Mekkelilere Mektup Hadisesi:

 

Bu hadise 4276 numaralı hadiste geçtiği için vak'ayı burada tekrarlamayacağız, değerlendirmesi üzerinde duracağız. Burada şu kadarını belirtelim: Hâtıb mektubu, Vâkidi'nin kaydettiği üzere Süheyl İbnu Amr, Safvân İbnu Ümeyye ve İkrime'ye yazar ve şöyle der: "Resulullah, halka gazveye çıkılacağını ilan etti. Sizden başka bir yere gideceğini zannetmiyorum. Sizin nezdinizde bir elimin olmasını istedim."

Alimler, Hâtıb'ın Mekkelilere mektup göndermesi hadisesini Hz. Ömer'in ihanetle tavsif ederek, öldürülmesini taleb etmesi karşısında Aleyhissalâtu vesselâm'ın ifâde buyurdukları cümleyi "Başka hiçbir gazveye  katılanlar için vârid olmayan, sâdece Bedir gazileri hakkında vaki olan büyük bir beşar"    )بِشَارَةٌُ عَظِيمَةٌ لَمْ تَقَعْ لِغَيْرِهِمْ(  olarak tavsif ederler.

Bu beşaret, rivayetlerde farklı kelimelerle ifade edilmiştir.

Sadedinde olduğumuz rivayette Resulullah "Ama o Bedr'e katıldı. Ne biliyorsun, belki de[1] Allah Teâla Hazretleri Bedir ehlinin haline muttali oldu da "Dilediğinizi yapın, sizleri mağfiret etmişim" buyurdu" demiştir. İfade burada terecci (yani ümitlenme) sigasıyla gelmiştir. Ancak Ebû Hureyre rivayetinde cezm sigası kullanılmıştır: "Allah Bedir ehlinin haline muttali oldu ve dedi ki: "Dilediğinizi yapın ben sizi mağfiret ettim" (Ebû Dâvud). Ahmed İbnu Hanbel'in Hz. Cabir'den bir rivayetinde "Bedr'e katılan kimse ateşe girmeyecektir"   )لَنْ يَدْخُلَ النَّارَ اَحَدٌ شَهِدَ بَدْراً( buyrulmuştur.

Alimler "Dilediğinizi yapın" ifadesi karşısında münakaşa etmiştir. Ehemmiyetine binaen kaydediyoruz.

* Bir kısmı, bunu şeriatın umumi prensibine aykırı bulmuştur. "Çünkü zâhirinde ibâhe var" demiştir.

* Bir kısım alimler de: "Bu geçmişten ihbardır, yani "Daha önceki bütün amelleriniz affedilmiştir" demektir" diyerek cevap vermişlerdir. Bunu şu durum te'yid eder: "Eğer bununla istikbale ait bir amel kastedilseydi, mâzi sigasıyla gelmezdi, yani "mağfiret ettim" denmezdi; "Sizi mağfiret edeceğim" denirdi.

* Ancak bu mülahaza da bazı alimlerce tenkid edilmiştir: "Eğer (sırf) geçmişte işlediği günahlar kastedilmiş olsaydı, Hâtıb kıssasında onunla istidlal uygun olmazdı. Çünkü, Aleyhissalâtu vesselâm, bu cümleyi Hz. Ömer'i Hâtıb mevzuunda söylediği sözde reddetme maksadıyla ona hitaben söylemiştir. Bu kıssa ise, Bedir'den tam altı yıl sonra vukua gelmiştir. Öyleyse hadisten murad, geleceğe bakar. Mazi sigasıyla gelmesi ise, mübalağa ifade etmek içindir, yani "mağfiret olunacağınız o kadar kesin ki sanki mağfiret olunmuş gibi.." demektir.

* Bazı alimler şunu söylemşitir: "Dilediğinizi  yapın..." cümlesindeki emir sigası "teşrif" ve "tekrim" içindir. Murad da bundan böyle onlardan sâdır olacak  şeylerden dolayı muâheze edilmeyecekleridir. Onlar böyle bir hususiyete mazhar kılınmışlardır. Zira onların o savaşta izhar ettikleri yüce hal, geçmiş günahlarının mahvını gerektirmiş, gelecek günahlarını Allah'ın affetmesine de ehil olmuşlardır. Yani bu hadiseden sonra "işlediğiniz her ne amel olursa olsun affedilmiştir" demektir.

* Şu da söylenmiştir; Murad, vâki olan günahlarıdır, vâki oldukça affedilecektir.

* Şu da denilmiştir: "Bu,  onlardan günah vâki olmayacağının beşaretidir."

İbnu Hacer, "Bu son görüş tenkit götürür" dedikten sonra, Kudâme İbnu Maz'un örneğini verir. Onun Hz. Ömer zamanında şarap içtiğini,Hz.Ömer'in ona had tatbik ettğini, bu yüzden onun Medine'den hicret ettiğini, ancak Hz. Ömer'in rü'yasına giren bir zâtın, Hz. Ömer'e onunla musâlaha etmesini söylediğini, Kudâme'nin Bedrî olduğunu kaydeder.

İbnu Hacer, hadisten muradın "Bedrîler bir kısım farzları terketmiş olsalar bile bu sebeple muâheze edilmeyecekleri, günahlarının "mağfûr olduğu"nun beyanıdır" der.  Buna 4289 numarada geçen Sehl İbnu Hanzeliye hadisini de örnek gösterir. Orada geceleyin at üstünde nöbet tutan Enes İbnu Ebi Mersed el-Ganevi'ye Resulullah: "(Amelinle cenneti kendine) vacib kıldın. Bundan böyle ameli terketmenin sana bir günahı yok. (Bu amelin cennete gitmen için kâfidir)" buyurmuştur. Başka  örnek de kaydeden İbnu Hacer şu neticeye gider: "Bütün bunlar şunu iş'âr eder (bize duyurur): "Bazı sâlih amelleri yapan kimse, öylesine çok sevaba mazhar olur ki bu, pek çok farzları terketmenin günahına mukabil gelir." Büyük Tâbi'î Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin sadedinde olduğumuz  Hâtıb kıssasından bunu anladığını belirtir, ona muhalefet eden bazı görüşleri dermeyan ederse de es-Sülemî'yi haklı gördüğünü ihsas eder.

Ashab hakkında kîl ve kâl ederken bunların bilinmesinin de gerekli olduğunu, bu maksadla mevzuun uzaması pahasına bu bilgileri kaydettiğimizi belirterek Hâtıb  hakkında bazı tamamlayıcı bilgiler vermeye devam ediyoruz:

* Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hâtıb (radıyallahu anh)'ı hicretin 6. yılında Bizans'ın Mısır valisi Mukavkıs'a  elçi olarak göndermiştir. Mukavkıs onu yanına alır. Aralarında şu konuşma geçer:

"Arkadaşından bana haber ver! O gerçekten peygamber midir?"

"Evet o Allah'ın elçisidir."

"Pekiyi, niye kendini memleketinden çıkaran kavmine o zaman beddua etmedi?"

"İsa İbnu Meryem'in Allah'ın resulü olduğuna şehadet eder misin? O niye kavmi onu asmaya kalktığı zaman onlara beddua etmedi de Allah onu yükseltti?"

"Güzel cevap verdin. Hakim bir kimsenin yanından gelmiş hakim bir kimsesin."

Hâtıb'tan memnun kalan Mukavkıs, Resulullah'a bir kısım hediyeler yollar. Kıbtî olan Mâriye ve kardeşi Sîrîn ve diğer bir cariye, bu hediyeler arasında yer alır. Resulullah Mâriye'yi kendisine câriye yapmış, oğlu ibrahim (aleyhissalâtu vesselâm) ondan dünyaya gelmiştir. Sîrîn'i Hassân İbnu Sâbit'e  hibe etmiştir.

Hâtıb (radıyallahu anh) hicri 30 yılında 65 yaşında olduğu halde vefat etmiş, Hz. Osman namazını kıldırmıştır. Şu hadis onun rivayetidir: "Kim cuma günü yıkanır,  en güzel elbisesini giyer, erkenden camiye gider imama yakın olursa, bu ona öbür cumaya kadar (küçük günahlar için) kefaret olur."[2]


 

[1] Belki de diye ifade edebildiğimiz tereccî'nin Allah ve Resûlü'nün kelamında, ihtimalî değil, kesin vukû'u ifade ettiği usul kaidasidir (İbnu Hacer).   

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/246-249.