DÖRDÜNCÜ FASIL

 

ÖLDÜRÜLMESİ CAİZ OLAN VE OLMAYAN HAYVANLAR

 

ـ4938 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قَالَ رَسُول اللّهِ #: خَمْسٌ مِنَ الدّوَابِّ كُلُّهُنَّ فَاسِقٌ، يُقْتَلْنَ في الْحِلِّ وَالحَرَمِ: الغُرَابُ، وَالْحِدَأةُ، وَالعَقْرَبُ، وَالْفَأرَةُ، وَالْكَلْبُ الْعَقُورُ[. أخرجه الستة.ولمسلم في رواية قالت: أمَرَ رَسولُ اللّهِ # بقتل خمسِ فَوَاسِقَ في الْحِلِّ وَالحَرَمِ، وَأبدل أبو داود في رواية له عن أبي هريرة، مكان الغراب: الحية.»وقيلَ هذه« الحيوانات خمس فواسق على سبيل استعارة لخبثها .

 

1. (4938)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Hayvanlardan beş tanesi vardır ki bunların herbiri fasıktır (zararlıdır). Harem bölgesinde olsun, Hill (denen Harem dışı) bölgesinde olsun bunlar öldürülür: Karga, çaylak, akrep, sıçan, kelb-i akur (yırtıcılar)." [Buharî, Bed'u'l-Halk 16, Cezau's-Sayd 7; Müslim, Hacc 66-67, (1198); Muvatta, Hacc 90, (1, 357); Tirmizî, Hacc 21, (837); Nesâî, Hacc 113, (5, 208).]

Müslim'in bir rivayetinde Hz. Aişe şöyle demiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) beş fasığın hill'de ve Harem'de öldürülmesini emretti." Ebu Davud, Ebu  Hüreyre (radıyallahu anh)'den kaydettiği bir rivayetinde, karga yerine "yılan" demiştir.[1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Harem: Hacc bahsinde etraflıca açıklandığı ve hududu da belirtildiği üzere[2] sınırı Hz. İbrahim tarafından çizilen ve bir kısım yasakların cari olduğu bölgedir. Hıll de Harem'le mikad mahalleri arasında kalan yerlerdir.

2- Öldürülmesi mübah kılınan hayvanlara fasık denmektedir. Lügatte fasık, çıkan mânasına gelir. Yani kulluktan çıkan, emir dinlemeyip dışına çıkan insana fasık denir. Hayvanlara da fasık denmesi, diğerlerinin umumi adetinden (insanlara faydalı olmak) çıkmalarından  ileri gelir. Hanefîlerle Malikîlere göre, bu hayvanlar, eziyete sebep olup zarar  verdikleri için fasık diye adlandırılmış ve öldürülmeleri tecviz edilmiştir. Şafiî hazretlerine göre, etleri yenilmediği ve diğer hayvanların hükmünden çıkarılarak öldürülmeleri caiz kılındığı için bunlara fasık denmiştir. Sayılan bu zararlı  hayvanları, ihramlı bir kimse de öldürebilir, fidye gerekmez.

3- Kelb-i Akur'u bazı alimler kuduz köpek diye anlamıştır. Bazıları bununla saldırgan olan bütün hayvanları anlamıştır. Kurt, aslan, kaplan, pars gibi. Bunlar saldırınca yaralar, hatta  öldürürler. İnsana saldırmayan tilki ve sırtlana kelb-i akur denmez.

Cumhur-u ulemâ "Diğer zararlı hayvanlar da bu hayvanların hükmüne tabidir, öldürülmeleri caizdir" der.

Hanefîler:  "Öldürülmesi caiz olan hayvanlar, yalnız hadiste isimleri zikredilenlerdir" demiştir. Ancak bazı  hadislerde yılan da zikredildiği için, onu da dahil ederler. Ayrıca kurdun hükmünü  köpeğe, keza insana saldıran vahşileri de aynı hükme idhal etmişlerdir.

Ne var ki, Aynî bu görüşe itiraz ederek: "Hadis-i şerifte sadece beş hayvanın öldürülmesine  cevaz verildiğini, diğer hayvanların bu beş neve dahil olmadığını, aksi takdirde "beş" diye sınırlamanın bir mâna  ifade etmeyeceğini" söylemiştir.

Kadı İyaz der ki: "Cumhur-u ulemanın kavlinden anlaşıldığına göre, hadisten murad, zikri geçen hayvanların kendileridir." İmam Malik ve Ebu Hanife'nin kavilleri de böyledir.[3]

 

ـ4939 ـ2ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَيْنَمَا نَحْنُ مَعَ رَسولِ اللّهِ # بِمِنىً إذْ نََزَلَتْ عَلَيْهِ: وَالْمُرْسََتِ، وَإنّهُ لَيَتْلُوهَا، وَإنّى ‘تَلَقّاهَا مِنْ فيهِ، وإنّ فَاهُ لَرَطِبٌ بِهَا، إذْ وَثَبَتْ عَلَيْنَا حَيّةٌ. فقَالَ: اُقْتُلُوهَا. فَابْتَدَرْنَاهَا لِنَقْتُلَهَا. فَسَبَقَتْنَا فقَالَ: وُقِيَتْ شَرّكُمْ كَمَا وُقِيتُمْ شَرّهَا[. أخرجه الشيخان والنسائي .

 

2. (4939)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Mina'da iken, Velmürselat suresi nazil oldu. Aleyhissalâtu vesselâm onu okuyordu. Ben onu, kendi ağızlarından öğrendim. Mübarek ağızları henüz surenin rutubetini taşırken, üzerimize bir yılan  sıçradı. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Öldürün şunu!" buyurdular. Hemen öldürmek üzere atıldık. Fakat yılan önce davranıp kaçtı. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Şerrinden korundu, tıpkı siz de onun şerrinden korunduğunuz gibi!" buyurdular." [Buhârî, Cezâus-Sayd 7, Bed'ü'l-Halk 14, Tefsir, Mürselât 1; Müslim, Selam 137, (2234); Nesâî, Hacc 114, (5, 208, 209).][4]

 

ـ4940 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]سَمِعْتُ رَسُول اللّهِ #، عَلى الْمِنْبَرِ يَقُولُ: اُقْتُلُوا الْحَيَّاتِ، وَاقْتُلُوا ذَا الطُّفْيَتَيْنِ وَا‘بْتَرَ، فإنَّهُمَا يَطْمِسَانِ الْبَصَرَ وَيُسْقِطَانِ الْحَبَلَ قَالَ عَبْدُاللّهِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: فَبَيْنَا أنَا أُطَارِدُ حَيّةً ‘قْتُلَهَا فَنَادَانِي أبُو لُبَابَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: َ تَقْتُلْهَا. فَقُلْتُ: إنّ رَسُولَ اللّهِ # أمَر بِقَتْلِ الْحَيّاتِ. فقَالَ: إنّهُ نَهى بَعْدَ ذلِكَ عَنْ ذَواتِ الْبُيُوتِ، وَهِىَ الْعَوامِرُ[. أخرجه الستة إ النسائِي.شبه الخطين ا‘سودين على ظهر الحية بالطفيتين.و»الطفيةُ« بضم الطاء خوصة المقل. وقيل الطفية الحية. فالمراد على هذا: واقتلوا كل حية ما كان له ولد وما  ولد له وهو ا‘بتر.و»العَوَامِرُ« الحيات التي تكون في البيت، سميت بذلك لطول أعمارها .

 

3. (4940)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı minber üzerinde şöyle söylerken dinledim:

"Yılanları öldürün. İki çizgili ve ebteri (engerek) de öldürün. Çünkü bunlar, gözleri kapar (kör eder) ve hamilelerde düşük yaparlar."

Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) der ki: "(Bir gün) ben öldürmek için bir yılan kovalarken, Ebu Lübabe (radıyallahu anh) bana: "Öldürme onu!" diye nida etti. "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yılanların öldürülmelerini emir buyurdular!" dedim. O:

"Ama daha sonra ev yılanlarının öldürülmelerini yasakladı!" dedi. Bunlar (ömürleri uzun olduğu için) avamir denen ev yılanları idi." [Buhârî, Bed'ü'l-Halk 14, Megazî 11; Müslim, Selam 128, (2233); Muvatta, İsti'zan 31, (2, 975, 976); Ebu Davud, Edeb 174, (5252, 5253, 5254, 5255); Tirmizî, Ahkâm 2, (1483).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu rivayet, yılanların öldürülmesi ile ilgili umumi emri tahsis etmekte ve ev yılanlarını istisna kılmaktadır. Hadisin zahirine göre evlerde rastlanan yılanlar öldürülmemelidir.

* İmam Malik, hadiste sadece  Medine evlerinde yaşayan yılanların kastedildiğini, Medine dışındaki evlerde yaşayan yılanların bu istisnaya dahil olmadığını söylemiştir.

* Bazı alimler: "Sadece şehirlerdeki evler maksuddur, diğer evler buraya dahil değildir" demiştir.

Alimler, sahralarda olsun, şehirlerde olsun, ev dışında rastlanan yılanların öldürülmesi gereğinde ihtilaf etmemiştir. Tirmizî'nin İbnu'l-Mübarek'ten kaydettiği bir rivayete göre, öldürülmesi yasak olan ev yılanı, gümüş (gibi açık renkli ve parlak)tır, incedir ve yürürken kıvrılmaz,  dik yürür.

2- Hadiste, ev yılanını tarifte kullanılan avamir tavsifinin Zührî tarafından ilave  edilen bir derç olduğunu şarihler belirtir. Lügatçiler, avamir'in ömür kelimesinden geldiğini, evde uzun müddet kalmaları sebebiyle bunlara ummar dendiğini, cemî olarak avamir geldiğini belirtirler. Ummar, evde yaşayan cinlerin ismidir.

3- Bazı rivayetlerde ev yılanlarının, kaçmaları için inzar ettikten sonra kaçmazlarsa öldürüleceği belirtilmiştir. Ancak bu yılanlar çizgili ise ve ebter çeşidinden ise bunların inzar edilmeden (ürkütülmeden, ani olarak) öldürüleceği belirtilmiştir.

Kurtubî, bu hadislerdeki emrin vücub ifade etmeyip irşadî olduğunu, zararı kesin olan şeyi defetmek gerektiğini belirtir.

4- Ebter, dilimizde engerek denen, kuyruğu kısa zehirli  yılandır. Bunlar, yılanların en tehlikeli ve en zararlı takımını teşkil etmektedir.

İki çizgili diye ifade ettiğimiz zûtufyeteyn,  sırtında iki siyah çizgi bulunan yılandır. Bu da engerek gibi  zehirli  ve muzır yılanlardandır.

Bu iki yılanın gözlerinde, insan gözünü kör edecek bir hassa bulunduğu mücerred bakma ile gözleri kör edeceği kabul edilir. Onların, öncelikle gözleri sokacaklarının kastedilmiş olabileceği de söylenmiştir.

Habel, anne karnındaki cenin  demektir. Mezkur yılanlara bakınca, onlardaki zehirleyici hassa sebebiyle veya onlara bakmaktan hasıl olan korku sebebiyle  bazı kimselerde çocuk  düşürmelerin meydana geldiği söylenmiştir.[6]

 

ـ4941 ـ4ـ وعن أبي المسيب قال: ]دَخَلْتُ عَلى أبي سَعِيد فَوَجَدْتُهُ يُصَلّي، فَجَلَسْتُ أنْتَظِرُهُ، فَسَمِعْتُ تَحْرِيكاً في عَرَاجِينَ في نَاحِيَةِ الْبَيْتِ، فَالْتَفَتُ فإذَا حَيّةٌ فَوَثَبْتُ ‘قْتُلَهَا فأشَارَ إليّ أنْ أجْلِسَ فَجَلَسْتُ، فَلمّا انْصَرَفَ فأشَارَ الى بَيْتٍ في الدّارِ. فقَالَ: أتَرَى هذَا الْبَيْتَ؟ فَقُلْتُ: نَعَمْ. فَقَالَ: كَانَ فيهِ فَتىً مِنّا قَرِيبُ عَهْدٍ بِعُرْس. فَخَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللّهِ # الَى الخَنْدَقِ، فَكَانَ الْفَتَى يَسْتَأذنُ رَسُولَ اللّهِ # بأنْصَافِ النّهَارِ لِيَرْجِعَ الى أهْلِهِ، فَاسْتَأذَنَهُ يَوْماً. فَقَالَ لَهُ #: خُذْ عَلَيْكَ سَِحَكَ، فإنّى أخْشى عَلَيْكَ قُرَيْظَةَ. فأخَذَ الرَّجُلُ سَِحَهُ، فأتَى أهْلَهُ، فإذَا امْرَأتُهُ بَيْنَ البَابَيْنِ قَائِمَةٌ. فَأهْوَى إلَيْهَا بِالرُّمْحِ لِيَطْعُنَهَا بِهِ، وَأصَابَتْهُ غَيْرَةٌ. فقَالتْ لَهُ: اَكْفُفْ عَليْكَ رُمْحَكَ، وَادْخُلِ الْبَيْتَ حَتّى تنْظُرَ مَا الَّذِى أخْرَجَنِي. فَدَخَلَ الْبَيْتَ فإذَا حَيّةٌ عَظيمَةٌ مُنْطَوِيَةٌ عَلى الْفِرَاشِ، فأهْوَى إلَيْهَا بِالرُّمْحِ فَأنْتَظَمَهَا بِهِ. ثُمَّ خَرَجَ فَرَكَزَهُ في الدّارِ فَاضْطَرَبَتْ عَلَيْهِ، فَمَا نَدْرِى أيُّهُمَا كَانَ أسْرَعَ مَوْتاً، الْحَيّةُ أوِ الْفَتَى؟ قَالَ: فَجِئْنَا رَسُولَ اللّهِ # فذَكَرْنَا لَهُ ذلِكَ، وَقُلْنَا ادْعُ اللّهَ أنْ يُحْيِيَهُ. فقَالَ: اسْتَغْفِرُوا لِصَاحِبِكُمْ. ثُمَّ قَالَ: إنَّ بِالْمَدِينَةِ جِنّا قَدْ أسْلَمُوا. فإذَا رَأيْتُمْ مِنْهُمْ شَيْئاً فآذِنُوهُ

ثََثَةَ أيّامٍ، فاِنْ بَدَا لَكُمْ بَعْدَ ذلِكَ فَاقْتُلُوهُ، فإنَّمَا هُوَ شَيْطَانُ[. أخرجه مسلم ومالك وأبو داود والترمذي.ومعنى »فآذِنُوهُ« هو أن يقول له: أنت في حرج إن عدت إلينا ف تلمنا أن نضيق عليك بالطرد والتتبع .

 

4. (4942)- Ebu Ôl-Müseyyeb anlatıyor: "(Bir gün) Ebu Said (radıyallahu anh)'in yanına girmiştim, namaz kılıyor buldum. Onu beklemek üzere oturdum. Derken evin bir köşesinde tavanı örten hurma dalları arasında bir kıpırtı gördüm. Oraya bakınca bir yılan olduğunu gördüm. Öldürmek üzere atıldım. Ebu Said oturmam için işaret etti. Tekrar yerime oturdum. Namazdan çıkınca bana evde bir oda gösterdi ve: "Bu odayı görüyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet!" deyince devam etti:

"Onda, bizden yeni evli bir genç vardı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte Hendek (harbin)e gittik. Genç, gün ortasında, ehline uğramak için Aleyhissalâtu vesselâm'dan izin istiyordu. Bir gün ondan yine  izin istedi. Aleyhissalâtu vesselâm ona

:"Silahını beraberinde al,  ben Kureyza'dan sana bir zarar gelir diye korkuyorum!" buyurdular. Adam silahını aldı. Ailesine geldi. Hanımı iki kapı  arasında ayakta duruyordu. Elindeki mızrağı ile, dürtmek üzere kadına eğildi. Adama kıskançlık gelmişti. Kadın ona:

"Mızrağını geri çek! Hele eve gir, beni dışarı çıkaran şeyi bir gör!"  dedi. Adam içeri  daldı. Bir de ne görsün: Yatağın üzerine çöreklenmiş iri bir yılan! Mızrağıyla ona yöneldi ve yılana sapladı. Sonra çıkıp, süngüyü avluya dikti. Derken yılan üzerine atıldı. Bilemiyoruz, hangisi evvel öldü; yılan mı, genç mi? Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip, bu durumu anlattık ve: "Dua edin, Allah ona tekrar hayat versin!" dedik. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Arkadaşınız için istiğfar ediverin!" buyurdular. Sonra şu açıklamada bulundular:

"Medine'de Müslüman olan cinler var. Onlardan birini görürseniz, kendisine üç gün ihtarda bulunun. Eğer bundan sonra yine de görünürse onu öldürün. Çünkü o bir şeytandır." [Müslim, Selam 139, (2236); Muvatta, İsti'zan 33, (2, 976, 977); Ebu Davud, Edeb 174, (5256, 5257); Tirmizî, Ahkâm 2, (1484); (Bazı Tirmizî nüshalarında Sayd bölümünde (17. babta) gelmiştir.][7]

 

AÇIKLAMA:

 

Bazı şarihler, bu ve benzeri rivayetlere dayanarak Medine'deki yılanların hemen öldürülme cihetine gidilmemesi, önce ihtar edip, kaçmasına imkan hazırlanması gerektiğini, ihtara rağmen kaçmazlarsa öldürüleceğini  söylemiştir. Sair yerlerde  ve evlerde rastlanan yılanları ise, ihtar etmeden öldürmek mendubtur. Zîra bu  babta sahih surette gelen birçok rivayet mevcuttur. Bu görüş sahipleri, Medine'de rastlanan yılanların ihtar edildikten sonra öldürülmeleri gereğine şu gerekçeyi zikrederler. Hadis, yılan şeklindeki bir cin taifesinin Medine'de Müslüman olduğunu beyan buyurmuştur.

Diğer bazı alimler,  nehyin amm oluşundan hareketle, nerede olursa olsun, evlerde yaşayan yılanların ihtar edilmeden öldürülemeyeceğini söylemiştir. Kırlarda rastlanan yılanlar, bunlara göre de ihtarsız öldürülebilir. İmam Malik, mescidlerde rastlanan yılanların da ihtarsız öldürüleceğini söylemiştir. Tirmizî, yılana yapılacak ihtarın mahiyeti ile ilgili olarak, Resulullah'ın şu   sözünü nakleder:

"Senden, Süleyman İbnu Davud ve (gemiye sokarken) Hz. Nuh'un aldığı söz hakkı için bize eziyet vermemeni (ve bize görünmemeni) diliyorum."  Ulema bu inzar (korkutma, ihtar) işinin üç gün mü; üst üste üç kere mi olacağında ihtilaf etmiştir. Cumhur  üç gün demekte ittifak eder. İhtar şöyle yapılmalıdır.   انشدكن بالعهد الذى اَخَذَهُ عَلَيْكُنّ نوحٌ وسُلَيْمَانُ عَليهما السم اَنْ َ تَبْدُونَ وََ تُؤْذُونَا Nevevî'nin  kaydına göre ulemâ şöyle demiştir: "İhtara  rağmen gitmezse, anlaşılır ki, o yılan "ev yılanlarından " değildir, cinlerden Müslüman olanlardan da değildir, o bir şeytandır, ona hürmet etmek gerekmez. Allah, öylelerine, insanlara karşı intikam güderek galebe  etme hassası vermemiştir. Müslüman olanlarla, ev yılanları aksine intikam alıcıdırlar."[8]

 

ـ4942 ـ5ـ وعن ابن أبي ليلى عن أبيه قال: ]سُئِلَ رسولُ اللّهِ # عَنْ حَيّاتِ الْبُيُوتِ. فقَالَ: إذَا رَأيْتُمْ مِنْهُنّ شَيْئاً في مَسَاكِنِكُمْ. فَقُولُوا لَهُ: نَنْشُدُ عَلَيْكَ الْعَهْدِ الّذِى أخَذَ عَلَيْكُمْ نُوحٌ، وَنَنْشُدُكَ الْعَهْدَ الّذِى أخَذَ عَلَيْكُمْ سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ َ تُؤْذُونَا وََ تَتَرَاءَوْا لنَا فإنْ عُدْنَ فَاقْتُلُوهُنَّ[. أخرجه أبو داود والترمذي

 

5. (4942)- İbnu Ebî  Leyla babasından anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a  ev yılanlarından sorulmuştu. Şu cevabı verdi:

"Evlerinizde onlardan  birini görecek olursanız, ona:

"Size Hz. Nuh'un (gemiye sokarken) aldığı söz hakkı için  ve de Hz. Süleyman İbnu Davud'un sizden aldığı söz hakkı için bize  zarar vermemenizi  ve bize görünmemenizi taleb ediyorum" deyin. Eğer tekrar dönerlerse öldürün." [Tirmizî, Ahkâm 2, (1485); Ebu Davud, Edeb 174, (5260).][9]

 

ـ4943 ـ6ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسولُ اللّهِ #: اقْتُلُوا الحَيّاتِ كُلّهُنّ، فَمَنْ خَافَ ثَأرَهُنَّ فَلَيْسَ مِنّي[. وفي رواية: »اقْتُلُوا الْكِبَارَ إَّ الجَانّ ا‘بْيضَ الّذِى كُأنّهُ قَضِيبُ فِضَّةٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

6. (4943)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Yılanların hepsini öldürün. Kim yılan(ın intikam alacağın)dan korkarsa, benden değildir."

Bir rivayette şöyle buyrulmuştur: "Gümüş çubuk gibi olan uzun yılan hariç, bütün yılanları öldürün." [Ebu Davud, Edeb 174, (5249, 5261); Nesâî, Cihad 48, (6, 51).][10]

 

ـ4944 ـ7ـ وعن ابن عبّاس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ تَرَكَ الْحَيّاتِ مَخَافَةَ طَلَبِهِنّ فَلَيْسَ مِنّا. مَا سَالَمْنَاهُنّ مُنْذُ حَارَبْنَاهُنّ[. أخرجه أبو داود .

 

7. (4944)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, yılanı (intikam) arar diye (öldürmez) bırakırsa bizden değildir. Biz onlarla harbettiğimiz günden beri onlarla sulh yapmadık." [Ebu Davud, Edeb 174, (5250).][11]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Daha önce de geçtiği üzere, yılanın kindar olduğuna intikam alacağına inanılmaktadır. Aleyhissalâtu vesselâm bu hadislerde, yılanın kin tutacağından, intikam alacağından korkarak, onların öldürülmemelerini caiz bulmuyor. Esasen, ölen yılanın intikam alması mevzubahis olmadığı için, kastedilen,  yılanın arkadaşlarının intikam alacağı inancıdır. Aliyyu'l-Kârî, cahiliye devrinde: "Yılanları öldürmeyin, eğer öldürecek olursanız, onun eşi gelir, intikam almak için  sizi sokar" dendiğini; Aleyhissalâtu vesselâm'ın bu cahiliye inancını nehyettiğini belirtir.

Önceki hadiste, ev yılanlarına dokunulmaması, onları inzar ettikten sonra öldürülmesi emredilmiştir. Oradaki açıklamalar görülmelidir.

2- Hadiste temas edilen, yılanla insan arasındaki muharebe fıtrî ve cibillî durumdur. Zîra gerek insan ve gerekse yılan, birbirlerini öldürme fıtratı üzere yaratılmışlardır. Ancak bazıları: "Bundan murad, yılanla Hz. Adem arasındaki düşmanlıktır" demiştir. Rivayetlere göre, İblis cennete girmek diler, fakat cennetin bekçisi salmaz, mani olur. Fakat  yılan onu ağzına alır ve ağzından içeri sokar. Cennete bu yolla giren İblis, Hz. Adem'le Havva'ya vesvese vererek, yasak ağaçtan yemelerine ve cennetten kovulmalarına sebep olur. Bu kötü akibete yılan sebep olduğu için insanoğlu ile yılan cinsi arasında adavet başlamıştır.

3- "Bizden değil" sözüyle Resulullah tekfiri kastetmemiştir. "Bizim sünnetimizi almamıştır, yolumuzdan gitmemektedir" demiş olmalıdır.[12]

 

ـ4945 ـ8ـ وعن العبّاس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنّهُ قال: يَا رَسُولَ اللّهِ! إنّا نُرِيدُ أنْ نَكْنُسَ زَمْزَمَ وَإنّ فِيهَا مِن هذِهِ الْحَيّاتِ الصّغَارِ؟ فَأمَرَهُ بِِقَتْلِهِنّ[. أخرجه أبو داود .

 

8. (4945)- Hz. Abbas (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre: "Ey Allah'ın Resûlü demiştir, biz zemzem kuyusunu temizlemek istiyoruz. Fakat içinde şu küçük yılanlar var."

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), yılanları öldürmesini emretmiştir. [Ebu Davud, Edeb 174, (5251).][13]

 

ـ4946 ـ9ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قال رَسولُ اللّهِ # لِلْوَزَغِ: الْفُوَيْسِقُ، وَلَمْ أسْمَعْهُ أمَرَ بِقَتْلِهِ[. أخرجه الشيخان والنسائي .

 

9. (4946)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) keler için fuveysık (fâsıkcık) dedi ama, "öldürün!" diye emrettiğini işitmedim." [Buhârî, Bed'ü'l-Halk 14, Cezâu's-Sayd 7; Müslim,  Selam 145, (2239); Nesâî, Hacc 115, (5, 209).][14]

 

ـ4947 ـ10ـ وعن سعيد بن أبي وقّاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنّ النّبِىّ # أمَرَ بِقَتْلِ الْوَزَغِ، وَسَمّاهُ فُوَيْسِقاً[. أخرجه مسلم وأبو داود.

 

10. (4947)- Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kelerin öldürülmesini emretti ve onu fuveysika diye isimlendirdi." [Müslim, Selam 144, (2238); Ebu Davud, Edeb 176, (5262).][15]

 

ـ4948 ـ11ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ قَتَلَ وَزَغَةً في أوّلِ ضَرْبَةٍ كُتِبَ لَهُ مِائَةُ حَسَنَةٍ؛ وَفي الثّانِيَةِ دُونَ ذلِكَ، وفي الثّالِثَةِ دُونَ ذلِكَ[. أخرجه مسلم، وهذا لفظه، وأبو داود والترمذي .

 

11. (4948)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim keleri ilk darbede öldürürse ona yüz sevap yazılır. İkinci vuruşta öldürürse daha az kazanır. Üçüncü vuruşta ise bundan da az sevap kazanır." [Müslim, Selam 147 (2240); Metin Müslim'den alınmadır. Ebu davud, Edeb 175, (5263, 5264); Tirmizî, Ahkâm 1, (1482). Bazı Tirmizî tertibinde Sayd bölümünde 13. babta.][16]

 

AÇIKLAMA:

 

Vezeğa, Ahterî'de keler olarak açıklanır. Keler, bir nevi kertenkeledir. Resulullah fuveysika diye tavsif ederek, insanlara eziyet veren haşerata dahil etmiştir. Fuveysika, fasıkcık demektir. Resulullah haşeratın ekserisinden ayrı olarak, zarar verenlere fasık demiştir. Ulemâ, kelerin bu grupta olduğunda ittifak eder. Bir vuruşta öldürülmesinden maksad eziyet verilmemesi içindir. Zîra hayvan ikinci darbeyi almadan yaralı olarak kaçabilir.

Kertenkelenin öldürülmesi ile ilgili beyanlar, tabiatı icabı onun insanlara zarar verici olmasındandır. Bu mânayı te'yid eden başka rivayetler mevcuttur: Ahmed İbnu Hanbel'in bir rivayetine göre, "Hz. İbrahim (aleyhissalâtu vesselâm) ateşe atıldığı zaman bütün hayvanlar ateşi  söndürmeye çalıştığı halde, kertenkele ateşi üfürmüş, iyice yandırmaya çalışmıştır. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sebeple kertenkelenin öldürülmesini emretmiştir." Keza, Hz. Aişe, "Beytü'l-Makdis yandığı zaman da kertenkelenin ateşi üfürdüğünü" rivayet etmiştir.[17]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/149.

[2] Teferruat ve bu bölgelerin krokisi için 5. Ciltte 312-313. Sayfalar görülebilir.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/149-150.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/150-151.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/151-152.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/152-153.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/154.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/154-155.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/155-156.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/156.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/156.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/156-157.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/157.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/157.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/158.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/158.

[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 14/158.