18- "Allah içinizde savaştan alıkoyanları
ve kardeşlerine "Bize gelin zorlanmadıkça savaşmayın"
diyenleri gerçekten bilir. Zaten bunlardan pek azı
savaşa gelir."
19- "Geldikleri zaman da size karşı çok hassastırlar,
size yardım etmek istemezler. Ancak savaşta bir korku
gelince, onların üzerine ölüm baygınlığı
çökmüş insan gibi gözleri dönerek sana baktıklarını
görürsün. Korku gidipte sıra ganimetleri paylaşmaya
gelince, mala düşkünlük göstererek, sizi sivri dilleriyle
incitirler. Onlar inanmamışlar, bu yüzden Allah onların
işlerini boşa çıkarmıştır. Bu
Allah'a göre kolaydır."
20- "Bunlar, düşman birliklerinin (Medine'den)
gitmediklerini sanıyorlardı. Bu birlikler tekrar
gelmiş olsalardı, kendilerini çölde bedevilerin yanında
bulunup, sadece sizin haberlerini sormayı dilerlerdi. İçinizde
olsalardı, pek azı savaşırlardı."
Bu ayetler, yüce Allah'ın müslüman safları
dağıtmaya çalışan ve kardeşlerini
evlerinde oturmaya çağıran böylece insanları
savaştan alıkoyan kimseleri kesinlikle bildiğini
vurgulayarak başlıyor. "Zaten bunlardan pek azı
savaşa gelir." Yani arada sırada
cihada katılırlar. Onlar da, hileleri de yüce Allah
tarafından bilinmektedir.
Ardından harikalar yaratan fırça bu tiplerin
karakteristik çizgilerini çizmeye başlıyor:
"Size karşı pek cimridirler." İçlerinde
müslümanlara karşı bir çekememezlik, cihada ve onların
elde ettikleri mala karşı bir kıskançlık, müslümanlara
yönelik duygu ve düşüncelerinde bir cimrilik vardır.
"Ancak savaşta bir korku gelince, onların
üzerine ölüm baygınlığı çökmüş
insan gibi, gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün"
Psikolojik durumları somutlaştıran son derece
canlı bir tablo... Çizgiler adeta hareket ediyor... Ama aynı
zamanda gülünç bir tablo. Bu korkaklar grubunun içine düştükleri
komik durumu yansıtıyor. Tabloda
somutlaştırılan hareketler ve tavırlar tir tir
titreyen, ödleri kopan korkakların dehşet anındaki
durumlarını anlatıyor.
Bu tablonun en komik tarafı ise korku gidip yerini güvenliğe
bırakmasından sonraki durumlarını
yansıtan tarafıdır: "Korku gittikten sonra
sizi sivri dilleri ile incitirler."
Korku dağılınca bunlar saklandıkları
deliklerinden çıkarlar. Biraz önce korkudan tir tir
titreyen bu adamlar seslerini yükseltmeye başlarlar.
Kabararak etrafa caka satarlar. Korkudan bir köşeye
sindikten sonra güvenli ortamda ortaya çıkıp
şişinirler; utanmadan nasıl savaşta
zorluklarla karşılaştıklarını, ne
yararlı işler becerdiklerini, büyük bir cesaretle savaş
alanına atıldıklarını anlatıp
dururlar.
Ayrıca onlar: "İyilik yapma hususunda da
cimrilik yaparlar." Bütün bu iddialara, övünmelere ve
bol keseden atmalara rağmen iyilik adına güçlerini,
çabalarını, mal ve canlarını harcamazlar,
fedakârlıkta bulunmazlar.
Bu tip insanlar bir kuşakla, bir toplumla
sınırlı değildirler. Sürekli bulunurlar.
Bunlar güvenlikte oldukları sürece, kendilerini rahatta
hissettikleri sürece cesurdurlar, her yerde konuşurlar ve
hep ön plana çıkarlar. Ama korku varsa, iddet söz
konusuysa korkaktırlar, suskundurlar, bir köşeye
sinmişlerdir. Üstelik onlar iyiliğe ve iyilik
taraftarlarına karşı cimridirler. Laftan başka
bir şey vermezler onlara.
"Onlar inanmamışlar, bu yüzden Allah onların
işlerini boşa çıkarmıştır."
İşte ilk sebep budur. Sebep, iman
aydınlığının kalplerine
yansımamış ol ması, iman nuru ile
yollarını bulmamış olmaları ve
imanın öngördüğü hayat sistemine uymamış
olmalarıdır. "Bu yüzden Allah onların
işlerini boşa çıkarmıştır..."
Hiçbir sonuç elde edememişlerdir. Çünkü olumlu bir
sonuç elde etmenin asıl unsuru yok ortada.
"Bu, Allah'a göre kolaydır."
Allah'a zor gelen hiçbir şey yoktur. Allah'ın emri
hemen yerine gelir. Ahzap günündeki tutumlarına gelince,
surenin akışı gülünç ve küçük düşürücü
bir tabloda durumlarını tasvir ederek devam ediyor:
"Bunlar, düşman birliklerinin (Medine'den)
gitmediklerini sanıyorlardı. Onlar hâlâ korkudan
titriyorlardı. Birbirlerini yalnız bırakıp bir
köşede sinme çabasındaydılar. Düşman
birliklerinin gittiklerine, korkunun gidip güvenliğin
geldiğine bir türlü inanamıyorlardı!
"Bu birlikler tekrar gelmiş olsalardı,
kendilerinin çölde bedevilerin yanında bulunup, sadece
sizin haberlerinizi sormayı dilerlerdi."
Ne alaycı bir ifade! Ne kadar küçük düşürücü
bir tasvir? Ne komik bir tablo. Eğer bu birlikler tekrar
gelmiş olsalardı, bu korkaklar, hiçbir zaman Medine'de
oturmuş olmamayı tercih ederlerdi. Medinelilerin
hayatlarına ve akıbetlerine ortak olmayan Bedevi
Araplardan olmayı isterlerdi. Medine'de neler olup
bittiğini bilmemiş olmayı, aradaki
uzaklığın ve ayrılığın
boyutlarını vurgulamak ve orada yaşanan dehşet
dolu anlardan uzak bulunmak bakımından Medine'ye
ilişkin bilgileri bir yabancının diğer bir
yabancıdan sorması gibi edinmeyi isterlerdi.
Evlerinde oturmuş, savaştan uzak olmalarına ve
doğrudan savaşa katılmamış
olmalarına rağmen bu tür komik temennilerde
bulunuyorlardı. Bunlarınki uzaktan duyulan bir korkudur.
Savaşa girmedikleri halde, ondan uzak bulundukları halde
paniğe kapılmış, yürekleri ağızlarına
gelmişti: "İçinizde olsalardı, pek az
savaşırlardı..."
Bu son fırça darbesi ile birlikte tablonun çizimi
tamamlanıyor. Medine'de yeni kurulan islam toplumu içinde yaşayan,
ondan sonra da her kuşakta ve her toplumda aynı
nitelikleri ve karekteristik çizgileri koruyarak yaşayacak
olan bu tiplerin tablosu tamamlanıyor. Tablonun çizimi
tamamlanırken gönüllerde bu tiplere yönelik bir
küçümseme, onlarla alay etme, onlardan uzak olma duyguları
yerediyor. Allah ve insanlar yanında değersiz
oldukları düşüncesi canlanıyor zi-, hinlerde.
İşte münafıkların, kalplerinde
hastalık bulunanların, düşman
karşısında dikilmiş saflarda bozgunculuk çıkaranların
durumu. Ve işte onların aşağılık
tabloları... Ne varki korku, sıkıntı, zorluk
ve şiddet bütün insanları aynı
aşağılık pozisyona düşürmez. Karanlık
ortamlarda son derece aydınlık tablolar da var.
İnsanların sarsıldığı ortamlarda
kendilerine olan güvenlerini yitirmeyen, Allah'a sıkı
sıkıya bağlı olan, O'nun vereceği hükme
önceden razı olan, yaşanan korku, kargaşa ve
karışıklıktan sonra Allah'ın
yardımından ümitlerini kesmeyen sağlam karakterli
kimseler de mevcuttur.
Bu aydınlık tabloyu anlatan ayetlerin
akışı önce Peygamber efendimizi anlatıyor: