14- Doğrusu
mutluluğa ermiştir.
15- Rabbinin
adını anıp namaz kılan.
16- Fakat siz şu dünya
hayatını üstün tutuyorsunuz.
17- Oysa ahiret daha iyi
ve daha kalıcıdır.
18- Bu hüküm elbette
ilk sahifelerde de vardır.
19- İbrahim'in ve
Musa'nın sahifelerinde.
"Doğrusu
mutluluğa ermiştir. Rabbinin adını anıp
namaz kılan."
Ayet-i kerimede geçen teskiye her tür pislik ve kirden arınmaktır.
Yüce Allah arınan ve Rabbinin adını anan, kalbine
O'nun yüceliğini yerleştirip "namaz kılan".
Evet İşte bu arınan, öğüt alan ve namaz kılan
insanın "kurtulduğunu" kesin biçimde açıklıyor.
Hem bu dünyada kurtulmuş hem de diri bir kalb ile Rabbine
bağlı bir halde yaşayarak hatırlamanın
tatlılığını ve
sıcaklığını hissederek kurtulmuştur,
hem de ahirette kurtulmuştur. Cehennemin büyük ateşinden
kurtularak, nimetleri ve Allah'ın rızasını
elde etmiştir. Bu ayette geçen fesalla kavramının
saygı ile ürpererek bağlandığı veya
literatürdeki anlamı ile namazı ifade etmesi
arasında fark yoktur. Her ikisi de hatırlamadan,
Allah'ın yüceliğini kalbe yerleştirmeden ve onun
ürpertisini vicdanında hissetmeden kaynaklanabilir.
Bu akıbet nerede,
diğeri nerede? Bu son nerede, diğeri nerede?
Bu sahnenin gölgesinde
bedbahtları bekleyen büyük ateş ve
arınanları bekleyen kurtuluş ve başarı
sahnesinin havasından muhatapları onların
bedbahtlıklarının sebebine gafletlerinin
kaynağına onları öğüt almaktan arınmaktan,
kurtuluş ve başarıdan alıkoyan, büyük ateşe
ve acı bedbahtlığa sürükleyen sebebe
yöneltmektedir:
Şüphesiz dünya
hayatını tercih etmek her kötülüğün başıdır.
İşte bu tercihten dolayı insan öğütten/hatırlatmadan
yüz çevirir. Çünkü öğüt onların ahireti hesaba
katmalarını ve onu tercih etmelerini gerektirir. Halbuki
onlar dünyayı istemekte ve onu tercih etmektedirler.
Dünyaya dünya denmesi
tesadüf değildir. Dünya hem aşağılatıcı
hem düşürücüdür. Ayrıca fanidir. Çabucak geçer. "Oysa
ahiret daha iyi ve daha kalıcıdır." Özü
itibariyle daha hayırlıdır. Zaman itibariyle daha
kalıcıdır.
Bu gerçeğin
ışığında dünyayı ahirete tèrcih
etmek aptallık ve kötü değerlendirme olarak ortaya çıkmaktadır.
Akıllı, sağduyu sahibi hiç kimse onu ahirete
tercih edemez.
Surenin sonunda bu davanın
tarihi seyri, kaynağının köklülüğü,
köklerinin zamanın derinliklerine
yayıldığı, yer ve zaman süreci boyunca
ilkelerinin birliğine ilişkin bir işaret yer
almaktadır.
"Bu hüküm elbette
ilk sahifelerde de vardır. İbrahim'in ve Musa'nın
sahifelerinde."
Bu akidenin büyük
ilkelerini içeren, ve bu surede yer alan bu köklü-engin gerçek
ilk kutsal sayfalarda; Hz. İbrahim ve Hz. Musa'nın
kutsal sayfalarında yer alan gerçeğin
aynısıdır.
Gerçeğin
birliği, inanç sisteminin birliği, bunların
kendisinden kaynaklandığı yerin birliğinin,
insanlara peygamber göndermeyi gerektiren iradenin birliğinin
gereğidir. Gerçek bir tanedir. Bir tek kaynağa
dayanmaktadır. Yenilenen ihtiyaçların ve ardarda gelen
devrelerin değişmesine göre detayları ve cüzi
bölümleri değişir. Fakat yine de tek olan bir
kaynaktan gelen aslı, temeli değişmez. Bu
değişmeyen asıl yaratan ve düzelten takdir edip
yol gösteren yüce Rabbinden gelmiştir.