* BEDİR GAZVESİ

 

ـ4229 ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ] شَاوَرَ رَسُولُ اللّهِ # حِينَ بَلَغَهُ إقْبَالُ أبِي سُفْيَانَ. فَتَكَلَّمَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، فَأعْرَضَ عَنْهُ. ثُمَّ تَكَلَّمَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، فَأعْرَضَ عَنْهُ فَقَامَ سَعْدُ بْنُ عُبَادَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، فَقَالَ: إيَّانَا تُرِيدُ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ فَوَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ أمْرَتَنَا أنْ نُخِيضَهَا الْبَحْرَ ‘خَضْنَاهَا، وَلَوْ أمَرْتَنَا أنْ نَضْرِبَ أكْبَادَهَا إلى بَرْكِ الْغِمَادِ لَفَعَلْنَا. قَالَ: فَنَدَبَ # النَّاسَ. فَانْطَلَقُوا حَتّى

نَزَلُوا بَدْراً وَوَرَدَتْ عَلَيْهِمْ رَوَايَا قُرَيْشٍ وَفيهِمْ غَُمٌ أسْوَدُ لِبَنِي الْحَجَّاجِ فَأخَذُوهُ. فَكَانَ أصْحَابُ رَسُولِ اللّهِ # يَسْألُونَهُ عَن أبِي سُفْيَانُ وَأصْحَابِهِ. فَيَقُولُ: مَالِي عِلْمٌ بَأبِي سُفْيَانَ، وَلكِنْ هذَا أبُو حَهْلٍ، وَعُتْبَةُ، وَشَيْبَةُ، وَأمَيَّةُ بْنُ خَلَفٍ، فإذَا قَالَ ذلِكَ ضَرَبُوهُ. فَقَالَ: نَعَمْ أنَا أُخْبِرُكُمْ. هذَا أبُو سُُفْيَانُ فإذَا تَركُوهُ فَسَألُوهُ. قَالَ: مَالِي بِأبِي سُفْيَانَ عِلْمٌ. وَلِكنِْ هذَا أبُو جَهْلِ، وَعُتْبَةُ، وَشَيْبَةُ، وَأُمَيَّةُ بْنُ خَلَفٍ فِي النَّاسِ. فإذا قَالَ هذَا أيْضاً ضَرَبُوهُ، وَرَسُولُ اللّهِ # قَائِمٌ يُصَلِّي. فَلَمَّا رَأى ذلِكَ انْصَرَفَ. قَالَ: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لِتَضْرِبُوهُ إذَا صََدَقَكُمْ، وَتَتْرُكُوهُ إذَا كَذَبَكُمْ؟ قَالَ: فَقَالَ رسولُ اللّهِ # هذَا مَصْرَعُ فُنٍ. قَالَ: وَيَضَعُ يَدَهُ عَلى ا‘رْضِ هَاهُنَا وَهَاهُنَا. قَالَ: فَوَاللّهِ مَا مَاطَ أحَدٌ مِنْهُمْ عَنْ مَوْضِعِ يَدِ رسولِ اللّهِ #[. أخرجه مسلم وأبو داود.»الرَّوَايَا« جمع رواية وهي المزادة، والمزاد هنا الجمال التي تحمل الرواي.و»المَصرعُ« موضع القتل.وقوله: »مَا مَاطَ« أي ما مال وعدل .

 

1. (4229)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kendisine Ebu Süfyan'ın gelmekte olduğu haber  verilince, ashabıyla istişare etti. Önce Ebu Bekr (radıyallahu anh) konuştu. Ondan yüzünü çevirdi (iltifat etmedi). Sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) konuştu. Ondanda yüzünü çevirdi. Derken Sa'd ibnu Ubâde (radıyallahu anh) (Resulullah'ın maksadı sezerek) ayağa kalktı ve "Ey Allah'n Resulü, biz (Ensârîler)i mi kastediyorsunuz? Nefsimi kudret elinde tutan zâta yemin ederim, eğer bize bineklerimizi denize sürmemizi emredecek olsanız, mutlaka (gözümüzü kırpmadan) daldırırız. Bize onlara binip Berkı'l-Gımâd'a gitmemizi emretseniz onu da yaparız!" dedi. Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) halkı hazırladı. Yola çıktılar ve Bedr'e kadar gelip indiler.

Orada, Kureyş'in  su almaya gönderdiği kimselerle karşılaştılar. İçlerinde Benî Haccâc'a ait siyâhî bir köle vardı. Onu yakaladılar. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ashabı Ebu Süfyan ve arkadaşları hakkında bilgi soruyorlardı. Köle:

"Ebu Süfyan hakkında bilgim yok. Ancak (burada) Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Umeyye İbnu Halef var!" dedi. O böyle söyleyince ashab onu dövdü. O da: "Evet, ben size haber veriyorum. Bu Ebu Süfyan'dır!" dedi. Onu  bıraktıkları  zaman başkaları sordular. O yine:

"Ben Ebu Süfyân hakkında bir şey bilmiyorum, lakin burada halkın içinde Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Umeyye İbnu Halef var!" dedi. Böyle söyleyince onlarda aynı şekilde dövdüler. Bu esnada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılıyordu. Bu hali görünce  namazı bıraktı ve: "Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun, size doğruyu söyleyince onu dövüyorsunuz! Yalan söyleyince de bırakıyorsunuz" dedi.

Râvi der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) elini koyarak "burası falancanın öldürüleceği yer, şurası feşmekancanın öldürüleceği yer" diye  teker teker gösterdi."

Râvi der ki: "Allah'a yemin olsun onlardan hiçbiri, Aleyhissalâtu vesselâm'ın elini koyduğu yerin dışına sapmadan, gösterdiği yerlerde öldürüldüler." [Müslim, Cihad 83, (1779); Ebu Dâvud, Cihâd 125, (2681).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın istişâre yaparken Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'i dinleyip onların konuşmalarına fazla iltifat etmemesi, bunların muhacir olmasından ileri gelmiş olabilir. Zira, umumî açıklama kısmında belirttiğimiz üzere, bidayette yapılmış olan antlaşma mucibince, Medineliler gazvelere iştirak etmek mecburiyetinde değildi. Ancak bu sefer Aleyhissalâtu vesselâm Kureyş müşriklerinin karşısına daha güçlü çıkabilmek için Medinelilerin de gazveye katılmasını arzu ediyor  olmalıdır. Ancak istiyordu ki, bu teklif onlardan gelsin.

Ensâr (radıyallahu anhüm)'ın iki liderinden biri olan Sa'd İbnu Mu'âz, Resulullah  (aleyhissalâtu vesselâm)'ın tavrından, Onun gerçek maksadını sezmiş olmalı ki, "Galiba bizi kastediyorsunuz" diyerek söz alır ve lideri olduğu kitle adına, Resulullah'a her hususta itaate  hazır olduklarını -önceki antlaşmaya rağmen- askerî bir sefere, mukateleye de hazır olduklarını beyan eder. 4231 numaralı rivayette de görüleceği üzere Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın savaşa can-u gönülden katılacağını işittiği  zaman, sevincinden yüzü parlayacak derecede memnun kalacaktır.

Hadisenin, daha teferruatlı bir vechini İbnu İshak'tan takip edelim: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Safvâ nâm  mevkiye gelince, Kureyş'in Bedr'e yöneldiği, Ebu Süfyân'ında beraberindeki (kervanla) paçayı kurtardığı haberi  ulaştı. Bunun üzerine (kervanın önünü kesmek gayesiyle yola çıkmış olan  Resulullah, durumun değiştiğini, Mekkelilerle savaşmak icabedeceğini anlayarak yanındaki) halkla istişare etti. Ebu Bekr kalkıp konuştu, güzel şeyler söyledi. Sonra Ömer kalktı, o da  öyle yaptı. Sonra Mikdad İbnu'l-Esved kalkıp: "Biz sana Hz. Musa'nın kavminin ona söylediği gibi: "Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturucularız" demiyoruz. Fakat diyoruz ki "Senin sağında,  solunda, önünde yer alıp seninle birlikte küffara arşı savaşacağız. Seni hak ile gönderen Zât'a yemin olsun bizi Berki'l-Gımâd'a da sevketsen önünde savaşacağız" der. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bana fikir beyan edin!" buyurur." Râvi der ki: "Bu sözü üzerine anladılar ki, Ensarı(n fikir beyan etmesini) arzu etmektedir. Aleyhissalâtu vesselâm onların muvafakat etmeyeceğinden endişe duyuyordu. Çünkü onlar kendisine, sadece şahsına kastedenlere karşı yardımcı olmak şartıyla bey'at etmişlerdi, düşman üzerine beraber yürümek şartıyla değil. Bunun üzerine Sa'd İbnu Muaz:

"Ey Allah'ın Resulu! Sen emredildiğin şeye hükmet, biz seninle beraberiz!" dedi. Onun bu sözü, Resulullah'ı sürûra ve memnuniyete garketti.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bu endişeye sevkeden  bazı tereddütlerin kendisine intikal etmiş olabileceğini ifade eden bir rivayeti İbnu Hacer, İbnu Ebî Hâtim'den kaydeder: Buna göre, Resulullah Medine'de iken kervanın yolunu kesmek gayesiyle  halkı yola çıkarmış idi, durum değişip savaş ihtimali mevzubahis edilince, "Biz hazır değiliz, savaşa tâkatımız yok" itirazı yükselir.  Rivayet aynen şöyle: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) biz Medine'de iken bize dedi ki:

"Ben Ebu Süfyan'ın kervanının haberini aldım. Onun önünü kesmeye gelir misiniz? Allah onu bize ganimet kılabilir."

Biz bu teklife: "Evet! dedik ve yola çıktık. Bir veya iki gün yürüdükten sonra: "Bizim haberimizi almışlar, savaş için hazırlık yapın!"  buyurdu.  Biz:

"Hayır, vallahi bunlarla savaşacak mecalimiz yok" dedik. Resulullah, önce söylediğini tekrar etti. Bunun üzerine Mikdâd:

"Biz sana Benî İsrail'in Hz. Musa'ya söylediğini söylemeyiz. Bilakis: "Biz seninle beraber mukatele edeceğiz" diyoruz" dedi.

Ebu Eyyub der ki: "Biz Ensar takımı: "Keşke biz de Mikdad gibi söyleseydik" temennisinde bulunduk. Bunun üzerine Allah Teâlâ hazretleri şu âyeti indirdi. "Nitekim Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş için çıkarmıştı. Halbuki, müslümanların birtakımı bundan hoşlanmamıştı." (Enfal 5).

Bazı rivayetler, Mikdâd (radıyallahu anh)'ın söylediği sözleri Sa'd İbnu Mu'âz'a  söyletir ise de mahfuz ve makbul olanı Mikdâd'ın söylemiş olmasıdır.[2]

 

ـ4230 ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]حدثني عمر بن الخطاب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ نَظَرَ رسولُ اللّهِ # إلى الْمُشْرِكِينَ وَهُمْ ألْفٌ، وَأصْحَابُهُ ثََثُمِائَةٍ وَتِسْعَةَ عَشَرَ رَجًُ. فَاسْتَقْبَلَ الْقِبْلَةَ ثُمَّ مَدَّ يَدَيْهِ. فَجَعَلَ يَهْتِفَّ بِرَبِّهِ: اللَّهُمَّ أنْجِزْلِي مَا وَعَدْتَنِي. اللَّهُمَّ آتِنِي اللَّهُمَّ إنْ تَهْلِكَ هذِهِ الْعِصَابَةُ مِنْ أهْلِ ا“سَْمِ َ تُعْبَدُ فِى ا‘رْضِ. فَمَا زَالَ يَهْتِفُ بِرَبِّهِ مَادّاً يَدَيْهِ حَتّى سَقَطَ رِدَاؤُهُ عَنْ مَنْكِبَيْهِ. فَأتَاهُ أبُو بَكْرٍ فَأخذَ رِدَاءَهُ فَألْقَاهُ عَلى مَنْكِبَيْهِ. ثُمَّ الْتَزَمَهُ مِنْ وَرَائِهِ وَقَالَ: يَا نَبِيَّ اللّهِ كَفَاكَ مُنَاشَدَتُكَ رَبَّكَ، فَإنَّهُ سَيُنْجِزُ لَكَ مَا وَعَدَكَ. فَأنْزَلَ اللّهُ تَعالى: إذْ تَسْتَغِيُونَ رَبَّكُمْ فَاسْتَجَابَ لَكُمْ أنِّي مُمِدُّكُمْ بِألْفٍ مِنْ المََئِكَةِ مُرْدِفِينَ: فَأمَدَّهُ اللّهُ تَعالى بِالْمََئِكَةِ[. أخرجه مسلم والترمذي.                    »العِصَابَةُ« الجماعة من الناس .

و»الْمُنَاشَدةُ« المسألة والطلب وابتهال إلى اللّه تعالى، وهي تفسير فجعل يهتف بربه.و»مُرْدِفِينَ« أي متتابعين يتبع بعضهم بعضاً .

 

2. (4230)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bana Ömer İbnu'l-Hattâb (radıyallahu anh) anlattı. Dedi ki: "Bedir günü olunca, Aleyhissalâtu vesselâm müşriklere bir baktı. Onlar bin kişiydiler. Halbuki ashabı  üçyüzondokuz kişi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle dua etmeye başladı:

"Ey Allahım! Bana vaadettiğin (zaferi) yerine getir. Allahım! Bana zafer ver! Ey Allahım, eğer ehl-i İslam'ın bu bölüğünü helak edersen artık yeryüzünde sana ibadet edilmeyecek!"

Ellerini uzatmış olarak yakarmalarına öyle devam eti ki, rıdası omuzundan düştü. Bunu gören Ebu Bekr (radıyallahu anh)  yanına gelerek rıdâsını aldı omuzuna attı, sonra arkasından yaklaşıp:

"Ey Allah'ın Resûlü! Rabbine olan yakarışın yeter. Allah Teâlâ Hazretleri sana vaadini mutlaka yerine getirecek!" dedi. O sırada azîz ve celîl olan Allah şu vahyi inzal buyurdu: "Hani siz Rabbinizden imdâd  taleb ediyordunuz da, O da: "Muhakkak ki  ben size meleklerden birbiri ardınca  bin(lercesi ile) imdad ediciyim" diyerek duanızı kabul buyurmuştu" (Enfâl 9). Gerçekten Hak Teâlâ Hazretleri o gün  meleklerle yardım etti." [Müslim, Cihâd 58, (1763); Buhârî, Megâzî 4; Tirmizî Tefsîr, Enfâl (3081); Ebu Dâvud, Cihad 131, (2690).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'ın Allah'a güveni Resulullah'ınkinden fazla gözükmektedir. Bu ise muvafık olmayan bir ma'nâ. Hattâbî şu açıklamayı yapar: "Hiç kimseye, Hz. Ebu Bekr'in Allah'a güveninin, bu halde Reslullah'tan fazla olduğu vehmine kapılması caiz olmaz. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bu hale sevkeden husus, O'nun ashabına olan şefkatidir. Kalplerini takviye etmek istemiştir. Zira bu, Resulullah'ın onlarla yaptığı ilk  ciddi savaştır. Burada teveccüh, dua ve yakarmalarda onların nefislerini teskin için mübâlağaya yer vermiştir. Çünkü onlar, Aleyhissalâtu vesselâm'ın duasının müstecab olduğunu biliyorlardı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekr'in, kendisine gelip artık yakarmayı bırakmasını söyleyince bırakmıştır. Zira Hz. Ebu Bekr'in itminan bulup mâneviyatının kuvvetlendiğini görünce, duasının kabul edildiğini anlamış oldu. İşte bundan dolayı Resulullah "Yakında o cemiyet bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar" (Kamer 45) diyerek duadan çıktı."[4]

 

ـ4231 ـ3ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]شَهِدْتُ مِنَ الْمِقْدَادِ بْنِ ا‘سْوَدِ مَشْهَداً ‘نْ أكُونَ صَاحِبَهُ أحَبُّ إلىَّ مِمَّا عُدِلَ بِهِ. أتَى النبيَّ # وَهُوَ يَدْعُو عَلى الْمُشْرِكِينَ يَوْمَ بَدْرٍ. فقَالَ: يَا رسولَ اللّهِ، إنَّا َ نَقُولُ كَمَا قَالَتْ بَنُوا إسْرَائِيلَ: اذْهَبْ أنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتَِ إنَّا ههُنَا قَاعِدُونَ وَلكِنْ امضِ وَنَحْنُ مَعَكَ عَنْ يَمِينِكَ وَعَنْ شِمَالِكَ وَبَيْنَ يَدَيْكَ وَخَلْفَكَ فَرَأيْتُ رسولُ اللّهِ # أشْرَقَ وَجْهُهُ وَسَرَّهُ[. أخرجه البخاري .

 

3. (4231)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Mikdâd İbnu'l-Esved'in ağzından gayet kesin bir söz söylediğine şahid oldum ki, o sözün sahibi olmak, bana (sevabca) ona denk olabilecek her kıymetli sözden daha sevimlidir. O (Resulullah) bu sırada halkı müşriklere karşı Bedr'e katılmaya davet ediyordu. Resulullah'a gelerek dedi ki:

"Ey Allah'ın Resûlü! Biz, Benî İsrâil'in, (Hz. Musa'ya): "Sen ve Rabbin ikiniz gidin savaşın, biz burada oturucularız!" dediği gibi diyecek değiliz. Bilakis, "Sen hükmet! Biz sağında, solunda önünde ve arkanda seninle beraberiz!" diyoruz."

Bu söz üzerine Resulullah'ın yüzünün parladığını ve sevinçle dolduğunu gördüm." [Buhârî, Megâzî 4, Tefsîr, Mâide 4.][5]

 

AÇIKLAMA:

 

Babın ilk hadisi (4229) ile ilgili olarak kaydedilen açıklama bu hadisteki bazı noktaları vuzuh kazandıracaktır, oraya bakılsın. [6]

 

ـ4232 ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ # يَوْمَ بَدْرٍ: هذَا جِبْرِيلُ آخِذُ بِرَأسِ فَرَسِهِ عَلَيْهِ أدَاةُ الْحَرْبِ[. أخرجه البخاري.»أدَاةُ الْحَرِبِ« آلتها وأراد بها السح .

 

4. (4232)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bedir günü buyurdular ki: "İşte Cebrâil aleyhisselam! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizâtı var, (yardımımıza  gelmiş durumda)!" [Buhârî, Megâzî 11.][7]

 

AÇIKLAMA:

 

Bedir savaşı, bazı müelliflerce menba-ı mucizat olarak tavsif edilecek kadar pek çok mucizenin yaşandığı, müşâhede edildiği bir gazvedir. İşte bu mucizelerden biri Cenab-ı Hakk'ın mü'minlere meleklerden  ordularla yardım etmesidir. Bu husus, daha önce kaydettiğimiz âyetle  de tescil edilmiştir (Enfâl 9).

Sadedinde olduğumuz hadis bu savaşa Cebrail aleyhisselam'ın da katıldığını göstermektedir. İbnu İshak, Ebu Vâkid el-Leysî'nin şu  şehâdetini kaydeder: "Bedir günü ben müşriklerden bir adamın peşine düşüyordum, boynunu uçurmak için. Ancak kılıcım daha ona ulaşmadan kellesi uçuyordu." Hz. Ali (radıyallahu anh)'tan da şu şehâdet rivayet edilmiştir: "Şiddetli bir rüzgar esti, böylesini hiç görmemiştim. Sonra şiddetli bir rüzgar daha esti. -Ravi der ki: "Zannederim bir üçüncü esintiden daha bahsetmişti."- Birincisi Cebrâil aleyhisselam idi. İkincisi Mikâil aleyhisselam idi, üçüncüsü de İsrafil aleyhisselam. Mikâil aleyhisselam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın sağında idi.  Orada Ebu  Bekr de vardı. İsrâfil de solunda idi. Ben de orada idim."

Takıyyüddin Sübkî der ki: "Bana: "Cebrâil  aleyhisselamın tek bir  tüyü ile küffârı defetmeye kâdir olmasına rağmen, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte çok sayıda melaikenin savaşmasının hikmeti nedir?" diye soruldu. Şu cevabı verdim:

"Bu yapılan işin Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  ve ashabının olması, meleklerin de ordularda cari olan destek kuvvet gibi destek olmaları isteğine binaen böyle vâki olmuştur. Böylece zâhirî esbaba ve Cenâb-ı Hakk'ın kullarına tatbik  ettiği  sünnete burada da uyulmuş oldu."[8]

 

ـ4233 ـ5ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]خَرَجَ

رسولُ اللّهِ # يَوْمَ بَدْرٍ في ثََثِمِائَةٍ وَخَمْسَةَ عَشَرَ رَجًُ مِنْ أصْحَابِهِ فَلَمَّا انْتَهى إلَيْهَا قَالَ: اللَّهُمَّ إنَّهُمْ جِيَاعٌ فَأشْبِعْهُمْ. اللَّهُمَّ إنَّهُمْ حُفَاةٌ فَاحْمِلْهُمْ. اللَّهُمَّ إنَّهُمْ عُرَاةٌ فَاكْسُهُمْ. فَتَحَ اللّهُ لَهُ يَوْمَ بَدْرٍ فَانْقَلَبُوا حِينَ انْقَلَبُوا، وَمَا مِنْهُمْ رَجُلٌ إَّ وَقَدْ رجَعَ بِجَمَلٍ أوْ جَمَلَيْنِ، وَاكْتَسَوْا وَشَبِعُوا[. أخرجه أبو داود .

 

5. (4233)- İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Bedir  günü, ashabından üçyüzonbeş kişi ile yola çıktı. Bedir'e gelince:

"Allahım bunlar açtır, doyur! Allahım bunlar ayakkabısızdır, bindir! Allahım bunlar çıplaktır giydir!" diye dua etti. Allah Bedir günü fetih ve zafer müyesser etti. Savaş bitince döndüler. Savaşa katılanlardan her biri bir veya iki deve ile döndüler. Elbiseler giydiler, doydular da." [Ebu Dâvud, Cihâd 157, (2747).][9]

 

ـ4234 ـ6ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا كَانَ يَوْمُ بَدْرٍ قَاتَلْتُ شَيْئاً. ثُمَّ أتَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # أنْظُرُ مَا صَنَعَ فَإذَا هُوَ سَاجِدٌ يَقُولٌ: يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ أسْتَغِيثُ. ثمَّ ذَهَبْتُ فَقَاتَلْتُ شَيْئاً. ثُمَّ جِئْتُ وَهُوَ عَلى حَالِهِ سَاجِدٌ يَقُولُ: يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ بِرَحْمَتِكَ أسْتَغِيثُ. ثُمَّ رَجَعْتُ فَقَاتَلْتُ. ثُمَّ جِئْتُ فَإذَا هُوَ كَذلِكَ حَتّى فَتَحَ اللّهُ عَلَيْهِ[. أخرجه رزين .

 

6. (4234)- Hz. Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bedir savaşı başlayınca bir miktar savaştım. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına geldim. Ne yaptığına bakmak istiyordum. Secde etmiş, şöyle diyor buldum:

"Ey hayy (diri) olan, ey kayyûm olan (kainatı ayakta tutan) Allahım, rahmetinle sana sığınıyor yardımını taleb ediyorum!"

Oradan ayrılıp tekrar bir miktar daha savaştım, tekrar geldim, o hâlâ secde halinde idi ve:

"Ey hayy olan, kayyûm olan Allahım, rahmetinle sana sığınıyor, yardımını taleb ediyorum!" diyordu. Ben tekrar döndüm savaşmaya gittim. Bir müddet sonra yine geldim. Hâlâ aynı halde devam ediyordu. Allah zafer verinceye kadar bu halde devam etti."  [Rezîn tahric etmiştir. İbnu Hacer, Hâkim ve Nesâî'nin rivayet ettiğini belirtir. (Fethu'l-Bari 8, 291).][10]

 

AÇIKLAMA:

 

Bedir Harbinin rivayetlere intikal etmiş dikkat çeken bir yönü, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın duasıdır. Alınması gereken bütün maddî, beşerî  tedbirler alındıktan sonra Aleyhissalâtu vesselâm Rabbine yönelip dualar yapıyor, yalvar yakar oluyor, secdelere kapanıyor. Bu hali o kadar dikkat çekicidir ki, dualarının, muhtelif rivayetlerde farklı şekillerde yer aldığını görmekteyiz. 4230 numaralı hadiste, İbnu Abbâs  (radıyallahu anhümâ), daha düşmanın çokluğunu görür görmez, omuzundan ridası düşecek derecede ellerini kaldırıp yakarmaya başladığını, aralıksız devam ettiğini, Hz. Ebu Bekr'in gelerek teselli ettiğini anlatmıştı. Bazı tariklerde iki rek'at namaz kıldıktan sonra o yakarışları yaptığı belirtilir. Râviler Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bu esnada farklı dualar okuduklarını rivayet ederler:

* "Allahım beni yardımsız bırakma!"

* "Allahım beni mahrum kılma, Allahım beni terketme, Allahım va-adettiğin nusreti diliyorum."

* "Allahım işte Kureyş! Kibir ve azametle gelmiş, mücadele ediyor, Resûlünü tekzib ediyor. Allahım (bunlara karşı) vaadettiğin yardımı diliyorum."

Sadedinde olduğumuz rivayette ise, Resulullah'ın uzun müddet secde hâlinde kalarak yakardığını, yalvardığını görmekteyiz.

Süheylî der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın duaya durup ısrarla devam ve gayretinin sebebi şudur: Çünkü o meleklerin savaşa giriştiklerini, ensarın da ölümü ararcasına düşmana saldırdıklarını görmüştü. Cihad ise bazan silahla olur, bazan da dua ile. Savaşın sünneti de, imamın, ordunun gerisinde yer almasıdır. O, burada nefsinin rahatı için değil, askerlerle birlikte savaşmak üzere bulunduğuna göre, onun da iki savaş şeklinden biriyle meşgul olması gerekirdi. O da böyle yaptı. İkinci şekli, duayı iltizam etti."[11]

 

ـ4235 ـ7ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ] مَرَرْتُ فَإذَا أبُو

جَهْلٍ صَرِيعٌ قَدْ ضُرِبَتْ رِجْلُهُ. فَقُلْتُ: يَا عَدُوَّ اللّهِ، قَدْ أخْزى اللّهُ اŒخِرَ. قَالَ: وََ أهَابُهُ عِنْدَ ذلِكَ. قَالَ: أبْعَدُ مِنْ رَجُلٍ قَتَلَهُ قَوْمُهُ. فَضَرَبْتُهُ بِسَيْفٍ غَيْرِ طَائِلٍ. فَلَمْ يُغْنِ شَيْئاً حَتّى سَقَطَ سَيْفُهُ مِنْ يَدِهِ. فَأخَذْتُهُ فَضَرَبْتُهُ حَتّى بَرَدَ فَنَفَّلَنِي رَسولُ اللّهِ # سَيْفَهُ[. أخرجه البخاري وأبو داود.قوله: »فنفلني« إلى آخره من زيادة رزين.قوله: »أبعدُ« قال الخطابي: هو خطأ وإنما هو أعمد بالعين قبل الميم، وهي كلمة للعرب معناها: هل زاد على رجل قتله قومه؟ هوّن على نفسه ما حل به من الهك، ويجوز أن  يكون خطأ: يعنى أنك استعظمت أمري واستبعدت قتلى فهل هو أبعد من رجل قتله قومه.وقوله »بَرَدَ« أي سكن، وأراد به الموت.وقوله »فنفَّلنِي سيفه« أي أعطانيه زيادة على نصِيبي .

 

7. (4235)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "(Bedir günü savaş meydanından) geçiyordum. Ebu Cehl'in ayağından isabet  alarak yıkılmış olduğunu gördüm.

"Ey Allah'ın düşmanı! Ey Ebu Cehil, nihayet  Allah seni de böyle rüsvay etti!" dedim (ve ilaveten): "Bu halde ondan korkacak değilim!" dedim. (Ebu  Cehil):

"Kavminin öldürdüğü kimseden daha şereflisi var mıdır?" diye cevap verdi. Ben, keskin olmayan bir kılıçla vurdum. Bu, bir işe yaramadı. Kendi kılıncı elinden düşünceye kadar vurdum. Onu alıp, onunla vurup geberttim. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun kılıncını bana (ganimet  hissemden fazla olarak) verdi." [Buhârî, Megâzî, 8, Ebu Dâvud, Cihâd 142. (2709).][12]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada, İslâm'ın en azılı düşmanı Ebu Cehl'in ölümü anlatılmaktadır. Ebu Cehil bidayetten beri İslam'ın ve Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın en sistemli, en ısrarlı ve en merhametsiz düşmanı olmuştur. Bedir savaşını hazırlayan, hatta buna katılmak istemeyen Ümeyye İbnu Halef gibilerini de zorla dahil eden kimse idi.

Ebu Cehl'i yaralayıp yıkan kimselerin Afrâ adında bir kadının Mu'az ve Muavvız adlarında iki oğlu olduğu Buhârî rivayetinde gelmiştir. İbnu Mes'ud'un onu öldürüşü, ölüm  anında ona söyledikleri Ebu Cehl'in verdiği cevap muhtelif  rivayetlerde gelmiştir. Esas olan şu ki İbnu Mes'ud onu  ölümüne yakın yakalamış ve kellesini koparıp Resulullah'a getirmiştir.

Aleyhissalâtu vesselâm Ebu Cehl'in öldürüldüğünü görünce: "İslam'ı ve müslümanları aziz kılan Allah'a hamdolsun!" demiş ve  bunu üç kere tekrar etmiştir.

Allah'ın dinine düşman olan kimin izzeti baki kalmıştır? Firavunlar, Nemrudlar, Şeddâdlar, Karunlar, Karl Markslar, Leninler, Maolar... Hepsinin sonucu hüsranla, kapanmış insanlık onları lanetle anmakta ittifak etmiştir. Hayırlı son, müttakîlere![13]

 

ـ4236 ـ8ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا بَعَثَ أهْلُ مَكَّةَ في فِدَاءِ أسْرَاهُمْ بَعَثَتْ زَيْنَبُ فِي فِدَاءِ زَوْجِهَا أبِي الْعَاصِ بْنِ الرَّبِيعِ بِمَالٍ. وَبَعَثَتْ فِىهِ بِقَِدَةٍ لَهَا كَانَتْ عِنْدَ خَدِيجَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها أدْخَلَتْهَا بِهَا عَلى أبي الْعَاصِ. فَلَمَّا رَآهَا رسولُ اللّهِ # رَقَّ لَهَا رِقَّةً شَدِيدَةً. ثُمَّ قَالَ: إنْ رَأيْتُمْ أنْ تُطْلِقُوا لَهَا أسِيرَهَا وَتَرُدُّوا عَلَيْهَا الَّذِي لَهَا؟ فقَالُوا: نَعَمْ. وَكَانَ # أخَذَ عَلََيْهِ أوْ وَعَدَهُ أنْ يُخْلِّي سَبِيلَ زَيْنَبَ إلَيْهِ، وبَعَثَ # زَيْدَ بْنَ حَارِثَةَ وَرَجًُ مِنْ ا‘نْصَارِ فقَالَ لَهُمَا: كُونَا بِبَطْنِ يَأجِجَ حَتّى تَمُرَّ بِكُمَا زَيْنَبُ فَتَصْحَبَاهَا حَتّى تَأتِيَا بِهَا[. أخرجه أبو داود .

 

8. (4236)- Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Mekke halkı, esirlerinin fidye-i necatlarını gönderdikleri zaman, (Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kerîmeleri) Zeyneb de kocası Ebu'l-Âs İbnu'r-Rebî'in fidye-i necâtı olarak mal gönderdi. Bunun gönderdikleri arasında Hz. Hatice (radıyallahu anhâ)'nin Ebu'l-Âs'la evlenmesi sırasında Zeyneb'e vermiş olduğu bir kolye de vardı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu kolyeyi görünce son derece duygulandı ve:

"İsterseniz Zeyneb'in  esirini serbet bırakın ve kolyesini de ona iade edin!" buyurdular. Ashab: "Baş üstüne!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ebu'l-As'dan Zeyneb'i kendine göndermesi [hicretine izin vermesi] hususunda söz aldı -veya Ebu'l-Âs... vaadetti- Aleyhissalâtu vesselâm ensar'dan bir zatla Zeyd İbnu Hârise (radıyallahu anhümâ)'yi, Zeyneb'i getirmek üzere gönderdi ve onlara: "Batn-ı Ye'cic'e gidin. Orada, size Zeyneb uğrayacak, buraya gelinceye  kadar ona refakat edin" emir buyurdu." [Ebu Dâvud, Cihad 131, (2692).][14]

 

AÇIKLAMA:

 

Bedir esirlerinin bir kısmından fidye-i necat alınmış, bir  kısmı meccânen serbest bırakılmış bir kısmı da müslüman çocuklara okuma yazma öğretme mukabilinde serbest  bırakılmıştı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın damadı olan Ebu'l-Âs de meccânen serbest bırakılanlar arasında yer almıştır. Buna da, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın çok sevdiği merhume zevcesi  Hz. Haticeye ait bir kolyenin fidye-i necât olarak gönderildiğini görmesi sebep olmuştur. Bu kolyeyi görünce fevkalâde duygulanan Hz. Peygamber, kolyenin sahibine iadesini ve Ebu'l-Âs'ın meccânen serbest bırakılmasını teklif ediyor ve Ashab bunu kabul ediyor.  Resulullah, Ebu'l-Âs'dan zevcesi Zeyneb'in Medineye hicretine izin verilmesi hususunda söz alır.

Ebu'l-Âs sözünde duracak, Zeyneb (radıyallahu anhâ)'ya Medine'ye gelmesi  için müsaade edecektir. Ancak Mekkeli müşriklerden bazıları, hicreti sırasında önünü kesip mani olmak isteyecekler ve bu arbede sırasında devesinden düşen hamile Zeyneb, düşük yapacaktır.[15]

 

ـ4237 ـ9ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]خَرَجَ رسولُ اللّهِ # قِبَلَ بَدْرٍ فَلَمَّا كَانَ بِحَرَّةِ الْوَبَرَةِ أدْرَكَهُ رَجُلٌ قَدْ كَانَ يُذْكَرُ مِنْهُ جُرْأةٌ وَنَجْدَةٌ. فَفَرِحَ أصْحَابُ رَسُولِ اللّهِ # حِينَ رَأوْهُ. فَلَمَّا أدْرَكَهُ قَالَ لِرَسُولِ اللّهِ #: جِئْتُ ‘تَّبِعَكَ وَأُصِيبَ مَعَكَ. فقَالَ #: تُؤْمِنُ بِاللّهِ  وَرَسُولِهِ؟ قَالَ: َ. قَالَ: فَارْجِعْ، فَلَنْ أسْتَعِينَ

بِمُشْرِكٍ. قَالَتْ: ثُمَّ مَضى حَتّى إذَا كَانَ بِالشَّجَرَةِ أدْرَكَهُ الرَّجُلُ. فقَالَ: كَمَا قَالَ أوَّلَ مَرَّةٍ. فقَالَ لَهُ # كَمَا قَالَ أوَّلَ مَرَّةٍ. قَالَ ارْجِعْ فَلَنْ أسْتَعِينَ بِمُشْرِكٍ. ثُمَّ رَجَعَ فَأدْرَكَهُ بِالْبَيْدَاءِ. فقَالَ لَهُ كَمَا قَالَ أوَّلَ مَرَّةٍ؛ وَقَالَ: هَلْ تُؤْمِنُ بِاللّهِ وَرَسُولِهِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَانْطَلِق فَانْطَلَقَ مَعَهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي .

 

9. (4237)- Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah  (aleyhissalâtu vesselâm) Bedir cihetine yola çıktı. Harratu'l-Vebere'ye varınca arkasından cüret ve  Şecaatiyle tanınan bir adam ona yetişti. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Ashabı onu görünce sevindiler. Adam  kavuşunca Resulullah'a: "Ben sana uymak ve seninle birlikte yaralanmak için geldim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah ve Resûlüne inanıyor musunuz?" diye sordu. Adam: "Hayır!"  dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Öyleyse dön. Ben müşrikten yardım  taleb etmem" buyurdu.

Hz. Âişe devamla der ki:

"Adam gitti sonra bir ağacın  yanında Aleyhissalâtu vesselâm'a yine yetişti ve önceki söylediğini yine söyledi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da önceki sözünü aynen tekrar etti:

"Geri dön, ben müşrikten yardım  taleb etmem" dedi. Adam döndü. Ancak Beyda'da tekrar yetişti. Önceki söylediğini aynen yine söyledi. Resulullah da:

"Allah'a ve Resûlüne inanıyor musun?" dedi. Adam bu sefer: "Evet!"  dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Öyleyse yürü!" buyurdu. Adam orduya katıldı." [Müslim, Cihad 150, (1817); Tirmizî, Siyer 10, (1558); Ebu Dâvud, Cihad 153, (2732).][16]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Vebere: Medine'ye dört millik uzaklıkta bir yer adıdır.

2- Burada Resulullah "Müşrikten yardım istemem" buyurmaktadır. Ancak daha  önce 4214 numaralı hadiste geçtiği üzere Aleyhissalâtu vesselâm, henüz müşrik olan Safvân İbnu Ümeyye (radıyallahu anh)'tan kırk kadar zırh almıştır. Bunu esas alan hadisler, kâfirden yardım almanın câiz olduğunu söylemişlerdir. Üstelik Safvân'la ilgili rivayet buna nazaran muahhardır, yani nasih durumundadır. Âlimler, "kâfir yardım hususunda iyi niyetli ise, yardımına ihtiyaç da varsa, yardım almak caizdir, değilse, mekruhtur" demişlerdir.

İbnu Sa'd'ın Uhud savaşına çıkarken "Abdullah İbnu Ubey'in halîfi" olarak orduya katılmak isteyen bir grup yahudinin teklifini Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın reddederken ifade buyurdukları gerekçe, bu meseleye bir başka  buud kazandıracağı için kaydediyoruz: " Şirk ehline karşı şirk ehlinden yardım almayın."

Cevaz esas olsa da kâfirden yardım almamaya çalışmayı esas ittihaz etmelidir. Müslüman alınan yardımın, yardım yapana karşı bağımlılık, boynu eğrilik yapacağını bilerek, her hususta müstağni  kalmanın gayreti içerisinde olmalıdır. Hele askerî ve iktisadî sahalarda! Bu, en nâzik durumlarda mahrumiyete, musibete dönebilir.

Ayrıca, hadisten hareketle, kâfir savaşa  alınsa bile, ganimetten hisse verilmeyip, atiyye nevinden bahşiş verileceğine hükmedilmiştir. Ebu Hanîfe, Şâfiî Mâlik ve ülemânın cumhuru bu görüştedir. Zührî ve Evzâî onlara hisse verileceği görüşündedir.[17]

 

ـ4238 ـ10ـ وعن أبي الطفيل رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ حَذِيفة بن اليمان رَضِيَ اللّهُ عَنْهما ماَ مَنَعَنِي أنْ أشْهَدَ بَدْراً إَّ أنِّي خَرَجَتُ أنَا وَأبِي الْحُسَيْلِ فَأخَذَنَا كُفَّارُ قُرَيْشٍ فَقَالُوا: إنَّكُمْ تُرِيدُونَ مُحَمَّداً. فَقُلْنَا: مَا نُرِيدُ إَّ الْمَدِينَةَ. فَأخذُوا مِنَّا عَهْدَ اللّهِ وَمِيثَاقَهُ أنْ َ نُقَاتِلَ مَعَهُ. فَلَمَّا أتَيْنَا الْمَدِينَةَ ذُكِرَ ذلِكَ لَهُ #. فقَالَ: انْصَرِفَا. نَفِي لَهُمْ وَنَسْتَعِينُ بِاللّهِ تَعالى عَلَيْهِمْ[. أخرجه مسلم .

 

10. (4238)- Ebu't-Tufeyl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Huzeyfe İbnu'l-Yemân (radıyallahu anhümâ) dedi ki: "Benim Bedr'e katılmama mani olan şey şudur: Ben ve babam el-Hüseyl ikimiz beraber yola çıkmıştık. Kureyş  kâfirleri bizi tuttular ve:

"Siz muhakkak Muhammed'in yanına gitmek istiyorsunuz!" dediler. Biz de:

"Hayır, ona gitmiyoruz, Medine'ye gitmek istiyoruz!" dedik. Bunun üzerine bizden, Muhammed'in safında yer alıp beraber savaşmayacağımız hususunda Allah'a ahd ve misak aldılar. Biz Medine'ye gelince, durumu Resulullah'a arzettik.

"Haydi gidin. Biz onlara verdiğiniz  sözü tutar, onlara karşı Allah'tan yardım dileriz!" buyurdular." [Müslim, Cihâd 98, (1787).][18]

 

AÇIKLAMA:

 

Ülemadan bir kısmı verilen sözün tutulmasına kanidir. İmam Mâlik bu görüştedir. Hadisin zâhiri de bunu âmirdir. Ancak çoğunluk harp şartlarında verilen sözün tutulmaması gerektiğine kânidir. Hanefî ve Şâfiî ülemâ böyle hükmeder. Ayrıca bir hadiste Aleyhissalâtu vesselâm,  ailenin dirliği için kocanın hanımına, insanların arasını bulmak, küsleri barıştırmak için ve bir de harpte yalan söylemeye cevaz vermiştir. Huzeyfe ve babasına (radıyallahu anhüma) Resulullah'ın, sözlerini tutmayı tavsiye etmesi "Ashab'ın verdikleri sözde durmadıkları şüyû bulmasın diyedir" şeklinde tevil edilmiştir.[19]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/88-89.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/89-91.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/92.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/92-93.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/93.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/93.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/94.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/94.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/95.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/95-96.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/96.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/97.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/97-98.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/98-99.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/99.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/100.

[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/100-101.

[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/101-102.

[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/102.