyor ki: "Hz.
Peygamber evinin içinde insanların en yumuşak
olanıydı. Sevinçli-güleç yüzlüydü."(Buhari,
Müslim) Sahih-i Buhari'de deniyor ki: "Bir cariye Hz.
Peygamberin elini tutar ve onu dilediği yere Alır götürürdü."
Hz. Peygamberin giyimi,
yiyeceği, yatışı ve diğer tüm
hareketlerinde kolaylığı tercih ettiği ve sürekli
külfetsiz olanını seçtiği görülmektedir.
Ebu Abdullah
Şemseddin, Muhammed İbni Kayyim, EI Cevziye'nin "Zadu'l
Meal" adlı kitabında Hz. Peygamberin giyimi ile
ilgili olarak şunları kaydetmektedir: "Hz.
Peygamberin "sehap" adı verilen bir
sarığı vardı. Onu Ali'ye giydirdi. Hz.
Peygamber bu fesi sarar ve altında takke de giyerdi. Bazen
fes olmadan sadece takke giyer, bazen de takkesiz fes giyerdi.
Sarık sardığı zaman sarığın
ucunu iki omsuzunun arasına salıverirdi. Nitekim Müslim
"Sahih"inde Ömer ibni Haris'ten şöyle bir hadisi
aktarmaktadır: "Hz. Peygamberi minber üzerinde gördüm.
Başında siyah bir sarık vardı. Ucunu iki
omsuzunun arasına salıvermişti." Yine Müslim'de
Cabir'den gelen hadiste sarığının bir
uzunluğu olduğu ifade edilmektedir. Böylece anlaşılıyor
ki Hz. Peygamber sarığını sürekli olarak
omuzlarının arasına sarkıtmazdı. Yine
denilir ki Hz. Peygamber Mekke'ye girdiğinde üzerinde savaş
kıyafeti vardı. Başında ise miğferi
bulunuyordu. Yani her yerde uygun olan kıyafeti
giymiştir.
Başka bir bölümde
diyor ki, doğrusu şudur ki yolların en güzeli
Peygamberin yoludur. Peygamberin belirlediği,
uyulmasını istediği, teşvik ettiği ve sürekli
uyguladığı yoldur. Bu yola göre O'nun sünneti
insanın en kolay olanı tercih edip giymesidir. Bazen yünden,
bazen pamuktan, bazen ketenden giyinmesidir. Peygamber bazen Yemen
abasını giymiş, bazen yeşil aba giymiş, cübbe
giymiş, başına takke örtmüş, gömlek giymiş,
şalvar giymiş, fistan giymiş, kürk giymiş,
mest giymiş, ayakkabı giymiş, bazen saçının
örüklerini arkaya sarkıtmış, bazen de olduğu
gibi bırakmıştır...
Peygamberin yemeği
hususunda ise şunları kaydetmektedir: Hz. Peygamberin
yemeğine ilişkin hayatı da böyle idi. Var olanı
geri çevirmez, olmayanı aratmazdı. Güzel şeyleri
kendisine ikram edildiği zaman yerdi. Hoşuna gitmeyeni
yemez ancak başkasının yemesine de engel
olmazdı. Asla bir yemeğe kusur aramazdı.
Hoşuna giderse yer, yoksa bırakırdı. Nitekim
kendisine ikram edilen keler yemeğini
alışmadığı için yememiş, fakat onu
ümmetine de haram kılmamıştır. Bu yemek O'nun
kendi sofrasında yenmiş, O'da bakmıştır.
Tatlı ve bal yemiş ve bunları çok sevmiştir.
Yaş hurmayı da kuru hurmayı da yemiş, sütü
hem sade olarak hem de başka şeylerle
karışık olarak içmiştir. Kağut ve
balı, su ile içmiş, hurma şerbetini içmiş, sütten
ve undan yapılan çorbayı yemiş,
salatalığı yaş hurma ile yemiş, kaymak
yemiş, hurmayı ekmekle, ekmeği sirke ile
yemiştir. Kavrulmuş eti yemiş, pişirilmiş
kabağı yemiş ve bu yemeği sevmiştir.
Haşlanmış pazı- , yemeğini yemiş,
tiridi yağla yemiş, peynir yemiş, ekmeği
zeytinyağı ile yemiş, karpuzu yaş hurma ile
yemiştir. Hurmayı kaymakla yemiş ve bunu
sevmiştir. Güzel bir yemeği reddetmemiş ve zorla
yemeye çalışmamıştır, zorluk çıkarmamıştır.
İzlediği yol bulduğu yemekti,
bulamadığında ise sabretmekte...
Peygamberin uykusu ve
uyanması ile ilgili olarak da, şunları söylemektedir:
Bazen döşek üzerine, bazen post üzerine, bazen hasır
üzerine bazen yere, bazen divanın kumları üzerine,
bazen de siyah bir örtü üzerine yatardı.
Hz. Peygamberin
işleri düzenlemesinde kolaylığı,
yumuşaklığı ve toleranslı davranmayı
teşvik eden hadisleri ise gerçekten pek çoktur. Hepsini
burada vermemiz zordur. Kolaylık gösterilen konuların
başında inanç sistemi ve yükümlülükleri gelmektedir.
Bu konuda Hz. Peygamber "şüphesiz bu din kolaydır.
Dinin tüm emirlerine sarılmayı deneyen herkes
mağlup olur." (Buhari) "işinizi kendi
kendinize zorlaştırmayınız. Yoksa işiniz
zorlaşır. Çünkü bir topluluk kendi işini
zorlaştırmaya yöneldiğinde işleri
zorlaştırılmıştı."(Ebu Davud)
"Bitkiler ne bir
aşılmadık düzlük bırakmış ne de
bir sırtı çıplak toprak
bırakmıştır."(Buhari)
"Kolaylaştırınız,
zorlaştırmayınız."(Buhari, Müslim)
Sosyal ilişkilerle
ilgili ise şöyle buyurmuştur: "Satın
aldığında, sattığında ve hüküm
verdiğinde toleranslı davranan adama Allah'ın
rahmeti üzerine olsun."(Buhari)
"Mümin kolaycıdır
ve yumuşak huyludur."(Beyhaki)
"Mümin başkalarıyla
iyi geçinen kendisi ile iyi geçinilendir."(Darakutni)
"Allah'ın en sevmediği adam, aşırı
kin ve düşmanlık besleyendir."(Buhari, Müslim)
Hz. Peygamberin takılan isimlerde ve jest ve mimiklerde bile
zorluk ve katılıktan hoşlanmaması derin
anlamlı işaretlerden sayılmaktadır. Bu da onun
fıtratının gerçek yüzünü Rabbinin O'nu
düzenlemesini, yapı ve karakter olarak kolaylığa
muvaffak kılışı göstermektedir. Said ibni
Musayyib babasından (Allah ondan razı olsun) rivayetle
babasının Hz. Peygambere geldiğini bildiren bir
rivayeti kaydeder. Burada Peygamber Musayyib'e sorar: Adın
nedir? O da sert ve katı anlamına gelen Hazn der. Bunun
üzerine Peygamber: Aksine sen Sehl'sin, kolaysın der.
Musayyib ise: Babamın bana verdiği ismi
değiştirmem! der. İbni Musayyib der ki: O
aramızda bundan sonra hep Hazune katı, üzüntülü
olarak kalmıştır.(Buhari)
İbni Ömer derki:
Hz. Peygamber Âsiye ismini Cemile diye değiştirmiştir.
(Müslim) Hz. Peygamberin sözlerinden biri de şudur:
Kardeşini güzel bir yüzle karşılaman iyiliktendir.
(Tirmizi)
Bu öyle şefkatle
dolu bir duygudur ki isimlerdeki ve detaylardaki sertlik ve
katılığı bile görmekte ve ondan nefret
etmektedir. Kolaylığa ve yumuşaklığa
eğilim duymaktadır.
Hz. Peygamberin bütün
hayatı hoş görünüm, kolaylığın,
sakinliğin, yumuşaklığın ve tüm işlerde
kolaylıkla bütünleşmenin en açık örnekleri ile
doludur. Hz. Peygamberin gönülleri nasıl tedavi
ettiğini gösteren aşağıdaki örnek Aynı
zamanda O'nun metodunu ve karakterini, ortaya koymaktadır.
"Birgün kırsal
kesimde yaşayan bir köylü Hz. Peygambere geldi. O'ndan birşeyler
istiyordu. istediğini verdi ve ona dedi ki: sana iyilik ettim
mi? Köylü adam, hayır iyilikte etmedin, güzel de davranmadın!
Müslümanlar öfkelendiler ve üzerine yürüdüler. Hz.
Peygamber kendilerine işaret ederek durmalarını söyledi.
Sonra evine gitti. Köylü adamı çağırdı ve
birşeyler daha verdi. Sonra ona dedi: Sana iyilikte bulundum
mu? Adam evet dedi. Allah sana güzel bir aile, güzel bir akraba
çevresini vererek mükafatlandırsın. Hz. Peygamber ona
sen daha önce birşeyler söylemiş ve
arkadaşlarımın kalbini
kırmıştın. Eğer dilersen yanımda söylediğin
bu sözü onların yanında da söyle. Böylece onların
gönlündeki sana olan kırgınlığı
giderebilirsin dedi. Adam olur dedi. Sabah olduğunda adam
geldi. Hz. Peygamber de geldi ve şöyle buyurdu: Bu köylü
adam söylediğini söylemişti. Biz de ona biraz daha
ikramda bulunduk. O da buna razı oldu, öyle değil mi? Köylü
adam evet dedi. Allah sana güzel bir aile ve hayırlı
bir akraba çevresi versin. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle
buyurdu: Benimle bu köylü adamın durumu devesi kaçan bir
adamın durumu gibidir. insanlar devenin peşinde
koşmuş ama bu kalabalık deveyi daha çok ürkütmüştür.
Deve sahibi sonunda insanlara benimle devemi başbaşa
bırakın. Ben onun dilinden anlar, ona nasıl
davranacağımı bilirim diye seslenmiştir.
Devenin sahibi ona ön tarafından yavaş yavaş
yaklaşmış ve sonuçta devesi sakinleşerek
gelip önüne çökmüştür. O da yükünü yüklemiş ve
üstüne binmiştir. Eğer ben adamı söylediği
o yerde kendi haline bıraksaydım onu öldürürdünüz
ve ateşe girerdiniz.
İşte Hz.
Peygamber kendisinden kaçan gönülleri böyle avucuna Alıyordu.
Hem de bu sadelik, bu kolaylık, bu yumuşaklık ve bu
uyum ile. Peygamberin hayatında bu konuda pekçok örnekler
vardır. İşte bunların hepsi Rabbinin O'na müjdelediği
hayatında, çağrısında ve tüm işlerinde
kendisini muvaffak kıldığı, işlerin
kolaylaştırılması türünden davranışlardır.
Kolaylığa
muvaffak kılınan bu değerli, sevimli şahsiyet
insanlığa bu davayı taşıyıp götürsün
diye böyle yetiştirilmiştir. Böylece davanın
doğası ile bu kişiliğin doğası, bu
davanın gerçekliği ile bu kişiliğin gerçekliği
bütünleşmiştir. İşte bu da Allah'ın
kolaylaştırması ve başarılı
kılması ile O'nun onca büyüklüğüne rağmen
büyük emaneti omuzlaması için bir yeterlilik kazandırıyordu.
Bu kolaylaştırma ile peygamberlik mesajı
ağır bir yük olmaktan çıkıyor, sevilen bir
işe, güzel bir uğraşıya sevince ve iç rahatlığına
düşünüyordu.
Hz. Muhammed'in misyonu
ve yerine getirmesi için görevlendirildiği davanın
sıfatı hakkında Kur'an-ı Kerim'de şu açıklama
yer almaktadır: "Biz seni ancak alemlere rahmet
olarak gönderdik." (Enbiya 107)
"Ümmi olan Resule,
Nebiye uyanlar onu ellerindeki Tevrat ve incil'de görüyorlardı.
Peygamber onlara iyiliği emrediyor, kendilerini kötülükten
alıkoyuyor, güzel şeyleri kendilerine helal, kötü
şeyleri kendilerine haram kılıyor, yüklerini
hafifletiyor ve boyunlarındaki ağır yükümlülükleri
kaldırıyordu." (A`raf 157)
Hz. Peygamberin omsuzuna
aldığı peygamberlik misyonu hakkında ise
Kur'an şöyle buyuruyor: "Biz Kur'an'ı öğüt
için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?"
(Kamer 22)
"Allah dinde sizin
üzerinize bir zorluk yüklememiştir." (Hac 78)
"Yüce Allah hiç
kimseye gücünün taşıyacağı yükten fazlasını
yüklemez." (Bakara 286) "Allah size bir zorluk
yüklemek istemez. Sadece sizi arındırmak ister." (Maide
6) Bu peygamberlik misyonu insanın gücü ölçüsünde
kolaylaştırılmıştır. insanlara bir
zorluk ve sıkıntı yüklemez. Bu kolaylık onun
tüm yükümlülüklerine sirayet ettiği gibi ruhuna da
yerleşmiştir. "Ey
Muhammed! Hakka yönelerek kendini Allah'ın insanlara
yaratılışta verdiği dine ver. Zira
Allah'ın yaratışında değişme yoktur;
İşte dosdoğru din budur, fakat insanların çoğu
bilmezler." (Rum 30)
İnsan nerede bu inanç
sistemi ile beraber yürürse yürüsün, orada kolaylığı,
insan gücünün göz önünde bulundurulduğunu, insanın
değişik hallerinin, her çevrede ve her durumda karşılaştığı
şartların hesaba katıldığını görecektir.
inanç sisteminin kendisi dahi kolay kavranabilecek bir düşüncedir.
Bir tek ilah vardır. O'nun hiçbir benzeri yoktur. O herşeyi
yoktan var etmiştir. Varlığının
amacına doğru yöneltmiştir. Peygamberler göndermiş,
insanlara varlıklarının amacını
hatırlatmış, onları
yaratıcısına doğru çevirmiştir. Bunun
ötesindeki tüm yükümlülükler hiçbir eğrilik ve sapma göstermeden
sınırsız bir ahenkle bu inanç sisteminden
kaynaklanmıştır. insanlar onun kendilerine yüklediği
görevi sıkıntıya düşmeden, zorlanmadan
yerine getirebilmektedirler. "Size bir şey
emredildiğinde gücünüz ölçüsünde onu yerine getiriniz.
Size neyi yasak etmişsem ondan sakının." (Buhari,Müslim)
Yasak olan konularda bile zaruret halinde bir sakınca yoktur.
"Mecbur kaldıklarınız hariç." (En'am)
İşte bu geniş ölçüler çerçevesinde tüm
yükümlülükler bir bir belirlenir.
İşte bu nedenle
peygamberin doğası ile peygamberlik misyonun
doğası bütünleşmiştir. Davet yapan adam gerçeği
ile davanın gerçeği birleşmiştir. Hem de bu köklü
apaçık. oluşum içinde. Aynı şekilde
kolaylaştırıcı peygamberin
kolaylaştırılmış bir risalet misyonu ile
kendisine gönderildiği ümmet de bu doğaya sahip idi.
Bu orta bir ümmetti. Rahmetle müjdelenmiş iyiliği ve
kolaylığı yüklenmiş bir ümmetti. Bu ümmetin
yaratılışı ile bu koca evrenin
yaratılışı gerçek bir uyum içine girmişti.
Bu evren bütün bir
uyumu ve hareketindeki ahengi ile Allah'ın sanatını
somutlaştırmakta hiçbir çatışmaya ve sürtüşmeye
mahal vermeyen kolaylığını ve ahengini göstermektedir.
Milyonlarca cisim, Allah'ın fezasında yüzmekte, gerçek
bir uyum ve şaşırtıcı bir üstünlük
içinde yörüngelerinde akıp gitmektedir. Herhangi bir çatışma
karışıklık ve sürtüşmeye yer vermeden.
Milyarlarca canlı yaratığı hayat, gayet düzenli
ve mükemmel bir şekilde uzak ve yakın, amaçlarına
doğru yönlendirmektedir. Her biri yaratılış görevini
rahatlıkla yerine getirir, belirlenmiş biçimde amacına
göre yol alır. Milyonlarca hareket, olay ve varlıklar
belirlenmiş hedefleri doğrultusunda topluca veya kendi
başlarına seyreder. Tıpkı aynı müzik
aletlerinden yayılan farklı melodiler gibi. Böylece
hepsi uzun ve devamlı bir orkestra ile bütünleşmektedir!
Hiç şüphesiz bu,
varlığın doğası, liderlik misyonunun
doğası. Peygamberin doğası ve Müslüman
ümmetin doğası arasındaki sınırsız
uyumun bir ifadesidir. Zira bu tek olan Allah'ın
sanatıdır. Yoktan var eden, usta
yaratıcının eseridir.
"O halde
hatırlatmak fayda verirse hatırlat."
Allah kelimesini O'na
okutmuştur ve o artık unutmayacaktır. Allah'ın
dilediği dışında hiçbir şeyi
unutmayacaktır. O'nu kolay olana muvaffak etmiştir. Büyük
emaneti omuzlayabilsin diye, hatırlatmada bulunsun diye.
Çünkü O bunun için hazırlanmış, bunun için
müjdelenmiştir. Nerede kalplere öğüt için fırsat
bulabilirsen yol bulabilirsen, ulaştırma için araç
bulabilirsen orada öğüt ver. Öğüt ver "fayda
verecekse tabi'. Hatırlatma sürekli fayda verir. Ondan az
çok yararlananlar asla tükenmez. Hiçbir nesil ve hiçbir yerleşim
birimi öğütten faydalanma ve yararlanma yeteneğini
tamamen yitirmez. İnsanlar ne kadar bozulursa bozulsun
kalbler ne kadar katılaşırsa
katılaşsın, perdeler ne kadar
kalınlaşırsa kalınlaşsın.
Ayetlerin bu
sıralanışı ve dizilişi üzerinde düşündüğümüzde
peygamberlik misyonunun değerini ve emanetin büyüklüğünü
kavrarız. Bu emaneti yerine getirmek bu kolaylığa
muvaffak olmayı gerektirmiş, sözü edilen okutmayı
ve Allah'ın teminatını zorunlu
kılmıştır ki Hz. Peygamber bu azıkla
donandıktan sonra hatırlatmanın
zorluklarının üstesinden gelebilsin.
Hz. Peygamber bu
görevini ve yükümlülüğünü yerine getirdiğinde
vazifesini yapmış olur. Ondan sonra insanlar kendi
halleri ile başbaşadırlar. Bu konudaki
tutumları ve akıbetleri farklı olabilir. Yüce
Allah bunların bu öğüde karşı
tutumlarını göz önünde bulundurarak dilediği
şekilde onları cezalandırır veya
ödüllendirir: