ÜÇÜNCÜ FASIL

 

İSTİBRA

 

İstibra    بَرِءَ  (berî olmak)'dan gelir. Burada, kadının rahminin hamile olup olmadığının açıklık kazanması ma'nâsınadır. Bu kelime, küçük abdestten sonra, idrar yolundaki  son sızıntıdan halas olma ma'nâsına da kullanılır.[1]

 

ـ4198 ـ1ـ عن أبي سعيد  رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]بَعَثَ رَسُولُ اللّهِ# يَوْمَ حُنَيْنِ جَيْشاً إلى أوْطَاسٍ فَلَقِيَ عَدُوّاً فَقَاتَلُوهُمْ فَظَهَرُوا عَلَيْهِمْ وَأصَابُوا لَهُمْ سَبَايَا فَكَأنَّ نَاساً مِنْ أصْحَابِ النّبيِّ # تَحَرَّجُوا مِنْ غِشْيَانِهِنَّ مِنْ أجْلِ أزْوَاجِهِنَّ مِنَ الْمُشْرِكِينَ. فَأنْزَلَ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ في ذلِكَ: وَالْمُحْصَنَاتُ مِنَ النِّسَاءِ إَّ مَا مَلَكَتْ أيْمَانُكُمْ: أيْ فَهُنَّ لَكُمْ حََلٌ إذَا انْقَضَتْ عِدَّتُهُنَّ[. أخرجه الخمسة إ البخاري .

 

1. (4198)- Ebu Saîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Huneyn seferi sırasında Evtâs'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)' ın Ashabından bir kısımları,  ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine azîz ve celîl olan Allah şu âyeti inzal buyurdu. (Meâlen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Mâliki  bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24) Yani "bunlar (esir  aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldir." [Müslim, Radâ' 33, (1456); Tirmizî, Nikâh 36, (1132); Ebu Dâvud, Nikah 45, (2155, 2157) Nesâî, Nikah 59, (6, 110).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, savaşta elde edilen esirlerin, müslüman erkeklere helal olduğunu ifade etmektedir. Esaret, kadınların kocalarıyla olan nikah akidlerini feshetmektedir. Öyleyse, kadının istibrası ile müslüman erkeklere helal olmaktadır.  Bu durumdaki kadınların istibrası:

* Hamile ise, doğumla hâsıl olur.

* Hamile değilse, hayız olmakla hâsıl olur.

Hattâbî der ki: "Hadîs şunu beyan etmektedir: "Eğer karıkoca birlikte esir edilecek olsa, aralarında ayrılık hâsıl olur. Sanki birisi tek başına esir edilmiş gibi... İmam Mâlik, Şâfiî, Ebu Sevr bu görüştedirler. Derler ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) esirleri taksim edip şöyle emretti: "Hamileye doğuruncaya kadar, hâmile olmayana da hayız oluncaya kadar temas etmeyin" Bu meyanda onların kocalı olanı olmayanı, kocasıyla beraber esir edileni veya tek başına esir edileni hiç mevzubahis etmedi."

Hattâbî açıklamasına devam eder:

* "Ebu Hanîfe der ki: "Karıkoca beraber esir edilirlerse, onlar eski nikahları üzere devam ederler."

* Evzaî der ki: "Taksimde beraber olanlar eski nikahları üzeredirler. Kadını bir erkek satın almışsa, dilerse kocasıyla birleştirir, dilerse aralarını ayırır ve istibradan sonra kadını kendisi câriye yapar."

* İbnu Abbâs, âyeti: "satın alınan ve kocası olan cariye hakkındadır" diye te'vil etti ve dedi ki: "Onun satışı, talâkıdır. Müşteri kendisine ayırabilir." Ancak bu söz, ülemânın sözüne aykırı düşmektedir. Berîre hadisi bunun hilafına delalet eder."

4201 numaralı hadîste bazı ilave açıklama görülecektir.[3]

 

ـ4199 ـ2ـ وعن العرباض بن سارية  رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رسولُ اللّهِ # أنْ تُوطَأ السَّبَايَا حَتّى يَضَعْنَ مَا فِى بُطُونِهِنّ[. أخرجه الترمذي .

 

2. (4199)- İrbâz İbnu Sâriye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), karınlarındaki yükü vaz' etmedikçe (doğurmadıkça) esîrelere temasta bulunmayı yasakladı." [Tirmizî, Siyer 15, (1564).][4]

 

ـ4200 ـ3ـ وعن رويفع بن ثابت ا‘نصاري  رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَحِلُّ ِمْرِئٍ يُوْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ أنْ

يَسْقِي مَاءَهُ زَرْعَ غَيْرِهِ: يَعْنِى إتْيَانَ الْحَبَالَى، وََ يَحِلُّ ِمْرئٍ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ أنْ يَقَعَ عَلى امْرَأةٍ مِنْ سَبْيٍ حَتّى يَسْتَبْرِئَهَا، وََ يَحِلُّ ِمْرئٍ يُؤْمِنُ بِاللّهِ وَالْيَوْمَ اŒخِرِ أنْ يَبِيعَ مَغْنَماً حَتّى يُقْسَمَ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

3. (4200)- Ruveyfi' İbnu Sâbit el-Ensârî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hâmile (esîre)ye teması helal değildir. Keza Allah'a ve ahirete inanan mü'min kişiye, istibra hâsıl olmazdan önce esîre kadına temas helal olmaz. Keza Allah'a ve âhirete inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması helal değildir." [Ebu Dâvud, Nikâh 45, (2158, 2159); Tirmizî, Nikah 35, (1131).][5]

 

ـ4201 ـ4ـ وعن أبي الدرداء  رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَظَرَ رسولُ اللّهِ # فِى بَعْضِ أسْفَارِهِ إلى امْرَأةٍ مَجِحٍّ بِبَابِ فُسْطَاطٍ فَسَألَ عَنْهَا. فَقِيلَ أمَةُ فَُنٍ. فقَالَ: لَعَلَّهُ يُرِيدُ أنْ يُلِمَّ بِهَا. فَقَالُوا نَعَمْ. قَالَ: لَقَدْ هَمَمْتُ أنْ ألْعَنَهُ لَعْناً يَدْخُلُ مَعَهُ قَبْرَهُ. كَيْفَ يُوَرِّثُهُ وَهُوَ َ يَحِلُّ لَهُ؟ أوْ كَيْفَ يَسْتَخْدِمُهُ وَهُوَ َ يَحِلُّ لَهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود.»المجِحُّ« بجيم ثم حاء مهملة: المرأة الحامل إذا دنا وقت ودتها.و»الفُسطَاطٍ« الخيمة الكبيرة.و»ألَمْ بِهَا« يلم إذا قاربها والمراد به هنا الجماع؛ والضمير في يورثه ويستخدمه راجع إلى الولد الذي في بطنها. والمعنى أن أمرها مشكل، إن كان ولده لم يحل له استعباده، وإن كان ولد غيره لم يحل له توريثه .

 

4. (4201)- Ebu'd-Derdâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtuvesselâm) seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hâmile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti:

"Falancının câriyesi!" dediler.

Aleyhissalâtu vesselâm: "Herhalde o, câriyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince: "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lânetle lanet etmek içimden geldi. O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde (kadının karnındaki çocuğu) kendine vâris kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" buyurdular." [Müslim, Nikah 139, (1441); Ebu Dâvud, Nikah 45, (2156).][6]

 

AÇIKLAMA:

 

Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadîslerde, savaş sırasında esîr alınan kadınlara temasla ilgili temel prensibi vaz' etmektedir:

* Hamile olanlarına, doğumlarına kadar temas haramdır. Allah'a ve âhirete inanan mü'min bunu asla yapmamalıdır. 4201 numaralı rivayette, hâmileye teması, "Helal olmadığı halde çocuğu mirasçı yapmak, haram olduğu halde çocuğu hizmetçi yapmak" olarak tavsif etmektedir. Bu ne demektir? Nevevî bunu şöyle açıklar: "Kadının, çocuğu doğurması altı ay gecikebilir. Bu durumda çocuğun, kadını esir alan bu adamdan olması da muhtemeldir, kendisinden önceki kocasından olması da muhtemeldir. Çocuğun kendinden olması halinde, çocuk onundur ve baba-oğul birbirine vâris olurlar. Çocuğun eski kocadan olması halinde, aralarında karâbet olmadığı için bunlar birbirlerine vâris olamazlar. Bilakis, adamın çocuğu istihdam etme hakkı vardır, zira onun kölesidir. Bu esas anlaşılınca hadîsi şöyle takdir etmek gerekir: "Adam, çocuğu kendi evladı sayarak onu kendine vâris kılabilir, halbuki, çocuğun kendinden olmaması sebebiyle bunu yapması ona helal değildir. Öte yandan, çocuğun kendine ait olmasına rağmen, onu eski kocadan sayarak köle addetmesi de mümkün. Bu durumda helal olmadığı halde, hür insanı köleleştirmiş olacak, köle muamelesi yapmış bulunacaktır. Öyleyse, kadın, çocuğun her ikisinden de olması ihtimaline imkan verecek bir müddet içerisinde doğurması hâlinde, bu kargaşa araya gireceği için, câriye sâhibine, ona temastan imtina etmesi vâcib olur. Hadîsin zâhirinden çıkan ma'nâ budur."

Kâdî İyaz, hadîse bir başka te'vil getirmiştir: "Hadisin ma'nâsı, bu çocuğun, kadını elinde tutan efendinin menîsiyle büyüyeceğine, böylece çocuğun iki kişiye birden ait olmak gibi orta bir durum taşıyacağına ve istihdamdan kaçınmasına bir işarettir." Kâdî İyaz devamla bu hadîsin, muhteva itibariyle, (4200 numarada kaydedilmiş olan) "Allah'a ve âhiret gününe inanan bir kimseye, suyuyla başkasının çocuğunu sulaması helal olmaz" mealindeki hadîsin bir nazîri olduğunu söyler.

Nevevî, Kâdî'nin bu te'vilini makul bulmaz.

Hamile olan esîre'ye, doğum yapıncaya kadar temas edilmeyeceği hususunda Şâfiîler, Hanefîler, Nehâî, Mâlik ittifak ederler.

* Hadislerin vaz'ettiği diğer prensip, hamile olmayan esîrelerle ilgili. Bunlarla da temas yapabilmek için istibranın hâsıl olması lazım. Yani, hamile olup olmadıklarının tebeyyün etmesi ve açıklık kazanması gerekir, bu da bir hayız müddetinin geçmesi ile olur. Çünkü, kadın hayız gördü mü, bu, onun hâmile olmadığının delilidir.

* Burada şunu da belirtelim, ülemâ bâkire olan esîrelere temas hususunda ihtilaf etmiştir. Bazıları hadîslerin zâhirine bakıp, bâkirelerle ilgili bir istisnanın olmayışına binaen, onlar için de istibra gerekir demiş ve bu maksadla bir hayız müddetince beklemeye hükmetmiştir. Nitekim iddet meselesiyle ilgili kıyas da bu hükmü te'yîd eder. Çünkü, rahmin beraeti bilindiği halde iddet müddeti geçmeden kadın yeni evlilik yapamaz.

Ancak, bazı âlimler, "İstibra, rahmi hamilelikten berî olup olmadığı bilinmeyenler hakkında gereklidir. Bu husus bilinen kadın hakkında istibra yoktur. Öyle ise bâkire hakkında istibra olmamalıdır" demiştir. Buhârî de, İbnu Ömer'den yapılan bir rivayete göre "Cariye bâkire ise, sahibi isterse istibra aramaz" demiştir.

Mevzu üzerine bazı ilave açıklamalar 4198 numaralı hadîste geçti.[7]

 

ـ4202 ـ5ـ وعن ابن عمر  رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]إذَا وُهِبَتِ الْوَلِيدَةُ الَّتِي تُوطَأُ أوْ بِيعَتْ أوْ أُعْتِقَتْ فَلْيَسْتَبِرئْ رَحِمَهَا بِحَيْضَةٍ، وََ تُسْتَبْرَا الْعَذْرَاءُ[. أخرجه رزين. قلت وعلقه البخاري، واللّه أعلم .

 

5. (4202)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: Ô"Temas edilmiş bulunan bir cariye hediye edilir veya satılır veya azad edilirse onun rahmi bir hayız müddetince istibra edilsin. Bâkirenin istibrası aranmaz." [Rezîn tahric etmemiştir. Buhârî, bu rivayeti muallak olarak zikretmiştir. (Büyû 111).] [8]

 

AÇIKLAMA:

 

İbnu Hacer, bu rivayetin açıklaması sadedinde, önceden kaydettiklerimiz meyanında yer vermediğimiz bazı farklı nakillere yer verir. Onların mühimlerini zikrediyoruz:

* Hasan Basrî Hazretleri, istibra'dan önce câriyeyi öpme ve mübâşerette bulunma da bir beis olmadığı kanaatindedir ve ferci dışında cariyenin her tarafına dokunabileceğini söylemiştir. Ancak İbnu Sîrîn bunu mekruh addetmiştir.

* İbnu Ömer, "Bâkirede istibra aranmaz" görüşünü, bekâretin hâmileliğe mani olacağı veya hamileliğin bulunmadığına veya temasta bulunulmamış olduğunu delil teşkil ettiği kanaatine dayandırmıştır. [9]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/44.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/44.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/44-45.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/45.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/46.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/46-47.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/47-48.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/48.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/49.