* HZ. ÖMER'LE HZ. EBU BEKR ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER

 

ـ4393 ـ1ـ عَنْ أبِي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: بَيْنَمَا رَاعٍ يَرْعَى في غَنَمِهِ إذْ عَدَا الذِّئْبُ فَأخَذَ مِنْهَا شَاةً، فَطَلَبَهَا حَتّى اسْتَنقَذَهَا مِنْهُ. فَالْتَفَتَ إلَيْهِ الذِّئْبُ، وَقَالَ: مَنْ لَهَا يَوْمَ السَّبُعِ، يَوْمَ َ رَاعِىَ لَهَا غَيْرِى؟ فقَالَ النَّاسَ: سُبْحَانَ اللّهِ! ذِئْبٌ يَتَكَلَّمَ. فقَالَ #: فَإنِّى أُؤْمِنُ بِهِ وَأبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ، وَمَا ثَمَّ أبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ[. أخرجه الشيخان والترمذي.

 

1. (4393)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki:

"Bir çoban sürüsünü otlatırken, bir kurt koşarak gelip, sürüden bir koyun kapar. Çoban kurtun peşine düşer ve koyunu ondan kurtarır. Ancak kurt, çobana dönüp bakar ve: "Bu koyunlara yırtıcı gününde, onlara benden başka çobanın olmadığı günde  kim bakacak?" der.

Halk bunun üzerine: "Sübhanallah! Kurt konuşur mu?" diye hayrete düşerler. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (onların bu tereddütleri üzerine):

"Buna ben inanıyorum, Ebu Bekr ve Ömer de inanıyor" der. Halbuki o sırada Ebu Bekr ve Ömer orada değillerdi." [Buharî, Fezailu'l-Ashab 8, Hars 4, Enbiya 50; Müslim, Fezâilu's-Sahabe 13, (2388); Tirmizî, Menâkıb, (3681, 3696).][1]

 

ـ4394 ـ2ـ وعند مسلم قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # بَيْنَا رَجُلٌ يَسُوقُ بَقَرَةً قَدْ حَمَلَ عَلَيْهَا، فَالْتَفَتَتْ إلَيْهِ. فقَالَتْ: إنِّى لَمْ أُخْلَقْ لِهذا ولكِنِّى خُلِقْتُ لِلْحَرْثِ فقَالَ النَّاسُ: سُبْحَانَ اللّهِ! تَعَجُّباً وَفَزَعاً بَقَرَةٌ تَتَكَلَّمُ. فقَالَ: إنِّى أُؤْمِنُ بِهِ وَأبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما[.قَوْلُهُ: »مَنْ لَهَا يَوْمَ السَّبُعِ« أىْ مَنْ لَهَا يَوْمَ الْفَزَعِ وَعِنْدَ الْفِتَنِ حِينَ يَتْرُكُهَا النَّاسُ هِمًْ َ رَاعِىَ لَهَا نَهْبَةً لِلذِّئَابِ وَالسِّبَاعِ. فَجَعَلَ السَّبُعُ لَهَا رَاعِياً لِكَوْنِهِ مُنْفَرِداً بِهَا .

 

2. (4394)- Müslim'in bir rivayeti şöyledir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir adam bir ineği sevkederken üzerine bindi. İnek adama bakıp dile geldi ve: "Ben bunun için yaratılmadım, ben ziraat için yaratıldım" dedi. Halk, hayret ve korku ile:

"Sübhanallah, konuşan bir inek ha!" dediler. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ben (onun konuşmasına) inanıyorum. Ebu Bekr ve Ömer de inanıyorlar, (radıyallahu anhümâ)" buyurdular." [Müslim, Fezâilu's-Sahabe 13, (2388).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Burada iki hadis, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'in Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a iman ve teslimiyetlerindeki salabeti ifade etmektedir. Hayvan konuşur mu? Mucize olarak elbette konuşur. Nitekim, Ashab bu hususta tereddüd izhar ederken, Aleyhissalâtu vesselâm inandığını ifade etmekte ve gıyablarında Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer adına onların da inandıklarını, onları takdir makamında  beyan buyurmaktadır.

İbnu Hacer, burada zikri geçen çobanın kim olduğuna dair açıklamaya ve ismine rastlamadığını belirttikten sonra bazı karinelerden hareketle hadisenin Beni İsrail'de cereyan etmiş olacağını söyler.

Ancak, Ashab'tan bazılarına kurdun konuşma örnekleri Delail kitaplarında gelmiştir. Bunlardan biri Uhbân İbnu Evs'tir. Uhbân, kurdun kaptığı koyunu kurtarınca, kurt "Allah'ın bana lutfettiği rızkıma niye mani oluyorsun?." manasında konuşur. Uhbân, kurdun konuşması karşısında şaşkınlığını ifade eder. Kurt onu daha da şaşırtıcı konuşmasına devam ederek:

"Asıl şaşılacak şey şu Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dır. Şu hurmalıklar arasında insanları Allah'a çağırıyor!" der. Uhbân, Resulullah'a gelerek müslüman olur.

İbnu Hacer, Uhbân'ın vak'ayı anlatırken, Hz. Ebu Bekr ve Ömer'in orada hazır bulunmuş olmalarının mümkün olduğunu, buna binaen Aleyhissalâtu vesselâm'ın "Ebu Bekr ve Ömer inanırlar" demiş olabileceğini kaydeder. Ancak, İbnu Hacer, Resulullah'ın bu sözü, onların imanlarındaki sıdk ve yakine muttali olarak sarfetmiş olma ihtimalini de zikreder. Ve: "Bu ihtimal rivayetin onların faziletleri meyanında zikredilmesine dahi muvafıktır" der.

2- Hadiste geçen yırtıcı günü tabiri mübhem  bir ifadedir. İfadeyi açmada alimler farklı tevillere yer vererek ihtilaf ederler.

A) Kelime "sebu" okunursa:

* Bir açıklamaya göre: "Eğer vahşi hayvan koyunu kaparsa ondan kurtarılamaz. O durumda sürüyü benden başkası güdemez." Yani, "Sen vahşiden kaçarsın, ben ise ona yakın  olabilir, sürüden geride kalanı güdebilirim" (İbnu'l-Cevzî) demiş olmalıdır.

* Bir başka açıklamaya göre: "Vahşinin yanı arslanın musallat olduğu günde sen ondan kaçarsın, arslan da sürüden dilediğini alır ben ise geride kalırım, o zaman sürünün benden başka çobanı olmaz" demiş olmalıdır (Davudî).

* Şu da denmiştir ki: "Bu, fitne ile meşgul olunduğu sırada cereyan eder, koyun ihmal edilir. Arslanlar sürüyü yağmalar, yalnızlığı sebebiyle kurt, çoban gibi olur."

B) Kelime seb' okunursa:

* Bu, Kıyamet günü, haşrin vaki olacağı bir yer adı olabilir. (Ancak bu görüş, o gün kurt, koyun, çoban olmayacak diye tenkid edilmiştir.)

* Bu bir cahiliye hayvanının adıdır. O gün herkes eğlence ile meşgul olur. Çoban sürüden gafil kalır, kurt sürüye muktedir olur. Kurt, sürüye olan ikidarını ifadede mübalağa için  "...benden başka çobanı yoktur"  demiştir.

* Seb' kelimesi ihmal manası taşımaktadır. Buna göre, "Sürünün istediği şekilde yayılmak üzere salıverilmesi günü" diye bir mana anlaşılabilir. Nevevî bu manayı esas alır.

* Yevmu'sseb': "Yevmu'şşiddet (şiddet günü)dir" diyen de olmuştur.

Başka teviller de yapılmıştır, ancak hepsini kaydetmiyor. Müellif şu manayı dercetmiştir. "Her kim fitne sırasında ve korku gününde, sürüsünü başıboş; kurt ve arslanlara yem olarak başıboş mühmel ve çobansız bırakmışsa arslanı -sürüsüyle başbaşa olacağı için- ona çoban yapmış olur."

2- Bu hadisler, harikulade  hadisler karşısında hayrete düşmenin caiz olduğunu, bilgi ve maarifte insanların çok farklı derecelerde olduğunu ifade eder.[3]

 

ـ4395 ـ3ـ وعن الْخُدرىِّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # إنَّ أهْلَ الدَّرَجَاتِ الْعُلَى يَرَاهُمْ  مَنْ تَحْتَهُمْ كَمَا تَرَوْنَ النَّجْمَ الطّالِعَ في أُفُقِ السَّمَاءِ، وإن أبَا بَكْرٍ وَعُمَرَ مِنْهُمْ وَأنْعَمَا[. أخرجه أبو داود والترمذي.قوله: »وَأنْعَمَا« أىْ زَادَ في ا‘مْرِ وَتَنَاهَيَا فيهِ إلى غَايَتِهِ .

 

3. (4395)- Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Yüksek derece sahiplerini onların altında olanlar görür. Tıpkı sizin, semânın ufkunda doğan yıldızı görmeniz gibi. Ebu Bekr ve Ömer (radıyallahu anhümâ) onlardandır (yüksek derece sahiplerindendir) ve daha da ileridirler." [Ebu Dâvud, Huruf ve'l-Kıraat, (3987); Tirmizî, Menâkıb, (3659).][4]

 

ـ4396 ـ4ـ وعن أنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # ‘بِي بَكْرٍ وَعُمَرَ: هذَانِ سَيِّدا كُهُولَ أهْلِ الْجَنَّةِ مِنَ ا‘وَّلِينَ وَاخِرِينَ، إَّ النَّبِيِّينَ وَالْمُرْسَلِينَ[. أخرجه الترمذي .

 

4. (4396)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ömer ve Hz. EBu Bekr (radıyallahu anhümâ) için:"

Bu ikisi var ya, bunlar, öncekiler ve sonrakilerden cennetlik olan kühûlün efendisidirler." [Tirmizî, Menakıb, (3366).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Kehl (cem'i kühûl): Otuz veya kırk ile  ellibir yaş arasında olanlara denir. Dilimizde olgunluk yaşı olarak ifade ederiz. Aslında ahirette herkes otuzüç yaşında olacağı için orada kühûl, süyuh gibi değişik safhalar mevcut değildir. Bu rivayet, hadisin vürûd ettiği andaki onların halini ifade eder. Bazı âlimler: "Bundan murad müslümanlardan kehl olarak ölüp cenete girenlerin efendisi demektir. Onlar kühulun efendileri olunca cennet ehlinin efendileri olmaya evladırlar" demiştir.[6]

 

ـ4397 ـ5ـ وعن حذيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # اِقْتَدُوا بِالَّذَيْنِ مِنْ بَعْدِي: أبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما[. أخرجه الترمذي .

 

5. (4397)- Hz. Huzeyfe (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Benden sonra şu ikiye iktida edin: Ebu Bekr ve Ömer (radıyallahu anhümâ)." [Tirmizî, Menâkıb, (3663, 3664).][7]

 

ـ4398 ـ6ـ وعن محمّد بْنِ الحَنَفية قالَ: ]قُلْتُ ‘بِي رَضِيَ اللّهُ عَنْه: يَا أبَتَ، أيُّ النَّاسِ خَيْرٌ بَعْدَ رَسُولِ اللّهِ #؟ قَالَ: أبُو بَكْرٍ. قُلْتُ:

ثُمَّ مَنْ؟ قَالَ: عُمَرُ، وَخَشِيتُ أنْ أقُولَ ثُمَّ مَنْ؟ فَيَقُولَ: عُثْمَانُ. فَقُلْتُ: ثُمَّ أنْتَ. قَالَ: مَا أنَا إَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ[. أخرجه البخاري وأبو داود .

 

6. (4398)- Muhammed İbnu'l-Hanefiyye anlatıyor: "Babm (radıyallahu anh)'a  dedim ki: "Babacığım, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan sonra insanların hangisi hayırlıdır?"

"Ebu Bekr! dedi.

"Sonra kim?" dedim.

"Ömer!" dedi.

Ben: "Sonra kim?" diye sormaya devam edip "Osman!" cevabını almaktan korktum da:"Sonra sen!" deyiverdim. Ama babam:

"Ben mi? Ben sıradan bir müslümanım" dedi." [Buharî, Fezâilu'l,Ashab 5; Ebu Dâvud, Sünnet 8, (4629).][8]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Muhammed İbnu'l-Hanefiyye, Hz. Ali (radıyallahu anh)'ın oğludur. Hanefiyye'nin adı Havle Bintu Ca'ferdir.

2- Anlaşılacağı üzere Hz. Ali'nin oğlu Muhammed, babasından en efdal kimseyi öğrenmek ister. Hz. Ali, sırayla Ebu Bekr ve Ömer'i sayar. Üçüncü sırada babasının olduğu kanaatinde olan Muhammed, tevazu ile babasının Osman'ı söylemesinden korkarak, acele ederek babası Ali'yi zikrediverir.

Ancak Hz. Ali: "Ben müslümanlardan biriyim" yani "Sıradan bir müslümanım" demek suretiyle, büyüklüğü ile mütenasib bir tevazuda bulunur. Halbuki Hz. Ali, bunu söylediği sıralarda  Hz. Osman şehid edilmişti ve kendisi hayatta kalanların en efdali idi. Bazı rivayetler, bu konuşmanın Nehrevan savaşından (Hicri 38) sonra olduğunu tasrih eder. İbnu Asakir'in bir tahricinde Hz. Ali: "Üçüncüsü Osman" demiştir.

Bu mesele hususundaki ihtilâfa daha önce yer verdiğimiz için tekrar etmiyeceğiz. Ancak şu kadarını söyleyelim: Ehl-i Sünnet, efdaliyet sırasının hilafet sırasına uygun olduğunu kabul eder. Bazıları bu meselede icma olduğunu söylemiştir. İcma  iddiası gerçeği aksettirmez. Hz. Osman'la Hz.Ali'nin sırası meselesi ihtilaflıdır. Cumhur Hz. Osman'ı takdim etmiştir (radıyallahu anhüm ecmâin).[9]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/454.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/454-455.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/455-456.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/456-457.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/457.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/457.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/457.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/458.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/458-459.