* RESULULLAH'IN GERİDE BIRAKTIGI MALLAR

 

ـ4751 ـ1ـ عن عمرو بْنِ الْحَارث الخزاعى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَا تَرَك رَسُولُ اللّهِ #: دِيناراً وََ دِرْهَماً وََ عَبْداً وََ أمَةً وََ شَيْئاً إَّ بَغْلَتَهُ الْبَيضَاءَ وسَِحَهُ، وَأرْضاً جَعَلَهَا ‘بْنِ السَّبِيلِ صَدَقةً[. أخرجه البخاري والنسائي .

 

1. (4751)- Amr İbnu'l-Haris el-Huzâî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  (öldüğü vakit geride) ne dinar, ne dirhem, ne öle, ne cariye ne de başka bir şey bıraktı. Onun bıraktıkları beyaz katırı, silahı ve yakınları için tasadduk ettiği bir tarladan ibaretti." [Buhârî, Vesaya 1, Cihad 61, 86, Humus 3, Megazî 83; Nisâî, Ahbas 1, (6, 229).][1]

 

ـ4752 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]مَا تَرَكَ رَسُولُ اللّهِ # دِيناراً وََ دِرْهماً وََ شَاةً وََ بَعِيراً وََ أوْصَى بِشَىْءٍ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .

 

2. (4752)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) (öldüğü vakit) ne dinar, ne dirhem, ne koyun ve ne de deve bıraktı. Hiçbir vasiyette de bulunmadı." [Müslim, Vasiyyet 18, (1635); Ebu Davud, Vsaya 1, (2863); Nesâî, Vesaya 2, (6, 240).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu iki rivayet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, ölünce parapul nevinden  miras bırakmadığını ifade etmektedir.  Bıraktığı şey, bir beyaz katırla silahıdır. Arazi de bırakmış ise de bunu yolcuların ihtiyaçlarına sarfedilmek üzere tasadduk etmiştir.

2- Hadiste köle de bırakmadığı belirtilir. Bu, Resûlullah'ın hiç köle kullanmadığı manasına gelmez. Sağlığında azad etmiş olduğunu ifade eder.

3- Hz. Aişe hadisinde, ilaveten Resûlullah'ın herhangi bir vasiyette de bulunmadığı belirtilir. Bu "vasiyet"ten maksadın ne olduğu, hadisin Buharinin megazi bölümünün sonlarında da dercedilen veçhinde görülmektedir: Resûlullah'ın Hz. Ali'ye hususi bir vasiyette bulunup bulunmadığı Hz. Aişe'ye sorulur. O da bu soruya cevap  sadedinde, Resûlullah'ın, son nefesini  kendi kucağında  verdiğini,  bu halde iken Ali'ye nasıl vasiyette bulunabileceğini söyleyerek reddeder.

Daha önce vasiyette bulunmuş olabileceği iddiasına karşı alimlerimiz: "Bu da olamaz. Çünkü bizzat Hz.Ali'nin, Resûlullah'tan Kur'an ve bir de kılıcının kabzasına asmış olduğu bir tomar kağıttan başka hususi bir talime mazhar olmadığını itiraf eden beyanlar gelmiştir" derler. Bu beyanlar pek çok rivayette te'yid  ve te'kid edilmiştir. Şu halde, böyle bir iddia Şia'nın ifratkar iddialarından biri olmaktan öte bir değer taşımamaktadır.

Hattabî, burada kastedilen  vasiyetten bilhassa maddi şeyleri anlamak gerektiğine dikkat çeker. Resûlullah bu çeşitten mal ve bunlara müteallik vasiyet bırakmamıştır. Ama bunun dışında bazı vasiyetlerde bulunmuştur:

* Namazın vaktinde  kılınması.

* Kölelere iyi muamele edilmesi.

* Yahudi  v e Hıristiyanların Arabistan'dan çıkarılması.

* Medine'ye taşradan gelen heyetlere hediye verilmesi.[3]

 

ـ4753 ـ3ـ وعن يُونُسِ بْنِ عُبَيْدِ مَوْلى مُحَمّد بْنِ القَاسم قال: ]بَعَثَنِى مُحَمّدُ بْنُ الْقَاسِمِ الى الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أسْألُهُ عَنْ رَايَةِ رَسُولِ اللّهِ # مَا كَانَتْ؟ فقَالَ: كَانَتْ سَودَاءَ مُرَبَّعَةً مِنْ نَمِرَةٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»النَّمِرة« بردة من صوف يلبسها ا‘عراب .

 

3. (4753)- Yunus İbnu Ubeyd Mevla  Muhammed  İbnu'l-Kasım anlatıyor: "Muhammed İbnu'l-Kasım, beni Bera İbnu Azib (radıyallahu anh)'e gönderip, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın  sancağının neden yapılmış olduğunu sormamı emretti. (Ben de gidip sordum). Şu cevabı verdi:

"Sancağı siyahtı.  Kaplan alacası şeklinde olacak bezden dört köşeli idi." [Ebu Davud, Cihad 76, (2591); Tirmizî, Cihad 10, (1680).][4]

 

ـ4754 ـ4ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ لِوَاءُ رَسُولِ اللّهِ # يَوْمَ دَخَلَ مَكَّةَ أبْيَض[. أخرجه الترمذي .

 

4. (4754)- Hz. Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Mekke'ye girdiği gün bayrağı beyaz renkliydi." [Tirmizî, Cihad 9, (1679); Ebu Davud, Cihad 76, (2592).][5]

 

ـ4755 ـ5ـ وعن ابْنِ عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَتْ رَايَةُ رَسُولِ اللّهِ # سَوْدَاءَ وَلِوَاؤُهُ أبْيَضُ[. أخرجه الترمذي .  

 

5. (4755)- İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bayrağı siyah, sancağı beyazdı." [Tirmizî, Cihad 10, (1681).] [6]

 

ـ4756 ـ6ـ وعن سماكِ بْنِ حَرْب عن رجل من قومه عن آخر منهم قال: ]رَأيْتُ رَايةَ رَسُولِ اللّهِ # صَفرَاءَ[. أخرجه أبو داود .

 

6. (4756)- Simak İbnu Harb, -kavminden bir adamdan, bu da onlardan bir başkasından naklen-  anlattığına göre, adam: "Resulullah'ın bayrağını sarı gördüm!" demiştir. [Ebu Davud, Cihad 76, (2593).][7]

 

AÇIKLAMA:

 

Son üç rivayet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bayrak ve sancakları hakkındadır. Önce liva ve raye kelimelerini açıklayalım. Türbüşti: "Raye, harbin sorumlusunun taşıdığı alemdir. Savaşı bunun altında yürütür, savaşanlar bunu merkez alıp ona yönelirler" der. Livayı da şöyle tarif eder: "Emir nereye giderse beraberinde giden  birliğin alametidir." Müslim şerhinde Nevevî: "Raye küçük alemdir, liva büyük alemdir" der. İbnu'l-Arabî, livayı "Mızrağın ucuna bağlanan ve üzerinde olan şey; rayeyi de, rüzgarın dalgalandırmasına terkedilmek üzere bağlanan şey" diye tarif eder. Ahteri, livayı sancak, rayeyi de sancak kelimesiyle karşılar. Şu halde biri diğeri yerine kullanılabilen iki kelimedir.

Kadı İyaz, "bayrağın renginin siyah olması, uzaktan bakınca galib ve hakim görüntünün siyah olmasını ifade eder, halis, saf siyah olmasını değil" der. Delil olarak  bir diğer rivayetteki nemire kelimesini gösterir. Bu, kaplan rengindeki alaca renkli kumaş demektir. Yani kaplanda olduğu gibi siyah ve beyaz çizgilerin bulunduğu alaca renkli kumaş. Kumaş bu haliyle kaplana (nemr) benzediği için  nemre denmiştir.

Rivayetlerdeki farklılık, İbnu Hacer'e göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın farklı zamanlarda değişik renkli sancaklara yer verdiğini ifade eder. Rivayetler, (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Beni Süleym'e kırmızı, Ensar'a sarı bayrak bağladığını kaydeder. Bir rivayete göre Resûlullah'ın bayrağının üzerinde Lailahe illallah, Muhammedun Resûlullah yazılıdır. Sa'd İbnu Malik el-Ezdi'ye verdiği bayrak ise siyah renkli ve  üzeri beyaz  hilallidir. Bazı alimler İslam'ı  temsil eden hilalin buradan geldiğini söyler.[8]

 

ـ4757 ـ7ـ وعن عاصم ا‘حْول قال: ]رَأيْتُ قَدَحَ رَسُولِ اللّهِ # عِنْدَ أنسِ بْنِ مَالِكٍ، وَكَانَ قَدِ انْصَدَعَ فَسَلْسَلَهُ بِفِضَّةٍ. قَالَ: وَهُوَ قَدَحٌ

عَرِيضٌ مِنْ نُضَارٍ. قَالَ مَعْمَرٌ: وَالنُّضَارُ شَجَرٌ بِنَجْدٍ؛ وَقَالَ أنَسٌ: لَقَدْ سَقَيْتُ رََسُولَ اللّهِ # في هذا الْقَدَحِ مَاَ أُحْصِى. قَالَ مُحَمَّدُ بْنُ سِيرِينَ رَحِمَهُ اللّهُ: وَقَدْ رَأيْتُ ذلِكَ الْقَدَحَ وَكَانَ فيهِ حَلْقَةٌ مِنْ حَدِيدٍ فأرَادَ أنَسٌ أنْ يَجْعَلَ مَكَانَهَا حَلْقَةً مِنْ فِضَّةٍ أوْ ذَهَبٍ. فقَالَ أبُو طَلْحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: َ تُغَيِّرْ شَيْئاً فَعََلَهُ رَسُولُ اللّهِ # فَتَرَكَهُ؛ وَقَالَ أنَسٌ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: لَقَدْ سَقَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # بِقَدَحِي هذَا الشَّرَابَ كُلّهُ: الْعَسَلَ، وَالنَّبِيذَ، وَالْمَاءَ، وَاللَّبْنَ[. أخرجه البخاري.»النُّضَارُ« قِيل: هو خشب أثل يكون بالغور .

 

7. (4757)- Asım el-Ahvel anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın su bardağını Enes İbnu Malik (radıyallahu anh)'in yanında gördüm; bardak çatlamıştı. Enes onu gümüş (halkalar) ile bağlayıp tutturmuştu." Asım ilaveten dedi ki: "O nudâr ağacından yapılmış geniş, [güzel] bir bardaktı."

Ma'mer der ki: "Nudar, Necid'de yetişen bir ağaç çeşididir."

Enes der ki: "Ben bu bardakla, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sayamayacağım kadar çok su verdim!"

Muhammed ibnu Sirin rahimehullah der ki: "Ben bu bardağı gördüm. Onun demirden bir halkası vardı. Enes onun yerine gümüşten veya altından bir halka koymak istemişti. Ebu Talha kendisine:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yapmış olduğu bir şeyi   değiştirme!" dedi. O da bundan vazgeçti.

Enes (radıyallahu anh) der ki: "Ben bu kadehimle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a her çeşit meşrubat içirdim: Bal, nebiz, su ve süt!" [Buharî, Eşribe 30, Humus 5, (Hadis bu veçhiyle Buhari'de mevcut olmayıp Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde gelmiştir: 3, (247).][9]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu hadiste, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şahsî  eşyalarından olan tahta bir bardağı mevzubahis edilmektedir. Arapçada kadeh olarak ifade edilen bu kap, dilimizde tahtadan olması haysiyetiyle çanak veya kap kelimeleriyle çevrilmesi daha uygun olabilir. Günümüzde, küçük çapta böylesi eşyalar ahşaptan mamul olduğu takdirde tahta çanak veya su kabı demeyi tercih ederiz. Bardak öncelikle camdan mamul olanlar için kullanılır.

2- Kurtubî, eski bir Buharî nüshasında Ebu Abdillah el-Buharî'nin: "Ben bu bardağı Basra'da gördüm, ondan su içtim" dediği ve Nadr ve İbnu Enes'in mirası arasından sekiz yüz bin dirheme satın aldığı notuna rastladığını  kaydetmiştir.

3- Hadiste bazı fevaid mevcuttur.

* Gümüşten sap, parça gibi kakma kullanılması caizdir. Keza zincir, halka da kullanılabilir. Ancak bu meselede ulemâ ihtilaf etmiştir. Hattabi şu açıklamayı sunar:

** Sahabe ve tabiinden bir cemaat gümüşten mamul sap, halka vs.  kakma kullanmayı mutlak olarak men etmiştir. İmam Malik ve Leys bu görüştedir. Malik merhumun, az bir gümüşün caiz olacağını söylediği de rivayet edilmiştir.

** İmam Şafii mekruh addetmiştir ve: "Gümüş üzerinden içmiş olmaması için" demiştir.

** Bazıları bu hadisten hareketle: "Kerahet, gümüş kakmanın su içerken ağza değecek yerde olmasına mahsustur" demiştir. Hanefiler bu şekilde tasrihte bulunurlar. Ahmed, İshak ve Ebu Sevr de bu görüştedir.

** Gümüş kakmalı kabın kullanılmasının caiz olduğuna inananlardan İbnu'l-Münzir: "Gümüşlenmiş kap "gümüş kap" değildir" der.

** Şafii mezhebinde   takarrur eden görüş şudur: "Kaptaki kakma iri olur ve zinet maksadı taşırsa haramdır. Ama bir ihtiyaca  mebni olursa mutlak surette caizdir."

** Bazı alimler bu meselede altın kakma ile gümüş kakmayı bir addederler. [10]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/346-347.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/347.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/347-348.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/348.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/348.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/348.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/349.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/349.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/350.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 13/350-351.