* HZ. OSMAN (RADIYALLAHU ANH)

 

ـ4399 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]اِسْتَأذَنَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عَلى رَسُولِ اللّهِ # وَهُوَ مُضْطجِعٌ عَلى فِرَاشِهِ َبِسٌ مِرْطِى فَأذَنَ لَهُ وَهُوَ عَلى حَالِهِ فَقَضَى إلَيْهِ حَاجَتَهُ. ثُمَّ انْصَرَفَ. ثُمَّ اسْتَأذَنَ عُمَرُ فَأذِنَ لَهُ وَهُوَ عَلى تِلْكَ الْحَالَةِ. فَقضَى إلَيْهِ حَاجَتَهُ. ثُمَّ انْصَرَفَ. ثُمَّ اسْتَأذَنَ عُثْمَانُ فَجَلَسَ رَسُولُ اللّهِ #، وَأصْلَحَ عَلَيْهِ ثِيَابَهُ، وَقَالَ اجْمَعِى عَلَيْكِ ثِيَابَكِ. فَأذِنَ لَهُ فَقَضَى إلَيْهِ حَاجَتَهُ ثُمَّ انْصَرَفَ. قَالَتْ: فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ، لَمْ أرَكَ فَزِعْتَ ‘بِي بَكْرٍ وَعُمَرَ كَمَا فزِعْتَ لِعُثْمَانَ؟ فقَالَ: إنَّ عُثْمَانَ رَجلٌ حَيِيٌّ، وإنِّى خَشِيتُ إنْ أذِنْتُ لَهُ وَأنَا عَلى تِلْكَ الْحَالَةِ أنْ َ يَبْلُغَ إليَّ في حَاجَتِهِ[. أخرجه مسلم.وفي رواية: ]أَ أسْتَحْيِى مِمَّنْ تَسْتَحِى مِنْهُ الْمََئِكَةُ[ .

 

1. (4399)- Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Hz.Ebu Bekr (radıyallahu anh), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Aleyhissalâtu vesselâm yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Resulullah halini bozmadan izin verdi. (Konuştular), meselelerini hallettiler. Hz. Ebu Bekr gitti. Bir müddet sonra Hz. Ömer girmek için izin istedi.  Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) aynı  halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer'in ihtiyacını da gördü. Sonra da gitti.

Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer (aleyhissalâtu vesselâm) yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: "Elbiseni üzerine topla!" emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti.

O gidince ben dayanamayıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çekidüzen verdin. Sebebi nedir?" diye sordum. Dedi ki:

"Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum.

"Bir rivayette: "Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mı?" demiştir. [Müslim, Fezailu's-Sahâbe 36, (4201).][1]

 

ـ4400 ـ2ـ وعن عثمان بن عبداللّه بن موهبٍ قال: ]جَاءَ رَجُلٌ مِنْ أهْلِ مِصْرَ يُرِيدُ الْحَجَّ فَرَأى قَوْماً جَلُوساً. فقَالَ: مَنْ هؤَُءِ؟ قَالُوا: قُرَيْشٌ. قَالَ فَمَنِ الشَّيْخُ فِيهِمْ قَالُوا عَبْدُاللّهِ بْنُ عُمَرَ. فقَالَ: يَا ابْنَ عُمَرَ إنِّى سَائِلُكَ عَنْ شَىْءٍ فَحَدِّثْنِى عَنْهُ، هَلْ تَعْلَمُ أنَّ عُثْمَانَ فَرَّ يَوْمَ أُحُدٍ؟ قَالَ: نَعَمْ، فقَالَ  هَلْ تَعْلَمُ أنَّهُ تَغَيَّبَ عَنْ بَدْرٍ وَلَمْ يَشْهَدْ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ الرَّجُلُ: هَلْ تَعْلَمُ أنَّهُ تَغَيَّبَ عَنْ بَيْعَةِ الرِّضْوَانِ فَلَمْ يَشْهَدْهَا؟ قَالَ: نَعَمْ. فقَالَ الرَّجُلُ: اللّهُ أكْبَرُ، ثُمَّ وَلّى. فقَالَ ابْنُ عُمَرَ: فَتَعَالَ أُبَيِّنْ لَكَ. أمَّا فِرَارُهُ يَوْمَ أُحُدٍ فَأشْهَدُ أنَّ اللّهَ عَفَا عَنْهُ وَغَفَرَ لَهُ. قَالَ اللّهُ تعالى: وَلَقَدْ عَفَا اللّهُ عَنْهُمْ؛ وَأمَّا تَغَيُّبُهُ عَنْ بَدْرٍ، فَإنَّهُ كَانَ تَحْتَهُ رُقَيَّةُ بِنْتُ رَسُولِ اللّهِ # وَكَانَتْ مَرِيضَةً. فقَالَ لَهُ النَّبِىُّ # أقِمْ مَعَهَا وَلَكَ أجْرُ رَجُلٍ مِمَّنْ شَهِدَ بَدْراً وَسَهْمُهُ؛ وَأمَّا تَغَيُّبُهُ عَنْ بَيْعَةِ الرِّضْوَانِ، فَلَوْ كَانَ أحَدٌ بِبَطْنِ مَكَّةَ أعَزَّ مِنْ عُثْمَانَ لَبَعَثَهُ مَكَانَهُ. فَبَعَثَ # عُثْمَانَ رَضِيَ اللّهُ عُنْهُ إلى مَكَّةَ، وَكَانَتْ بَيْعَةُ الرِّضْوَانِ بَعْدَ مَا ذَهَبَ عُثْمَانُ فقَالَ # بِيَدِهِ الْيُمْنى عَلى اليُسْرَى وَقَالَ: هذِهِ لِعُثْمَانَ، وَكَانَتْ يُسْرَى رَسُولِ اللّهِ # لِعُثْمَانَ خَيْراً مِنْ أيْمَانِهِمْ لَهُمْ ثُمَّ قَالَ ابْنُ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما لِلرَّجُلِ: اذْهَبْ بِهَا اŒنَ مَعَكَ[. أخرجه البخاري والترمذي

 

2. (4400)- Osman İbnu Abdillah İbnu Mevhib anlatıyor: "Mısır ehlinden biri geldi, hacc yapmak istiyordu. Oturan bir grup gördü ve:

"Bunlar da kim?" dedi.

"Kureyşliler" denildi.

"Aralarındaki yaşlı zat da kim?" dedi.

"Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)" denildi. (Abdullah'a yaklaşarak)

"Sana bir şey soracağım, bana ondan haber ver. Hz. Osman Uhud günü (savaş meydanından) kaçmış mıydı, biliyor musun?" diye sordu. O da: "Evet!" dedi.

"Onun Bedir'de kaybolduğunu ve savaşta hazır bulunmadığını da biliyor musun?" diye sordu.

"Evet!"  dedi. Adam bu cevap üzerine:

"Allahuekber!" deyip döndü. Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh):

"Gel!" dedi, sana açıklayayım: "Uhud'daki firarına gelince: " şehadet ederim ki, Allah onu affetti, mağfirette bulundu. Nitekim Allah Teâla Hazretleri, haklarında şu ayeti indirdi: "Muhakkak ki iki ordunun karşılaştığı günde içinizden geri dönen kimseleri, Resulullah'ın emrine muhalefet gibi hareketleriyle kazandıkları bazı günahlar yüzünden şeytan kaydırmak istedi. Fakat gerçekten Allah onların günahlarını bağışladı..." (Âl-i İmran 155). Bedir'deki kayboluşuna gelince: Onun nikahı altında Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)' ın kerimeleri Rukiyye (radıyallahu anhâ) vardı ve hasta idi. Aleyhissalâtu vesselâm kendisine: "Rukiyye ile kal. Sana Bedr'e katılan bir kimsenin sevabı ve (ganimetten alacağı) pay var!" buyurdu. (O da bu istek üzerine kaldı). Bey'atu'r-Rıdvan'daki kayboluşuna gelince: Eğer Batn-ı Mekke'de ondan daha aziz biri olsaydı. (Resulullah), yerine onu gönderecekti. Aleyhissalâtu vesselâm, Mekke'ye onu gönderdi. Bey'atu'r-Rıdvan, Osman (radıyallahu anh) Mekke'ye gittikten sonra akdedildi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Bey'at akdi sırasında sağ elini sol eli üzerine koyarak: "Bu da Osman yerine!" buyurdular. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sol elinin Osman için hayrı, onların sağ elinin, kendileri için olan hayrından fazla idi.

Sonra İbnu Ömer (radıyallahu anh), adama:

"Haydi şimdi bu (anlattıklarımı) beraberinde götür!" dedi." [Buhârî, Fezâilu'l-Ashab 7, Humus 14, Meğâzî 19; Tirmizî, Menâkıb, (3709).] [2]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayet, Hz. Osman (radıyallahu anh)'ın üç sebepten dolayı kınandığını göstermektedir. Ancak, Abdullah İbnu Ömer, kınayanların her üç meselede de haksız olduklarını belirtmekte ve sebeplerini göstermektedir:

1- Uhud'daki firar hususunda  vahy-i ilahi ile sabit olan affa mazhariyeti var, artık söz seylemeye kimsenin hakkı olamaz.

2- Bedir savaşına katılmayışı Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın emri gereğidir, kendi isteği değildir. Bu emir de, hanımının hastalığı sebebiyledir. Resulullah'ın kerimeleri hastadır, bakıma muhtaçtır. Hz. Osman'ı bu seple geride bırakmıştır. Hatta Hakim'in bir rivayetine göre Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Rukiyye ile ilgilenmeleri için Osman'ı ve Üsame İbnu Zeyd (radıyallahu anhümâ)'i geride bırakmıştır. Zeyd İbnu Harise zafer müjdesini getirdiği sıralarda. Rukiyye (radıyallahu anhümâ), yirmi yaşlarında olduğu halde vefat etmiştir.

3- Bey'atu'r-Rıdvan'a katılamayışı da meşru bir sebebe dayanmaktadır. Resulullah onu Mekke'ye göndermişti. Bu gidiş resmi bir  tavzif idi; Mekkelilere, müslümanların savaş için değil, umre için geldiklerini anlatacaktı. Hz. Osman Mekke'de tevkif edildi, vaktinde geri dönemedi. Bu sırada müslümanların kampında Hz. Osman'ın öldürüldüğü ve müşriklerin harbe girişecekleri haberi şayi oldu. İşte bu şayia üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)' harb hazırlığına başladı ve ağaç altında, müslümanlardan, ölmedikçe geri dönüp kaçmayacakları hususunda meşhur bey'at'ı aldı. Şu halde, Hz. Osman'ın öldürüldüğü şayiası üzerine aktedilen bir bey'atta onun bulunamayacağı tabiidir.

Bezzâr'ın kaydettiği bir rivayetten öğrendiğimize göre, Abdurrahman İbnu Avf da bir ara mezkur üç meseleyi zikrederek. Hz. Osman (radıyallahu anh)'ı  itab etmek ister. Hz. Osman, kaydedilen manada açıklamalar yaparak Abdurrahman İbnu Avf (radıyallahu anh)'a cevap verir. Hatta Bey'atu'r-Rıdvan'la ilgili olarak   "Resulullah'ın solu, hakkımda, benim sağımdan daha hayırlıdır" der.[3]

 

ـ4401 ـ3ـ وعن عبدالرَّحمنِ بن سَمُرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]جَاءَ عُثْمَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه إلى النّبىِّ # بِألْفِ دِينارٍ حِينَ جَهَّزَ جَيْشَ الْعُسْرَةِ، فَنَثَرَهَا في حِجْرِهِ فجَعَلَ # يُقِلِّبُهَا في حِجْرِهِ وَيَقُولُ: مَا ضَرَّ عُثْمَانَ مَا عَمِلَ بَعْدَ الْيَوْمِ مَرَّتَيْنِ[. أخرجه الترمذي.

 

3. (4401)- Abdurrahman İbnu Semüre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Osman (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a ceyşü'l-Usre'yi (Tebük'e gidecek orduya) techiz ettiği sırada bin dinar getirdi ve Resulullah'ın kucağına döktü. Aleyhissalâtu vesselâm,  parayı  kucağında (eliyle karıştırıp) altüst etti ve şöyle dedi:

"Bugünden sonra Osman'a, (her ne) yapsa zarar vermeyecektir!" Ve bu sözü iki sefer tekrar etti." [Tirmizî, Menâkıb, (3702).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadisin sonunda geçen "..Osman her ne yapsa zarar vermeyecek"  sözü "Her ne günah işlerse zarar vermeyecek" demektir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bazı zamanlarda yapılan amelin az da olsa fevkalede kıymetli ve Allah'ın rızasına vesile olacağını belirtme sadedinde bu çeşit ifadelere yer vermiştir. Huneyn gazvesinde gece nöbeti tutan Enes İbnu Ebî Mersed el-Ganevi için de: "Bu hizmetten sonra, hiçbir (hayırlı) amel yapmasan da cennet sana vacib oldu"  buyurmuştur (4289 numaralı hadiste geçti). Keza Hatib İbnu Ebî Beltea' ya, Hz. Ömer tarafından ihanet olarak değerlendirilen davranışına rağmen, Bedir gazisi olması sebebiyle: "Belki de Allah Bedir gazilerinin haline muttali oldu da: "Artık dilediğinizi yapın, ben sizi affettim!" buyurdu" demiştir.

Zaten Hz. Osman Aşere-i Mübeşşere'dendir. Yani sağlıklarında cennetle müjdelenmiştir.[5]

 

ـ4402 ـ4ـ وقال عبدالرّحمن بن خبَّابٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]شَهِدْتُ رَسُولَ اللّهِ # وَهُوَ يَحُثُّ عَلى تَجْهِيزِ جَيْشِ الْعُسْرَةِ فقَامَ عُثْمَانُ بْنُ عفّان رَضِيَ اللّهُ عَنْه فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ عَلَيَّ مِائَةُ بَعِيرٍ بَأحَْسِهَا وَأقْتَابِهَا في سَبِيلِ اللّهِ. ثُمَّ حَضَّ عَلى الْجَيْشِ. فقَامَ عُثْمَانُ فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ عَليَّ مِائَتَا بَعِيرٍ بِأحَْسِهَا وَأقْتَابِهَا في سَبِيلِ اللّهِ ثُمَّ حَضَّ عَلى الْجَيْشِ. فقَامَ عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ، عَلَيَّ ثََثُمِائَةِ بَعِيرٍ بِأحَْسِهَا وَأقْتَابِهَا في سَبِيلِ اللّهِ. قَالَ فَأنَا رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ #

يَنْزِلُ عَنِ الْمِنْبَرِ، وَهُوَ يَقُولُ: مَا عَلى عُثْمَانَ مَا عَمِلَ بَعْدَ هذِهِ، مَا عَلى عُثْمَانَ مَا عَمِلَ بَعْدَ هذِهِ[. أخرجه الترمذي .

 

4. (4402)- Abdurrahman İbnu Habbab (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ceyşü'l-Usre'yi techiz ederken şahid oldum.Osman İbnu Affân (radıyallahu anh) kalktı ve:

"Ey Allah'ın Resulü! dedi, yüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için (bağış olarak) bendendir!"

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ordu için bağış, yapmaya tekrar teşvikte bulundu. Osman yine kalkıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Çuluyla, semeriyle ikiyüz deve Allah rızası için bendendir!" dedi. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ordu için bağışta bulunmaya yine teşvikte bulundu. Osman tekrar kalktı ve:

"Ey Allah'ın Resûlü!  dedi. Benden üçyüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için bağışımdır!"

Abdurrahman der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı minberden inerken gördüm, hem iniyor, hem de:

"Bu hayırdan sonra, Osman'ın yapacağı (kötü amel) aleyhine olmaz!" diyordu." [Tirmizî, Menâkıb, (3701).][6]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayet Hz. Osman'ın Allah yoluna bağışlamada ne kadar cömert olduğunu ifade ettiği gibi, bu çeşit bağışların ne kadar makbul ve mağfirete vesile olduğunu da ifade etmektedir. Yapılan bağış bazan geçmişteki günahların affını sağladığı gibi, gelecekte işlenecek günahların affına da yetebilmektedir. Hadisi şöyle yorumlayan da olmuştur. Bu "Bağıştan sonra, farz dışında hiçbir nafile amel yapması gerekmez. Zira bu ameli, yapacağı bütün nafilelere bedeldir." Keza hadiste, Hz. Osman'ın hüsn-i hatimeye mazhar olacağının müjdesi de görülmüştür.[7]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/459-460.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/461.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/462.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/463.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/463.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/464.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/464.