* CEHENNEMLİKLER

 

ـ5143 ـ1ـ عن النّعمان بن بشير رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أهْوَنُ أهْلِ النّارِ عَذَاباً مَنْ لَهُ نَعَْنِ وَشِراكَانِ مِنْ نَارٍ يَغْلِي مِنْهُمَا دِمَاغُهُ كَما يَغْلِي الْمِرْجَلُ، مَا يَرى أنّ أحَداً أشَدّ مِنْهُ عَذَاباً وَإنّهُ ‘هْوَنُهُمْ عَذَاباً[. أخرجه الشيخان والترمذي.

 

1. (5143)- Nu'man İbnu Beşir (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Cehennemliklerin azab cihetiyle en hafif olanı, ayağında ateşten bir nalın ve nalın  bağı olan kimsedir ki, ayağındakiler sebebiyle, tıpkı tencerenin kaynaması gibi, başında dimağı kaynar. Öyle  tahammülfersa bir azab duyar ki, azabca insanların en hafifi olduğu halde, kendinden şiddetli azab  çeken olmadığını zanneder." [Buhârî, Rikak 8, Müslim, İman 363,l (213); Tirmizî, Cehennem 12, (2607).][1]

 

ـ5144 ـ2ـ  وعن سَمُرَةَ بن جُنْدَبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنّ مِنْهُمْ مَنْ تَأخُذُهُ النّارُ الى كَعْبََيْهِ، وَمنْهُمْ مَنْ تَأخُذُهُ الى رُكْبَتَيْهِ، وَمِنْهُمْ مَنْ تَأخُذُهُ الى حُجْزَتِهِ، وَمِنْهُمْ مَنْ تَأخُذُهُ الى تَرْقُوَتِهِ[. أخرجه مسلم .

 

2. (5144)- Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"(Cehennemlikler derece derecedir.) Bir kısmı vardır, ateş onları topuğuna kadar yakalar, bir kısmı vardır, dizlerine kadar yakalar, bir kısmı vardır kemere kadar yakalar, bir kısmı vardır köprücük kemiğine kadar yakalar." [Müslim, Cennet 33, (2845).][2]

 

ـ5145 ـ3ـ وعن أبي الدّرْدَاءِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: يُلْقى عَلى أهْلِ النّارِ الْجُوعُ، فَيَعْدِلُ مَاهُمْ فيهِ مِنَ الْعَذَابِ، فَيَسْتَغِيثُونَ، فَيُغَاثُونَ بِطَعَامٍ مِنْ ضَرِيعٍ َ يُسمِنُ وََ يُغنِى مِنْ جُوعٍ فَيَسْتَغِيثُونَ بِالطَّعَامِ، فَيُغَاثُونَ بِطَعَامٍ ذي غُصَّةٍ. فَيَذكُرُونَ أنَّهُمْ كَانُوا يُجِيزُونَ الْغُصَصَ في الدُّنْيَا بِالشَّرَابِ. فيَسْتَغِيثُونَ بِالشَّرَابِ. فَيُدْفَعُ إلَيْهِمُ الْحَمِيمُ بِكََلِيبِ الْحَدِيدِ. فَإذَا أُدْنِىَ مِنْ وُجُوهِهِمْ شَوى وُجُوهَهُمْ فَإذَا دَخَلَ بُطُونَهُمْ قَطَعَ مَا في بُطُونِهِمْ فَيَقُولُونَ: اُدْعُوا خََزَنَةَ جَهَنَّمَ عَسَاهُمْ يُخَفِّفُونَ

عَنَّا فَيَدْعُونَهُمْ فَيَقُولُونَ: ألَمْ تَكُ تَأتِيكُمْ رُسُلُكُمْ بِالْبَيِّنَاتِ؟ قَالُوا: بَلى. قَالُوا: فَادْعُوا وََمَا دُعَاءُ الْكَافِرينَ إَّ في ضََلٍ. فَيَقُولُونَ: اُدْعُ مَالِكاً، فَيَقُولُونَ: يَا مَالِكُ لِيَقْضِ عَلَيْنَا رَبُّكَ. فَيُجِيبُهُمْ: إنَّكُمْ مَاكِثُونَ. قَالَ ا‘عْمَش رَحِمَهُ اللّهُ نُبِّئْتُ اَنَّ بَيْنَ دُعَائِهِمْ مَالِكاً وَإجَابَتِهِ مِقْدَارَ ألْفِ عَامٍ فَيَقُولُونَ: اُدْعُوا رَبَّكُمْ، فََ أحَدَ خَيْرٌ مِنْ رَبِّكُمْ، فَيَقُولُونَ: رَبَّنَا غلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَالِّينَ. رَبَّنَا أخْرِجْنَا مِنْهَا فإنْ عُدْنَا فإنَّا ظَالِمُونَ. قَالَ فَيُجِيبُهُمْ: اِخْسَئُوا فِيهَا وََ تُكَلّمُون. قَال: فَعِنْدَ ذلِكَ يَئِسُوا مِنْ كُلِّ خَيْرٍ، فَيأخُذُونَ في الزَّفيرِ وَالشَّهِيقِ وَيَدْعُونَ بِالْوَيْلِ وَالثُّبُورِ[. أخرجه الترمذي.وزاد رزين: ]فَيُقَالُ لَهُمْ: َ تَدْعُوا الْيَوْمَ ثُبُوراً وَاحِداً وَادْعُوا ثُبُوراً كَثِيراً[.»الضَّريعُ« نبت بالحجاز له شوك.و»الحميمُ« الماء المتناهي الحرارة.و»الزَّفيرُ« إدخال النفس الى الجوف مع صوت.و»الثبورُ« الهك .

 

3. (5145)- Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Cehennem ehline  açlık musallat edilir. Bu, içinde bulundukları azaba eşit   dereceye ulaşır. Açlığa karşı yardım  talep ederler. Onlara besleyici olmayan  ve açlığı gidermeyen dari' (denen dikenli bir ot) verilir. Tekrar yiyecek isterler, bu sefer de boğazda tıkanıp kalan bir yiyecekle imdat  edilir. (Bu da boğazlarında takılır kalır, ne ileri geçer, en de geri gelir). Derken dünyada iken, bu durumda, bir içecekle  takılan lokmaları kaydırdıklarını hatırlarlar ve bir içecek talep ederler. Kendilerine demir kancalar bulunan kaplarda kaynar sular verilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştırılınca, yüzlerini dağlayıp atar.  Su  karınlarına girince içlerini param parça eder. Bu sefer de:

"Cehennemin bekçilerini çağırın, ola ki azabımızı biraz hafifletir!"  derler. Onları çağırırlar. Onlar gelince:

"Size peygamberleriniz bu halleri açıklayan haberleri getirmemiş miydi?" derler. Onlar:

"Evet getirmişti (ama dinlemedik)" derler. Bunun üzerine,  bekçiler:

"Siz isteyin  durun! Kâfirlerin istekleri (burada) boşadır!"  derler" (Gâfir  50). Cehennemlikler bekçilerden  ümidi kesince:

"(Cehenneme müvekkel melek) Malik'i çağırın!" derler. (Malik gelince):

"Ey Malik (söyle de) Rabbin bizim  hakkımızda ölüme hükmetsin!"  derler. Malik de onlara:

"Hayır! (Siz burada canlı olarak ebedî) kalıcılarsınız!" diye cevap verecek" (Zuhruf 77).

(Hadisin ravilerinden) A'meş rahimehullah der ki: "Bana bildirildi ki, cehennemliklerin Malik'e  yalvarmaları ile Malik'in onlara verdiği cevap arasında bin yıllık zaman geçecektir. Cehennemlikler, bu sefer aralarında:

"Rabbinize dua edin  sizin için O'ndan daha hayırlı kimse yok!"  diyecekler ve elbirlik şöyle yakaracaklar:

"Ey Rabbimiz, bedbahtlığımız bize galebe çalmıştı, biz gerçekten sapıtmış kimselerdik. Ey Rabbimiz bizi bundan çıkar. Eğer (yine) küfre dönersek artık hiç şüphesiz ki  zalimlerden oluruz" (Mü'minun 106-107). Rab Teala, onlara: "Cehennemin içine yıkılıp gidin! Bana bir şey söylemeyin!" diyecek" (Mü'minun 108).

Resulullah devamla dedi ki: "Bu cevap üzerine, cehennem ehli her çeşit hayırdan ümidlerini keserler; hıçkırmaya, nedamet etmeye, dövünüp yırtınmaya başlarlar." [Tirmizî, Cehennem 5, (2589).][3]

 

ـ5146 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ الْحَمِيمَ لَيُصَبُّ عَلى رُُؤُوسِهِمْ فَيَنْفُذُ حَتّى يَخْلُصَ الى جُوفِهِ فَيَسْلِتُ مَا في جَوْفِهِ حَتّى يَمْرُقَ مِنْ قَدَمَيْهِ، وَهُوَ الصَّهْرُ ثُمَّ يُعَادُ كَمَا كَانَ[. أخرجه الترمذي .

وقوله: »فَيَنْفُذُ« أي يخرق ويجوز.وقوله: »فَيَسلتُ ما في جَوْفِهِ« أي يستأصله.»حَتّى يَمْرُقَ« أي ينْفذ ويخرج.»والصَّهرُ« ا“ذابة .

 

4. (5146)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Cehennemliklerin tepelerine kaynar su dökülür. Bu su, vücudlarının içine nüfuz eder, öyle ki karınlarına kadar ulaşır; içlerinde ne var ne yok, söker atar ve  ayaklarını delip, geçer. Bu hâdise, "Bununla karınlarının içinde ne varsa hepsi ve derileri eritilecektir" (Hacc 20) ayetinde zikri geçen) eritme (es-Sahru) hâdisesidir. Sonra (eriyen cesedleri) eski haline iade edilir." [Tirmizî, Cehennem 4, (2585).][4]

 

ـ5147 ـ5ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: ضِرْسُ الْكَافِرِ مِثْلُ أُحُدٍ، وَغَلِظُ جِلْدِهِ مَسِيرَةُ ثَثٍ[. أخرجه مسلم والترمذي .

 

5. (5147)- Yine Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kâfirin cehennemdeki bir azı dişi Uhud dağı kadardır. Derisinin kalınlığı da üç gecelik yol mesafesidir." [Müslim, Cennet 44, (2851); Tirmizî, Cehennem 3, (2580, 2581, 2582).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

Tirmizî'nin rivayetinde, deri kalınlığı kırk iki zira' olarak ifade edilmiştir. Farklılık, "Her kâfirin derisinin eşit kalınlıkta olmayacağı"  şeklinde  te'vil edilebilir. Yine Tirmizî'deki rivayetlerde bazı farklı bilgiler gelmiştir: "Kafirin uyluğu Beyza dağı kadardır. Oturduğu yer de üç gecelik mesafe, Medine'den Rebeze'ye kadar. -Bir diğer rivayette:- Medine'den Mekke'ye kadar ki uzaklıktır." Burada da "her kâfirin oturduğu yer aynı büyüklükte olmayacak" diye te'vil edilebilir.[6]

 

ـ5148 ـ6ـ وعن ابنِ عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ

#: إنَّ الْكَافِرَ لَيَسْحَبُ لِسَانَهُ في النّارِ الْفَرْسَخَ وَالْفَرْسَخَيْنِ يَتَواطَّؤُهُ النّاسُ[. أخرجه الترمذي .

 

6. (5148)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kâfir, bir iki fersah uzunluğundaki dilini kıyamet günü yerde sürür, (Mevkıf'te) insanlar onun üzerine basarlar." [Tirmizî, Cehennem 3, (2583).][7]

 

ـ5149 ـ7ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ أوَّلَ مَنْ يُدْعَى يَوْمَ الْقِيَامَةِ آدَمُ. فيَقُولُ: يَا آدَمُ. فَيَقُولُ: لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ. فَيَقُولُ: أخْرِجْ بَعْثَ جَهَنَّمَ مِنْ ذُرِّيَّتِكَ. فَيَقُولُ: يَا رَبِّ: كَمْ أخْرِجُ؟ فَيَقُولُ: أُخْرِجْ مِنْ كُلِّ مِائَةٍ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ. قِيلَ: فَمَا يَبْقى مِنَّا يَا رَسُولَ اللّهِ؟ قَالَ: إنَّ أُمَّتِي في اُمَمِ كَالشَّعْرَةِ الْبيْضَاءِ في الثَّوْرِ ا‘سْوَدِ[. أخرجه البخاري .

 

7. (5149)- Hz. Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kıyamet günü ilk çağırılacak olan, Hz. Adem'dir. Hak Teala hazretleri:

“Ey Âdem!” der. Hz. Âdem:

"Buyur ey Rabbim, emrindeyim!" der. Rabb Teala:

"Zürriyetinden cehenneme gidecekleri ayır!" emreder. Adem:

"Ey Rabbim ne miktarını ayırayım?" diye sorar. Rabb Teala:

"Her yüzden doksan dokuzunu!" ferman buyurur."

(Ashab bu esnada atılıp): "Ey Allah'ın Resulü! Bizden geriye ne kaldı?" derler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Benim ümmetim, diğer ümmetler yanında siyah öküzün başındaki beyaz tüy gibi (az)dır!" buyurdular." [Buhârî, Rikak 45.][8]

 

ـ5150 ـ8ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ

إبْرَاهِيمَ يَرى أبَاهُ آزَرَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ عَلَيْهِ الْغَبْرَةُ وَالْقَتَرَةُ. فَيَقُولُ لَهُ إبْرَاهِيمُ: ألَمْ أقُلْ لَكَ َ تُعْصِنِي. فَيَقُولُ لَهُ أبُوهُ: فَاليَوْمَ َ أعْصِيكَ. فَيَقُولُ إبْرَاهِيمُ: يَا رَبِّ ألَمْ تَعِدْنِي أنَّكَ َ تُخْزِنِى يَوْمَ يُبْعَثُونَ، فأىَّ خِزْيٍ أخْزَى مِن أبِي ا‘بْعَدِ. فَيَقُولُ اللّهُ: إنِّي حَرَّمْتُ الْجَنَّةَ عَلى الْكَافِرينَ. ثُمَّ يُقَالُ: يا إبْرَاهيمُ: مَا تَحْتَ رِجْلَيْكَ؟ فَيَنْظُرُ فإذَا هُوَ بِذيخٍ مُلْتَطِخٍ، فَيُؤْخَذُ بِقَوائِمِهِ، فَيُلْقَى في النَّارِ[. أخرجه البخاري.»القتَرةُ« غبرة معها سواد.و»الذِّيخُ« ذكر الضباع .

 

8. (5150)- Yine Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Hz. İbrahim aleyhisselam, kıyamet günü, babası Azer'i [yüzü] üzerinde bir siyahlık ve toz toprak olduğu halde görür. Babasına:

"Ben sana dünyada iken, "Bana asi olma!" demedim mi?" der. Babası ona:

"İşte bugün ben artık sana asi olmayacağım!" der. Bunun üzerine İbrahim aleyhisselam:

"Ey Rabbim! Sen  yeniden diriltme gününde beni rüsvay etmeyeceğini vaadetmiştin. Rahmetten uzak babamın halinden daha rüsvay edici başka ne var?" diye  yakarır. Allah Teala hazretleri:

"Ben cenneti kâfirlere haram kıldım!" cevabında bulunur. Sonra şöyle nida edilir:

"Ey İbrahim, ayaklarının altında ne var, biliyor musun?"  İbrahim yere  bakar ve kana bulanmış bir sırtlan görür. Derhal ayaklarından tutulup ateşe atılır. (İşte bu, İbrahim'in babasıdır, o çirkin surete sokulmuştur)." [Buhârî, Enbiya 8, Tefsir, Şuara 1.][9]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu hadiste, ahirette kâfir olarak ölenlere rahmet edilmeyeceği, kişi kâfir olarak öldüğü takdirde en yüce makama bile sahip olsa oğlunun hiçbir fayda sağlayamayacağı ifade edilmektedir. Halilullah olan Hz. İbrahim, babasına yardımcı olmak isteyecek, ancak babası kâfir olarak öldüğü için şefaati kabul edilmeyecektir.

2- Azer'in sırtlan suretine çevrilmesi iki sebebe dayandırılarak izah edilmiştir:

1) Ahmaklığı sebebiyledir. Çünkü sırtlan uyanık olması gereken şeylerde gafletiyle  bilinir ve hayvanların en ahmağı addedilir. Azer de oğlunun uyarılarına rağmen ahmaklık edip,  eliyle yonttuğu putlara uluhiyet izafe etmekten vazgeçmemiştir.

2) Azer'in o pis ve çirkin surete çevrilmesi, Hz. İbrahim'in ondan teberri etmesini sağlamak içindir. Tabii görünüşüyle ateşe atılsa, Hz. İbrahim üzülecek idi. Böyle olunca nefsi ondan nefret etmiştir.[10]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/459.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/459.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/460-461.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/462.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/462.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/462.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/463.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/463.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/464.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/464-465.