Allah, Arap yarımadasında; güneyde Ahkaf yöresinde
Ad, kuzeyde Hicr'de Semud, Mekkelilerin Şam yolları
üzerinde bulunan Medyen ve yine Mekkelilerin kuzeye yaptıkları
yaz gezisi yollarının uğrak yeri Lût kavmi
kentlerinin halkları gibi peygamberlerini yalanlayan kentleri
harab etmiştir.
Görünen o ki; Allah, dini yalanlayanların tevbe edip
Rabb'lerine dönmeleri için ayetlerini çeşitlendiriyor.
Fakat onlar sapıklıklarında direniyorlar, bunun
üzerine onları, çeşit çeşit belalar
yakalıyor. Onların başına gelen belalar,
arkalarından gelenlerce haber verildiğinden daha geriden
gelenlerce de biliniyor. Mekke müşrikleri de o haberleri
duyuyor, gidip gelirken kalıntılarını da görüyorlardı.
Burda onları somut gerçekle yüzyüze getiriyor:
İşte Allah onlardan önceki müşriklerin her türlü
varlıklarını yıkıp yok ediyor, fakat
Allah'ın dışında edindikleri ilahlar
onları yıkımdan kurtaramıyor. Onlar o
ilahlarla Allah'a yaklaştıkları iddiasındalar,
oysa onlar sadece Allah'ın azabını indirmektedirler:
"Allah'ı bırakıp O'na yakınlık
sağlamak için edindikleri tanrılar kendilerine
yardım etmeli değil miydi?"
Taptıkları kendilerine yardım etmediler, "Tanrılar
onlardan uzaklaştılar". Onların elinden
tutup Allah'ın azabına karşı yardım etmek
bir yana, onlara bir yol bile göstermemiş, yalnız
başlarına bırakmışlardır.
"Bu, onların yalanı ve uydurdukları
şeydir."
O; yalan, uydurma olup ulaştığı sonuç bu,
gerçeği de budur: Yıkım ve yokoluş...
Onları Allah'a yaklaştırdıkları
iddiasıyla Allah'tan başka ilahlar edinen müşrikler,
bu somut gerçeklere rağmen neyin beklentisindedirler?
İşte sonuç, işte varacağı yer.
CİNLER
Bu son bölüm, tüm surenin işlediği mesele
dahilinde yeni bir gezi. Kur'an'ı dinleyen bir grup cinin
öyküsü; Kur'an'ı işittiklerinde birbirlerini susturup
dinlemeye çağırmaları, içlerinin iman konusunda
kararlılığa ermesi ve toplumlarına onları
Allah'a çağıran, kurtuluş ve
bağışlanmayla müjdeleyen sapıklık ve yüz
çevirmenin tehlikelerinden sakındıran
uyarıcılar olarak dönmeleri tertibi ile Kur'an'ı
ilk işittiklerinde söyledikleri "susup dinleyin"
sözlerinde somutlaşan Kur'an'ın onların iç yapılarına
yaptığı etkinin tasviri ile veriliyor.
Kur'an'ın cinlere etkisi, toplumlarına O'na
ilişkin anlattıkları ve onları O'na çağırmalarında
somutlaşmaktadır. Kur'an'ın durumuna ilişkin tüm
bunların ortaya konulması insan kalbini harekete geçirmeğe
yöneliktir. O Kur'an ki esasen o kalpler için inmiştir.
Kuşkusuz bu etkin bir vurgu. Kalpleri derinden sert biçimde
etkilemektedir. Aynı zamanda, cinlerin diliyle Musa'nın
kitabı ile Kur'an arasındaki bağlantıya dikkat
çekerek, cinlerin kavrayıp da insanların görmezlikten
geldiği bu gerçek açıklığa
kavuşturuluyor. Surede gelen diğer konular ile uyum içinde
olan bu vurgunun engin dolaysız etkileme özelliği gözden
kaçmıyor.
Yine cinlerin sözlerinde yer alan, açık evrensel
kitabı ve onun; Allah'ın göklerle yerin yaratılmasında
gözlemlenen, öldürüp diriltmeğe kadir olduğuna
tanıklık eden gücüne, ilişkin değini de
etkin bir vurgu içerir. Ki bu insanların çekişmeye
girdikleri kimi kez de inkara yeltendikleri bir gerçektir.
Ölümden sonra dirilmenin ilintisi dolayısıyla,
kıyamet sahnelerinden bir sahne de sunuyor: