* EBU RAFİ ABDULLAH İBNU EBİ'L-HUKAYK'IN ÖLDÜRÜLMESİ

 

ـ4243 ـ1ـ عن البراء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَعَثَ رَسُولُ اللّهِ # رَهْطاً إلى أبِي رَافِعٍ فَدَخَلَ عَلَيْهِ عَبْدُاللّهِ بْنُ عُتَيْكٍ بَيْتَهُ لَيًْ وَهُوَ نَائِمٌ فَقَتَلَهُ[.

 

1. (4243)- Hz. Bera (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ebu Râfi'e bir heyet gönderdi. Abdullah İbnu Atîk, geceleyin evine girerek, onu uyurken öldürdü."[1]

 

ـ4244 ـ2ـ وفي رواية قال: ]بَعَثَ رَسُولُ اللّهِ # إلى أبِى رَافِعٍ الْيَهُودي رِجَاً مِنَ ا‘نْصَارِ وَأمَّرَ عََلَيْهِمْ عَبْدَاللّهِ بْنَ عُتَيْكٍ، وَكَانَ أبُو رَافِعٍ يُؤْذِي رسولَ اللّهِ # وَيُعِينُ عَلَيْهِ. وَكَانَ أبُو رَافِعٍ فِي حِصْنٍ لَهُ بِأرْضِ الْحِجَازِ. فَلَمَّا دَنَوْا مِنْهُ وَقَدْ غَرَبَتِ الشَّمْسُ وَرَاحَ النَّاسُ بِسَرْحِهِمْ. قَالَ عَبْدُاللّهِ ‘صْحَابِهِ: اِجْلِسُوا مَكَانَكُمْ فَإنِّي مُنْطَلِقٌ ومُتَلَطِّفٌ لِلْبَوَّابِ لَعَلِّي أنْ أدْخُلَ. فَأقْبَلَ حَتّى دَنَا مِنْ الْبَابِ. ثُمَّ تَقَنَّعَ بِثَوْبَهِ كَأنَّهُ يَقْضِي حَاجَةً، وَقَدْ دَخَلَ النّاسُ. فَهَتَفَ بِهِ الْبَوابُ يَا عَبْداللّهِ إنْ كُنْتَ تُرِيدُ أنْ تَدْخَلَ فَادْخُلْ. فإنِّي أُريدُ أنْ أُغْلِقَ الْبَابَ. فَدَخَلْتُ فَكَمَنْتُ. فَلَمَّا دَخَلَ النَّاسَ أغْلَقَ الْبَابَ ثُمَّ عَلّقَ ا‘غَالِيقَ عَلى وَتَدٍ. قَالَ: فَقُمْتُ إلى ا‘قَالِيدِ فَأخَذْتُهَا فَفَتَحْتُ الْبَابَ، وَكَانَ أبُو رَافعٍ يُسْمَرُ عِنْدَهُ. وَكَانَ فِي عََلِيَّ لَهُ. فَلَمَّا ذَهَبَ عَنْهُ أهْلُ سَمَرِهِ صَعِدْتُ إلَيْهِ فَجَعَلْتُ كُلَّمَا فَتَحْتُ بَاباً أغْلَقْتُ عَلي َّ مَنْ دَاخِلٍ. قُلْتُ: إنِ القَوْمُ نَذِرُوا لِي لَمْ يَخْلُصُوا إلَيَّ حَتّى أقْتُلَهُ. فَانْتَهَيْتُ إلَيْهِ فَإذَا هُوَ فِي بَيْتٍ مُظْلِمٍ وَسْطٍ عِيَالِهِ، َ أدْرِي أيْنَ هُوَ مِنَ الْبَيْتِ. فَقُلْتُ: أبَا رَافِعِ: فَقَالَ: مَنْ هذَا؟ فَأهْوَيْتُ نَحْوَ الصَّوْتِ فَأضْرِبُهُ ضَرْبَةً بِالسَّيْفِ وَأنَا دَهِشٌ، فَمَا أغْنَيْتُ شَيْئاً، وصَاحَ! فَخَرَجْتُ مِنَ

الْبَيْتِ. فَأمْكُثُ غَيْرَ بَعِيدٍ. ثُمَّ دَخَلْتُ إلَيْهِ فَقُلْتُ: مَا هذَا الصَّوْتُ: يَا أبَا رَافِعٍ. فَقَالَ: ‘مِّكَ الْوَيْلُ، إنَّ رَجًُ فِي البَيْتِ ضَرَبَنِي قَبْلِ بِالسَّيْفِ. قَالَ: فَأضْرِبُهُ ضَرْبَةً أثْخَنَتْهُ وَلَمْ أقْتُلْهُ. ثُمَّ وَضَعْتُ صَبِيبَ السَّيْفِ في بَطْنِهِ حَتّى أخَذَ فِي ظَهْرِهِ، فَعَرَفْتُ أنِّي قَتَلْتُهُ. فَجَعَلْتُ أفْتَحُ ا‘بْوَابَ بَاباً بَاباً حَتّى انْتَهِيتُ إلى دَرَاجَةٍ لَهُ. فَوَضَعْتُ رِجْلِِى، وَأنَا أرَى أنِّى قَدِ انْتَهَيْتُ إلى ا‘رْضِ، فَوَقَعْتُ فِي لَيْلَةٍ مُقْمِرَةٍ فَانْكَسَرَتْ سَاقِى فَعَصَبْتُهَا بِعِمَامَتِى. ثُمَّ انْطَلَقْتُ حَتّى جَلَسْتُ عَلى الْبَابِ. فَقُلْتُ: َ أخْرَجُ اللَّيْلَةَ حَتّى أعْلَمَ أقْتَلْتُهُ؟ فَلَمَّا صَاحَ الدّيكُ قَامَ النَّاعِى عَلى السُّورِ. فقَالَ: أنعِي أبَا رَافِعٍ تَاجِرَ أهْلِي الْحِجَاز. فَانْطَلَقْتُ إلى أصْحَابِي. فَقُلْتُ: النَّجَاءَ، فَقَدْ قَتَلَ اللّهُ أبَا رَافِعٍ. فَانْتَهَيْتُ إلى النَّبِيِّ # فَحَدَّثْتُهُ. فقَالَ لِى: اُبْسُطْ رِجْلَكَ فَبَسَطْتُ رِجْلِى فَمَسَحَهَا فَكَأنَّهَا لَمْ أشْتَكِهَا قَطُّ[. أخرجه البخاري، وأسقط في التجريد الرواية الثانية.و»صَبِيبُ السَّيْفِ« بالصاد المهملة: طرفه .

 

2. (4244)- Bir başka rivayette şöyle der: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yahudi Ebu Râfi'e, Ensar'dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atîk'i koydu.

Ebu Rafi', Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Râfi', Hcaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu.

Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkânı  arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kazayı hâcet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı. İnsanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi.

"Ey Allah'ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ol)!" dedi.

Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı.

Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Râfi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi.

Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Râfi'î öldürmeden ona ulaşamasınlar"  diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın  neresinde olduğunu bilemiyordum.

"Ebu Râfi" diye seslendim.

"Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim. [sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:]

"O ses  de ne? ey Ebu Râfi" dedim.

"Kahrolası, odada biri var az önce bana kılıç vurdu" dedi.

(Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldürümedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım,  sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım"  dedim.

Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi:

"Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Râfi'in ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim.

"Zafer! dedim, Allah Ebu Râfi'in canını aldı!"

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldim, olup biteni anlattım. Bana:

"Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı." [Buhârî, Megâzî 16, Cihad 155.][2]

 

ـ4245 ـ3ـ وعن عبدالرحمن بن كعب: ]أنَّ النَّبِيَّ #: نَهى الَّذِينَ قَتَلُوا اِبن أبِي الْحُقَيْقِ عَنْ قَتْلِ النِّسَاءِ وَالْوِلْدَانِ. فقَالَ رَجُلٌ مِنْهُمْ: لَقَدْ بَرَّحَتْ امْرَأتُهُ عَلَيْنَا بِالصِّيَاحِ فَأرْفَعُ السَّيْفَ عَلَيْهَا فَأذْكُرَ النَّهى فَأكُفُّ، وَلَوَْ ذلِكَ َ سَتَرَحْنَا منْهَا[. أخرجه مالك.

 

3. (4245)- Abdurrahman İbnu Ka'b (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) İbnu Ebi'l-Hukayk'ı öldürenleri, (bu işe giderken) kadın ve çocukları öldürmekten nehyetmişti. Onlardan bir adam dedi ki: "Karısı bağırmalarıyla bize sıkıntı olmuştu. Kılıncı sıyırıp tepesine kaldırdım. (Vuracağım sırada) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı (n tenbihini) hatırladım ve kendimi tuttum. Bu tenbih olmasaydı ondan da rahata erecektik." [Muvatta, Cihad 8, (2, 447).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Ebu Rafi' Abdullah İbnu Ebi'l-Hukayk'a Sellâm İbnu Ebi'l-Hukayk da denmektedir. İbnu İshak'ın anlattığına göre, "Evs'e mensub olanlar Ka'bu'l-Eşref'i öldürünce, Hazrecliler de Sellâm İbnu Ebi'l-Hukayk'ın öldürülmesi için izin istediler. Bu herif Hayber'de oturuyordu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da izin verdi." Abdullah İbnu Ka'b İbni Mâlik (radıyallahu anhümâ) şöyle anlatır: "Allah'ın, Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm)'a yatpığı lütuflardan biri şu  idi: "Evs ve Hazrec daima  birbirine rakib iki pehlivan gibiydiler. Evs her ne zaman hayırlı bir iş yaptı mı, Hazrec mutlaka şöyle derdi: "Vallahi, onlar bu amelleriyle fazilette bizi geçtiler!" Evs de böyleydi. Evs, Ka'b İbnu'l-Eşref'i öldürünce Hazrecliler (biraraya gelip) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a Ka'bu'l-Eşref kadar düşmanlıkta ileri giden bir başka şahıs hakkında müzakerede bulundular. Hayber'de ikamet etmekte olan Ebu'l-Hukayk'ı hatırladılar."

2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a Ebu Râfi'in verdiği eza, onun, müslümanların aleyhinde çalışanlara maddi destek sağlamasından ileri geliyordu. Bir rivayette: "Arap müşriklerinden Gatafan ve diğerlerine, "Resulullah'a karşı bol mal veriyordu denmiştir. Bazı rivayetlerde de, müslümanlara karşı, -aynen Hendek savaşında olduğu gibi- müşrik Arapları tek bir ittifakta birleştirmeye çalıştığı belirtilir.

3- Hadisten Çıkarılan Bazı Hükümler

* Kendisine davet ulaştığı halde küfürde ısrar eden müşrikleri aldatıp, âni baskında bulunmak caizdir.

* Resulullah aleyhinde, eli, malı, dili ile çalışanların öldürülmesi caizdir.

* Ehl-i harb'e  karşı casusluk caizdir.

* Müşriklere savaşta şiddetli davranmak caizdir.

* Maslahat için sözü mübhem tutmak caizdir.

* Az sayıda müslümanın çok sayıda müşriğe saldırması caizdir.

* Delil ve alâmete dayanarak hüküm vermek caizdir. Çünkü İbnu Atik, sesine dayanarak Ebu Râfi'e hükmetmiş, ölüm ilanına dayanarak onun öldüğüne hükmetmiştir. (Her şeyde görerek hükme gitmek imkansızdır.)[4]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/115.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/116-117.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/118.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/118-119.