53- "Ey inananlar! Peygamberin evlerine, yemeğe çağrılmaksızın
vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz girin ve yemeyi
yiyince dağılın. Sohbet etmek için de gidip
oturmayın. Bu haliniz peygamberi üzüyor, o da size bir
şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten
çekinmez. Peygamber eşlerinden bir şey
isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede
sizin kalplerinizde onların Kalplerde daha temiz
kalır. Allah'ın Peygamberini üzmeniz ve O'ndan sonra eşlerini
nikahlamanız asla caiz değildir. Çünkü bu Allah
katında büyük bir günahtır."
54- "Bir şeyi açıklasanızda gizleseniz de
Allah şüphesiz hepsini bilir.
Buhari'nin güvenilir bir rivayet zincirine dayanarak bildirdiğine
göre saha-bilerden Enes b. Malik şöyle diyor:
"Peygamberimiz Cahş kızı Zeynep ile
evlenirken bir düğün yemeği vermişti.
Konukları yemeğe ben çağırmıştım.
Bir grup konuk geliyor, yemek yiyip çıkıyor,
arkasından başka bir grup geliyor, onlar da yemek yiyip
gidiyorlardı. Böylece yemeğe çağrılmadık
hiç kimse bırakmamış, herkese yemek vermiştim.
Bunun üzerine Peygamberimize "Ey Allah'ın Resulü, çağıracağım
başka kimse kalmadı" dedim. O da "Öyleyse
sofrayı kaldırın" dedi.
Bu arada üç grup konuk evde kaldı, konuşmaya
dalmışlardı. Peygamberimiz evden çıkıp
Ayşe'nin odasına gitti. `Selâmun aleyküm, ey eşim,
Allah'ın rahmeti ve bereketi üzerine olsun' dedi. Ayşe
de O'na `Allah'ın selamı ve rahmeti senin de üzerine
olsun; ey Allah'ın Resulü, yeni eşini nasıl buldun?
Allah onu sana uğurlu etsin' diye karşılık
verdi.
Arkasından diğer eşlerinin odalarını
ziyaret etti. Hepsine Ayşe'ye söylediği sözleri
söyledi ve hepsinden Ayşe'nin verdiği cevabın
aynısını aldı. Sonra dönüp geldi. .İçeri
girdiğinde o üç grup hala evdeydi ve konuşmaya devam
ediyorlardı. Peygamberimiz son derece çekingen ve utangaç
bir insandı. Bu yüzden geri dönerek tekrar Ayşe'nin
odasına gitti. Bir süre sonra ya ben ya da bir başkası
konukların gittiklerini kendisine haber verince eve döndü.
Kapıdan girmek üzere bir adımını eşikten
içeri atmış, öbür ayağı henüz dışardayken
aramıza perde gerildi ve tam o sırada `hicap' ayeti indi."
Az önce okuduğumuz iki ayet, evlere girip çıkmaya
ilişkin bazı edep kurallarını içeriyor.
Cahiliye dönemi araplarının bu kurallardan haberleri
yoktu. Peygamberimizin evine girerken bile bu tür kurallar
gözetmiyorlardı. Halk, birbirlerinin evlerine, sahiplerinden
izin almadan giriyordu. Nur suresinin izin alarak evlere girilmesi
gerektiği yolundaki ayetlerini açıklarken bu konuya
değinmiştik.
Bu pervasızlık Peygamberimizin evlerine girerken daha
çok kendini gösteriyordu. Çünkü bu evler halk için gökten
inen bilgi ve hikmetin merkezleri haline gelmişlerdi. Bu yüzden
bazı araplar Peygamberimizin evlerine ulu-orta giriyorlar,
ocakta yemek olduğunu gördüklerinde davet edilmeyi
beklemeden yemeğe kalıyorlardı. Bazıları
yemekten sonra da oturmaya devam ederek aralarında
konuşmaya dalıyorlardı. Bunu davet edilerek
gelenler gibi çağrısız olarak eve dalanlar da
yapıyorlardı. Böyle yaparken Peygamberimizi ve ailesini
rahatsız ettiklerini hiç düşünmüyorlardı.
Nitekim elimizdeki bilgiye göre yukarda sözünü ettiğimiz
o üç grup düğün yemeğinden sonra sohbete
daldıklarında evin yeni gelini, yani Cahş
kızı Zeynep yüzünü duvara dönüp oturmak zorunda
kalmıştı. Peygamberimiz ise bu
sıkıcı konuklarını uyarmaktan
utanıyordu; ziyaretçilerini gücendirmekten, utandırmaktan
çekiniyordu. O kadar utangaçtı. Bu yüzden yüce Allah,
O'nun yerine gerçeği o kaba konukların yüzlerine
vurmak gereğini duymuştu. Çünkü;
"Allah gerçeği söylemekten çekinmez."
Nitekim kadın-erkek ilişkileri konusundaki engin
duyarlılığı ile tanınan Hz. Ömer,
Peygamberimize dokunulmazlığı ve kadın
giyimini disipline bağlamayı öneriyor ve yüce Allah'ın
bu yolda emir vermesini diliyordu. Sonunda bu konuyu çözüme bağlayan
ayetler inince Hz. Ömer'in önerisi kabul edilmiş,
duyarlığı tatmin edilmiş oldu.
Buhari'nin güvenilir bir rivayet zincirine dayanarak bildirdiğine
göre sahabilerden Enes b. Malık bu konuda şöyle diyor:
"Bir defasında Ömer, Peygamberimize `Ey Allah'ın
Resulü, senin evlerine iyi-kötü herkes giriyor. Mü'minlerin
annelerine (eşlerinize) örtünmelerini emretsen " daha
iyi olmaz mı?' Bunun üzerine örtünmeye ilişkin ayet
indi.
Bu sırada inen ayetlerin birincisi insanlara, o günün
araplarına şunları öğretiyor: Peygamberin
evlerine izinsiz girmemelidirler. Eğer yemeğe çağrılı
iseler bu çağrıya cevap vereceklerdir. Fakat
yemeğe çağrılmadıkları halde oturup
ocaktaki yemeğin pişmesini beklememelidirler! Yemekten
sonra çıkıp gitmeli, evde kalıp gevezeliğe
dalmamalıdırlar.
Günümüzdeki müslümanların da, bir çoklarının
ihmal ettiği, bu edep kurallarına şiddetle ihtiyaçları
vardır. Günümüzde yemeğe çağrılan
bazı konukların yemekten sonra evde kalarak
gevezeliğe daldıkları görülür. Hatta bu
gevezelik yemek masasında sürdürülür. Eğer ev
halkı islam edebinin bazı
kalıntılarını hala kişiliklerinde
taşıyan kimselerse sıkıntıdan patlayacak
gibi olurlar. Fakat pişkin konuklar daldıkları
gevezeliklerini hararetle sürdürürler, evdekilerin
tedirginlikleri hiç umurlarında bile değildir.
İslamın edep kuralları her duruma cevap verir, her
ihtiyacı karşılar. Yeter ki, yüce Allah'tan gelen
bu tutarlı kurallara uyalım.
Ayetin ortalarında Peygamberimizin eşleri ile
yabancı erkekler arasında bir perde bulunması
gerektiği belirtiliyor. Okuyoruz:
"Peygamber eşlerinden bir şey istediğinizde
onu perde arkasından isteyiniz."
Ayetin devamında böyle bir perdenin bulunmasının
her iki tarafın kalplerinin temiz kalmasına
yarayacağı açıklanıyor. Okuyalım:
"Bu sayede sizin kalpleriniz de onların kalpleri de
daha temiz kalır."
Öyleyse hiç kimse ortaya çıkıp da yüce Allah'ın
buyurduğunun tersini söylemesin. Şu tür sözleri
kasdediyorum: Kadınlar ile erkeklerin bir arada
bulunmaları, perdesiz ve "örtünme"siz bir arada
yaşamaları, birbirleri ile serbestçe konuşmaları,
buluşmaları, oturup kalkmaları, birlikte çalışmaları
daha iyidir. Böyle olunca karşıt cinslerin kalpleri
temiz olur, içlerinden kötülük geçmez, bastırılmış
cinsel duygular kanalize olur; karşıt cinsler
birbirlerine karşı terbiyeli ve nazik olurlar,
davranışları incelir. Yüce Allah'ın kimi
zavallı, nasipsiz, kendini bilmez ve
aşağılık kulları sık sık böyle
laflar ederler.
İşte onlar için söylüyorum. Yüce Allah "Peygamber
eşlerinden bir şey isterken onu perde gerisinden
isteyiniz. Bu sayede sizin kalpleriniz de, onların kalpleri
de daha temiz olur" diye buyururken hiç kimse kalkıp
da bunun tersini söylemesin.
Hem yüce Allah bu sözleri "mü'minlerin anneleri"
olan temiz Peygamber eşleri ile Peygamberin
arkadaşları olan ilk müslümanlar için, yani hiç
kimsenin boy ölçüşmeye kalkışamayacağı
derecede seçkin insanlar için söylüyor. Eğer yüce Allah
bir konuda bir şey der de O'nun kullarından biri
aynı konuda başka bir şey söylerse söz, yüce
Allah'ın sözüdür ve diğer herkesin sözü boştur.
Bu türden bir kul sözünü hiç kimse ağzına almaya
kalkışmaz. İnsanların bu tür saçma sözleri
ağızlarına alabilmeleri için ölümlü kulların,
insan psikolojisini bu kulların tümünün yaratıcısı
olan, ölümsüz Allah'tan daha iyi bildiklerini iddia etmeleri
gerekir.
Oysa elle tutulur, somut gerçek yüce Allah'ın
doğru, buna karşılık yüce Allah'ın
buyruğu ile çelişen sözleri söyleyenlerin yalan
söylediklerini haykırıyor. Günümüzde dünyanın
her tarafında yaşanan tecrübeler bu sözlerimizi doğrulamaktadır.
Sınırsız "karma-hayat" düzeninin egemen
olduğu ülkelerde görülen ahlâk bunalımı bu sözlerimizin
en kesin, en açık kanıtıdır.
"Karma.-hayat" düzeninin en iğrenç meyvalarını
devşiren Amerika, bu tür ülkelerin en başında
gelir.
Evet, ayette açıklanıyor ki, Peygamber'in evlerine
gelen konukların çağrılı
olmadıkları halde yemeğin pişmesini
beklemeleri ve yemekten sonra da evde kalarak sohbete
dalmaları O'nu rahatsız ediyor, fakat
aşırı nazikliğinden dolayı onlara bir
şey diyemiyor. Ayetin sonunda da müslümanların
Peygamberi rahatsız etmemeleri ve ölümünden sonra O'nun eşleri
ile evlenmemeleri gerektiği belirtiliyor. Çünkü O'nun eşleri
mü'minlerin anneleri gibidirler. Peygamber ile bu kadınlar
arasındaki özel konum, O'nun ölümünden sonra onlarla hiç
kimsenin evlenmemesini gerektirir. O ailenin dokunulmazlığı,
saygınlığı ve ayrıcalıklı
konumu ancak bu şekilde gözetilmiş olur. Okuyoruz:
"Allah'ın Peygamberini üzmeniz ve O'ndan sonra eşlerini
nikahlamanız asla caiz değildir"
Elimizdeki bilgilere göre münafıklardan biri Hz.
Ayşe ile evlenebilmek için Peygamberimizin ölmesini
bekliyormuş! Ayetin sonunu okuyoruz:
" Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır."
Herhangi bir hareketin yüce Allah katında "büyük
günah" sayılmasından daha korkunç bir şey düşünülebilir
mi?
Fakat bu korkunç uyarı ile yetinilmiyor, buna yine
aynı derecede korkunç bir tehdit ekleniyor. Okuyalım:
"Bir şeyi açıklasanız da, gizli
tutsanız da, hiç kuşkusuz Allah her şeyi
bilir." Demek ki, bu mesele ile doğrudan
doğruya yüce Allah ilgileniyor. O gizli açık bütün
duyguları bilir. Bütün düşüncelerden, bütün gizli
niyetlerden haberdardır. Bu mesele O'nun için son derece
önemlidir. İsteyen O'nun bu konudaki buyruğunu çiğnesin.
O zaman O'nun son derece korkunç ve mahvedici darbesinin altında
ezilir.
Bu uyarıcı ve tehdidi izleyen ayette Peygamber
eşlerinin hangi erkeklerin karşısına saklanma
kaygısı taşımadan çıkabilecekleri açıklanıyor.
Okuyoruz: