BİRİNCİ FASIL

 

ÂMMDEN KATLETME

 

ـ4952 ـ1ـ عن أبي شريح رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ قُتِلَ عَمْداً بِغَيْرِ حَقٍّ فَلِوَلِيّهِ أنْ يَخْتَارَ إحْدَى ثََثٍ: إمّا أنْ يَقْتَصّ، وَإمّا أنْ يَعفُوَ، وَإمّا أنْ يَأخُذَ الدَّيَةَ، فإذَا أرَادَ الرَّابِعَةَ فَخُذُوا على يَدِهِ ثُمَّ تََ: فَمَنِ اعْتَدى بَعْدَ ذلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ ألِيمٌ[. أخرجه أبو داود .

 

1. (4952)- Ebu Şüreyh (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim haksız yere, âmden (bile bile) öldürülürse velisi şu üç şeyden birini tercihte muhayyerdir:

Ya kısas ister

Ya affeder.

Yahut diyet alır.

Eğer dördüncü bir şey istemeye kalkarsa elinden tutun (mani olun)!"

Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), şu ayeti  tilavet buyurdu. (Mealen): "Kim bundan sonra tecavüz ederse ona elim bir azab vardır" (Bakara 179)." [Ebu Davud, Diyat 3, (4496), 4, (4504); Tirmizî, Diyat 13, (1406).][1]

 

ـ4953 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ قَتَلَ رَجًُ مُؤْمِناً فَهُوَ قَوَدٌ بِهِ. فَمَنْ حَالَ دُونَهُ فَعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّهِ وَغَضَبُُهُ، وََ يَقْبَلُ اللّهُ مِنْهُ صَرْفاً وََ عَدًْ[. أخرجه رزين.»الصَّرْفُ« النفلُ.و»العَدْلُ« الفرض .

 

2. (4953)- İbnu Ömer  (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim mü'min bir kimseyi (âmden) öldürürse, katil bu sebeple kısas olunur. Kim bu  kısasa mani olursa Allah'ın lanet ve gadabı onun üzerine olsun. Allah onun  ne farz  ve ne nafile hiçbir hayrını kabul etmez." [Rezin tahric etmiştir. Bu mânada rivayet Sünenler'in bir kısmında gelmiştir. Ebu Davud,  Diyat 17, (4539, 4540, 4541); Nesâî, Kasame  29, (8, 40).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste geçen kaved, yedmek mânasına gelen bir asıldan gelir ise de kısas demektir. Ancak çoğunlukla kısas finnefs için kullanılır. Bu da, katilin kısas mahalline boynuna ip takılarak getirilmesinden dolayıdır.

2- Hadiste kısasa şu veya bu şekilde mani olan kimseye Resulullah, Allah'ın lanet ve gadabını dilemekte, farz ve nafile nevinden hiçbir  hayrının makbul olmayacağını bildirmektedir. Böylece adaletin yerine gelmesini  engellemenin büyük vebal olduğuna dikkat çekmektedir. Aleyhissalâtu vesselâm bir başka hadislerinde: "Kıyamet günü, Allah yanında insanların en şerlisi, başkasının dünyası için ahiretini heba eden kuldur" buyurmuştur.

3- Hadiste geçen adli ulemâ "farz" diye anlamış, sarfa da "nafile"  demiştir. Mamafih sarfa "tevbe", adle de "fidye"  diyen alim de vardır.

4- Önceki hadiste geçen "dördüncü şey"den murad, mesela affettikten sonra kısas veya diyet istemesi, veya diyet talebinden sonra tekrar kısas istemesi gibi şeylerdir.

İbnu Hacer der ki: “Kısas etmek veya diyet almakla muhayyer olan kimse, cumhura göre, maktülün velîsidir. Ancak İmam Mâlik, Sevrî ve Ebu Hanife kısas veya diyette muhayyerliğin kâtile ait olduğunu söylemişlerdir?

3- Neylü'l-Evtar'da denir ki: "Affa terğîb sahih hadisler ve ayet-i kerimelerle sübut bulmuştur. Affın meşruiyyeti hususunda ihtilaf mevcut değildir. Ancak, mazlum için evla olan hangisidir? Kendisine zulmedeni affetmesi mi, yoksa affı terketmesi mi bu hususta ihtilaf edilmiştir."[3]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/167.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/167-168.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/168.