* KÖLEYİ AFFETMEK

 

ـ4153 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]جَاءَ رَجُلٌ إلى رسولِ اللّهِ # فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ كَمْ أعْفُو عَنِ الخَادِمِ؟ فَصَمَتَ #. ثُمَّ سَألَهُ، فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ  كَمْ أعْفُو عَنِ الْخَادِمِ؟ فقَالَ اعْفُ عَنْهُ فِي كُلِّ يَوْمٍ سَبْعِينَ مَرَّةً[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

1. (4153)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Hizmetciyi ne kadar affedeyim?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm susup cevap vermedi. Adam tekrar:

"Ey Allah'ın Resûlü! Hizmetcimi ne kadar affedeyim?" diye sordu. Bu sefer: "Her gün yetmiş kere affet!" cevabını verdi. [Ebu Dâvud, Edeb 133, (5164); Tirmizî, Birr 31, (1950).][1]

 

ـ4154 ـ2ـ وَعن المَعْرُورِ بْنِ سُوَيْد قَالَ: ]رَأيْتُ أبَا ذَرٍّ وَعَلَيْهِ حُلَّةٌ وَعلى غُمِهِ مِثْلُهَا. فَسَألْتُهُ عَنْ ذلكَ. فقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: هُمْ إخْوَانُكُمْ وَخَوَلُكُمْ جَعَلَهُمُ اللّهُ تَعالى تَحْتَ أيْدِيكُمْ. فَمَنْ كَانَ أخُوهُ تَحْتَ يَدِهِ فَلْيُطْعِمْهُ مِمَّا يَأكُلُ وَلْيُلْبِسْهُ مِمَّا يَلْبَسُ وََ تُكَلِّفُوهُمْ مِنَ الْعَمَلِ مَا يَغْلِبُهُمْ. فَإنْ كَلّفْتُمُوهُمْ فَأعِينُوهُمْ عَلَيْهِ[. أخرجه الخمسة إ النسائي.»الخَوَلُ« حشم الرجل وأتباعه .

 

2. (4154)- Ma'rur İbnu Süveyd rahimehullah anlatıyor: "Ebu Zerr'i gördüm, üzerinde bir takım (hulle) vardı, kölesi de aynı şekilde bir takım giyiyordu. Bunun sebebini sordum. Bana şu cevabı verdi: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan şöyle söylediğini işitmiştim:

"Onlar sizin kardeşleriniz ve yakın adamlarınızdır. Allah Teâlâ Hazretleri onları ellerinizin altına (emaneten) koymuştur. Kimin kardeşi eli altında ise, yediğinden  yedirsin, giydiğinden giydirsin, yapamayacağı iş buyurmayınız, eğer buyurursanız onlara yardım edin." [Buhârî, İman 22, Itk 15, Edeb 44; Müslim, Eyman 40 (1661); Ebu Dâvud, Edeb 133, (5157, 5158, 5161); Tirmizî, Birr 29, (1946).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

Nevevî der ki: "Hadiste gelen "yediğinden yedirme, giydiğinden giydirme" emri vecibe değil, istihbab ifade eder. Efendiye vacib olan, kölenin yiyecek ve giyeceğini ma'ruf üzere te'mindir. Maruf demek bölgenin, şahısların âdetlerine, durumlarına uygun olarak demektir. Bu,  efendinin yediği ve giydiği  cinsten de olabilir, daha düşük de olabilir, daha fevkinde de olabilir. Hatta efendi, âdete muhalefet ederek, kendisi, zühd veya cimrilik sebebiyle emsâlinden daha düşük bir seviye ile iktifa edecek olsa, kölesine cimrilik etmesi, rızası olmadan kendisi gibi olmaya  zorlaması helal olmaz."[3]

 

ـ4155 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا أتَى أحَدَكُمْ خَادِمُهُ بِطَعَامِهِ، فَإنْ لَمْ يُجْلِسْهُ مَعَهُ فَلْيُنَاوِلْهُ لُقْمَةً أوْ لُقْمَتَيْنِ، أوْ أُكْلَةً أوْ أُكَلَتَيْنِ فَإنَّهُ وَلِيَ حَرَّهُ وَعَِجَهُ[. أخرجه البخاري، وهذا لفظه، وأبو داود والترمذي .

 

3. (4155)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Birinize hizmetçisi yemeğini getirince, onu beraber yemek üzere oturtmayacaksa, hiç olsun bir iki lokma veya bir iki yiyecek versin. Zira yemeğin hararet (pişirme) ve muamele (zahmeti)ni o çekmiştir." [Buhârî, Et'ime 55, Itk 18; Tirmizî, Et'ime 44, (1854); Ebu Dâvud, Et'ime 51, (3846); (Müslim, Eymân 42, (1663).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste geçen "lokma" veya "yiyecek" tabirleri ravinin bir tereddüdü olmaktadır, aynı ma'nâda kullanılmıştır.

2- Hizmetçiye  bir iki  lokma verilmesi, yemeğin azlığı veya çokluğuna göre, şartlara göre az veya çok  miktarda yapılacak ikramı ifade eder.

3- Bu hadis daha önce Ebu Zerr'den kaydedilen rivayette ifade edilen efendi ile köle arasında eşitlik sağlama meselesinin bir istihbab olduğunu, yemede ve giymede eşitliği  sağlamak veya köleyle beraber  yemenin efendinin ihtiyarına bırakılan müstehab bir tavır olduğunu ifade eder. İbnu Hacer der ki: "İbnu'l-Münzir bütün ilim ehlinden şunu nakletmiştir: Vacib olan, efendinin köleye, o bölgede emsalinin çoğunlukla yediğinden yedirmektir, katık ve giyecek için de hüküm böyledir. Efdal olanı hizmetçiyi de ortak etmek ise de, efendi nefîs olanları kendine ayırabilir."[5]

 


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/552-553.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/553.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/553.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/554.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/554.