49- "Ey iman edenler! Mü'min kadınları
nikahlayıp da, henüz dokunmadan onları
boşarsanız, onları iddet müddetince beklemeniz
gerekmez. Kendilerine bağışta bulunarak onları
güzellikle serbest bırakın."
Bakara suresinde cinsel ilişki kurulmadan boşanan
kadınlara ilişkin hüküm şöyle açıklanmıştı:
"Kadınlara el sürmeden ya da mehirlerini
belirlemeden onları boşamanızın
sakıncası yoktur. Fakat eli geniş olan kendi gücüne
göre ve eli dar olan da kendi gücüne göre olmak üzere onlara
geleneklere uygun bir hediye versin. Bu iyilikseverler için bir
borçtur.
Eğer kadınların mehirlerini belirler de
onları el sürmeden boşarsanız, kendilerinin ya da
nikahlarını kıymaya yetkili erkeğin
bağışlaması durumu dışında
belirlediğiniz mehrin yarısını ödemeniz
gerekir. Bağışlamanız (mehrin
tamamını bırakmanız) takvaya daha
yakındır. Birbirinize karşı erdemli
olmayı unutmayınız. Hiç kuşkusuz ne
yaparsanız Allah onu görür." (Bakara, 236-237)
Görüldüğü gibi cinsel ilişki kurulmadan
boşanan kadının eğer mehri belirlenmiş
ise kendisine bu mehrin yarısının verilmesi gerekir.
Eğer mehri belirlenmemiş ise kendisine uygun bir hediye
verilir. Bu hediyenin değeri boşayan erkeğin mali
durumunun genişliği ve darlığı ile
orantılı olur.
Cinsel ilişki kurulmadan boşanan kadın konusunda
Bakara suresinde olmayıp da burada bulunan hüküm bu kadının
boşanmayı izleyen "bekleme dönemi" ile
ilgilidir. Bu ayette böyle bir bekleme dönemi geçirmenin
gereksiz olduğu belirtiliyor. Çünkü boşayan erkek ile
boşanan kadın arasında cinsel ilişki
kurulmamıştır. Bekleme döneminin gerekçesi, boşanan
kadının rahminin arınmasını sağlamak,
sona eren evliliğin izini
taşımadığından emin olmaktır. Amaç
soy karışıklığına meydan vermemektir;
yani ilerdeki kocanın soyundan olmayan çocuğun
babası sayılmasına ya da eski kocanın soyundan
gelen çocuğun babası sayılmasına yol açmamaktır.
Ama eğer eşler arasında boşama öncesinde
cinsel ilişki kurulmamış ise boşanan
kadının rahminin boş olduğu bellidir. Bu yüzden
bekleme süresi geçirmenin gereği yoktur. Ayetin o bölümünü
okuyalım:
"Henüz dokunmadan onları boşarsanız,
onları iddet müddetince beklemeniz gerekmez."
Bu cümleyi "Onlara bağışta
bulununuz" buyruğu izliyor. Eğer evlenirken
mehir belirlenmiş ise bu mehrin yarısı ödenir. Yok,
eğer mehir belirlenmemiş ise kadına kocanın
malı durumuna göre değeri değişecek uygun bir
hediye verilir. Ayetin sonunu okuyoruz:
"Onları güzellik ile serbest bırakınız."
Yani bu eşlerinizi sıkmadan, üzmeden, kendileri ile
inatlaşmadan ve yeni bir yuva kurmalarını
engelleme hırsına kapılmadan tatlılıkla
salıveriniz.
Surede yer alan bu genel hüküm, müslüman ümmetin sosyal
hayatını düzenleme amacına yönelik çabaların
bir parçasıdır.
PEYGAMBERİN HANIMLARINA KARŞI MÜSLÜMANLARIN DURUMU
Bundan sonraki ayette aynı anda nikah altında
tutulabilecek kadın sayısının tavanını
dört ile sınırlayan Nisa suresindeki ayetin
inişinden sonra Peygamberimizin kaç kadın ile evli
olabileceği ve bu konuda sadece kendine ve ailesine özgü
hükümlerin neler olduğu açıklanıyor. Nikah
altında bulundurulabilecek eş sayısına tavan
getiren Nisa suresi ayetinde şöyle buyurulmuştu:
"Eğer gözetiminiz altındaki yetim kızlar
ile evlendiğiniz takdirde onların haklarını
gerektiği gibi gözetemeyeceğinizden korkuyorsanız,
size nikahı düşen kadınların ikisi, üçü,
ya da dördü ile evlenebilirsiniz. Ama eğer onlar
arasında adil davranamayacağınızdan
korkarsanız tek kadınla evleniniz." (Nisa, 3)
Bu ayet indiği sırada Peygamberimiz dokuz kadın
ile evli idi. Bu evliliklerin her birinin farklı bir özel
gerekçesi vardı. Ayşe ve Hafsa, Peygamberimizin iki en
yakın dostu olan Ebu Bekir'in ve Ömer'in kızları
idiler. Ümmü Habibe Ebu Süfyan'ın; Ümmü Seleme ve Sevda,
Zema'nın ve Zeynep, Huzeyme'nin kızları idi. Bu son
dördü eşlerini yitirmiş "muhacir"
kadınlardı, bu yüzden Peygamberimiz onları
kayırmak, onurlandırmak istemişti. Bunların hiçbiri
ne genç ve ne de güzel olmadıkları için onlar ile yapılan
evliliklerin kayırma ve onurlandırma amacına yönelik
olduğu apaçıktı.
Cahş kızı Zeyneb'e gelince Peygamberimizin
onunla evlenmesinin nedenini yukarda incelemiştik.
Bilindiği gibi Peygamberimiz onu evlatlığı
Zeyd ile evlendirmiş, fakat yüce Allah'ın takdiri o
yolda olduğu için bu evlilik başarısız
olmuştu. Peygamberimiz, boşanmanın
yıkımını telâfi etmek için onunla evlenmişti.
Bunun böyle olduğunu bu evliliğin hikayesini okurken öğrenmiştik.
Bu dokuz eşin son ikisi Mustalak oğullarından
Haris'in kızı Cuveyriyye ile Hayy b. Ahtap
kızı Safiyye idi. Bu ikisi köle idi. Peygamberimiz
kendilerine özgürlük verdikten sonra sırası ile
onları eşleri arasına kattı. Maksadı
kabileleri ile ilişkilerini güçlendirmek ve kendilerini kayırmak,
onurlandırmaktı. Çünkü aileleri ağır
baskılara uğradıktan sonra müslüman olmuşlardı.
Bu hanımlar "müminlerin anaları" oldular,
Peygamberimizin yatağını paylaşma
şerefini kazandılar, nikah altında tutulmaları
ya da boşanmaları yolunda Peygamberimize "tercih
hakkı" tanıyan aşağıdaki iki ayetin
inişi üzerine yüce Allah'ı, Peygamber'i ve ahireti seçtiler.
Nikah altında bulundurulabilecek eş
sayısını sınırlayan ayetin inmesi
üzerine Peygamberimizden boşanmaya yanaşmak istemediler.
Yüce Allah da onların bu arzularını
kırmayarak Peygamberimizi söz konusu sınırlamanın
dışında tuttu; o sırada nikahı
altında bulunan eşlerinin hepsi ile evli
kalmasını serbest kıldı, bu eşlerinin tümünü
O'na helal saydı. Arkasından bu eşlere yenisini
eklemesini ya da içlerinden birini bir başka kadınla
değiştirmesini yasakladı. Başka bir deyimle bu
ayrıcalık sadece onların kendilerine özgü idi.
Amaç Allah'ı, Peygamberimizi ve ahireti seçen bu saygın
kadınları Peygamberimizin eşi olma şerefinden
yoksun bırakmamaktı. İşte şimdi
okuyacağımız ayetler bu ilkeleri açıklamaktadırlar: