* MÛTA GAZVESİ

 

ـ4271 ـ1ـ عَنِ ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قَالَ: ]أمَّرَ رَسُولُ اللّهِ # فِي غَزْوَةِ مُؤْتَةَ زَيْدَ بْنِ حَارِثَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنْ قُتِلَ زَيْدٌ فَجَعْفَرٌ، وَإنْ قُتِلَ جَعْفَرٌ فَعَبْدُاللّهِ بْنُ رَوَاحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم. قَالَ عَبْدُاللّهِ: كُنْتُ فِيهِمْ فِى تِلْكَ الْغَزْوَةِ فَلْتَمَسْنَا جَعْفَرَ بْنَ أبِي طَالِبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فَوَجَدْنَاهُ فِي الْقَتْلَى وَوَجَدْنَا فِيمَا أقْبَلَ مِنْ جَسَدِهِ بِضْعاً وَتِسْعِينَ مَا بَيْنَ رَمْيَةِ وَطَعْنَةٍ؛ زَادَ فِي رِوَايَةٍ: لَيْسَ مِنْهَا شَىْءٌ فِى دُبُرِهِ[. أخرجه البخاري.

 

1. (4271)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mûta gazvesinde Zeyd İbnu Hârise (radıyallahu anhümâ)'yı emir (komutan) tayin etti ve dedi ki:

"Eğer Zeyd öldürülecek olursa, komutan Ca'fer'dir. Ca'fer öldürülecek olursa Abdullah İbnu Ravâha'dır" (radıyallahu anhüm).

Abdullah der ki: "Bu gazvede aralarında ben de vardım. (Bir ara) Cafer İbnu Ebî Talib (radıyallahu anh)'ı aradık. Onu ölüler arasında bulduk. Öyleydi ki cesedinin ön cephesinde doksan küsür ok ve mızrak yarası saydık." Bir rivayette de şu ziyadeyi ilave etmiştir: "Arka tarafında hiç yara yoktu." [Buhârî, Meğâzî 44.][1]

 

ـ4272 ـ2ـ وَعَنْ أنَسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # نَعى زَيْداً وَجَعْفَراً وَابْنَ رَوَاحَةَ لِلنَّاسِ قَبْلَ أنْ يَأتِيهِمْ خَبرُهُمْ. فقَالَ: أخَذَ الرَّايَةَ زَيْدٌ فَأُصِيبَ. ثُمَّ أخَذَهَا جَعْفَرٌ فَأُصِيبَ. ثُمَّ أخَذَهَا عَبْدُاللّهِ بْنُ رَوَاحَةَ فَأُصِيبَ، وَإنَّ عَيْنَيْ رسولِ اللّهِ # لَتَذْرِفَانِ. ثُمَّ أخَذهَا سَيْفٌ مِنْ سُيُوفِ اللّهِ: خَالِدُ بنُ الْوَلِىدِ مِنْ غَيْرِ إِمْرَةٍ فَفَتَحَ اللّهُ تَعالى لَهُ[. أخرجه البخاري والنسائي.»ذَرِفَتِ الْعَيْنُ« إذَا سَالَ دَمْعُهَا .

 

2. (4272)- Hz.  Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Zeyd, Cafer ve İbnu Ravâha'nın öldüklerini onlardan haber gelmezden önce bildirdi. Şöyle demişti:

"Bayrağı Zeyd aldı ve isabet aldı (öldü). Bayrağı ondan sonra Ca'fer aldı o da öldü. Sonra Abdullah İbnu Ravâha aldı, o da öldü. -Böyle deyince Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın gözleri yaşla doldu.- (Resulullah sözlerine devam etti): Bayrağı,sonra Allah'ın kılıçlarından bir kılıç, tâyin edilmeksizin aldı: Halid İbnu'l-Velid... Allah Teâla Hazretleri ona zafer verdi." [Buhârî, Cenâiz 4, Cihâd 7, 183, Menâkıb 25, Fedaili'l-Ashâb 25, 44; Nesâî, Cenâiz 27, (4, 26).] [2]

 

ـ4273 ـ3ـ وَعَنْ قَيْسِ بْنِ أبِي حَازِمٍ قَالَ: ]سَمِعْتُ خَالِداً يَقُولُ: لَقَدْ اِنْقَطَعَ فِي يَدِي يَوْمَ مُؤْتََةَ تِسْعَةُ أسْيَافٍ، فَمَا بَقِىَ في يَدى اَِّ صَفِيحَةٌ يَمَانِيَّةٌ[. أخرجه البخاري .

 

3. (4273)- Kays İbnu Ebî Hâzım (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hâlid'in şöyle söylediğini işittim: "Mûta günü elimde dokuz kılıç kırıldı. Elimde sadece  Yemen'de mamul bir safîha (geniş demirli kılıç) kaldı." [Buhârî, Megazî 44.][3]

 

ـ4274 ـ4ـ وَعَنْ عَوْفِ بْنِ مَالِكٍ ا‘شْجَعِىِّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَالَ: ]خَرَجْتُ مَعَ زَيْدِ ابْنِ حَارِثَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه في غَزْوَةِ مُؤْتَةَ وَرَافَقَنِى مَدَدِىٌّ مِنَ الْيَمَنِ لَيْسَ مَعَهُ غَيْرُ سَيْفِهِ فَنَحَرَ رَجُلٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ جَزُوراً. فَسَألَهُ الْمَدَدِىُّ طَائِفَةً مِنْ جِلْدِهِ. فَأعْطَاهُ إيَّاهُ فَاتَّخَذَهُ كَهَيْئَةِ الدَّرَقَةِ وَمَضَيْنَا فَلَقِينَا جُمُوعَ الرُّومِ، وَفِيهِمْ رَجُلٌ عَلى فَرسٍ أصْفَرَ عَلَيْهِ سَرْجٌ مُذََهَّبٌ. فَجَعَلَ الرُّومىُّ يَفْرِى بِالْمُسْلِمِينَ فَقَعَدَ لَهُ الْمَدَدِىُّ خَلْفَ صَخْرَةٍ فَمَرَّ بِهِ الرُّومىُّ. فَعَرْقَبَ فَرَسَهُ بِسَيْفِهِ فَخَرَّ الرُّومىُّ فَعََهُ بِسَيْفِهِ فَقَتَلَهُ وَحَازَ فَرَسَهُ وَسَِحَهُ. فَلَمَّا فَتَحَ اللّهُ عَلى الْمُسْلِمِينَ بَعَثَ إلَيْهِ خَالِدُ بْنُ الْوَليدِ فَأخَذَ مِنْهُ بَعْضَ السَّلَبِ. قَالَ عَوْفٌ: فَأتَيْتُ خالِداً، فَقُلْتُ لَهُ: أمَا عَلِمَتَ أنْ رَسُولَ اللّهِ # قَضى بِالسَّلَبِ لِلْقَاتِلِ؟ قَالَ: بَلى. وَلكِنِّى اسْتَكْثَرْتُهُ لَهُ. فَقُلْتُ: لَتَرُدَّنَّهُ إلَيْهِ أوْ ‘عَرِّفَنَّكَهَا عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ #. فَأبى أنْ يَرُدَّ عَلَيْهِ. قَالَ عَوْفٌ: فَلَمَّا اجْتَمَعْنَا عِنْدَ رَسُولِ اللّهِ # قَصَصْتُ عَلَيْهِ قِصَّةَ الْمَدَدِىِّ وَمَا فَعَلَ خَالِدٌ. فقَالَ رسولُ اللّه #: يَا خَالِدُ مَا حَمَلَكَ عَلى مَا صَنَعْتَ؟ قَال: اِسْتَكْثَرْتُهُ. فقَالَ: رُدَّ عَلَيْهِ الَّذِِى أخَذْتَ

مِنْه. فَقُلْتُ: دُونَكَهَا يَا خَالِدُ، ألَمْ أوْفِ لَكَ. فَقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: وَمَا ذَاكَ؟ قَالَ: فَأخْبَرْتُهُ. قَالَ: فَغَضِبَ # وَقَالَ: يَا خَالِدُ َ تَرُدَّ  عَلَيْهِ، هَلْ أنْتُمْ تَارِكُونَ لِى أُمَرَائِى؟ لَكُمْ صِفْوَةُ أمْرِهِمْ وَعَلَيْهِمْ كَدَرُهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود.»يَفْرِى بِالمُسْلِمِينَ« الفرىُ القَطْعُ، وَهوَ كِنَايَةٌ عن شِدّةٍ فَكنايتَهُ فيهم.وقولهُ »‘عْرِفَنَّكَهَا« أىْ ‘جَازِيَنَّكَ بها حتّى تعرف صنيعك هذا. وقوله »دُونكها« أى خذها كأنّه وفاءٌ له بما وعده.و»صِفْوَةُ الشَّىْءِ« بكَسر الصاد خالصَتهُ إذا اثبتّ الهاء كسرت الصاد وإذا حذفتها فتحتها، فقلت صفْو الشّىْءِ .

 

4. (4274)- Avf İbnu Mâlik el-Eşca'î (radıyallahu anh) anlatıyor: "Mûta gazvesine Zeyd İbnu Hârise (radıyallahu anh) ile birlikte çıktım. Bana Yemenli bir asker refâkat etti ki, üzerinde  sadece bir kılıncı vardı. Müslümanlardan biri bir deve kesti. Yemenli, ondan derinin bir parçasını istedi, o da verdi. Yemenli ondan kendine bir nevi kalkan yaptı. Yolumuza devam ederken bir Rum birliğiyle karşılaştık. Onlar arasında, üzerinde müzehheb (altın işlemeli) eğer taşıyan sarı bir at üzerinde bir adam vardı. Adamın silahı da müzehheb idi. Rumî adam müslümanlara şiddetle saldırmaya başladı. Yemenli asker de bir kayanın arkasında saklanarak onu takibe başladı. Derken rumî ona uğradı. Yemenli kılıncıyla atın ayaklarını kırdı ve Rumî yere düştü. Hemen  kılıcıyla üzerine atılıp adamı öldürdü. At(ta olanları) ve silahı aldı.

Allah Teâla Hazretleri müslümanlara zafer müyesser edince, Hâlid İbnu'l-Velid adama birini göndererek selebden (öldürdüğü kimsenin eşyalarından el  koyduğu şeylerden) bazısını ondan aldı.

Avf der ki: "Ben Hâlid'e gelerek, kendisine:

"Bilmiyor musun, Resulullah, selebin öldürene ait olduğuna hükmetmiştir!"  dedim.

"Elbette biliyorum. Fakat aldıkları gözüme çok geldi!" dedi. Ben:

"Ya  bunu adama geri verirsin, ya da durumu Aleyhissalâtu vesselâm'a söylerim!"  dedim. Ama Hâlid, geri vermekten imtina etti."

Avf  der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında toplanınca, ben Yemenlinin ve Halid'in yaptığı şeyleri hikaye ediverdim. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ey Hâlid niye böyle yaptın?" diye sordu. Hâlid:

"Bu gözüme çok göründü!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ondan ne aldı isen geri ver!" dedi. Ben:

"Ey Hâlid! Al işte, ben sana (böyle yapman gerektiğini) söylemedim miydi?" dedim.  Resulullah: "Bu da ne demek?" buyurdu. Ben de anlattım. Bunun üzerine Resulullah öfkelendi ve:

"Ey Hâlid, ona geri verme! Siz benim komutanlarımı bana bırakır  mısınız hiç! [Sizin ve komutanlarımın misali, deve veya koyun çobanı tutulup da onları güden, sulama vakti gelince havuza götüren çoban ve sürüsüne benzersiniz. Sürü gelir havuza girer, temiz suyu içer, çobana bulanığı kalır. Temizi size bulanığı komutanlarıma." [Ebu Dâvud, Cihâd 148, (2719, 2720); Müslim, Cihâd 44, 45, (1753, 1754).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Mûta gazvesi hicretin sekizinci yılında Cemâdilûla ayında cereyan etmiştir. Mûta, bugünkü Kudüs'e iki merhale uzaklıkta Suriye bölgesinde bir mevkinin adıdır.

2- Bu seferin sebebi, Bizans'ın Suriye  bölgesindeki yetkililerinden biri olan Şurahbil İbnu Amr el-Gassanî'nin, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın Basra sorumlusuna gönderdiği elçiyi öldürmüş olmasıdır. Resulullah elçisini öldüren Şurahbil'i cezalandırmak istiyordu.

Ordu Zeyd İbnu Hârise komutasında idi. Müslümanlar Mu'ân nam  mevkiye varınca Herakliyus'ün yüzbini Rum, yüzbini de Lahm ve Cüzâm kabilelerinden olmak üzere gayr-ı Rum ikiyüzbinlik bir ordu ile üzerlerine gelmekte olduğu haberini alırlar. Burada iki gece kalıp ne yapacakları hususunda muhasebede bulunurlar. Hatta Resulullah'a yazıp ne yapılması gerektiğini sormayı düşünürler. Ancak Abdullah İbnu Ravâha: "Ey insanlar sizin şu anda hoşunuza gitmeyen şey, Medine'den yola çıkarken aradığınız şeydir: Şehîd olmak. Biz insanlarla  sayıya bakarak, kuvvete  bakarak savaşmıyoruz, din için savaşıyoruz. Yürüyelim. Bize mutlaka iki güzelden biri var: (Şehidlik veya zafer)" diyerek askerleri teşçî eder:

"Vallahi doğru söyledi!" derler ve yürürler. Müslümanlar, Bizanslıların Rum ve hıristiyan-Arap karışımı muazzam ordusuyla Mûta'da karşılaşırlar.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın belirttiği gibi, önce Zeyd İbnu Hârise şehid olur. Bayrağı Cafer İbnu Ebi Talib alır, o da şehid olur. Sonra bayrağı Abdullah İbnu Ravâha alır.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu esnada (akşam), müslümanları Mescidde toplamış, an be an haber veriyor, şehid olanları ismen söylüyor, arkadan komutan olanı söylüyor, ölenler için istiğfarda bulunuyor. "Bayrağı Abdullah İbnu Ravâha aldı" deyip susar. Derken Ensâr'ın rengi değişir, Abdullah'tan hoş olmayan bir şey sâdır oldu zannederler. Bir müddet sonra Resulullah: "Düşmanla savaştı ve şehid oldu! Cennete kaldırıldılar, altın divanlar üzerindeler!"der ve üzüntü gider.

Resulullah sonra bayrağı Hâlid İbnu Velîd'in aldığını "Bayrağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç aldı" diyerek haber verir. Hâlid o günden sonra seyfullah lakabını alır.

Hâlid İbnu Velîd, İslam ordusunu bu pek büyük kalabalığa ezdirmemek için geri çeker.[5]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/216.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/216.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/217.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/218-219.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/219-220.