* BENÎ KAYNUKA

 

Yahudi kabilelerinin büyüklerinden biri de Benî Kaynuka idi. Kitabımızda bunlarla ilgili bir rivayet konmamıştır. Ancak, mevzuun bütünlüğü açısından burada kısaca bilgi vermede fayda var: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunların meselesini, daha erken devirde, Hicretin yirminci ayında, Şevval ortalarında halletmiştir.

Kaynukalılar münafıkların şefi Abdullah İbnu Übey'in halîfi idiler. Kuyumculuk ve sarraflıkla meşgul olurlardı, zengin kimselerdi. Müslümanların Bedir'de zafer elde etmeleri bunların hasedlerini kabartmış, kinlerini artırmıştı. Her fırsatta husumetlerini izhar ediyorlardı.

İbnu Sa'd'ın kaydettiğine göre, bunlar yahudiler arasında, savaşmayı bilen en cesur grubu teşkil ediyordu. Bedir'den sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir gün onları: "Ey yahudiler Allah'tan korkun, Kureyş'in  başına gelen bir belanın size de gelmesinden sakının, müslüman olun. Zaten anladınız ki ben  hak peygamberim. Bunu kendi kitabınızda  da görüyorsunuz. Üstelik Allah, bana tabi olmanız için sizden ahid de aldı!"  mealinde sözlerle uyarmak isteyince biraz küstahça bir cevap vermişlerdi:

"Ey Muhammed! Galiba bizi kendi  kavmin gibi zannettin. Harbetmeyi bilmeyen bir grupla karşılaşıp zafer kazanman sakın seni aldatmasın! Eğer seninle savaşacak olursak bizim nasıl insanlar  olduğumuzu öğrenirsin!"

Resulullah'la aralarındaki antlaşmayı ilk bozan yahudi cemaati bunlar oldu. Belki de herkesçe bilinen -ve hatta İbnu Sa'd'ın rivayetinde ifade edilen doğru ise, Resulullah'ı bile üzerlerine gitmede teenniye  sevkeden- şecaatleri, onları daha pervasız davranışlara sevkediyordu.

Bir gün, bir müslüman kadın Kaynuka çarşısına inmiş, bazı şeyler satarak, alış veriş yapmak üzere bir  kuyumcuya girmişti. Dükkanda, kadının yüzünü açtırmaya çalışmışlar, muvaffak olamamışlardı. Bunun üzerine kadın farkına varmadan, çarşafının  bir  kenarını oturduğu yere rabtettiler. İşi bitip, çıkmak üzere kalkınca kadının çarşafı düştü ve avreti açıldı. Orada bulunan yahudiler gülüp eğlenerek kadınla dalga  geçtiler. Bunun üzerine kadın imdat çığlığı atar. Bunu işiten bir müslüman koşup kuyumcuyu öldürür. Diğer yahudiler de müslümanı öldürürler.

Hadise büyür ve müslümanlarla Benî Kaynuka yahudileri arasında kopma hâsıl olur. Nâzil olan âyet, Resulullah'ı onlara karşı sert olmaya davet eder (Enfal 58). Kaleleri kuşatılır. Bir müddet dayanırlarsa da 15 gün kuşatma sonunda Resulullah'a istediği  şart üzere sulh teklif etmek zorunda kalırlar.  Resulullah bunları öldürmek istiyordu. Ancak tam bu sırada araya giren meşhur münafık Abdullah İbnu Übey:

"Ey Muhammed mevâlime iyilikte bulun" diye ısrar etti ve elini zırhının aralığına sokarak istediğini kopartıncaya kadar salmadı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bırak beni!" diye Abdullah'a, yüzünden okunacak kadar öfkelenip, bağırmasına rağmen:  "Hayır, mevâlime iyilik yapıncaya kadar salmıyacağım!" diye ısrar etti. Benî  Kaynuka, Hazreçlilerin Halîfi idi. Bu sebeple Abdullah onlara arka çıkıyordu. Dörtyüz zırhsız, üçyüz zırhlı için şefaatçi oluyordu.

Sonunda Resulullah, onların Medine'yi terketmelerine izin verdi. Bunlardan  bol ganimet kaldı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) humus aldı. İlk humusun buradan alındığı söylenir.[1]

İbnu'l-Esir, el-Kâmil'de hadisenin tarifinde ihtilaf edildiğini belirtir.[2]


 

[1] Humus, ganimetten alınan beşte bir devlet payıdır. Daha önce genişçe açıklandı.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/108-110.