* HZ. EBU MUSÂ VE MUÂZ'IN YEMEN'E GÖNDERİLMESİ[1]

 

ـ4300 ـ1ـ عَنْ أبِي مُوسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]بَعَثَنِى رَسُولُ اللّهِ # وَمُعَاذاً رَضِيَ اللّهُ عَنْه إلى الْيَمَنِ. فقَالَ: ادْعُوا النَّاسَ، وَبَشِّرَا وََ تُنَفِّرَا، وَيَسِّرَا وََ تُعَسِّرَا، وَتَطَاوَعَا وََ تَخْتَلِفَا. فَقَدِمْنَا الْيَمَن، فَكَانَ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنَّا قُبَّةٌ يَنْزِلُهَا عَلى حِدَةٍ، وَكَانَ يَتَزاوَرَانِ. فَأتى مُعَاذٌ أبَا مُوسى رَضِيَ اللّهُ عَنْهما فإذَا هُوَ جَالِسٌ فِي فِنَاءِ قُبَّتِهِ وَإذَا يَهُودِىٌّ قَائِمٌ عِنْدَهُ يُرِيدُ قَتْلَهُ. فَقَالَ: يَا أبَا مُوسى! مَا هَذَا؟ فقَالَ: كَانَ يَهُودياً فَأسْلَمَ، ثُمَّ رَجَعَ إلى يَهُودِيَّتِهِ. فقَالَ: مَا أنَا بِجَالِسٍ حَتّى تَقْتُُلَهُ، فَقَتَلَهُ

ثُمَّ جَلَسَا يَتَحَدَّثَانِ فقَالَ: مُعَاذٌ: يَا أبَا مُوسى كَيْفَ تَقْرَأُ الْقُرآنَ؟ قَالَ: أتَفَوَّقُهُ تَفَوُّقاً عَلى فِرَاشِى، وَفِى صََتِى، وَعلى رَاحِلَتِى ثُمَّ قَالَ أبُو مُوسى لِمُعَاذٍ: كَيْفَ تَقْرَأُ أنْتَ؟ فقَالَ: سَأُنَبِّئُكَ بِذلِكَ، أمَّا أنَا فَأنَامُ ثُمَّ أقُومُ فَأقْرَأُ، وَأحْتَسِبُ فِى نُوْمَتِى مَا أحْتَسِبُ في قَوْمَتِى[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.قَوْلُهُ: »أتَفَوَّقُهُ تَفَوُّقاً« أىْ أقْرَؤُهُ شيْئاً بَعْدَ شَىْءٍ وَوَقْتاً بَعْدَ وَقْتٍ، مَنْ فَوَاقَ النَّاقَةَ وَهُوَ أنْ تَحْلَبَ ثُمَّ تَترَكَ سَاعَةً حَتّى تَدَرَّ ثُمَّ تَحَلّب .

 

1. (4300)- Ebû Musâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Beni ve Muaz (radıyallahu anh)'ı Yemen'e gönderdi ve şu tenbihte bulundu: "İnsanların dine (tatlılıkla) davet edin. Müjdeleyin, nefret ettirmeyin.Kolaylaştırın, zorlaştırmayın. Uyumlu olun geçimsiz olmayın.

"Biz Yemen'e vardık. Her ikimizin ayrı birer çadırı vardı, çadırlarımızı müstakilen kullanıyorduk. Birbirimize ziyaretlerimiz olur, (birleşirdik. Bir seferinde) Mu'âz, Ebû Musâ (radıyallahu anh)'a geldi. Ebû Musâ, çadırının önünde oturuyordu. Yanında [zincire vurulmuş], öldürmek istediği  bir yahudi duruyordu.

"Ey Ebû Musâ, nedir bu  manzara (ne oluyor?)" dedim.

"Bu bir yahudidir, müslüman olmuştu, tekrar yahudiliğe döndü"  dedi.

"Sen onu öldürmeyince oturmayacağım!" dedim.Kalkıp öldürdü. Sonra oturup konuşmaya  başladılar. Muâz (radıyallahu anh):

"Ey Ebû Musâ, Kur'an'ı nasıl okuyorsun?"diye sordu.

"Yatağımın üzerinde, namazımda, bineğimde zaman zaman (fırsat buldukça) parça parça okuyorum!" dedi. Sonra Ebû Musâ, Muâz'a:

"Ya sen nasıl okuyorsun?" diye sordu.

"Bunu sana bildireceğim: Ben uyurum, sonra kalkar Kur'an'dan okurum. Böylece uyanıkken ümid ettiğim sevabı uykumda da kazanacağımı ümid ederim" diye cevap verdi." [Buhârî, Megâzî 60, İcâre 8, İstitâbe 2, Ahkâm 7, 12; Müslim, Cihâd 7, (1733), Eşribe 71; Ebû  Dâvud, Hudud 1, (4354, 4355, 4356, 4357); Nesâî, Tahâret 4, (1, 10).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Kitabımızın birinci cildinde (s. 452-453) Resulullah'ın Hz. Muâz'ı Yemen'e 9. hicrî senede hem muallim ve hem de müfettiş olarak gönderdiğine temas etmiş, bazı açıklamalar sunmuştuk. Sadedinde olduğumuz rivayet, Hz. Muâz'ın oradaki bir macerasını ve Kur'an okumada takip ettiği usulü aksettirmektedir.

2- Bu hadis, daha hicretin 9. yılında Yemen gibi merkeze uzak bir yerde, hadd tatbiki gibi, tamamen devlet otoritesinin ifadesi olan icraata şehadet etmesi yönüyle çok mânidardır. Bu oraların tam manasıyla merkeze bağlandığını, devlet teşkilatının ve devlet hakimiyetinin eksiksiz kurulduğunu gösterir.

3- Hz. Muâz şunu demek istiyor: "Ben geceyi cüzlere böldüm, bir cüzünde okuyup yoruluyorum, bir cüz'ünde de yatıp uyuyorum. İstirahat için uyumam, kuvvet toplayıp yeniden okuyabilmem içindir. Bu sebeple istirahatle geçen zamanımda da, okuyarak geçirdiğim zamanın sevabını aynen rahmet-i ilahiye'den bekliyorum."

4- İbnu Hacer, Ebû Musa el-Eş'arî'ye Sıffın hadisesindeki hakemliği sebebiyle dil uzatan bir kısım Hâricî ve Rafizilere bu hadis vesilesi ile bir cevap verir. Faidesine inanarak kısmen alıyoruz:"

TENBİH: Ebû Musa (radıyallahu anh)'ın Yemen'e gönderilmesi Tebük gazvesinden sonra idi. Çünkü, (radıyallahu anh)'ın Tebük seferinde Resulullah'la birlikte oldğu bilinmektedir. Bu hadisle, Ebû Musâ'nın alim ve fetânet sahibi, hâzık bir kimse olduğuna istidlal edilmiştir. Eğer böyle olmasaydı Aleyhissalâtu vesselâm onu emir olarak tayin etmezdi." Resullah'tan sonra Ebû Musa'ya Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'nin itimad edip vazife  verdiklerini belirten İbnu Hacer şöyle devam eder: "Hariciler ve Rafizilere gelince, onlar Ebû Musâ (radıyallahu anh)'a ta'n ederler ve gaflet isnad ederler, fetânet sahibi olmadığını söylerler. Sebep de Sıffîn'de Hakem hadisesinde ondan sâdır olan durumdur. İbnu'l-Arabî ve başkaları der ki: "Gerçek şu ki, böyle bir vasfın ona nisbet edilmesini haklı çıkaracak birşey ondan sâdır olmamıştır. Ondan vaki olan hükmün özü şu idi: Sıffînde iki taraf arasında çok şiddetli bir ihtilaf gördüğü için, meselenin çözümünü, hayatta kalan Bedir ve benzeri gazvelere katılmış büyük sahâbelerden müteşekkil bir heyetin istişare ile çözmesine havale etmenin uygun olacağına içtihad etmişti. Ancak iş, bilinen şekle döküldü." [3]


 

[1] Veda Haccından önce.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/271-272.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/272.