* FEZARE GAZVESİ

 

ـ4258 ـ1ـ عن سلمة بن ا‘كوع رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]غَزَوْنَا فَزَارَةَ وَعَلَيْنَا أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، أمَّرَهُ رَسُولُ اللّهِ # عَلَيْنَا. فَلَمَّا كَانَ بَيْنَنَا وَبَيْنَ المَاءِ سَاعَةٌ أمَرَنَا أبُو بَكْرٍ فَعَرَّسْنَا. ثُمَّ شَنَّ الْغََارَةَ. فَورَدَ الْمَاءَ فَقُتِلَ مَنْ قُتِلَ عَلَيْهِ وَسُبِيَ مِنْ سُبِيَ، وَأنْظُرُ إلى عُنُقٍ مِنَ النَّاسِ فِىهِمُ الذَّرَارِى فَخَشِىتُ أنْ يَسْبَقُونِي إلى الْجَبَلِ فََرَمَيْتُ بَسَهْمٍ بَيْنَهُمْ وَبَيْنَ الْجَبَلِ فَلَمَّا رَأُوا السَّهْمَ وَقّفُوا. فَجِئْتُ بِهِمْ أسُوقُهُمْ وَفِيهِمُ امْرَأةٌ مِنْ بَنِى فزَارَةَ عَلَيْهَا قَشْعٌ مِنْ أدَمٍ. قَالَ الْقَشْعُ: النَّطْعُ. مَعَهَا ابْنَةٌ مِنْ أحْسَنِ الْعَرَبِ. فَسُقْتُهُمْ حَتّى أتَيْتُ بِهِمْ أبَا بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه فَنَفَّلَنِي أبُو بَكْرٍ بِنْتَهَا فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ، ومَا كَشَفْتُ لَهَا ثَوْباً. فَلَقِيَنِي رسُولُ اللّهِ # في السُّوقِ. فَقَالَ: يَا سَلَمَةَ، هَبْ لِي الْمَرْأةَ. فَقُلْتُ: يَا رسُولَ اللّهِ: واللّهِ لَقَدْ أعْجَبَتْنِي ، وَمَا كَشَفْتُ لَهَا ثَوْباً. ثُمَّ لَقِىَنِي مِنَ الغَدِ في السُّوقِ. فقَالَ: يَا سَلَمَةَ هَبْ لِي الْمَرْأةَ، للّهِ أبُوكَ. فَقلْتُ: هِي لَكَ يَارسولَ اللّهِ، فَوَاللّهِ مَا كَشَفْتُ لَهَا ثَوْباً. قَالَ: فَبَعَثَ بِهَا # إلى مَكَّةَ فَفَدَى بِهَا نَاساً مِنَ الْمُسْلِمِينَ كَانُوا أُسِرُوا بِمَكَّةَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .

»الغَارةُ« الحرب.»شنُّهَا« فَرَّقَهَا في كل ناحية.و»العنق« الطائفة .

 

1. (4258)- Seleme İbnu'l-Ekva' (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Bizimle su arasında bir müddetlik mesafe kalınca Hz. Ebu Bekr emretti, gece istirahati için mola verdik. Sonra baskını başlattı. Suya vardı. Suyun başında ölen öldü, esir alınan esir alındı. Bu halktan bir cemaate bakıyordum. İçerisinde çocuklar ve kadınlar vardı.  Dağa benden önce varırlar diye korkarak onlarla dağın arasına bir ok attım. Oku görünce durdular. Onları sürerek getirdim. Aralarında Benî Fezâre'den bir kadın vardı. Üzerinde deriden bir kaş' vardı. Kaş' kuru post demektir. Kadının yanında Arapların en güzelinden bir kız vardı. Onları, sürerek Hz. Ebu Bekr (radıyallahu anh)'a kadar getirdim. Ebu Bekr, kızı bana hediye etti. Medine'ye kadar geldik. Kızın elbisesini bile açmadım. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) çarşıda bana rastladı.

"Ey Seleme, dedi, kadını bana bağışla!"

"Ey Allah'ın Resûlü, dedim, vallahi hoşuma gitti, ancak henüz elbisesini bile açmadım."

Ertesi günü, çarşıda bana yine rastladı.

"Ey Seleme, ceddine rahmet, kadını bana bağışla!" buyurdu.

"Ey Allah'ın Resûlü! dedim, o senindir, Allah'a yemin olsun, kadının elbisesini açmadım!"

Sonra Aleyhissalâtu vesselâm o kadını Mekke'ye gönderdi ve Mekke' de esir edilen bazı müslümanların fidye-i  necatı yaptı."  [Müslim, Cihad 46, (1755); Ebu Dâvud, Cihad 134, (2697).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayetten âlimler bazı faideler çıkarmışlardır. Şöyle ki:

1- Askeri, harbe teşvik için bahşiş verilebilir.

2- Münasebet-i cinsiyeyi ifade için kinayeli söz kullanmak müstehabtır. Hadiste "elbisesini  açmadım"la bu kastedilmiştir.

3- Müslüman esirleri kurtarmak için cariyeler fidye-i necat olarak  verilebilir.

4- Esirler arasında annekız varsa, kız büyük olduğu takdirde araları açılabilir. Ahmed İbnu Hanbel, büyüğün ayrılmasını da caiz görmez.

5- Kumandan askerin ganimet payını isteyerek amme işlerinde tasarrufu caizdir. Ancak askerden zorla alınamaz.

6- Ceddine rahmet (baban Allah'ındır), babasının yüz akı gibi mültefit sözler caizdir.[2]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/146.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/146-147.