44- "O'na kavuştukları gün, Allah'ın
onlara iltifatı "selam "dır. Allah onlara güzel
bir mükafat hazırlamıştır."
Onları orada bütün korkulardan, bütün yorgunluklardan,
bütün sıkıntılardan kurtaran bir "esenlik"
bir "selam" bekliyor. Yüce Allah'tan gelen bu selamı,
bu esenlik dileğini onlara melekler iletecektir. Cennetin her
kapısından girerek yanlarına gelen melekler
kendilerine bu yüce esenlik dileklerini iletirler. Ayrıca
kendilerine onurlandırıcı bir ödül de
verilecektir. Aman Allah'ım! Bu ne saygın
ağırlama.
İşte insanlar için yasalar koyan, tercihlerde
bulunan Allah, bu Allah'tır. O halde kim O'nun tercihlerini
sevmezlikle karşılayabilir?
Kullara yüce Allah'ın tercihlerini duyurduğu, pratik
uygulaması ile bu tercihleri ve yasaları sosyal hayata
yansıttığı belirtilen Peygamberimizin
şimdi de görevi ve müminlere yönelik bir lütuf olduğu
açıklanıyor. Okuyalım:
45- "Ey Peygamber, biz seni tanık, müjdeci ve uyarıcı
olarak gönderdik."
46- "Allah'ın izniyle, bir davetçi ve aydınlatan
bir lamba olarak görevlendirdik."
47- "Mü'minlere Allah'tan büyük bir lütfa ereceklerini
müjdele."
48- "Kafirlere ve münafıklara itaat etme.
Onların eziyetlerine aldırma, Allah'a güven; koruyucu
olarak Allah sana yeter."
Görüldüğü gibi Peygamberin insanlara yönelik
görevlerinden biri onlara "tanık"lık etmektir.
Buna göre insanlar yalana, uydurmaya bulaşması;
değişikliğe ve çarpıtılmaya
uğraması söz konusu olmayan bu "tanık"lığın
lehlerine olmasına çalışmalıdır.
Peygamberin insanlara yönelik bir başka görevi "müjdeleyici"
olmaktır. O, iyi işler yapanları yüce Allah'ın
rahmeti ile, bağışı ile, lütfu ve saygın
ağırlaması ile müjdeler. Diğer bir görevi de
gafilleri uyarmaktır. ısrarla kötülük işleyenleri
bekleyen azabı, cezayı haber vermektir. Böylece kötü
yolda olanlar amansız bir şekilde yakalanmamış
olurlar, uyarısız olarak azaba çarpılmamış
olurlar. Diğer önemli bir görevi de insanları "Allah'a
çağırmak"tır. O insanları dünyaya,
şöhrete, milli gurura, cahiliye bağnazlığına,
ganimete, mevkiye ve koltuğa çağırmaz;
yalnızca "Allah'a çağırır". "Allah'ın
izni ile" O'na ulaştıran tek yolun yolcuları
olmalarını ister. O bu konuda yeni bir çığır
açmıyor, aklına eseni yapmıyor, söylediklerini
kafadan atmıyor. Yüce Allah'ın iznine ve buyruğuna
göre hareket ediyor, yüce Allah'ın kendisi için çizdiği
sınırı aşmıyor. Bu Peygamber'in bir
diğer niteliği "aydınlatıcı bir
projektör, bir ışık kaynağı"
olmaktır. Karanlıkları dağıtır,
kuşkuları giderir ve yolu
ışıklandırır. Saçtığı
ışık, karanlıklar içindeki yolcuların
önünü aydınlatan yol buldurucu ve güven verici bir
ışıktır.
Gerek Peygamberimiz, gerekse yüce Allah katından
getirdiği "ışık" bu tarife
tıpatıp uygundur. O, varlık bütününün
mahiyetini, evren-yaratıcı ilişkisini, insanın
varlık bütünü içindeki ve yaratıcısı
karşısındaki konumunu, varlık bütününün ve
insan "varoluş"un dayanağı olan
değer yargılarını; varlık bütünü ile
insanın kaynağını, akıbetini,
amacını; insanın izleyeceği yolu ve
kullanacağı yöntemi açıklayan, net, berrak bir düşünce
sistemi getirmiştir. Getirdiği mesaj kesin sözlü,
hiçbir kuşkulu ve karmaşık yanı yoktur.
Doğrudan doğruya insan fıtratına seslenir. En
kestirme yoldan ve en geniş kapılardan girerek insan
fıtratının en derin köşelerine, en çapraşık
lâbirentlerine nüfuz eder.
Okuduğumuz ayetlerde Peygamberimizin "müjdeliyici"
fonksiyonu "Ey Peygamber, seni davetçi ve aydınlatan
bir lamba olarak görevlendirdik" ayetinde bir kelime ile
hatırlatıldıktan sonra "Müminlere, Allah'ın
büyük bir lütfuna ereceklerini müjdele" ayetinde ayrıntılı
bir açıklama ile pekiştiriliyor. Amaç, yüce Allah'ın
müminlere yönelik lütfunu ve bağışlayıcılığını
büyüteç altına almaktır. O müminler ki, yüce Allah,
şu Peygamberi eli ile onların uyacakları
yasaları koyuyor ve bu yasalara uymak onları müjdeli
sonuçlara ve Allah'ın "büyük lütfu"na erdiriyor.
Peygambere yönelik bu sesleniş, kafirlere ve münafıklara
uymasını yasaklayan, onların kendisine ve müminlere
yönelik baskılarını umursamamasını
telkin eden, sadece Allah'a dayanmasını ve O'nun
yardımının sağlayacağı güvenceyi
yeterli görmesini isteyen bir direktifle noktalanıyor.
Okuyalım:
"Kafirlere ve münafıklara itaat etme. Onların
eziyetlerine aldırma; Allah'a güven; koruyucu olarak Allah
sana yeter."
Bu sesleniş, kanun koyma, yönlendirme ve yeni sosyal
düzenlemeler getirme konusu ele alınmadan önce, daha
surenin başındayken yönetilen seslenişin
aynısıdır. Burada fazla olarak Peygamberimize
kafirlerden ve münafıklardan gelen baskıları
umursamaması, onların hiçbir sözlerine ve düşüncelerine
uymaması, onlara hiçbir konuda güvenmemesi telkin ediliyor.
Çünkü tek dayanak Allah'tır;
"Koruyucu olarak Allah yeterlidir."
Görülüyor ki, Zeyd ve Zeynep olayının
sunuluşuna ve değerlendirilmesine,
evlatlıkların boşanmış eşleri ile
evlenilebileceğine ve Peygamberimizin bu konuda ortaya
koymakla görevlendirildiği pratik örnek meselesine geniş
yer veriliyor. Bundan anlıyoruz ki, bu öncülüğü
toplumun sindirmesi zor olmuş, vicdanlar yüce Allah'ın
pekiştirmelerine ve açıklamalarına ihtiyaç duymuş,
yüce Allah ile ilişkilerini güçlendirmeleri, O'ndan gelen
önerilerin mutlaka rahmet ve gözetim içerdiklerinin bilincine
varmaları gerekmiştir. Bu yeni uygulamayı
hoşnutlukla gönül rızası ile ve teslimiyetle
karşılamaları için vicdanların bu nitelikleri
taşımaları şart olmuştur.
AİLENİN DÜZENLENMESİ
Surenin bu bölümü genel bir hükmü açıklayarak
başlıyor. Bu hüküm, Kur'an'ın aile kurumunu düzenlemeye
ilişkin bir yasasıdır. Yasa, cinsel ilişki
kurmadan önce boşanan kadınlar konusundadır. Bu
yasayı Peygamberimizin özel hayatını düzenleyen
bazı hükümler izliyor. Sadece Peygamberimiz için geçerli
olan bu hükümlerde O'nun eşleri ile ilişkileri,
eşlerinin diğer erkekler ile ilişkileri, müslümanlar
ile Peygamberimizin ailesi arasındaki ilişkiler açıklanıyor;
bunların yanı sıra Peygamberimizin ve ailesinin
Allah katındaki, melekler katındaki ve yüceler
alemindeki saygınlığı vurgulanıyor.
Bölümün sonunda Peygamberimizin eşleri,
kızları ve bütün mümin kadınlar için aynı
derecede bağlayıcı olan bir hüküm yer alıyor.
Bu genel hükümde kadınlara bir iş için ev dışına
çıkarken tüm vücutlarını örtmeleri emrediliyor.
Bu sıkı giyim, onların özgür ve namuslu kadınlar
olduklarının bilinmesini sağlayarak şehirdeki
münafıkların, ahlaksızların,
dedikoducuların sataşmalarını ve dil
uzatmalarını önleyecektir. Bölüm, söz konusu münafıklara
ve dedikoduculara yönelik bir tehditle noktalanıyor; bu
tehditte sözü geçen münafıklar ve dedikoducular, mümin
kadınları rahatsız etmekten ve çıkardıkları
söylentilerle toplumun huzurunu bozmaktan vazgeçmedikleri
takdirde Medine dışına sürülecekleri
bildiriliyor.
Bu yasalar ve direktifler, müslüman toplumu, islam düşüncesi
uyarınca yeniden düzenlemeyi amaçlayan çabaların bir
bölümünü oluşturur. Peygamberimizin özel hayatına
ilişkin hükümlere gelince yüce Allah bu hükümleri açıklamakla
bu ailenin hayatını bir kitap sayfası gibi gelecek
nesillerin gözleri önüne sermeyi dilemiş ve bu amacı
gerçekleştirmenin teminatını her zaman ve her
yerde okunacak olan, hiçbir zaman elden düşmeyecek olan.
Kur'an'ın sayfalarında görmüştür. Bu açıklamalar
aynı zamanda, bu ailenin yüce Allah tarafından
onurlandırışının da
kanıtını oluşturur. Bu ailenin her işini
doğrudan doğruya yüce Allah'ın kendisi üstlenmiş
ve onu ölümsüz Kur'an'ın sayfalarında bütün
insanlara sunmuştur.
Şimdi bu bölümün ilk ayetini inceleyelim: