37- "Ey Muhammed! Allah'ın nimet verdiği ve
senin de nimetlendirdiğin kimseye. Eşini bırakma,
Allah'tan sakın"diyor, Allah'ın açığa
vuracağı şeyi içinde saklıyordun.
İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah tan çekinmen daha
uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kesince onu seninle
evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini
kestiklerinde onlara evlenmek konusunda mü'minlere bir sorumluluk
olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu
yerine gelecektir."
38- "Allah'ın, Peygambere takdir ettiği bir
şeyde O'na bir güçlük yoktur. Bu Allah'ın sizden
öncekilere de uyguladığı yasadır.
Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine
gelecektir." ,
39- "O Peygamberler Allah'ın buyruklarını
tebliğ ederler, Allah tan korkarlar ve O'ndan başka
kimseden korkmazlar. Allah hesap görücü olarak yeter."
40- "Muhammed içinizden hiç
kimsenin babası değil. O, Allah'ın elçisi
ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir."
Surenin başında islamdan önceki "evlat edinme"
geleneğinin geçersiz olduğu açıklanmış,
evlatlıkların öz babalarının soyundan
sayılmaları gerektiği belirtilmiş ve aile-içi
ilişkiler doğa1 temellerine
dayandırılmıştı. O ayetleri bir daha
hatırlayalım:
"Allah evlatlıklarınızı da öz oğullarınız
gibi saymanızı meşru
kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize
doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği
söyler ve O, doğru yola iletir."
"Evlatlıkları, babalara nisbet ederek çağırın;
bu Allah yanında daha adaletlidir. Şayet
babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din
kardeşleriniz ve dostlarınızdır.
Yanılarak yaptığınızda size bir günah
yok, fakat kalplerinizin bile bile yaptığında günah
vardır. Allah çok bağışlayan, çok
esirgeyendir."
Fakat eski evlat edinme geleneğinin arap toplumunda
canlı ve somut izleri vardı. Toplumsa1 hayattaki
bu somut izleri silmek, evlat edinme geleneğini ortadan
kaldırmak kadar kolay bir iş değildi. Çünkü
toplumsal geleneklerin vicdanlarda köklü etkileri vardır.
bu etkileri silmek için ortaya karşıt ve pratik
örnekler koymak gerekir. Ortaya konacak bu karşıt ve
pratik örneklerin ilk başlarda yadırganmaları ve
çoğunluğun vicdanlarında yoğun sert tepkiler
uyandırmaları kaçınılmazdır.
Peygamberimizin Zeyd b. Harise'yi, halasının
kızı Zeynep bint-i Cahş ile evlendirmişti.
Bilindiği gibi Zeyd, Peygamberimizin azadlığı
ve evlatlığı idi. Önceleri "Muhammed'in oğlu"
olarak anıldığı halde daha sonra öz babasının
oğlu olarak anılmaya başladı. Peygamberimiz bu
evlilikle eskiden kalma sınıf ayrımını
ortadan kaldırarak "Allah katında en
üstünleriniz, O'ndan en çok korkanlarınızdır"
ayetinin anlamını hayata geçirmek, islamın bu
yeni değer yargısını pratik bir uygulama ile
perçinlemek istemişti. (Hucurat Suresi, 13)
Bunun arkasından yüce Allah, Peygamberimize peygamberlik
misyonunun bir uzantısı olarak bu konuda başka bir
yük yüklemeyi diledi. Bu yük, eski evlatlık düzeninin
izlerini silmeye ilişkindi. Bunun için Peygamberimizin,
evlatlığı Zeyd'in boşadığı
eşi ile evlenmesi gerekti. Peygamberimiz bu uygulaması
ile toplumunun köklü bir alışkanlığına
karşı çıkıyordu. Evlat edinmeye ilişkin
eski geleneğin ortadan kaldırılmış
olmasına rağmen hiç kimse böyle bir uygulama ile o
günkü toplumun karşısına çıkmaya cesaret
edemezdi.
Yüce Allah, Zeyd'in Zeyneb'i boşayacağını
ve yerine gelmesini dilediği bir hikmeti uyarınca onunla
evleneceğini Peygamberimize ilham yolu ile sezdirmişti.
Bu arada Zeyd ile Zeynep arasındaki ilişkiler
bozulmuş ve artık uzun zaman birlikte
yaşamayacakları ihtimali belirmişti.
O günlerde Zeyd, birkaç kez Peygamberimize başvurarak
Zeynep ile bozuştuklarından ve artık onunla geçinemeyeceğinden
yakınmıştı. İnanç konusunda hemşehrileri
ile yiğitçe, mertçe ve tavizsizce mücadele etmekten
çekinmeyen Peygamberimiz, Zeyneb'in geleceğine ilişkin
ilahi ilhamın sorumluluğunu omuzlarında hissediyor,
o köleleşmiş geleneği uygulamalı olarak
yıkmak üzere hemşehrilerinin karşısına
çıkmakta tereddüt ediyordu. Bu arada bir de Zeyd'e bakalım.
Yüce Allah onu biri müslümanlıktan, öbürü
Peygamberimizin akrabalığından ve diğeri de
Peygamberimizin sevgisinden oluşan üç katlı bir
nimetle onurlandırmıştı. Peygamberimizin
kendisine karşı beslediği sevgi, diğer herkese
karşı duyduğu sevgiye baskındı.
Peygamberimiz onu kölesi iken azad etmiş, sıkı bir
eğitimden geçirmiş ve cömert sevgisi ile bağrına
basmıştı. İşte bu yüzden Zeyd'in yakınmalarına
karşılık ona "Allah'tan kork da eşin ile
iyi geçin, ondan ayrılmayı düşünme" diyordu.
Böylece hemşehrilerinin köklü alışkanlıklarına
karşı çıkmasını gerektireceğini
bildiği önemli gelişmeyi,. göğüslemeye tereddüt
ettiği sert çatışmanın gününü ertelemeye
çalışıyordu. Nitekim yüce Allah, Peygamberimizin
o günlerdeki duygularını şöyle anlatıyor:
"Allah'ın açığa vuracağı
şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun;
oysa Allah'tan çekinmen daha uygundur."
Peygamberimizin, Allah tarafından açıklanacağını
bildiği halde sakladığı sır, O'nun
yapacağını kalbine ilham ettiği işti. Bu
iş yüce Allah tarafından açıkça bildirilmemişti.
Eğer açıkça bildirilseydi, Peygamberimiz onu yapmakta
tereddüt etmez, onu ertelemez, onu geriye atmaya çalışmazdı;
tersine getireceği sonuç ne olursa olsun, onu öğrenir
öğrenmez, anında açıklardı. Fakat
Peygamberimiz sadece içine doğan bir ilham
karşısında idi. Aynı zamanda o işle
karşı karşıya kalmaktan ve olayın
kahramanı olarak halk ile karşı karşıya
gelmekten ürküyordu.
Sonunda yüce Allah'ın izni ile beklenen oldu. Günün
birinde Zeyd, Zeyneb'i boşayıverdi. Ne Zeyd ve ne de
Zeynep boşanmalarını izleyecek olayı
akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı.
Çünkü toplumda egemen olan geleneksel anlayışa göre
Zeynep, Peygamberimizin oğlunun boşanmış
eşi idi ve Peygamberimize düşmezdi. Gerçi eski evlat
edinme geleneği kaldırılmıştı, ama
bu anlayış yine geçerliliğini koruyordu. Üstelik
evlatlıkların boşanmış eşleri ile
evlenmenin serbest olduğuna ilişkin henüz bir ayet
inmemişti. Bu yoldaki serbestliği
kurallaştıracak olan olay, bir süre sonra gerçekleşecek
olan Peygamberimizin Zeynep ile evlenmesi olayı olacaktı.
Kural oturuncaya kadar olay, müthiş bir hayretle, süprizle
ve yadırgama ile karşılanmıştı.
Olayın bu akışı, onun hakkında
eski-yeni bir çok islam düşmanı tarafından çıkarılan
söylentileri, uydurulan masalları ve
yakıştırılan iftiraları kökünden
çürütüyor.
Olayın gelişimi, yüce Allah'ın buyurduğu
gibidir. Okuyalım:
"Sonunda Zeyd, eşi ile ilgisini kesince onu seninle
evlendirdik ki, evlatlıklar eşleri ile ilgilerini
kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminler için bir
sorumluluk olmadığı bilinsin."
Bu çığır açıcı uygulama
Peygamberimizin, görevinin gereği olarak üstlendiği
ağır bir fedakârlık, ödediği ağır
bir vergi idi. Bu uygulamayı, onu son derece antipatik
karşılayan bir toplum ile karşı
karşıya gelerek gerçekleştirmişti. O yüzden
bu karşı çıkma konusunda çekingen davranmıştı.
Oysa aynı Peygamberimiz Allah'ın birliği
davası ile; toplumun taptığı putları,
Allah'a koştuğu sözde ortakları ve bu yolda körü
körüne atalarının izinden gitmelerini açık bir
dille yererek aynı toplumun karşısına çıkarken
hiç tereddüt etmemişti. Bu ayetin sonundaki
değerlendirme cümlesi şöyledir: "Allah'ın
buyruğu yerine gelecektir."
Bu buyruğun önüne geçilemez, gereğinden kaçılamaz.
O kesinlikle ve somut biçimde gerçekleşir. Ne ertelenebilir
ve ne de baştan savulabilir. Peygamberimizin Zeynep ile
evlenmesi, Zeyneb'in boşanmayı izleyen "bekleme süresi"nin
bitiminden sonra oldu. Söz konusu süre dolunca Peygamberimiz, en
sevdiği insan olan eski eşi ile Zeyneb'e haber göndererek
kendisi ile evlenmek istediğini bildirdi.
Sahabilerden Hz. Enes, bu olayı bize şöyle anlatır:
"Zeyneb'in boşanmayı izleyen bekleme dönemi
dolunca Peygamberimiz, Zeyd b. Harise'ye `Zeyneb'e git ve kendisi
ile evlenmek istediğimi söyle' dedi. Zeyd, Zeyneb'in yanına
vardığında kadın hamur yoğuruyordu.
Olayın bundan sonrasını Zeyd'in kendisinden
dinleyelim:
"Zeyneb'i görünce heyecanlandım. Öyle ki, yüzüne
karşı `Peygamber seninle evlenmek istiyor' diyemedim. Bu
yüzden yüzümü çevirip geri döndükten sonra `Ey Zeynep,
müjde! Peygamberimiz seninle evlenmek istediğini söyleyeyim
diye beni sana gönderdi' diyebildim. Zeynep, `Rabbimin emri
gelmeden ben hiçbir şey yapmam' dedikten sonra yerinden
kalkıp namaza durdu. Arkasından kendisi ile ilgili
Kur'an ayetleri indi. Bunun üzerine Peygamberimiz, evine gelerek
izin almaksızın yanına girdi." (Bu hadisi
İmam-ı Ahmed rivayet etmiş, Müslim ve Nesai de onu
değişik kanallardan Süleyman b. Muğire'ye
dayandırarak nakletmişlerdir.)
Nitekim Buhari'nin, sahabilerden Enes b. Malik'e dayanarak
bildirdiğine göre bu olayın kahramanı olan "Zeynep
bint-i Cahş, Peygamberimizin öbür eşlerine
karşı `Sizi Peygamber ile aileleriniz' beni ise yedi kat
gök üzerinden yüce Allah evlendirdi' diyerek övünürdü."
Olay kolay kapanmadı. Çünkü islam toplumun tümü
üzerinde şok etkisi yapmıştı. Bu arada münafıkların
dilleri çözülmüştü, "Muhammed, oğlunun
eşi ile evlendi" dedikodusunu yayıyorlardı.
Mesele, yeni bir ilkeyi yerleştirme meselesi olduğu için
Kur'an-ı Kerim, olayın üzerinde ısrarla durmaya,
onu "tuhaflık" unsurundan arındırarak
yalın, tarihi ve mantıkî aslına dönüştürmeye
yönelik çabasına devam etti. Okuyoruz:
"Allah'ın, Peygamber'e takdir ettiği bir
şeyde O'nun için güçlük yoktur."
Yüce Allah, Peygamber'e Zeynep ile evlenerek evlatlıkların
boşanmış eşleri ile evlenmeyi yasaklayan eski
arap geleneğini kaldırmasını buyurdu. Buna göre
bu uygulamada hiçbir sakınca yoktur. Üstelik Peygamberimiz,
bu uygulamayı ortaya çıkaran ilk Peygamber
değildir. Çünkü; "Bu, Allah'ın sizden
öncekilere de uyguladığı bir yasadır."
Bu uygulama, yüce Allah'ın değişmez ve
nesnelerin özleri ile uyumlu yasaları uyarınca yürürlükte
kalmıştır. Sonradan üzerini örten düşünceler
ve yapmacık gelenekler dayanaksızdır. Devam
ediyoruz:
"Allah'ın emri, kuşkusuz, gereği gibi
yerine gelecektir."
Yüce Allah'ın emri kesinlikle uygulanacak, gereği
yapılacaktır. Onun önünde hiçbir şey ve hiç
kimse duramaz. Bu uygulama belirli bir gerekçeye, uzmanlığa
ve ölçüye dayalı olarak tasarlanmıştır. Yüce
Allah'ın onun ardında güttüğü bir amacı
vardır. O onun gerekliliğini, uygulama biçimini, zamanını
ve yerini herkesten iyi bilir. Bu gerekçe ile o konudaki eski
geleneği kaldırmayı, izlerini uygulamalı biçimde
silmeyi, kendi eli ile o geleneğe ters düşen somut bir
örnek ortaya koymayı emretmiştir. Yüce Allah'ın
bu emrini yerine getirmek kaçınılmazdır.
Demin de belirttiğimiz gibi bu yasa daha önceki
Peygamberlerin dönemle-rinde uygulanmıştır.
Okuyoruz:
"O Peygamberler Allah'ın buyruklarını
insanlara iletirler, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka hiç
kimseden korkmazlar."
Yüce Allah'ın omuzlarına yüklediği
Peygamberlik görevini yerine getirirken insanların
tepkilerini umursamazlar. Onları buyruklarını
duyursunlar, uygulasınlar, yürürlüğe koysunlar diye göndermiş
olan yüce Allah dışında hiç kimseden korkmazlar.
Çünkü;
"Hesap görücü olarak Allah yeter."
Onları sadece O hesaba çeker. Onlardan hesap sormak
insanlara düşmez. Devam edelim:
"Muhammed, içinizden hiç kimsenin babası
değildir."
Öyleyse ne Zeyd, Muhammed`in oğludur ve ne de Zeynep
oğlunun eşi, yani gelinidir. Zeyd, Harise'nin
oğludur. Eğer olaya böylesine gerçekçi ve yalın
bir açıdan bakılırsa bu uygulamanın hiçbir
sakıncalı yönünün olmadığı kolayca görülür.
Muhammed (s.a.s) ile tüm müslümanlar arasındaki, bu
arada Zeyd arasındaki ilişki Peygamber-ümmet ilişkisidir.
Yoksa o bu insanların hiçbirinin babası değildir.
"O Allah'ın elçisi ve peygamberlerin
sonuncusudur."
Peygamber, bu sıfatı ile gökten yere indirilen son
mesaj bütününün ışığı altında
insanların kıyamet gününe kadar uygulayacakları
değişmez yasaları yürürlüğe koyar. Onun
koyduğu bu yasaların kendinden sonra
değişmeleri, başkalaşmaları düşünülemez.
Çünkü;
"Allah her şeyi bilendir."
O insanlara neyin yararlı olacağını,
problemlerini hangi yasaların çözeceğini herkesten
iyi bilir. Peygamberimize bu buyruğu ileten, O'nun
hesabına bu tercihi yapan O'dur. Bu buyruğun amacı
evlatlıkların eşleri ile evlenmeyi serbest ilan
etmektir. Yalnız bunun için evlatlıkların
eşleri ile ilgilerini kesmeleri, onlar ile işlerini
bitirmeleri, onları salıvermeleri gerekir. Yüce Allah'ın,
her şeyi kapsayan; en yararlı ve en uygun düzenin,
yasanın ve kanunun hangisi olduğunu belirleyen
bilgisinin ve müminlere dönük merhametinin ve en iyide somutlaşan
dileğinin ışığı altında
verdiği hüküm budur.
Daha sonraki ayetlerde kalpler bu son ayetin esprisine bağlanıyor,
Peygamberine verdiği buyruklar ve müslümanlar için
belirlediği tercihler konusunda gönüller yüce Allah'a bağlanıyor.
Çünkü bu buyrukların, bu tercihlerin amacı
hayırdır, insanları karanlıklardan
aydınlığa çıkarmaktır. Okuyalım: