BİRİNCİ FASIL

 

MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ

 

ـ4187 ـ1ـ عن أسماء بنت يزيد بن السكن ا‘نصارية رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّهَا طُلِّقَتْ عَلى عَهْدِ رسولِ اللّهِ #، وَلَمْ يَكُنْ لِلْمُطَلَّقَةِ عِدَّةٌ. فَأنْزَلَ اللّهُ تَعالى حِينَ طُلِّقَتْ أسْمَاءُ بِالْعِدِّةِ لِلطََّقِ. فَكَانَتْ أوَّلَ مَنْ نَزَلَ فِيهَا الْعِدَّةُ لِلْمُطَلَّقَاتِ[. أخرجه أبو داود .

 

1. (4187)- Esmâ Bintu Yezîd İbni's-Seken el-Ensâriyye (radıyallahu anhâ)'nın anlattığına göre, "Esmâ, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında kocasından boşanmıştır. Ve o sıralarda boşanan kadın için henüz iddet bekleme hükmü yoktu. İşte bu sebeple, Esmâ boşanınca, Allah Teâlâ Hazretleri, boşanan için iddet bekleme emrini indirdi." [Ebu Dâvud, Talâk 36, (2281).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Rivayet, talakla ilgili ilk vahyin Esmâ Bintu Yezîd hakkında indiğini ifade etmektedir. Burada zikri geçen âyet şudur: "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal değildir" (Bakara 228).][2]

 

ـ4188 ـ2ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ اللّهُ تَعالى: وَالْمُطَلِّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ ثَلثَةَ قُرُوءٍ؛ وَقَالَ اللّهُ تَعالى: وَالّئِي يَئِسْنَ مِنَ الْمَحِيضِ مِنْ نِسآئِكُمْ إنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلثَةُ أشْهُرٍ... فَنَسَخَ مِنْ ذلِكَ وَقَالَ: وَإنْ طَلَّقْتُمُوهُنَّ مِنْ قَبْلِ أنْ تَمَسُّوهُنَّ فَمَالَكُمْ عَلَيْهِنَّ مِنْ عِدَّةٍ تَعْتَدُّونَهَا[. أخرجه أبو داود والنسائي .

»التربَّصُ« المكث وانتظار.و»القُروءُ« جمع قرء بفتح القاف، وهو الطهر عند الشافعي، والحيض عند أبي حنيفة رحمهما اللّه تعالى .

 

2. (4188)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Allah Teâlâ Hazretleri: "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (Bakara 228) buyuruyor. Yine Allah Teâlâ hazretleri: "Kadınlarınız arasında ay hali görmekten kesilenler ile ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 4). (Önceki âyet) bu ikinci ile neshedilmiş oldu. Keza Allah Teâlâ hazretleri (birinci âyetten bazı hükümleri neshederek) buyurmuştur ki: "Mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzâb 49). [Ebu Dâvud, Talâk 10, (2195), 37, (2282); Nesâî, Talâk 54, (6, 187), 74, (6, 212).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), Nesâî'nin bir rivayetinde nesh  hadisesini açıklarken, örnek olarak, talakta vâki olan neshi gösterme zımnında, yukarıdaki beyanatta bulunmuştur.

Hadiste söylenmek istenen, Sindî'nin açıklamasına göre şudur:

a) Önce Bakara suresindeki 228 numaralı âyet nâzil  olmuş, bu âyetle boşanan kadınların iddetleri  üç aybaşı hali müddeti olarak takrir etmiştir. Arkadan nâzil olan Talak suresinin 4. âyeti  ile boşanma ile ilgili bazı surelerde nesih vâki olmuştur, yani âyise olan kadının iddeti ile henüz ay hali girmeyenlerin iddetleri, "üç aybaşı hali" yerine, "üç ay" olarak tadil edilmiştir. Keza İbnu Abbâs üçüncü bir âyetle yani, Ahzâb suresinin 49. âyeti ile gelen neshe dikkat çekmiştir. Temasta bulunmadan boşanmış olan kadınlara iddet gerekmeyeceği beyan edilmiştir.

İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ), Bakara suresindeki "boşanan kadınlar" şeklinde mutlak ifadenin, müteakip âyetlerle çeşitli boşanma şekillerine ve her bir şekille ilgili farklı iddet hallerine yer verildiğine dikkat çekiyor ve müteâkip âyetlerde gelen tavzihatı, önceki âyetle ilgili "nesih" olarak değerlendiriyor. [4]

 

ـ4189 ـ3ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه في قوله تعالى: ]وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِأنْفُسِهِنَّ ثَلثَةَ قُرُوءٍ وََ يَحِلُّ لَهُنَّ أنْ يَكْتُمْنَ مَا خَلَقَ اللّهُ فِى أرْحَامِهِنَّ إنْ كُنَّ يُؤْمِنَّ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ اŒخِرِ، إلى قوله: إنْ أرَادُوا إصَْحاً؛ وذلِكَ أنَّ الرَّجُلَ كَانَ إذَا طَلَّقَ امْرَأتَهُ فَهُوَ أحَقُّ بِهَا يُرَاجِعُهَا، وإنْ طَلَّقَهَا ثَثاً فَنَسَخَ ذلِكَ فقَالَ: الطََّقُ مَرَّتَانِ فَإمْسَاكٌ بِمَعْرُوفٍ أوْ تَسْرِيحٌ بِإحْسَانِ[. أخرجه النسائي .

 

3. (4189)- Yine İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ), "Boşanan kadınlar kendi  kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve âhiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) âyeti için der ki: "Bu âyete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardı. Bu hüküm şu âyetle neshedildi. "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229). [Nesâî, Talâk 74, (6, 212).][5]

 

ـ4190 ـ4ـ وعن سليمان بن يسار: ]أنَّ ا‘حْوَصَ هَلَكَ بِالشَّامِ حِينَ دَخَلَتِ امْرَأتُهُ فِي الدَّمِ مِنَ الْحَيْضَةِ الثَّالِثَةِ، وَقَدْكَانَ طَلَّقَهَا. فَكَتَبََ مُعَاوِيَةُ بن ابي سُفْيَانَ إلى زَيْدِ بنِ ثَابِتٍ يَسْألُهُ عَنْ ذلِكَ فَكَتَبَ إلَيْهِ زَيْدٌ: إنَّهَا إذَا دَخَلَتْ في الدَّمِ مِنَ الْحَيْضَةِ الثَّالِثَةِ فَقَدْ بَرِئَتْ مِنْهُ وَبَرِئَ مِنْهَا، وََيَرِثُهُ وََ يَرِثُهَا[. أخرجه مالك .

 

4. (4190)- Süleyman İbnu Yesâr rahimehullah anlatıyor: "el-Ahvas, hanımını boşamıştı. Hanımı üçüncü hayızın kanama müddetinde iken Şam'da öldü. Hz. Muâviye (radıyallahu anh), Zeyd İbnu Sâbit (radıyallahu anh)'a yazarak bunun hükmünü sordu. Zeyd cevaben şöyle yazdı: "Eğer kadın, üçüncü hayz'ın kanama devresine girmiş idiyse, kocadan tamamen ayrılmış, koca da ondan ayrılmıştır. Ne kadın, kocaya, ne de koca, kadına vâris olamaz." [Muvatta, Talâk 56, (2, 577).] [6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Ahvas İbnu Abd İbni Ümeyye, Hz. Muâviye'nin Bahreyn'deki  âmili idi, bazı rivayetlere göre sahâbî olmalıdır.

2- Bu rivayet, Kur'anda geçen kuru kelimesi ile tuhûr anlaşıldığının bir delili olmaktadır. Daha önce de temas edildiği üzere, bu Kur'ânî tabir ezdâd'dandır, hem temizlik, hemde kanama devresi ma'nâlarına gelmektedir. Ülemânın bir kısmı "temizlik" bir kısmı da "hayız" hali olarak anlamıştır. Şâfiî ve Ehl-i Hicaz, "tuhur = temizlik" kabul edenlerdendir. Ebu Hanîfe ve Ehl-i Irâk ise "hayız" kabul edenlerdendir. Kelimenin zıt ma'nâda kullanılış sebebini İbnu'l-Esir, kar'  kelimesinin asıl itibariyle malum vakit ma'nâsına gelmesiyle izah eder.[7]

 

ـ4191 ـ5ـ وعن الربيع بنت معوذ رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّهَا اخْتَلَعَتْ عَلى عَهْدِ رسولِ اللّهِ # فَأمَرَهَا النبيُّ # أوْ أُمِرَتْ أنْ تَعْتَدَّ بِحَيْضَةٍ[. أخرجه الترمذي والنّسائِي.»اختِعُ في ألفاظِ الفِقْهِ« وهو أن يطلقها على عوض، وفائدته إبطال الرجعة إ بِنِكَاحٍ جديد .

 

5. (4191)- Rebî Bintu Muavvız (radıyallahu anhâ)'nın anlattığına göre, "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) zamanında, kocasından muhâla'a yoluyla ayrılmıştır. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) da ona bir hayız müddetince iddet beklemesini emretmiştir (veya kadına... emredilmiştir)." [Tirmizî, Talâk 10, (1185); Nesâî, Talâk 53, (5, 186).][8]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Muhâla'a veya hul' elbise, ayakkabı gibi eşyayı bedenden soyup çıkarma ma'nâsına gelen hall' kelimesinden alınmadır. Âyette kadının erkek için, erkeğindekadın için bir elbise olduğu ifade edilmesine (Bakara 187) mebni, boşanmaya da hul' veya muhâla'a denmiştir. Bu suretle boşanan kadına da muhteli'a denir. Ancak bu boşanma, kadının erkeğe bir karşılık ödeyerek elde ettiği boşanmadır. Bu, bazan mehirden vazgeçmekle gerçekleşir. Bazan da ilave bir şeyler ödeyerek. İslâm, esas itibariyle boşama yetkisini erkeğe tanımıştır, ama kadınında boşanma hakkını tamamen ortadan kaldırmamıştır. Nikahın gerçekleşmesinde, kadının razı olacağı bir meblağda mehir ödeme işini erkek yaptığı için, nikah akdinin bozulması, erkek tarafını maddi zarara uğratır. Şu halde kadının boşanma isteği karşısında erkeğin bu zararı telafi edilmelidir. İslam  muhala'a yoluyla boşanmayı tecviz ederek bu zararı kaldırmıştır. Kadının ödeyeceği ivazın miktarı karşılıklı mutabakata bırakılmıştır.

2- "Muhâla'a yoluyla boşanan kadının iddeti bir hayız müddetidir"  diyenler bu hadisle istidlal etmiştir. Hattâbî, muhala'aya iddet olarak bir hayız müddetinin belirlenmesini delil kılarak, bunun bir boşanma değil, nikah akdinin feshi olduğunu söyler. "Çünkü der, Cenâb-ı Hakk boşananların üç kuru' müddeti beklemelerini (Bakara 228) emretmektedir, muhala'a boşanma olsaydı bunun için tek kuru' ile yetinilmezdi."

Tirmizî, hadisin sonunda şu bilgiyi verir: "Resulullah'ın ashabından ve diğerlerinden ilim ehlinin çoğuna göre muhtelia'nın iddeti, mutallaka'nın iddeti gibidir. Süfyan-ı Sevrî, Kûfe ülemâsı, Ahmed İbnu Hanbel, İshak bu görüştedir. Ashab ve diğerlerinden bazıları da  muhteli'a'nın iddeti  bir hayız müddetidir" demiştir. İshak bu görüş için: "Bunu benimseyen çıksa, bu sağlam bir görüştür" demiştir." [9]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/35.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/35.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/36.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/36.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/37.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/37.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/38.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/38.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/38-39.