HESAP GÜNÜ
34- İnkar edenler ateşe sunulacakları gün Allah
onlara: "Nasıl bu ger-çek değil miymiş?"
der. '`Evet Rabb'imizin hakkı için gerçekmiş"
derler. "Öyleyse inkar etmenizden dolayı azabı
tadın" der.
Tablonun çizimi; öykü veya öyküye başlangıç
tarzı bir anlatımla başlıyor: "İnkar
edenler ateşe sunulacakları gün...
"
Dinleyici, olacakların nitelenmesi beklentisi içindeyken,
ansızın tablo karşısında beliriyor.
Aynı beklentisizlik içinde tablonun hesap günü cereyan
edecek diyalogların içeriğiyle de
karşılaşıyorlar: "Nasıl, bu gerçek
değil miymiş?"
Hakkı yalanlayan, alaya alan ve
uyarıldıkları azabı acele isteyenlerin
karşılaştıkları soru ne korkunç, esasen
soru değil bela! Bugün inkar ettikleri hak karşısında
boyunları büküktür.
Rüsvalık, ezilmişlik ve korku içinde gelen cevap: "Rabb'imiz
hakkı için gerçekmiş: '
"Rabb'imizin hakkı için"
sözleriyle
yemin ediyorlar bugün. Davetçisine uymadıkları,
peygamberini dinlemedikleri ve varlığını
tanımadıkları Rabblerine yemin ediyorlar... Evet
şimdi inkar ettikleri gerçeğe O'nun adıyla yemin
edenler onlardır! ..
Rezil rüsvay etme ve dehşete düşürme konusunda
soru bu noktada amacına ulaşıyor, iş bitiyor
diyalog noktalanıyor:
"Öyleyse, inkar etmenizden dolayı azabı
tadın' der.
"
İş tamamdır. Suç açık, suçlu suçunu
itiraf etmiş durumda haydi cehenneme. Burda tablonun
hızlı hareketi özellikle planlanmıştır.
Artık yaptıklarının sonucuyla yüzleşme
kaçınılmaz olup kabul veya reddetme konusunda seçim
yapmalarına yer kalmamıştır. Geçmişte
inkar ediyorlardı, şimdi ise, itiraf ediyorlar, öyle
ise hemen tadacaklar!
Kafirlerin Kur'an-ı Kerim ve Resulullah'a ilişkin
tekerlemelerinin üzerinde durulduğu an surenin sonunda;
kafirlerin sonuna ilişkin bu keskin çizgili tablo ile başka
alem mensuplarının iman etme sahnelerinin ardından
son vurgu geliyor. Vurgu Resulullah'a kafirlerin tutumlarına
sabredip onlara azabın çabuk gelmesini istememesi konusunda
verilen direktifin içerdiği anlamın ortaya koyduğu
vurgudur. Onları bekleyen akıbeti görüyor ve bu akıbet
onların yakınındadır.
35- O halde peygamberlerden azim sahibi olanların
sabrettiği gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme,
onlar va'dedildikleri azabı gördükleri gün sanki dünyada
gündüzün sadece bir saat kadar kaldıklarını
sanırlar. Bu, bir tebliğdir. Yoldan çıkmışlardan
başkası helak edilir mi hiç?
Ayetteki her kelime kabarık bir içeriği, her
ibarenin arkasında da; görüntüler, gölgeler, anlamlar, doğrudan
etkileme öğeleri, meseleler ve değerlerden oluşan
bir alem var.
"Peygamberlerden azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri
gibi sen de sabret. Onlar hakkında acele etme."
Ölçüsüz zorluklara katlanmış ve kavminin eşi
görülmemiş zulmüne göğüs germiş Hz. Muhammed'e
gelen direktif bu! O ki; veli ve koruyucudan yoksun yetim büyümüş;
her türlü dayanak veya arkalılıktan yoksun olduğu
gibi, baba, anne, dede,amca ve şefkatli eş olmak üzere,
dünyaya ilişkin sevgi öğelerinden ve her türlü meşgul
edici şeylerden soyutlanarak kendisini yalnız Allah ve
çağrısına adamıştır. O, müşrik
akrabalarından, ellerden gördüğü kötülüğün
daha beterini görmüştür. Kabile ve fertlerden birçok kere
yardım isteğinde bulunmuş, her keresinde
yardımsız geri çevrilmiş, bazılarında
ise; beyinsizlerin alayı ve mübarek ayaklarının
yaralanması ölçüsüne varan taşlamaları ile
karşılaşmış fakat bu O'nu; yukarıda
geçen güzel saygılı yakarışı ile
Rabb'ine yönelmesinin dışında bir tavıra
itmemiştir.
Tüm bu özelliklerine rağmen O bile Rabb'inin yönlendirmesi
ihtiyacındadır:
"Peygamberlerden
azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri gibi sen de sabret, onlar
hakkında acele etme."
Dikkat edilmelidir ki o, zorlu bir yoldur. Bu davetin yolu.
Acı bir yol. Öyle ki; Allah sevgisinde içtenliği,
arılığı; cihatta metaneti, direnci; dava için
her şeyden soyutlanması Hz. Muhammed'in nefsi gibi olan
bir nefis; sabır ve davanın inatçı
hasımlarına azabın çabuk gelmesi konusunda acele
etmemesi için ilahi direktife gerek duymaktadır.
Evet, bu yolun meşakkati, teselli; zorlukları,
sabır ve acılığı da ilahi kaynaklı
sevgi şarabından tatlı bir yudum almayı
gerektirir.
"Peygamberlerden azim ve irade sahiplerinin sabrettikleri
gibi sen de sabret, onlar hakkında acele etme..."
Yüreklendirme, sabra çağırma, teselli... Sonra
tatmin:
"Onlar, va'dedildikleri azabı gördükleri gün,
sanki dünyada gündüzün sadece bir saat kadar kaldıklarını
sanırlar..: '
Kuşkusuz dünyada kalış kısa bir süredir.
Günün bir anı kadar. O çabuk geçecek bir hayattır,
şu ahiretten önce yaşayacakları. Değersizdir
de. Arkasında, nefislerde gündüzün bir saatinin bıraktığı
izlenimden daha çok bir şey bırakmaz. Sonra kaçınılmaz
sonuçla karşılaşacaklar ve orada sürekli
kalacaklardır. Onlara verilen bu süre, helak ve acı
azabın gerçekleşmesinden önce duyurunun sağlanması
içindir:
"Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışlardan
başkası helak edilir mi hiç?"
Hayır. Allah kullara zulmetmek istiyor değil. Asla.
Davetçi karşılaştığına
sabretmelidir. Çünkü bu hayatının günün bir anı
kadar önemi vardır. Sonra olan olacak...
AHKAF SURESİNİN SONU