ÜÇÜNCÜ BAB

 

AZAD ETME

 

ـ4164 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسول اللّه #: مَنْ أعْتَقَ عَبْداً بَيْنَهُ وَبَيْنَ آخَرَ قُوِّمَ عَلَيْهِ فِي مَالِهِ قِيمَةَ عَدْلِ َوَكْسَ وََ شَطَطَ ثُمَّ عَتَقَ عَلَيْهِ فِى مَالِهِ إنْ كَانَ مُوسِراً، وَإَّ فَقَدْ عَتَقَ مِنْهُ مَا عَتَقَ[. أخرجه الستة، وهذا لفظ الشيخين.»اَلْوَكْسُ« النقصان.و»الشَّطَطَ« مجاوزة الحد والمقدار .

 

1. (4164)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, kendisi ile bir  başkası arasında (ortak) olan bir köle(deki kendine mahsus hisse)yi âzad ederse, köleye onun malından adilane bir kıymet biçilir, ne eksik nede fazla. Sonra, eğer zenginse, onun malından [Ortaklara hisseleri verilerek] köle âzad edilir. Değilse köleden âzad ettiği kısım âzad olmuştur." [Buhârî, Şirket 5, 14, Itk 4, 17; Müslim, Itk 1, (1501); Muvatta, Itk 1, (2, 772); Ebu Dâvud, Itk 6 (3940, 3941, 3942, 3943, 3944, 3945, 3946, 3947); Tirmizî, Ahkâm 14 (1346, 1347); Nesâî, Büyû 106, (7, 319).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Birkaç kişi arasında ortak olan bir köleyi, ortaklardan biri, kendi hissesini âzad edecek olursa, imamlar farklı hükümler beyan etmiştir. Rivayette görüldüğü üzere, âzad eden zengin ise, köleye adilane bir değer biçildikten sonra öbür ortaklarının hisselerini de  verir ve köle onun adına âzad edilmiş olur. Mâlik ve Şâfiî hazretleri böyle hükmeder. Adam fakirse ondan geri kısmın parası taleb edilmez. Ebu Hanîfe'ye göre ortağı muhayyerdir, dilerse hissesini âzad eder veya hizmet mukabili köleyi âzad eder. Her iki durumda  velâ hakkı ortakların  olur. Veya âzad eden, zenginse, kendi hissesinin kıymetini tazmin eder. Veya tazmin ettiği hisseyi köleden bilahare alır, bu durumda velâ hakkı âzad edenindir.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, zengin olma halinde âzad eden, diğer borcu tazmin eder, fakirse köleden hizmet ister ama köleden geri para isteyemez, velâ her iki halde de âzad edene aittir.[2]

 

ـ4165 ـ2ـ وعن أبي الدرداء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَثَلُ الَّذِى يَعْتِقُ عِنْدَ الْمَوْتِ كَمَثَلِ الَّذِى يُهْدِى إذَا شَبَعَ[. أخرجه أبو داود .

 

2. (4165)- Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Köleyi ölme anında âzad edenin misâli, doyduğu zaman hediyede bulunan adam gibidir." [Ebu Dâvud, Itk 15, (3968); Tirmizî, Vesâya 7, (2124).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, başta köle âzadı olmak üzere her çeşit bağış ve hayrın, nefsin hırsına, şahsî arzusuna rağmen yapılmasını teşvik etmektedir. Doymuş olan değil, aç adamın, yani yemeye ihtiyaç ve iştahı olan adamın yapacağı bağış daha kıymetlidir. Böylesi bağışlar, Allah rızası içindir veya ahiretin dünyaya, nefsin bencilliğine tercih edilerek yapılan bağıştır. Bu çeşit bağıştan ferdin istifadesi çok olur.

İnsanlar, şahsi arzularını tatminden sonra bağışta bulunmayı esas almaya başlasalar, bağışlar gerçekten son derece azalır. Çünkü, dünya hırsı tatmin olmak bilmez. Çoğu insanın bugünyarın derken, eceli beklenmedik bir anda geliverir, bağış yapmaya fırsat da bulamaz. Hülasa hangi açıdan bakarsak bakalım hadis gerçekten hikmetlidir.[4]

 

ـ4166 ـ3ـ وعن عمران بن حصين رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ رَجًُ أعْتَقَ سِتَّةً مَمْلُوكِينَ لَهُ عِنْدَ مَوْتِهِ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ مَالٌ غَيْرَهُمْ. فَدَعَاهُمْ رسولُ اللّهِ # فَجَزَّأهُمْ أثَثاً ثُمَّ أقْرَعَ بَيْنَهُمْ فَأعْتَقَ اثْنَيْنِ وَأرَقَّ أرْبَعَةً. وَقَالَ

 لَهُ قَوًْ شَدِيداً[. أخرجه الستة إ البخاري .

 

3. (4166)- İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam, öleceği sıra, kendine ait altı köleyi âzad etti. Onlardan başka malı da yoktu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onları çağırdı. Onları üç gruba ayırdı, sonra aralarında kur'a çekti. İkisini âzad etti, dördünü köle olarak bıraktı. Adamı da şiddetle azarladı." [Müslim, Eyman 56, (1668); Muvatta, Itk 3, (2, 774) Tirmizî, Ahkam 27, (1364); Ebu Dâvud, Itk 10, (3958, 3959, 3960, 3961); Nesâî, Cenâiz 65, (4, 64).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu hadis, ölüm anında yapılan bağış hibe, vasiyet gibi tasarrufların, ölüme muallak tasarruflar gibi olduğunu göstermektedir.

2- Şeriatımız, maldan üçte bir nisbetinde vasiyeti meşru kılmış ise de fazlasına müsaade etmemiştir. Üçte iki varislerin hakkıdır, o vasiyet edilemez, bağışlanamaz. Bu sebeple Resulullah bütün malı altı köleden ibaret olduğu halde onları da âzad ederek, vârislere hiç mal bırakmayan  adama kızıyor ve bu gayr-ı  meşru bağışı bozarak meşru şekle sokuyor.

3- Nevevî, bu hadiste, İmam Mâlik, Şâfiî, Ahmed, İshak, Dâvud-ı Zâhirî, İbnu Cerîr ve cumhur'un kura hakkındaki görüşlerne delil olduğunu belirtir. Onlara göre, bu çeşit  durumlarda âzad edilecek olanların tesbitinde kur'a esastır. Ebu Hanîfe merhum: "Kur'a bâtıldır, bu işte onun medhali yoktur, her bir köle, hissesi nisbetinde âzad edilmiş olur, mütebâki kısmını hizmetle ödeyerek hürriyetine kavuşur" demiştir. Şabî, Nehâî, Şureyh, Hasan Basrî ve İbnu Müseyyeb de Ebu Hanîfe gibi düşünmüşlerdir.[6]

 

ـ4167 ـ4ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أن عمر بن الخطاب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أيُّمَا وَلِيدَةٍ وَلَدَتْ مِنْ سَيِّدِهَا فَإنَّهُ َ يَبِيعُهَا وََ يُهِبُهَا وََ يُوَرِّثُهَا وَهُوَ يَسْتَمْتِعُ مِنْهَا فَإذَا مَاتَ فَهِيَ حُرَّةٌ[. أخرجه مالك .

 

4. (4167)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: "Hangi cariye, efendisinden bir çocuk dünyaya getirirse, artık efendi bu cariyeyi satamaz, hibe edemez,  miras da  kılamaz. Hayatta oldukça ondan istifade eder,  öldü mü artık cariye hür olur." [Muvatta, Itk 6, (2, 776).][7]

 

AÇIKLAMA:

 

Efendisinden çocuk doğuran cariyeye ümmü veled denir. Ümmü veled artık sıradan bir köle değildir. İbnu Ömer'in belirttiği gibi, satılamaz, hibe edilemez, ona varis de olunamaz. Efndisinin vefatından sonra hürriyetine kavuşur. Bu hususta icma vardır. Bütün imamlar böyle hükmetmiştir.[8]

 

ـ4168 ـ5ـ وعن سمرة بن جندب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسولُ اللّهِ #: مَنْ مَلَكَ ذَا رَحِمٍ مُحْرَمٍ فَهُوَ حُرٌّ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»وذُو ا‘رحَامِ« هم ا‘قارب وكل من يجمع بينك وبينه نسب. ويطلق في الفرائض على ا‘قارب من جهة النساء، والمحرم من ذوي ا‘رحام من  يحلّ نكاحه كا‘م والبنت وا‘خت، ومذهب الشافعي أنه يعتق عليه ا‘صول والفروع دون ا‘خوة .

 

5. (4168)- Semüre İbnu Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim zûrahm mahrem birisine mâlik olursa o hürdür." [Ebu Dâvud, Itk 7, (3949); Tirmizî, Ahkâm 28, (1365); İbnu Mâce, Itk 5, (2524).][9]

 

AÇIKLAMA:

 

Zûrahm, ebediyen nikah edilmesi haram olan yakınlar, akrabalar demektir. en-Nihâye'de Feraiz bahsinde, kadın tarafından akrabalara zûrahm dendiği belirtilir: Anne, kız, kızkardeş, teyze, hala gibi nikahlanması haram olanlar. Muhrim (veya mahrem veya muharrem) denmesi, diğerlerinden tefrik içindir.

Hadis, yakın akraba, şu veya bu şekilde kişinin mülkiyetine geçmesi halinde onların hür olacaklarını, yakınların köle statüsünde  tutulmayacağını beyan etmektedir. İbnu'l-Esir, Sahâbe ve Tâbiînden ehli ilmin ekseriyetinin buna hükmettiğini belirtir. Ebu Hanîfe, Ashabı, Ahmed İbnu Hanbel, hep bu görüştedirler.

* İmam Şâfiî ve diğer bazı selef ülemâsı ise  evladın, babaların, annelerin âzad edileceğine, diğer yakınların âzad edilmeyeceğine hükmederler.

* İmam Mâlik, "evlad, ebeveyn ve kardeşler hür olur, başkaları olmaz" diye hükmetmiştir.[10]

 

ـ4169 ـ6ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ رَجُلٌ مُسْتَصْرِخٌ الى رسولِ اللّهِ # فقَالَ: جَارِيَةُ لَهُ يَا رسُولَ اللّهِ. فقَالَ: وَيْحَكَ، مَالَكَ؟ قَالَ شَرّاً. أبْصَرَ لِسَيِّدِهِ جَارِيَةً فَغَارَ فَجَبَّ مَذَاكِيرَهُ. فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: علي بِالرَّجُلِ. فَطُلِبَ فَلَمْ يُقْدَرْ عَلَيْهِ. فَقَالَ رسولُ اللّهِ #: اذْهَبْ فَأنْتَ حُر. فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ # على مَنْ نُصْرَتِي؟ فقَالَ: نُصْرَتُكَ عَلى كُلِّ مُسْلِمٍ[. أخرجه أبو داود.»الجَبُّ« القطع.                   و»المَذَاكِيرُ« جمع ذكر على غير قياس .

 

6. (4169)- Amr İbnu Şu'ayb an ebîhi an ceddihî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a yardım taleb etmek üzere bir adam gelip: "Ey Allah'ın Resulü! (Efendim) falana ait şu cariye var ya (onun yüzünden efendim bana sıkıntı veriyor)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm "Vah! Neyin var?" deyince adam: "Bela hâsıl oldu. Köle (ben demek istiyor) efendinin cariyesine bakmıştı, efendi kıskançlıkla erkeklik uzvunu burdu (hadım etti)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Adamı bana getir!" emretti. Efendi çağırıldı ama getirilemedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Öyleyse git, sen hürsün!" ferman buyurdu. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü! (Efendimin kölesi olmamda direnmesi halinde) kim bana yardımcı olacak?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Sana yardımcı olmak bütün müslümanlara terettüp eder" cevabını verdi." [Ebu Dâvud, Diyât 7, (4519); İbnu Mâce, Diyât 29, (2680).][11]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadis, görüldüğü üzere, efendisi tarafından, cariyesine baktığı için, erkeklik uzvu burularak hadım edilen bir kölenin şikayetine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın verdiği hükmü aksettiriyor.

* Köle hür olacak.

* Bu hükmün uygulanmasında bütün müslümanlar kölenin yardımcısı olacaklar.[12]

 

ـ4170 ـ7ـ وعن سفينة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنْتُ مَمْلُوكاً ُمِّ سَلَمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. فقَالَتْ: أعْتقُلكَ وَأشْتَرِطُ عَلَيْكَ أنْ تَخْدُمَ رسولَ اللّهِ مَا عِشْتَ. فَقُلْتُ: وَلَوْ لَمْ تَشْتَرِطِي عَلَيَّ لَمْ أفْعَلْ غَيْرَهُ، فَأعْتَقَتْنِي وَاشْتَرَطَتْ عليَّ [. أخرجه أبو داود .

 

7. (4170)- Sefîne (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ)'nın kölesi idim. Bir gün bana: "Seni âzad ediyorum, ancak yaşadığın müddetçe Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a hizmet etmeni şart koşuyorum dedi. "Sen bu şartı koşmasan da başka bir şey yapacak değilim!" dedim. Beni âzad etti ve bana bu şartı koştu." [Ebu Dâvud, Itk 3, (3932); İbnu Mâce, Itk 6, (2526).][13]

 

AÇIKLAMA:

 

Hattâbî der ki: "Bu, şart adıyla ifade edilen bir vaaddir. Bu vaade uymak gerekli değildir. Fakihlerin çoğu, âzad ettikten sonra şart koymayı sahih kabul etmiyorlar. Zira âzadlık başkasının mülkiyetini kabul etmeyen bir şarttır. Hür kimsenin hâsıl edeceği menfaatlere, kendisinden başka kimse, ücret karşılığı ve benzeri bir durum olmadan, mâlik olamaz."

Begavî'nin Şerhu's-Sünne'sinde denir ki: "Bir kimse, kölesine: "Bana bir ay hizmet etmen şartıyla seni âzad ettim" dese, o da kabul etse, derhal hür olur ve ona bir aylık hizmet terettüp eder. Eğer: "Bana ebediyyen hizmet etmen şartıyla" deseydi veya "Bana hizmet etmen şartıyla"  deyip mutlak bıraksaydı, o da  kabul  etseydi, derhal hür olur, efendisine kölelik kıymetini borçlanırdı. Bu şart âzad olmaya makrun olursa, köleye kıymetini ödeme borcu terettüp eder, hizmet terettüp etmez. Ama âzad olduktan sonra bu şart koşulursa, bu şarta uymak gerekmez, köle üzerine bir borç da terettüp etmez, fukaha çoğunluk itibariyle böyle hükmetmiştir."

Neylü'l-Evtâr'da: "Bu hadisle, bir şarta muallak (bağlı) âzad etmenin sıhhatine istidlal edilmiştir" denir ve İbnu Rüşd'ün: "Köleyi efendisi, senelerce hizmet şartıyla âzad etse, onun âzadlığı hizmet etmedikçe tahakkuk etmeyeceği hususunda ihtilaf edilmemiştir" dediği kaydedilir.

İbnu Raslân da şunu söyler: "Bu meselede ihtilaf edildi. İbnu Sîrîn, buna emsal meselelerde şartı sabit görürdü. Ahmet İbnu Hanbel'e aynı mesele soruldu. "Bu hizmeti köle, onu kendine şart kılan sahibinden satın alır" cevabını verdi, "parayla mı?"denince, "evet" dedi.[14]

 

ـ4171 ـ8ـ وعن مالك أنه بلغه أن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]سُئِلَ عَنِ الرَّقَبَةِ الْوَاجِبَةِ تُشتَرى بِشَرْطِ الْعِتْقِ، فقَالَ: َ[ .

 

8. (4171)- İmam Mâlik'e ulaştığına göre, İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'e âzad etme şartıyla satın alınan  rakabe-i vâcibe'den sorulmuştu. "Hayır, olmaz" cevabını verdi." [Muvatta, Itk 12, (2, 778).][15]

 

AÇIKLAMA:

 

Rakabe-i vâcibe, kişiye, dinî bir vecibe olarak âzad etmesi gereken köledir. Yani, Kur'an-ı Kerim'de zikri geçen hallerin birinde âzad edilmesi gereken köleye denir. Sözgelimi yemin kefâreti, katl kefâreti, zıhâr kefâreti olarak zikredilen  köle âzadları vacib olan âzadlardır. Bunlara rakabe-i vâcibe denmiştir. Bir  de tetavvu âzadlar vardır; Resulullah'ın vaadettiği sevabı elde etmek üzere köle âzadı. Şu halde bu iki âzad mahiyetce farklı olduğu gibi, âzad edilecek kölelerde aranacak şartlar da farklı olabilecektir.

İşte İbnu Ömer'e sorulan husus şu olmaktadır: "Üzerinde köle âzad etme borcu bulunan bir kimse, bunu yerine getirmek üzere, bir başkasından bazı şartlarla kayıtlı olarak bir köle satın alıp onu âzad edebilir mi?" İbnu Ömer (radıyallahu anh) buna "Hayır!" diye cevap veriyor.

Öyle ise, rakabe-i vâcibe'nin tam bir köle âzadı olması gerekmektedir. Bir başkasının ortak olduğu, bir başkasına biraz borç ödemek, hizmet etmek gibi herhangi bir şartla  kayıtlı olan kimsenin âzad edilmesi, o vâcib âzad etme borcunu yerine getirmiyor.

İmam Mâlik, İbnu Ömer'in "Hayır!" cevabını şöyle açıklar: "Çünkü, bu tam bir rakabe (köle) değildir. Zira satıcı, âzad etmek şartıyla satın alana, fiyatından bir miktarını eksik tutmuştur."

İmam Mâlik devamla der ki: "Kişinin tetavvu niyetiyle âzad  edeceği köleyi âzad etme şartıyla satın almasında bir beis yoktur."

Yine der ki: "Rakabe-i vâcibe'de hristiyan, yahudi köleyi, mükâteb köleyi, müdebber köleyi, ümmü veled'i, birkaç yıl sonraya hürriyetine kavuşma şartına sahip köleyi, âmâ köleyi âzad etmek caiz değildir."

Şu halde rakabe-i  vâcibenin  hem müslüman hem de rakabe-i tâmme (tam köle) olması gerekir. Tetavvu olarak, nasranî, yahudi, mecusi âzad edilebilir.

İmam Mâlik, Muvatta'da rakabe-i vâcibe'nin  rakabe-i mü'mîne olması gerektiğini söyledikten sonra, kefâret olarak yedirilmesi gereken yemeğin de mutlaka müslüman fakirlere yedirilmesi gerektiğini ilave eder.

* Şunu belirtmede fayda var; İmam Mâlik'i  rakabe-i vâcibe'nin müslüman köleden olma şartını koymaya sevkeden husus Kur'an-ı Kerim'deki katl kefaretiyle ilgili âyetten çıkarılmıştır. Orada âzad edilecek kölenin mü'min olması şart koşulur (Nisa 92). Diğer kefaretlerde ise bu şart görülmez. Ancak mutlakın mukayyede hamli umumî bir prensip olması haysiyetiyle mezkur âyetin hükmü diğer mutlaklara teşmil edilmiştir.[16]

 

ـ4172 ـ9ـ وعن فضالة بن عبيد ا‘نصاري رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ سُئِلَ عَنِ الرَّجُلِ يَكُونُ عَلَيْهِ رَقَبَةٌ، هَلْ يَجُوزُ لَهُ أنْ يَعْتِقَ وَلَدَ زِنىً؟ قَالَ: نَعَمْ[. أخرجه مالك .

 

9. (4172)- Fudâle İbnu Ubeyd el-Ensârî (radıyallahu anh)'tan anlatıldığına göre Fudâle'ye, "üzerinde bir köle âzad etme borcu bulunan kimsenin veled-i zina'yı âzad etmesi caiz olur mu?" diye sorulmuş, o da "Evet" demiştir. [Muvatta, Itk 11, (2, 777).][17]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada da rakabe-i vâcibe hakkında sorulmakta ve zina mahsûlü bir kölenin âzad  edilmesinin caiz olup olmadığı mevzubahis edilmektedir. Bu soru Ashab'tan Fudâle'ye sorulmuş, o da "caiz olur" demiştir.

Zürkânî, bilhassa katl kefaretinin edasında bu kölenin mü'min olması gereğinde icma ve nass olduğunu kaydeder. Zıhâr kefareti ihtilaflıdır.

Önceki hadisle ilgili açıklamamıza da bakılmalıdır. [18]

 

ـ4173 ـ10ـ وعن عبدالرحمن بن أبي عمرة ا‘نصاري  رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ أُمَّهُ أرَادَتْ أنْ تَعْتِقَ فَأخَّرَتْ ذلِكَ إلى أنْ تُصْبِحَ. فَمَاتَتْ. فَقُلْتُ لِلْقَاسِمِ بْنِ مُحَمَّدٍ: يَنْفَعُهَا أنْ أعْتِقَ عَنْهَا؟ فقَالَ الْقَاسِمُ: إنَّ سَعْدَ بْنِ عُبَادَةَ  رَضِيَ اللّهُ عَنْه أتَى رسولَ اللّهِ # فقَالَ: إنَّ أُمِّي هَلَكَتْ، فَهَلْ يَنْفَعُهَا أنْ أعْتِقَ عَنْهَا؟ قَالَ: نَعَمْ[. أخرجه مالك .

 

10. (4173)- Abdurrahman İbnu Ebî Amra el-Ensârî rahimehullah'ın anlattığına göre "annesi, bir köle âzad etmek istemiş ve bunu sabaha tehir etmiş, annesi de bu sırada ölmüştür. Abdurrahman Kâsım İbnu Muhammed'e: "Ben anneme bedel bir köle âzad etsem, anneme faydası olur mu (sevabı  ulaşır mı)?" diye sorar.  Kâsım: "Sa'd İbnu Ubâde (radıyallahu anh) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelip: "Annem vefat etti, ben onun adına bir köle âzad etsem ona faydası olur mu?" diye sormuştu. "Evet!" cevabını aldı" dedi. [Muvatta, Itk 13, (2, 779).][19]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, Zürkânî'nin açıkladığı üzere muhtelif vecihlerden gelmiştir. Rivayetlerin çoğunda Sa'd İbnu Ubâde (radıyallahu anh)'ın, Resulullah'tan annesi adına tasaddukta bulunmanın annesine bir faydası olup olmayacağını sorduğu rivayet edilmiştir; bazılarında da burada olduğu gibi, köle âzad etmenin bir faydası olup olmayacağını sormuş olmalıdır. Her hal ve kârda ülemâ ölü adına tasaddukta bulunmanın da, köle âzad etmenin de caiz olduğunda icma eder.

Bu durumda âzad edilen kölenin velâ'sına gelince:

* İmam  Mâlik ve ashâbına göre, kimin adına âzad edildi ise ona aittir.

* İmam Şâfiî ve ashâbına göre, âzad edene aittir.

* Kûfîlere göre, Ölenin emri (vasiyeti) ile yapılmışsa ölene ait, değilse âzad edene aittir. [20]

 

ـ4174 ـ11ـ وعن يحىى بن سعيد قال: ]تُوفّي عَبْدُ الرَّحْمنِ بنُ أبي بَكْرٍ  رَضِيَ اللّهُ عَنْهما في نَوْمَةٍ نَامَهَا فَعَتَقَتْ عَنْهُ أخْتُهُ عَائِشَةُ  رَضِيَ اللّهُ عَنْها رِقَاباً كَثِيرَةً[. أخرجه مالك .

 

11. (4174)- Yahya İbnu Saîd rahimehullah anlatıyor: "Abdurrahman İbnu Ebî Bekr (radıyallahu anhümâ), uyuduğu bir uykuda vefat etti. Kız kardeşi Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) onun adına birçok köle âzad etti." [Muvatta, Itk 14, (2, 779).][21]

 

ـ4175 ـ12ـ وعن ابن عمر  رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رسولُ اللّهِ #: مَنْ أعْتَقَ عَبْداً وَلَهُ مَالٌ فَمَالُ الْعَبْدِ لَهُ إَّ أنْ يَشْتَرِطَ سَيِّدُهُ[. أخرجه أبو داود.وقوله »فَمَالُ الْعَبْدِ لَهُ« اَخَرَجُوا هذا على وجه الندب واستحباب إ أن سمح المالك له بذلك إذا كان العتق منه إنعاماً ومعروفاً فندب كانَ إلى مسامحته بما في يده من المال إتماماً للنعمة والمعروف .

 

12. (4175)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim malı olan bir köle âzad ederse, kölenin malı kendisinin olur, yeter ki efendisi bu hususta bir şart koşmamış olsun." [Ebu Dâvud, Itk 11, (3962); İbnu Mâce, Itk 8, (2529).][22]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Normal olarak kölenin kazancı efendisine aittir. Öyleyse, köleye mal nisbet edilerek, malı olan köle denmesi, kölenin mal sahibi olduğu ma'nâsında  değildir. Öyleyse bu, "elinde mal bulunan ve kesbiyle hâsıl" ma'nâsına gelir.

2- "Kendisine aittir" ifadesinde kendisi ile kim kastediliyor? Köle mi efendi mi; ikisine de râci olabilmektedir. Âlimler ihtilaf etmiştir. Çoğunluk, âzad eden efendi demiştir. Şu halde ma'nâ "Kölenin elindeki malı, efendi köleye bağışlarsa onun olur, değilse efendinindir" demektir. [23]

 

ـ4176 ـ13ـ وعن ربيعة بن أبي عبدالرحمن: ]أنَّ الزُّبَيْرَ بنَ الْعَوَّامِ اشْتَرى عَبْداً فَأعْتَقَهُ ولذلِكَ الْعَبْدِ بَنُونَ مِنْ امْرَأةٍ حُرَّةٍ فقَالَ الزُّبَيْرُ: إنَّ بَنِيهِ مَوالِيَّ. وَقَالَ مَوالِي أُمِّهِمْ؛ بَلْ هُمْ مَوَالِينَا، فَاخْتَصَمُوا إلى عُثْمَانَ  رَضِيَ اللّهُ عَنْه، فَقَضى لِلزُّبَيْر بِوََئِهِمْ[. أخرجه مالك .

 

13. (4176)- Rebîa İbnu Ebî Abdirrahmân anlatıyor: "Zübeyr İbnu'l-Avvâm (radıyallahu anh) bir köle satın aldı ve onu âzad etti. Bu kölenin, hür bir kadından oğulları vardı. Hz. Zübeyr: "Oğulları benim mevâlimdir" dedi. Annesinin efendileri: "Hayır, onlar bizim mevâlimizdir" dediler. Bunun üzerine dâvaları Hz. Osman (radıyallahu anh)'a intikal etti. O, velâ'nın Hz. Zübeyr'e ait olduğuna hükmetti." [Muvatta, Itk 21, (2, 782).][24]

 

AÇIKLAMA:

 

Velâ, daha öncede geçtiği üzere, lügat açısından tasarruf, muâvenet, muhabbet demek olup kurb (yakınlık) ma'nâsına olan velî kelimesinden alınmadır. Ancak fıkıh tabiri olarak, verâsete sebep olan hükmî bir akrabalığı ifade eder. Bu akrabalık bazan akidle teessüs eder ki, buna velâ-i müvâlât denir, bazanda âzad etme sonucu efendi ile âzadlı arasında teessüs eder ki, buna da velâ-i ataka denir. Şu halde, bu hadiste geçen velâ' dan murad velâ-i atakadır. Mevlâ, bir ma'nâda, arada velâ-i ataka bağı bulunan hükmi  akraba demektir. Daha âmiyane tabiriyle âzad edilmiş köle diyoruz.

Mevlâ'nın bir diğer ma'nâsı, köle âzad etmiş efendi demektir. Sahip ma'nâsına, Allah için de kullanıldığı malumdur.[25]

 

ـ4177 ـ14ـ وعن عائشة  رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]سُئِلَ رَسُول اللّهِ # عَنِ الرِّقَابِ أيُّهَا أفْضَلُ فَقَالَ: أغَْهَا ثَمَناً وَأنْفَسُهَا عِنْدَ أهْلِهَا[. أخرجه مالك .

 

14. (4177)- Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a "Hangi köleyi âzad etmek efdaldir?" diye sorulmuştu."

Fiyatça yüksek olanı ve efendisinin nazarında en nefis olanıdır!"  cevabını verdi." [Muvatta, Itk 15, (2, 779); Buhârî, Itk 2; Müslim, İman 136 (84).][26]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Buhârî'nin rivayetinde soru sâhibinin Ebu Zerr  el-Gıfarî (radıyallahu anh) olduğu tasrih edilmiştir.

2- Hadis'te en efdal âzad için iki ölçü verilmiştir:

1) Pahası yüksek olan.

2) Sahibinin yanında nefîs olan.

Ülemâ, meselenin tahlilinde bazı farklı neticeler ileri sürmüştür:

Nevevî der ki: "Allah bilir ya, bu hadis tek bir köle âzad edecek kimse içindir. Amma, bir kimsenin, mesela bir dirhemi olsa, bununla bir köle satın almak ve âzad etmek istese, derken bu paraya  nefîs bir köle veya değerce düşük iki köle alabilecek olsa, iki köleyi alıp âzad etmesi  efdaldir." Devamla der ki: "Bu, kurbanlığın hilafınadır. Şişman bir kurbanlık daha efdaldir, çünkü bunda matlub olan etin  iyi olması, öbüründe köle âzadıdır."

İbnu Hacer der ki: "Bana zâhir olan şudur: "Bu meseledeki hüküm, şahsa göre değişir. Bazı tek şahsın âzad edilmesi ile, âzad eden, çok sayıda kimseyi âzad etmekten daha fazla istifadede bulunur. Bazısı güzel etten ziyade, daha fazla dağıtabilmek için miktarca  çok olan ete muhtaçtır, çünkü ete muhtaç olanlar çoktur. Şu halde bunda esas olan, azlıkçokluktan ziyade (içinde bulunulan  şartlara göre) en çok faydalılıktır."

Hadisten hareketle: "Bir kimsenin müslüman köleden daha  pahalı olan kâfir kölesini âzad etmesi efdaldir" diye hükmedilmiştir. Ancak bu hükme, Esbağ ve başka âlimler muhalefet ederek: "Murad müslümanlar arasında kıymetce üstün olandır" demişlerdir.

Kâdî İyaz der ki: "Kafiri âzad etmenin câiz olduğunda ihtilaf yok, ancak tam fazilet mü'minin âzad edilmesindedir."

İmam Mâlik'in: "Fiyatca yüksek olanın âzad edilmesi, kafir de olsa efdaldir" diye, hadisin zahirine göre hükmettiği rivayet edilmiştir. Ancak, ashabından olan-olmayan pek çok âlim ona bu meselede muhalefet etmiştir. Esahh olan da muhalif görüştür. Hatta Kurtubî demiştir ki: "Müslimi âzad etmenin efdal olması, hem müslümanın hürmeti, hem de şehâdet, cihad (kaza, zekât gibi kafire câiz olmadığı halde hür müslümana caiz olan ammeye faydalı hizmetler) sebebiyledir." Bir kısım hadisler, ayrıca erkeği âzad etmenin, kadını âzad etmekten efdal olduğunu ifade eder.

Tirmizî'nin bu hususa açıklık getiren bir rivayeti şöyle: "Hangi müslim, iki müslüman köle  kadını âzad ederse, bunlar onun ateşten kurtuluşuna sebep olur..." (Hadisi 4151 numaralı hadisin şerhinde tam olarak kaydettik). Bu rivayette bir  erkeğin âzad edilmesi, iki kadının âzad edilmesine denk tutulmuştur. Bunun sebebi, fayda açısından bakınca, erkeğin içtimâî faydası kadından fazladır. Dediğimiz gibi cihada katılabilir, kadılık yapabilir, zekat verebilir, şehadette bulunabilir vs. Ayrıca erkeğin hizmeti daha çok aranan bir hizmettir, verimlidir. Bu sebeple geçmiş devirlerde erkek köleler daha çok görülmüştür. Âlimler, bir kısım cariyelerin âzad edilmesine, onların ziyan olması gözüyle bakmışlardır, korunmalarının devamı için âzad edilmemelerini haklarında hayırlı bulmuşlardır.

Bazı âlimler, meseleye bir başka noktadan yaklaşarak: "Koca hür de olsa, köle de olsa kadından doğanlara hürriyetin daha çok sirayet edeceğini söylerek kadının âzad edilmesinin  efdal olacağını söylemiş ise de, böyle söyleyenlere erkekleri âzad etmedeki yukarıda zikredilen umumî menfaatlerle, kadınların zâyi olma durumları hatırlatılarak âzad edilmesinin efdal olduğunu söylemişlerdir.

Şu halde, sadedinde olduğumuz hadisin zâhiriyle hüküm vermezden önce, nazar-ı dikkate alınması gereken başka rivayetler ve bir kısım izâfi durumları bilmek gerekmektedir; ülemâmız bunu yapmıştır. [27]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/12.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/12-13.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/13.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/13.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/14.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/14.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/14-15.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/15.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/15.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/15-16.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/16.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/16-17.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/17.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/17-18.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/18.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/18-19.

[17] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/19.

[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/19.

[19] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/20.

[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/20.

[21] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/21.

[22] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/21.

[23] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/21.

[24] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/22.

[25] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/22.

[26] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/22.

[27] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 12/22-24.