* UHUD GAZVESİ

 

ـ4246 ـ1ـ عن زيد بن ثابت رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا خَرَجَ النَّبِيُّ # إلى أحُدٍ رَجَعَ نَاسٌ مِمَّنْ كَانَ خَرَجَ مَعَهُ، وكَانَ أصْحَابُ النَّبِىِّ # فِيهِمْ فِرْقَتَيْنِ. قَالَتْ فِرْقَةٌ: نُقَاتِلُهُمْ؛ وَقَالَتْ فِرْقَةٌ: َ نُقَاتِلُهُمْ. فَنَزَلَتْ: فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ؛ وَقَالَ #: إنَّهَا طَيْبَةُ تَنْفِي الدَّجَّالَ كَمَا يَنْفِي الْكِيرُ خَبَثَ الحَدِيدِ[. أخرجه الشيخان والترمذي .

 

1. (4246)- Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud'a çıktığı zaman, (bir müddet sonra) O'nunla beraber çıkanlardan bir kısmı geri döndü. [Bunlar hakkında] Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabı ikiye ayrıldı. Bir grup: "Bunları öldürelim" diyordu. Öbür grup ise: "Hayır onları öldürmeyelim"  diyordu. Bu ihtilaf üzerine şu âyet nâzil oldu:

"(Ey Müslümanlar!) Münafıklar hakkında iki fırka olmanız da niye? Allah onları yaptıklarından dolayı baş aşağı etmiştir. Allah'ın saptırdığını siz mi yola getirmek istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığı kimseye sen hiç yol bulamayacaksın" (Nisa 88).

Resulullah da şöyle buyurdu: "Burası Taybe'dir. Deccâl'ı sürer çıkarır, tıpkı körüğün, demirin pasını çıkardığı gibi." [Buhârî, Megâzî 17, Fedâilu'l-Medine 10, Tefsir, Nisa 15; Müslim, Münafıkun 6, (2776); Tirmizî, Tefsir, Nisa (3031).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Uhud savaşını en sonda anlatacağız. Sadedinde olduğumuz hadiste geçen bir-iki noktayı kısaca açıklamamızda gerek var:

2- Burada temas edilen geri dönenler, bakşa rivayetlerde  tasrih edildiği üzere, meşhur münafık Abdullah İbnu Ubey ve onun etrafındaki adamlarıdır. Abdullah da Resulullah gibi şehrin içinde kalınması reyinde idi. Ancak dışarı çıkmak isteyenler ağır basınca Resulullah, çıkma istikametinde karar almış, düşmanı Uhud'da karşılama emrini vermişti. İşte bunu bahane eden münafıkların lideri, adamlarına: "Muhammed onlara uydu, bana isyan etti, kendimizi niye öldürtelim?" diyerek muhariblerin üçte birini peşine takarak ordudan ayrıldı.

3- Hadiste medar-ı bahs edilen iki fırkadan maksad, Abdullah İbnu Ubey'le birlikte geri dönenler hakkında verilecek  hüküm hususunda  ortaya çıkan iki görüş sahipleridir. Rivayetten de anlaşıldığı üzere, bir grup, en  kritik anda cepheyi terkeden münafıkların öldürülmesi traftarıydı. Diğer grup ise buna karşı idi. Münakaşa büyüyünce, mesele üzerine, kaydettiğimiz âyet nâzil olmuştur.Ancak âyetin iniş sebebiyle ilgili başka rivayetler de var. Burada o teferruata girmeyeceğiz.

4- Medine için, hadiste Taybe ismi kullanılmaktadır. Bazı hadislerde eski adı Yesrib olan Medine-i Münevvere'nin Resulullah tarafından Taybe, Tâbe diye tesmiye edildiği belirtilir. Her ikisi de güzel koku ma' nâsına gelen tıyb kökünden gelir. Medine şehrinin  sürüp çıkması, kötülükleri içerisinde barındırmaması demektir. Buharî'nin bir rivayetinde "O Taybe'dir günahı sürüp çıkarır";  Tirmizî'de "Hubsu, yani pisliği sürer çıkarır" denmiştir.

Bu, Medine'de kalbinde kötülük olanların barınamayacağını ifade eder. Nitekim demirci de madenin cevherinden curufunu ateş yardımıyla temizler.[2]

 

ـ4247 ـ2ـ وعن البراءِ بن عازب رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَقِينَا الْمُشْرِكِينَ يَوْمِئذٍ وَأجْلَسَ النَّبِيُّ # جَيْشاً مِنَ الرُّمَاةِ وَأمَّرَ عَلَيْهِمْ عَبْدَاللّهِ بْنَ جُبَيْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه؛ وقَالَ: َ تَبْرَحُوا، إنْ رَأيْتُمُونَا ظَهَرْنَا عَلَيْهِمْ فََ تَبْرَحُوا، وَإنْ رَأيْتُمُوهُمْ ظَهَرُوا عَلَيْنَا فََ تُعِينُونَا. فَلَمَّا لَقِيْنَاهُمْ هَرَبُوا، حَتّى رَأيْتُ النِّسَاءَ يَشْدُدْنَ في الْجَبَلِ قَدْ رَفَعْنَ عَنْ سُوقِهِنَّ قَدْ بَدَتْ خََخِلُهُنَّ فَأخَذُوا يَقُولُونَ: الغَنِيمَةَ الْغَنِيمَةَ. فقَال عَبْدُاللّهِ بْنُ جُبَيْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عَهِدَ رَسُولُ اللّهِ #: أنْ َ تَبْرَحُوا. فَأبَوْا فَلَمَّا أبَوْا صُرِفَتْ وُجُوهُهُمْ. فَأُصِيبَ سَبْعُونَ قَتِيً. فَأشْرَفَ أبُو

سُفْيَانَ. فقَالَ: أفِي الْقَوْمِ مُحَمَّدٌ؟ فقَالَ: َ تُجِيبُوهُ. فقَالَ: أفِى الْقَوْمِ ابْنُ أبِي قُحَافَةَ؟ فقَالَ: َ تُجِيبُوهُ فقَالَ: أفِي الْقَوْمِ ابْنُ الْخَطَابِ؟ فَلَمْ يُجِيبهُ أحَدٌ. فقَالَ: إنَّ هؤَُءِ قَتِلُوا، وَلَوْ كَانُوا أحْيَاءً ‘جَابُوا. فَلَمْ يَمْلِكْ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه نَفْسَهُ. فقَالَ: كَذَبْتَ يَا عَدُوَ اللّهِ، أبْقَى اللّهُ لَكَ مَا يُحْزِنُكَ قَالَ أبُو سُفْيَانَ: اعْلُ هُبَلُ. فقَالَ #: أجِيبُوهُ. قَالُوا مَا نَقُولُ؟ قَالَ، قُولُوا: اللّهُ أعَْ وَأجَلُّ. قَالَ أبُو سُفْيَانَ: لَنَا الْعُزَّى وََ عُزَّى لَكُمْ. فَقَالَ #: أجِيبُوهُ. قَالُوا مَا نَقُولُ؟ قَالَ قُولُوا: اللّهُ مَوَْنَا وََ مَوْلى لَكُمْ. قَالَ أبُو سُفْيَانَ: يَوْمٌ بِيَوْمٍ، وَالْحَرْبُ سِجَالٌ؛ وَتَجِدُونَ مُثلةً لَمْ آمُرْ بِهَا وَلَمْ تَسُؤْنِي. فقَالَ # أجِيبُوهُ. قَالُوا: مَا نَقُولُ؟ قَالَ قُولُوا: َ سَواءَ، قَتَْنَا في الْجَنَّةِ وَقَتَْكُمْ فِى النَّارِ[. أخرجه البخاري وأبو داود، إلى قوله لَمْ تُسُؤنِى وَأخْرَجَ باقيه رزين.»الشَّدُّ« العدو.وقوله »اعلُ« أمر بالعلو.»وهُبَلُ« اسم صنم.»الحَرْبُ سِجَالٌ« أي تكون لنا مرة ولكم مرة، كما يكون للمستقين بالدلو وهو السجل، ولهذا دلو ولهذا دلو.و»المُثْلَةُ« تشويه خلقة القتيل بقطع أو جدع .

 

2. (4247)- Bera İbnu Âzib (radıyallahu anh) anlatıyor: "O gün müşriklerle karşılaştık. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ok atıcılarından  müteşekkil [elli kişilik] bir grup askeri ayırıp, başlarına Adullah İbnu Cübeyr (radıyallahu anh)'ı tayin etti. Ve şu tenbihte bulundu."

"Hiç bir surette yerinizden ayrılmayın! Hatta bizim onlara galip geldiğimizi görseniz bile yerinizden ayrılmayın. Onların bize galebe çaldıklarını [ve kuşların cesetlerimize üşüştüklerini] görseniz dahi [ben size adam göndermedikçe] bize yardıma gelmeyin."

Müşriklerle karşılaştığımız zaman [Allah onları hezimete uğrattı ve]  kaçtılar. Hatta dağa hızla kaçan kadınların eteklerini topladıklarını gördüm. (Ayak bileklerindeki) halkaları bile gözüküyordu. (Bizimkiler) şöyle demeye başlamışlardı: "Ganimet, ganimet!"

Abdullah İbnu Cübeyr (radıyallahu anh):

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)[ın size ne söylediğini unuttunuz mu?] "yerlerinizi terketmeyin" diye  tenbihledi!" dedi ise de (okçular) dinlemediler. ["Vallahi, biz de arkadaşlarımızın yanına gdip, ganimet alacağız" dediler.] Onlar bu emre itiraz edince, yüzleri ters çevrildi, (ne yapacağını bilemeyen şaşkınlara döndüler ve) [mağlup oldular]. Yetmiş ölü verildi. Ebu Süfyan ortaya çıkıp: "Aranızda Muhammed varmı?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm "Ona cevap vermeyin!" dedi. Ebu Süfyan tekrar sordu: "Aranızda İbnu Ebî Kuhâfe var mı?"

Resulullah yine: "Cevap vermeyin" buyurdu. Ebu Süfyan:

"Aranızda İbnu'l-Hattâb varmı?" diye sordu.Hiç kimse ona cevap vermedi. O zaman Ebu Süfyan: "Bunların hepsi öldürüldüler. Eğer sağ olsalardı cevap verirlerdi!" dedi. Bu söz karşısında Hz. Ömer (radıyallahu anh) kendini tutamadı: "Ey Allah düşmanı yalan söyledin. Sana üzüntü verecek şeyleri Allah ibkâ etsin!" dedi. Ebu Süfyan: "(Şanın) yüce olsun Ey Hübel!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Buna cevap verin!" emretti. Ashab:

"Ne diyelim?" diye sordu.

"Allah mevlamızdır, sizin mevlanız yoktur!" deyin" dedi. Ebu Süfyan:

"Güne gün! [Uhud Bedir'e karşılıktır.] Harb (elden ele geçen) kova gibidir! Müsleye uğramış (uzuvları koparılmış) kimseler bulacaksınız. Bunu ben emretmedim, [Buna memnun olmadım, kızmadım da, yasaklamadığım gibi emir de etmedim] beni kötülemeyin!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Buna cevap verin!" emrettiler. Ashab: "Ne söyleyelim?" diye sordu:

"Hayır eşitlik yok! Bizim ölülerimiz  cennette, sizinkiler cehennemde! deyin!" buyurdular. [Buhârî, Megâzî 17, 9, 20, Cihâd 164,  Tefsir, Âl-i İmrân 10, Ebu Dâvud, Cihad 116, (2662), "Beni kötülemeyin" den sonrasını Rezîn ilave etmiştir.[3]

 

ـ4248 ـ3ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]غَابَ عَمِّي أنَسُ بْنُ النَّضْرِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عَنْ قِتَالِ بَدْرٍ. فقَالَ: غِبْتُ عَنْ أوَّلِ قِتَالِ النَّبِيِّ # المُشْرِكِينَ لَئِنْ أشْهَدَنِيَ اللّهُ مَعَ النَّبِيِّ # قِتَالَ الْمُشْرِكِينَ لَيَرَيَنَّ اللّهُ مَا أصْنَعُ. فَلَمَّا كَانَ يَوْمُ أحُدٍ انْكَشَفَ الْمُسْلِمُونَ. فقَالَ: اللَّهُمَّ إنِّي أَعْتَذِرُ إلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ هؤَُءِ، يَعْنِي الْمُسْلِمِينَ. وَأبْرَأُ إلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ هؤَُءِ، يَعْنِي الْمُشْرِكِينَ. ثُمَّ تَقَدَّمَ بِسَيْفِهِ فَاسْتَقْبَلَهُ سَعْدُ بْنُ مُعَاذٍ فقَالَ: يَا سَعْدُ بْنَ مُعَاذٍ الْجَنَّةَ وَربِّ النَّضْرِ إنِّي ‘جِدُ رِيحَهَا مِنْ دُونِ أُحُدٍ. قَالَ سَعْدٌ: فَمَا اسْتَطَعْتُ يَا رسولَ اللّهِ مَا صَنَعَ ثُمَّ تَقَدَّمَ. قَالَ أنَسٌ رَضِيَ اللّهُ عَنْه:فَوَجَدْنَا بِهِ بِضْعاً وَثَمَانِينَ، مَا بَيْنَ ضَرْبَةٍ بِالسَّيْفِ وَطَعْنَةٍ بِالرُّمْحِ وَرَمْيَةٍ بِسَهْمٍ. وَوَجَدْنَاهُ وَقَدْ مَثَّلَ بِهِ الْمُشْرِكُونَ. فَمَا عَرَفَهُ إَّ أُخْتُهُ بِشَامَةٍ أوْ بِبَنانِه. قَالَ أنَسٌ: كُنَّا نَرَى أنَّ هذِهِ اŒيَةَ نَزَلَتْ فِيهِ وَفي أشْبَاهِهِ: مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللّهَ عَلَيْهِ اŒية[. أخرجه الشيخان والترمذي .

 

3. (4248)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Amcam Enes İbnu'n-Nadr (radıyallahu anh) Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la birlikte müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!" dedi.

Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca:

"Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!" dedi ve  kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa'd İbnu Mu'âz çıkmıştı:

"Ey Sa'd İbnu Mu'âz! Cenneti istiyorum! Nadr'ın Rabbine yemin olsun ben Uhud'un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!" dedi.

(O günü anlatan) Sa'd İbnu Mu'âz, (Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a):

"Ey Allah'ın Resûlü, (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)" dedi. Enes İbnu Mâlik, (Sa'd İbnu Mu'âz (radıyallahu anh)'ı te'yiden) dedi ki:

"Biz (Enes İbnu Nadr'ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. Ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse  tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi') -bedenindeki  bir ben'inden veya- parmağının ucundan tanıdı.

Enes (radıyallahu anh)  devamla dedi ki: "Biz şu âyetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık: "Mü'minlerden Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" (Ahzab 23). [Buhârî, Megazî 17, Cihad 12; Müslim İmâret 148, (1903); Tirmizî, Tefsir, (3198).][4]

 

ـ4249 ـ4ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَجُلٌ يَوْمَ أُحُدِ لِلنِّبيِّ # أرَأيْتَ إنْ قُتِلْتُ، أيْنَ أنَا يَا رسُولَ اللّهِ؟ قَالَ: في الْجَنَّةِ. فَألْقى تَمَرَاتٍ كُنَّ فِي يَدِهِ ثُمَّ قَاتَلَ حَتّى قُتِلَ[. أخرجه الشيخان والنسائي .

 

4. (4249)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Uhud günü bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a sordu:

"Öldürülecek olsam, nereye gideceğim Ey Allah'ın Resulü?"

"Cennete! cevabını alınca elindeki hurmaları fırlatıp attı. (Kafirlerin içine dalıp) öldürülünceye kadar savaştı." [Buhârî, Megâzî 17; Müslim, İmâret 143, (1899); Nesâî, Cihad 31, (6, 33).][5]

 

ـ4250 ـ5ـ وعن ابن المسيب قال: ]سمعتُ سعد بن أبي وقاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه يقول: نَثَلَ لِي رسولُ اللّهِ # يَوْمَ أُحُدٍ كِنَانَتَهُ. فقَالَ: ارْمِ

فَدَاكَ أبِي وَأُمِّي، وكَانَ رَجُلٌ مِنَ المُشْرِكِينَ قَدْ أحْرَقَ الْمُسْلِمِينَ فَزَعْتُ لَهُ بِسَهْمٍ لَيْسَ فِيهِ نَصْلٌ. فَأصَبْتُ جَنْبَهُ فَسَقَطَ وَانْكَشَفَتْ عَوْرَتُهُ فَضَحِكَ رَسُولُ اللّهِ # حَتّى نَظَرْتُ إلى نَوَاجِذِهِ[. أخرجه الشيخان إلى قوله: فداك أبي وأمي. وأخرج باقيه مسلم.»الكِنَانَةُ« الجعبة التي فيها النشاب. و»نَثَلَ« ما فيها ألقاه ونثر .

 

5. (4250)- İbnu'l-Müseyyeb rahimehullah anlatıyor: "Sa'd İbnu Ebî Vakkas (radıyallahu anh)'ı işittim, demişti ki: "Uhud gününde resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sadakının içerisindeki okları bana bir bir verip:

"At! diyordu, at annem babam sana feda olsun!"

Müşriklerden biri müslümanları(n canlarını) yakmıştı, ona kanatsız bir ok attım. Yan tarafından isabet ettirdim. Herif yere yıkıldı ve avret yerleri de açıldı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) güldüler, o kadar ki yan dişlerini gördüm." [Buhârî- Megâzî 18, 15; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 41, (2411, 2412).][6]

 

ـ4251 ـ6ـ وعن سعد بن أبي وقاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ عَلى يَمِينِ رسولِ اللّهِ # وَعلى شِمَالِهِ يَوْمَ أُحُدٍ رَجُلَيْنِ عَلَيْهِمَا ثِيَابٌ بِيضٌ يُقَاتَِنِ كَأشَدِّ الْقِتَالِ مَا رَأيْتُهُمَا قَبْلُ وََ بَعْدُ، يَعْنِى جِبْرِيلَ وَمِيكَائِيلَ عَلَيْهِمَا السََّمِ[. أخرجه الشيخان .

 

6. (4251)- Sa'd İbnu Ebî Vakkâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Uhud günü, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağ ve sol iki tarafında beyaz elbiseli iki  adam görüyordum. Bunlar,şiddetli birşekilde savaşıyorlardı. Onları ne daha önce görmüştüm ne de daha sonra gördüm. -Yani bunlar Cibril ve Mikâil aleyhimâsselam idiler-" [Buhârî, Megâzî 18, Libâs 24; Müslim Fedâil 46, (2306).][7]

 

ـ4252 ـ7ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُصِيبَ أبِي يَوْمَ أُحُدٍ فَجَعَلْتُ أكْشِفُ عَنْ وَجْهِهِ وَابْكِي وَجَعَلُوا يَنْهَوْنِى وَالنَّبِيُّ # َ يَنْهَانِي. وَجَعَلْتْ فَاطِمَةُ بِنْتُ عَمْرو بْنِ حَرَامٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْها تَبْكِيهِ

فَقَالَ #: تَبْكِيهِ أوَْ تَبْكِيهِ، مَازَالَتِ الْمََئِكَةُ تُظِلهُ بِأجْنِحَتِهَا حَتّى رَفَعْتُمُوهُ[. أخرجه الشيخان والنسائِي .

 

7. (4252)- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam Uhud günü şehid oldu. Yüzünü açıp ağlamaya başladım. Bana mâni oldular. Ancak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mani olmuyordu. Fatıma Bintu Amr İbni Haram (radıyallahu anhâ) ona ağlamaya başladı. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ona ağlasan da ağlamasanda melekler onu, siz (cenazesini) kaldırıncaya kadar, kanatlarıyla gölgelemektedirler buyurdular." [Buhârî, Cenâiz 3, 34, Cihâd 20, Megâzî 26; Müslim, Fedailu's-Sahâbe 130, (2471); Nesâî, Cenâiz 13, (4, 13).][8]

 

ـ4253 ـ8ـ وعن السائب بن يزيد عن رجل سماه ]أنَّ رسولَ اللّهِ # ظَاهَرَ يَوْمَ أُحُدٍ بَيْنَ دِرْعَيْنِ[. أخرجه أبو داود.»ظَاهَرَ« أي لبس إحداهما فوق اخرى .

 

8. (4253)- Sâib İbnu Yezîd, -ismini söylemiş olduğu- bir adamdan  naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud günü (üst üste giyilmiş) iki zırhdan (destek) gördü." [Ebu Dâvud, Cihâd 75, (2590); İbnu Mâce, Cihad 18, (2806).][9]

 

ـ4254 ـ9ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رسولُ اللّهِ # يَوْمَ أُحُدٍ: اشْتَدَّ غَضَبُ اللّهِ عَلى قَوْمٍ فَعَلُوا بِنَبِيَّهِ هكَذَا، وَيُشِيرُ إلى رَبَاعِيَتِهِ. اشْتَدَّ غَضَبُ اللّهِ عَلى رَجُلٍ يَقْتُلُهُ رسولُ اللّهِ # فى سَبِيلِ اللّهِ[. أخرجه الشيخان .

 

9. (4254)- Hz. Ebu Hüreyre  (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud günü: "Peygamberine böyle yapan bir kavme Allah'ın öfkesi arttı" dedi ve (kırılan) dişine işaret etti. Ve ilave etti: "Allah'ın gadabı, Resulullah'ın Allah yolunda öldürdüğü kişiye de Allah'ın öfkesi şiddetlendi." [Buhârî, Megazî 24; Müslim, Cihad 106, (1793).] [10]

 

ـ4255 ـ10ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ #: كُسِرَتْ رَبَاعِيَّتُهُ يَوْمَ أُحُدٍ وَشُجَّ فِي رَأسِهِ. فَجَعَلَ يَسْلِتُ الدَّمَ عَنْ وَجْهِهِ وَيَقُولُ: كَيْفَ يُفْلِحُ قَوْمٌ شَجُّوا نَبِيَّهُمْ وَكَسَرُوا رَبَاعِيَّتَهُ، وَهُوَ يَدْعُوهُمْ إلى اللّهِ؟ فَأنْزَلَ اللّهُ: لَيْسَ لَكَ مِنَ ا‘مْرِ شَىْءٌ اŒية[. أخرجه مسلم والترمذي.»شُجَّ رَأسُهُ« إذا شق وخرج دمه.و»سَلَتَ الدَمَ عَنِ الْجُرِحِ« إذا مسحه .

 

10. (4255)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Uhud günü dişi kırıldı, başından yaralandı. [Yüzüne akan] kanı, yüzünden siliyor ve:

"Allah, kendilerini Allah'a davet eden peygamberlerinin (başını) yarıp, dişini kıran [ve yüzünü kana bulayan] bir kavmi nasıl iflâh eder?" diyordu. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi:

"Allah'ın onların tevbelerini kabul veya onlara azab etmesi işiyle senin bir ilgin yoktur. Çünkü onlar zâlimlerdir. Göklerde olanlarda yerde olanlar da Allah'ındır. Dilediğini bağışlar,  dilediğine azab eder. Allah bağışlayandır, merhamet edendir" (Âl-i İmran 128-129). [Müslim, Cihâd 104, (1791); Tirmizî, Tefsir, Âl-i İmran, (3005, 3006); Buhârî, muallak olarak kaydetmiştir. (Megazî, 21).][11]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Son rivayette (4255), Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Uhud' da yaralar aldığı belirtilmektedir. İbnu Hişâm'ın Ebu Saîdi'l-Hudrî (radıyallahu anh)'tan kaydına göre, Uhud'da Utbe İbnu Ebî Vakkas Resulullah'ın sağ alt rebaiyye dişini[12] kırmış, alt dudağını da yaralamıştır. Abdullah İbnu  Şihâb ez-Zührî de alnından yaralamıştır. Abdullah İbnu Kami'e elmacık kemiğinden yaralamış, buraya miğferinden iki halkanın saplanmasına sebep olmuştur. Hatta, bir rivayette, Sa'd İbnu Ebî Vakkas: "Ömrümde, Uhud'da Resulullah'ı yaralayan kardeşim Utbe'yi öldürmek istediğim kadar hiç bir zaman insan öldürme hırsı duymadım" demiştir.

Bunlardan Utbe İbnu Ebî Vakkas'ın sonradan İslam'a girdiğini İbnu Merde söylemiş ise de, diğer müellifler onu reddederler ve  kâfir olarak öldüğünü belirtirler. Abdullah İbnu Kami'e'nin Resulullah'ın: "Allah seni zelil kılsın" bedduasını aldığı ve bilahare bir dağ keçisinin, param parça oluncaya  kadar boynuzlarıyla vurduğunu kaydederler.

Abdullah İbnu Şihâb ez-Zührî'nin, sahabeler arasında ismi geçer. Sonradan İslam'la müşerref olup Mekke'de öldüğü, meşhur muhaddis Muhammed İbnu Şihâbî'z-Zührî'nin ceddi olduğu belirtilir, (radıyallahu anh).[13]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/119.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/119-120.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/121-123.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/123-124.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/124.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/125.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/125.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/126.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/126.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/126.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/127.

[12] Rebaiyye, iki öndişle köpek dişi arasındaki dişe denmektedir. Dilimizde onun ayrı bir ismi yoktur.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/127-128.