DÖRDİNCİ FASIL

 

AFFETME HAKKINDA

 

ـ4982 ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَا رَأيْتُ رَسولَ اللّهِ # رُفِعَ إلَيْهِ شَىْءٌ فيهِ قِصَاصٌ إَّ اَمَرَ فيهِ بِالْعَفْوِ[. أخرجه أبو داود والنسائي .

 

1. (4982)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı,  kendisine her ne zaman kısas bulunan bir dava getirildiğinde, mutlaka her seferinde affetmeyi emrediyor gördüm." [Ebu Davud, Diyat 3, (4497); Nesâî, Kasâme 27, (8, 37, 38).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayet, kısasa giren davalarda, Aleyhissalâtu vesselâm'ın daima affetmeyi tavsiye ve teşvik ettiğini göstermektedir. Kısas cezası ferdin maddî ve manevî mağduriyetini telafi etmeyi hedef edinmektedir. Dolayısıyle mazlum ve mağdur taraf affetmek suretiyle bu mağduriyetini manen telafi etmiş, "affetmiş olma"nın şerefiyle mânevî doyuma ermiş olabilir. Nitekim başlangıçta da belirtildiği üzere kısas cezası, hakim tarafından hükme bağlandıktan, yani suç sübût bulup ceza kesinleştikten sonra, mağdur taraf üç şıktan birini  tercih edecektir:

1- Kısas yapmak: "Cana can, göze göz, yaraya yara şeklinde caniye, cinayetine denk bir ceza vermek.

2- Diyet: Can, göz, el vs. her bir uzvun, şeriatçe tesbit edilen maddî bedelinin ödenmesi.

3- Affetmek: Ne kısas, ne diyet talep etmeden, caniyi bağışlamak.

Resulullah, kısas davalarında bu üçüncüyü tavsiye etmekte, buna teşvik etmektedir. Şevkânî der ki: "Affa teşvik  ve terğîb sahih hadisler ve Kur'an-ı Kerim'in nasslarıyla sabittir. Hülasa affın meşruiyyeti hususunda herhangi bir ihtilaf mevzubahis değildir. İhtilaf, mazlum için hangisi evladır: Zalimi affetmek mi, affı terketmek mi hususundadır."  Nitekim ayette: "...Fakat kim kendi hakkını bağışlarsa, bu onun günahlarına bir kefaret olur ve suçlunun cezası düşer..." (Maide 45) buyrulmuştur. Bir başka ayette de mealen şöyle buyrulmuştur: "Kötülüğün karşılığı, ona denk bir cezadır. Fakat kim  affeder ve barışı tercih ederse onun  mükafaatı Allah'a aittir. Şüphesiz ki O zalimleri sevmez" (Şûra 40).[2]

 

ـ4983 ـ2ـ وعن بريدة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ رَجُلٌ الى رَسُولِ اللّهِ # بِرَجُلٍ فقَال: إنَّ هذَا قَتَلَ أخِي. قَالَ: اذْهَبْ فَاقْتُلْهُ كَمَا قَتَلَ أخَاكَ فَقَالَ لَهُ الرَّجُلُ: اِتَّقِ اللّهِ وَاعْفُ عَنِّي. فَإنَّهُ أعْظَمُ ‘جْرِكَ وَخَيْرٌ لَكَ وَ‘خِيكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَخَلّى عَنْهُ. فَأُخْبِرَ النَّبِيُّ # فَسَألَهُ فأخْبَرَهُ بِمَا قََالَ لَهُ. قَالَ فأعْتِقْهُ، أمَّا إنَّهُ كَانَ خَيْراً لَهُ مِمَّا هُوَ صَانِعٌ بِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، يَقُولُ: يَا رَبِّ سَلْ هذَا فِيمَ قَتَلَنِي؟[. أخرجه النسائي .

 

2. (4983)- Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam  Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir adam getirip:

"Bu adam kardeşimi öldürdü!" diye şikayette bulundu. Resulullah da:

"Git sen de onu öldür, tıpkı kardeşini öldürdüğü gibi!" buyurdular. Adamcağız şikayetçiye:

"Allah'tan kork, beni affet! Çünkü af senin için büyük bir ücrete sebeptir. Senin için de, kardeşin için de kıyamet günü daha hayırlıdır!"  dedi. Adam da onu salıverdi. Durum Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a haber verildi. Resulullah (onu çağırtıp) sordu. Adam (caninin) kendisine söylediklerini haber verdi.

(Ravi devamla) der ki: "(Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)): "Onu azat  et! Aslında onu azat etmen, onun için, kıyamet günü onun sana yapacağından daha hayırlıydı. O gün: "Ey Rabbim diyecek, şuna sor bakalım, beni niye öldürmüştü?" [Nesâî, Kasâme 6, (8, 18).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadisin son kısmı Nesâî'deki aslından biraz farklı. Asla göre, Resulullah adamı affı sebebiyle azarlar ve: "Bu, (onu öldürmen), onun sana kıyamet günü yapacağından daha hayırlıydı: "Ey Rabbim! Buna sor! Beni niye öldürmüştü?" diyecek" buyurur. Nesâî, bu hadisi 4955 numarada kaydettiğimiz Vail İbnu Hucr hadisinin arkasından  kaydeder. Vail hadisinde "aff"a teşvik var, burada ise, af  sebebiyle ayıplama. Sindî meseleye şöyle bir açıklama getirir: "Bu hüküm, kayışlı adamla ilgili hükümden ayrı bir hükümdür. Muhtemelen, Aleyhissalâtu vesselâm, vahiy yoluyla bu katil hakkındaki katlin, önceki vak'adaki katil hakkındaki katlden hayırlı olacağını öğrenmiştir. Doğruyu Allah bilir."[4]

 

ـ4984 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قَالَ رَسُول اللّهِ #: عَلى الْمُقْتَتَلِينَ أنْ يَنْحَجَزُوا اَوْلَى فَا‘ولى، وإنْ كَانَتْ امْرَأةً[. أخرجه أبو داود والنسائي. وعنده: ا‘ول فا‘ولَ.»الْمُقْتَتَلِينَ« بفتح التائين. وبيان ذلك أن يقتل رجل له ورثة رجال ونساء، فأيهم عفا وإن كان امرأة سقط القود واستحقوا الدية، وأراد با‘ولى فا‘ولى ا‘قرب فا‘قرب .

 

3. (4984)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Maktulün kısas talep eden velilerine, (katillerden) birini affederek kısastan kaçınmaları gerekir. Kadın dahi olsa, en yakın olan başlasın." [Ebu Davud, Diyat 16, (4538); Nesâî, Kasâme 29, (8, 39).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kısasın  düşmesi  için, maktulün varislerine diyet talep etmelerini tavsiye ediyor. Varislerden sadece bir tanesi, kısas talebinden vazgeçip diyet  talep edecek olsa, kısas düşecek ve hepsinin diyet talebine razı olması gerekecektir. Diyet talebine razı olacak kimse varislerden bir kadın bile olsa, kısas düşeceği için, teşvik edilmektedir.

Hattâbî, hadiste geçen muktetelîn tabirinin, burada şu mânada olma ihtimaline dikkat çeker: "Maktul taraf kısas  taleb eder, katil taraf bundan kaçınır, bu yüzden aralarında harp çıkar. Bu durumda  savaşmak zorunda kalan maktul taraf muktetelîndir." Resulullah bu halde savaşan maktul velilerine diyete razı olmalarını tavsiye etmiş olmalıdır.

Maksudun hasıl olmasında en müessir tarzın affeden veya diyet talep edenin, maktulün en yakınlarından birinin olmasıdır. Onun için Aleyhissalâtu vesselâm, en yakını buna teşvik etmiştir. Bu yakın, kadın bile olsa, istenen neticeyi  hasıl  edecektir. Evzâî ve İbnu Şübrüme gibi bazı alimler: "Kadın, kanı affedemez" demiş ise de cumhur, "Kadının kan hususundaki affı da caizdir" demiştir. [6]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/199.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/199-200.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/200.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/200-201.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/201.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/201.