* BENÎ NADÎR GAZVESİ

 

ـ4239 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قَطَعَ نَخْلَ بَنِى النَّضِيرِ وَحَرَّقَ، وَهِيَ الْبُوَيْرَةُ وَفِيهَا يَقُولُ حَسَّانُ بن ثَابِتٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه:وَهَانَ عَلى سَرَاةِ بَنِى لُؤَىٍّحَرِيقُ بِالْبُوَيْرَةِ مُسْتَطِيرُفَأجَابَهُ أبُو سُفْيَانَ بْنُ الْحَارِثِ يَقُولُ:أدَامَ اللّهُ ذلِكَ مِنْ صَنِيعٍوَحَرَّقَ في نَوَاحِيهَا السَّعِيرُسَتَعْلَمُ أيُّنَا مِنْهَا بِنُزْهٍوَتَعْلَمُ أيَّ أرْضَيْنَا تَضِيرُأخرجه الخمسة إ النسائي.وزاد في رواية لمسلم، وفيها نزلت: »مَا قَطَعْتُمْ مِنْ لِينَةٍ أوْ تَرَكْتُمُوهَا قَائِمَةً عَلى أُصُولِهَا فَبِإذْنِ اللّهِ«

»السَّرَاةُ« جمع سرّي وهو النفيس الشريف.و»المُسْتطيرُ« المتفرق المتسع.وقوله: »بنُزِهٍ« أي ببعد، وفن يتنزه عن كذا: أي يبتعد عنه. و»اللَّينةُ« نوع من النخل .

 

1. (4239)- İbnu Ömer  anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Beni'n-Nadîr hurmalığını kesti ve yaktı. Bu hurmalığa el Büveyre deniyordu. Büveyre hakkında Hassân İbnu Sâbit (radıyallahu anh) şöyle demişti:

"Büveyre'de tutuşan yangın, Benî Lüey reislerine ehemmiyetsiz geldi."

Ebu Süfyân İbnu'l-Hâris İbni Abdilmuttalib ona şöyle cevap verdi: "Allah bu yapılanı (yangını) devam ettirsin. -Büveyre'nin etrafını da cehennem yaksın, Yangından hangimizin uzakta olduğunu bileceksin.- Mekke, Medine'den hangisinin zarardîde olduğunu göreceksin."

Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "Şu âyet bu hadise hakkında nazil olmuştur: "İnkârcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız Allah'ın izniyledir. Allah yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır" (Haşr 5). [Buhârî, Megâzî 14, Hars 6, Cihâd 154, Tefsîr, Haşr; Müslim, Cihad 29, (1746); Tirmizî, Tefsir, Haşr, (3298); Ebu Dâvud, Cihâd 91, (2615).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Benî Nadîr Medine'de yaşayan üç büyük yahudi kabilesinden biri  idi. Bunlar daha ziyade ziraat ve bilhassa hurmalıkları ile tanınmışlardı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), aralarındaki antlaşma gereğine, Bi'r-i Mâûna katliamından paçayı kurtaran Amr İbnu Ümeyye ed-Damrî'nin yanlışlıkla öldürdüğü Beni Kilab'tan iki kişinin diyetine ortak olmalarını teklif için onların yurduna uğramıştı. Bunlar Resulullah'ın birkaç sahâbesiyle yurtlarına gelmiş olmasını, bir suikast tertibi için iyi bir fırsat bildiler. "İstediğini verir, meseleyi hallederiz" dedikten sonra, sohbete tutup konuşurken, damdan üzerine bir değirmen taşı atmak üzere harekete geçtiler. Cenâb-ı Hakk vahyen, hazırlıklarını bildirince, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir işi varmış gibi sür'atle kalkıp Medine'ye gider. Beraberindekiler de bir müddet sonra Resulullah'a yetişirler. Onlara yahudilerin hazırlıklarını haber veren Aleyhissalâtu vesselâm, ani kalkışının sebebini açıklamış olur.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Muhammed İbnu Mesleme'yi göndererek "Beldemi terkedin. Burda artık benimle  beraber yaşayamazsınız. Siz bana malumunuz olan suikast teşebbüsünde bulundunuz. Size on günlük mühlet  tanıyorum. Bundan sonra kim görülürse boynu vurulacaktır" der.

Yahudiler göçmek için gerekli hazırlığa başlarlar. Bu esnada münafıkların lideri Abdullah İbnu Übey İbni Selül adam göndererek: "Memleketinizi  terketmeyin, kalelerinizde kalın. Benim  ikibin adamım var, kalelerinize girip sizi müdafaa ederler, gerekirse sizinle beraber ölürler. Ayrıca size Benî Kureyza (diğer bir yahudi kabilesi) ve Gatafanlı müttefikleriniz de yardımcı olur" der.

Benî Nadîr şefi bu vaade aldanıp Resulullah'a adam göndererek: "Biz yurdumuzu terketmiyoruz, elinden geleni arkaya koyma" der.

Resulullah: "Allahuekber!" der. Müslümanlar da tekbir getirirler. Aleyhissalâtu vesselâm: "Yahudiler  harab oldu!" der.

Resulullah ve Ashab, hemen gidip Benî Nadîr'i kuşatırlar. Onlara ne diğer yaudilerden, ne Gatafan ve ne de Abdullah İbnu Übey'den hiç bir yardım ve destek gelmez.

Resulullah kuşatmayı daraltır ve hurmalarını yakar. Neticeden me'yus olan Benî Nadîr sulh teklif eder. Resulullah, silahları hariç, bineklerinin taşıyabileceği kadar eşya götürmelerine müsaade eder. Onlar  bunu kabul ederler. Altıyüz deveye yükledikleri eşyalarıyla Hayber'e  giderler. Böylece onbeş günlük muhasara sonunda Medine Benî Nadîr yahudilerinden temizlenmiş olur. Müslümanlara bol mal ve silah kalır: Elli zırh, elli kalkan, üçyüzkırk kılıç, silah yönüyle  müslümanları fevkalâde güçlendirmiş olmalıdır.

2- Hassân İbnu Sâbit'in şiirinde geçen "Büveyre'de tutuşan yangın Beni Lüey  reislerine ehemmiyetsiz geldi" beyti Kureyş'i kınamadır. Çünkü Kirmânî'nin dediğine göre, Kureyza'nın şefi Ka'b İbnu Esed'in Resulullah'la akdini bozarak Hendek harbine ihanet etmelerine Kureyş sebep olmuştu. Kureyş, müslümanlara muhalefet eden her  hareketin destekçesi idi. Resulullah kendilerine yönelecek olursa, yardım etmeyi vaadetmişlerdi.

3- Hassân'a cevap veren Ebu Süfyan İbnu'l-Hâris, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın amcaoğludur, henüz kâfirdir.  Mekke fethinden sonra müslüman olmuştur.

Verdiği cevapta, yangının devamını Büveyre'nin etrafının da -yani Medine'nin-  yanmasını diler. Ve böyle olunca "yangından siz mi uzaktasınız, biz mi? Yani bu yangından Mekke mi yoksa Medine mi zarar görecek görürsün!" der.

Esasen, yangın kâfire zarar veren bir eylem olmasına rağmen, o zaman için kafir olan Ebu Süfyan'ın, kâfirlerin aleyhine olan bir şeyi dilememesi gerekir diye hatıra gelir. Ancak Büveyre'nin etrafına sirayet eden bir yangının temenni edilmesi, Medine'nin yanmasını dilemektir. Bu ise müslümanların aleyhinedir.

4- Rivayetin Müslim'den kaydedilen vechinde hadise üzerine Haşr suresinin 5. âyetinin indiği belirtilmektedir. Aslında, Benî Nadîr yahudilerinin Medine'den sürülüşü, onların bu gidiş esnasında evlerini  kendi elleriyle yıkışlarıyla ilgili muhtelif âyetler nazil olmuştur. Tefsir Bölümü'nde onlara temas ettiğimiz için burada tekrar etmeyeceğiz. (3. cilt 194. sayfa. 822 numaralı hadis; keza 823, 827 numaralı hadislere bakılmalıdır.)[2]

 

ـ4240 ـ2ـ وعن بنت محيصة عن أبيها قال: ]لَمَّا أعْلَمَ اللّهُ تَعالى رسولَهُ # بِمَا هَمَّتْ بِهِ الْيَهُودُ مِنَ الْغَدْرِ. قَالَ #: مَنْ ظَفِرْتُمْ بِهِ مِنْ رِجَالِ يَهُودَ فَاقْتُلُوهُ. قَالَتْ: فَوَثَبَ أبِي مُحَيِّصَةُ عَلى شَبِيبَةَ، رَجُلٌ مِنْ تُجَّارِ يَهُودَ فَقَتَلَهُ، وَكَانَ عَمِّي حُوَيِّصَةُ إذْ ذَاكَ لَمْ يُسْلِمْ وَكَانَ أسَنَّ مِنْ أبِي. فَجَعَلَ يَضْرِبُهُ وَيَقُولُ: أيْ عَدُوَّ اللّهِ، أمَا وَاللّهِ لَرُبَّ شَحْمٍ في بَطْنِكَ مِنْ مَالِهِ. قَالَتْ: فَقَالَ لَهُ أبِي قَتَلْتُهُ ‘نَّهُ أمَرَنِى بذلِكَ مَنْ لَوْ أمَرَنِي بِقَتْلِكَ مَا تَرَكْتُكَ. قَالَتْ: فَأسْلَمَ عَمِّي عِنْدَ ذلِكَ[. أخرجه أبو داود .

 

2. (4240)- Bintu Muhayyisa, babasından naklediyor: "Allah Teâlâ Hazretleri, Peygamberine, yahudilerin tasarladıkları suikasdı bildirince, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Yahudi erkeklerden kimi yakalarsanız onu hemen öldürün!" ferman buyurdu. Bunun üzerine babam Muhayyısa (radıyallahu anh), yahudi tüccarlarından biri olan Şebîbe'nin üzerine atılıp öldürdü. Amcam Huvayyısa o sırada henüz müslüman değildi ve babamdan daha yaşlıydı. Babama hem vuruyor ve hem de:

"Ey Allah'ın düşmanı! (onu nasıl öldürürsün?) Karnındaki  yağ belki de onun malından!" diyordu. Babam şu cevabı verdi:

"Bana onu yapmamı öyle bir zat emretti ki, eğer seni öldürmemi emretse seni de sağ bırakmazdım." Amcam o esnada müslüman oldu." [Ebu Dâvud, Harac 22, (3002).][3]

 

ـ4241 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]حَاَرَبَتِ النَّضِيرُ وَقُرَيْظَةُ رسولَ اللّهِ # فَأجْلَى بَنِي النَّضِيرِ وَأقَرَّ قُرَيْظَةَ، وَمَنَّ عَلَيْهِمْ حَتّى حَارَبَتْ قُرَيْظَةُ بَعْدَ ذلِكَ فَقَتَلَ رِجَالَهُمْ وَقَسَّمَ نِسَاءَهُمْ وَأمْوَالَهُمْ وَأوَْدَهُمْ بَيْنَ الْمُسْلِمِينَ[. أخرجه الشيخان وأبو داود.»الجََءُ« النفي عن ا‘وطان .

 

3. (4241)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Nadîr ve Kureyza yahudileri Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm ile savaştılar. O da Beni'n-Nadîr'i sürdü. Kureyza'yı yerinde bıraktı. Kureyza'ya ihsanda dahi bulundu. Sonradan onlar da Resulullah'la savaştılar. Aleyhissalâtu vesselâm da erkeklerini öldürdü, kadınlarını, mallarını, çocuklarını müslümanlar arasında taksim etti." [Buhârî, Megâzî 14, Müslim; Cihad 62, (1766); Ebu Dâvud, İmâret 23, (3005).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, daha önce hikayelerini kaydettiğimiz Beni'n-Nadîr yahudilerinden başka, diğer büyük bir kitleyi teşkil eden Kureyza yahudilerinin akibetini haber vermektedir. İhanetlerinin cezası olarak erkeklerin katli; kadın, mal ve çocuklarının müslümanlar arasında taksim edilmesi.

Bunların hikâyesi şöyle gelişmiştir:

a) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hicretle Medine'ye gelir gelmez, Medine'de yaşayan muhtelif gruplarla aralarındaki münasebetleri düzenleyen yazılı bir vesika tanzim etmişti. Günümüzün tabiriyle Kanun-i esasî (veya Anayasa) olarak vasıflandırılan bu antlaşmanın[5] 25. maddesinin a bendinde yahudilerin müslümanlarla tek bir ümmet (camia) teşkil ettikleri, dinlerinde hür oldukları belirtilmiş, 43. ve 44. maddelerde Kureyş'e ve onlara yardım edenlere arka çıkılmayacağı, onlardan gelecek saldırıya karşı Medine'nin elbirliğiyle müdafaa edileceği açık bir dille belirtilmişti.

b) Benî Kureyza, Hendek savaşı sırasında bu ahdi bozmuş şehri kuşatanların teşvik ve iğvalarına kapılarak savaşın en kritik bir anında Medine'yi  kuşatan İslam düşmanlarıyla işbirliği yapmıştı. Bilhassa Kureyza'nın o tarafa geçişi, müslümanların durumunu fevkalade sarsmış, halkın moralini bozup direnme gücünü kırmış, insanların içine korku hâkim olmaya başlamıştı. Hususen cephe gerisinde kalan kadın ve çocuklar hakkında korku büyüktü. Müslümaların bu nazik devresini Kur'an-ı Kerim  şöyle tasvir eder: "Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi. Gözler de  dönmüştü. Yürekler ağızlara gelmişti. Allah için çeşitli tahminlerde  bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler denenmiş ve çok şiddetli sarsıntıya uğratılmışlardı" (Ahzab 10).[6]

Benî Kureyza'nın ihaneti, müslümanların  durumunu sadece maddî değil, manevî  bakımdan da sarsmıştı.

c) Ahzâbın içine giren nifak, beklenen zaferin gecikmesi, çıkan fırtınalar şeklinde tecelli eden ilahi nusret sonucu, Mekkelilerin bir gece âniden çekilmeleriyle atlatılan beladan sonra sıra Benî Kureyza yahudilerinin cezalandırılmasına gelmişti.

İbnu Sa'd'ın kaydına göre, Resulullah savaş yerinden dönüp Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'nın hücresine girer girmez. Cebrâil aleyhisselam gelerek:

"Allah sana Benî Kureyza yahudilerine  yürümeni emrediyor. Ben onların üzerine gidiyorum. Tepelerine kalelerini sarsacağım!" der.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), derhal Ashab'a dellal çıkararak:

"Allah'ın Resûlü ikindi namazınızı Benî Kureyza yurdunda kılmanızı emrediyor!" duyurusunu yapar. Abdullah İbnu Ümmi Mektum'u Medine'ye halif bırakıp kendisi de cepheye koşar. Otuzaltı atlı, üçbin piyade ile Benî Kureyza kuşatılır. Resulullah seslenir: "Ey maymunların ve hınzırların kardeşleri! Benim, ben!"

Bu gazve hicretin beşinci yılında Zilkade ayının son haftasında bir çarşamba günü başlar. Onbeş gün sıkı bir muhasaradan sonra, Resulullah'a elçi gönderip:

"Bize Ebu Lübâbe İbnu Abdi'l-Münzir'i gönder!" derler.

Resulullah gönderir. Ancak bununla istişare ettikleri zaman onlara eliyle "kesileceksiniz" ma'nâsında boğazlanma işareti yapar. Ebu Lübâbe  bu davranışına pişman olur ve "Allah ve Resulüne ihanet ettim" diye oradan ayrılıp Resulullah'a da uğramadan mescide gidip  kendini bir direğe bağlar ve tevbesinin kabul edildiğine dair âyet gelmedikçe mescidden ayrılmamaya nezreder. 15 gün kadar yemeyi terkeder, bir ara düşüp bayılır, sonunda tevbesinin kabulüne dair Tevbe suresinin 102. âyeti nâzil olur. Resulullah gelip elleriyle çözünceye kadar bağlarını çözmez.

d) Hendek savaşı sırasında omuzundan yara alan ve mescidde tedavi görmekte olan Sa'd İbnu Muaz için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allahım,  Benî Kureyza'ya karşı içimde yanan öfke ateşi sönmeden ruhumu kabzetme!" ma'nâsında duada bulunur.

Sad İbnu Mu'az (radıyallahu anh) onların eskiden beri halifi (müttefiki) olması haysiyetiyle hakemliğini kabul ederler. Sad, "Allahın hükmü"ne muvafık olarak "Mukâtillerin öldürülmesine, kadın ve çocukların köleleştirilmesine ve mallarının taksimine hükmeder. Resulullah  hükmün Allah'ın hükmüne muvafık olduğunu söyler. Eli kılıç  tutan 600-700  arası  Kureyzalı tesbit edilir. Evleri muhacirlere taksim edilir. Silah  olarak 1500 kılınç, 300 zırh, 1000 ok, 1500 kalkan tesbit edilir.

Esirler arasında  Reyhâne Bintu Amr'ı Resulullah kendisine cariye olarak alır.[7]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/103.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/103-105.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/105-106.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/106.

[5] Bu antlaşma metnini Hicret'le ilgili bölümün Umumî Açıklama kısmında kaydedeceğiz.

[6] Az ileride Hendek savaşı anlatılacak (4259-4268. hadisler).

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/106-108.