BEŞİNCİ FASIL

 

HADÎS RİVAYETİ VE NAKLİ

 

ـ4126 ـ1ـ عن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: نَضَّرَ اللّهُ امْرَأً سَمِعَ مِنَّا شَيْئاً فَبَلَّغَهُ كَمَا سَمِعَهُ فَرُبَّ مُبَلِّغٍ أوْعَى مِنْ سَامِعٍ[. أخرجه الترمذي وصححه.»نَضَرَ اللّهُ اَمراً« بتخفيف الضاد وتشديدها معناه: حسنه وجمله .

 

1. (4126)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benden bir şey işitip onu (artırıp eksiltmeden) işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin (Kıyamet günü) Allah yüzünü taze kılsın. Zira, kendisine ulaştırılan öyleleri var ki, bizzat işitenden daha iyi kavrar." [Tirmizî, İlm 7, (2658).][1]

 

ـ4127 ـ2ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قَالَ رسولُ اللّهِ # بَلِّغُوا عَنِّي وَلَوْ آيَةً، وَحَدِّثُوا عَنْ بَنِي إسْرَائِيلَ وََ حَرَجَ، وَمَنْ كَذَبَ عَلَيَّ مُتَعَمِّداً فَلْيَتَبَؤَأْ مَقْعَدَهُ مِنَ النَّارِ[. أخرجه البخاري والترمذي.قوله »حَدِّثُوا عَنْ بَنِى إسْرَائِيلَ وََ حَرَجَ« ليس فيه إبَاحة الكذب في اخبار عنهم ورفع ا“ثم عمن نقل عنهم كذبا، ولكن معناه الرخصة في الحديث عنهم على معنى البغ وإن لم يتحقق ذلك بنقل ا“سناد ‘نه أمر تعذر لبعد المسافة وطول المدة.

 

2. (4127)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir âyet bile olsa benden başkasına götürün. Benî İsrail (hikayelerin)den de rivayet edin, bunda bir mahzur yok. Ancak kim bile bile bana yalan nisbet ederse cehennemdeki yerini hazırlasın." [Buharî, Enbiya 50; Tirmizî, İlm 13, (2671).][2]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu iki rivayet, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın, Ashabını hadis rivayetine yapmış olduğu teşviklere örnek teşkil  etmiştir. Şeriat-ı garramızın ikinci kaynağı olarak hadisin ehemmiyetine mütenasib bir ciddiyet ve ısrarla Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) hadislerin öğrenilmesine ve rivayet edilmesine gereken ihtimamı göstermiştir.

2- Birinci hadis, yapılacak rivayetlerin aslına uygun olması gereğini vurgulamaktadır. Anlamasa bile, nasıl işitti ise öyle rivayet etmesi istenmekte, doğrudan dinleyen, yeterince anlamamış olsa bile kendisine ulaştırılanın ondan daha iyi anlayabileceğine dikkat çekilmektedir. Bu sonuncu ifade dahi, asla uygunluğa riayeti sağlamaya yöneliktir.

Resulullah'ın hadislerini rivayette, en mühim hususlardan biri asla uygunluktur. Âlimler  lafzî rivayeti, manevi rivayete üstün kabul etmiştir. Ancak, manen rivayete de cevaz verilmiştir, çünkü hadisler, Kur'an vahiyleri gibi Resulullah'ın sıkı kontrolü altında yazdırılmadı.

3- İkinci hadiste farklı bir husus, İsrailiyat'ın rivayetine cevazdır. Zira İsraili hikayelerde bir kısım ibretler var. Bu hikayelerin asla uygunluğu oldukça meşkuk bir durum arzeder. Bunlar zaman içinde uydurulmuş da olabilir. Bu, uydurma olma ihtimaline rağmen, Resulullah'ın onları rivayet etmeye müsaade etmesi yalan rivayetlere ruhsat verme değildir. Uydurma hadis rivayet etmenin hükmü de hadiste belirtilmiştir.

Şu halde, İsrailî olduğu belirtilerek yapılan rivayetler "yalanı rivayet etme"nin şümulüne girmeyecektir.

4- Resulullah'a yalan nisbeti yasaklayan rivayet çoktur ve mütevatirdir. Belki  de en çok sahabe tarafından rivayet edilme şerefine bu hadis ermiştir. Resulullah'ın "işittiğiniz şekliyle rivayet edin" emriyle, "Bana yalan nisbet eden cehennemdeki yerini hazırlasın" tehdidini birleştiren, pek çok sahabeyi, Resulullah'tan duyduklarımı rivayet ederken aynıyla  rivayet edemez miyim, kendimden bir kelime mi katarım veya bir kelime eksik mi bırakırım, böyle olunca Resulullah'a yalan nisbet  etmiş  duruma mı düşerim? diye fevkalâde ciddi endişeye sevketmiş rivayet hususunda kendi kendini frenlemeye, az rivayet etmeye  -ve  hatta Saîd İbnu Zeyd örneğinde olduğu üzere- hiç rivayette  bulunmamaya sevketmiştir.

Bu çeşit durumlar, bizim hadise karşı olan güvenimizi artırmaktadır. Zira bunlar bir taraftan Resulullah'ın tedbirini, diğer taraftan Ashab'ın bu tedbirlere riayetini göstermektedir.

5- İbnu Hacer, İsrâilî  hikayelerden rivayet izninin muahhar ve hatta, ahkamın ve dînî kaidelerin istikrar bulmasından sonraya rastladığını, daha önce fitne endişesiyle onlardan rivayet ve hatta kitaplarını okumasının dahi yasaklandığını belirtir.

6- "Mahzur yoktur" ibaresi ile şu manaların kastedildiği belirtilmiştir.

* Onlardan işittiğiniz acib şeylere kalbiniz daralmasın, bu onların başına sıkça vâki olmuştur.

* Onlardan anlatmanızda da bir mahzur yok. Zira önceki    حَدِّثُوا  ifadesi emir sîgasıdır ve vücub ifade eder. Şu hade bu sîga ile vücub kastedilmediğine "...mahzur yoktur" ibaresiyle işaret edilmiştir.

* Bundan murad, onların hikayelerini anlatan kimsenin kullanacağı kötü kelimeler sebebiyle hatıra gelecek mahzurun ondan kaldırıldığını ifade eder.  Mesela ayette, onların Hz. Musa'ya söyledikleri  "Sen ve Rabbin, ikiniz gidin ve savaşın biz burada kalacağız" (Mâide 24) sözlerini nakil böyledir, benzeri edebsizliklerini naklide mahzur yok demektir.

* Benî İsrâil'den murad, bizzat İsrâil'in çocuklarıdır. Bunlar da Hz. Yakub'un evlatlarıdır. Böyle olunca murad, "Onların babaları Yusuf (aleyhisselâm)'la olan kıssalarını anlatın" olur. Ancak bu tevilin en uzak tevil olduğu belirtilir.

* İmam Mâlik der ki: "Bundan murad onların güzel hallerinin anlatılmasının cevazıdır. Yalan olduğu bilinenlerin rivayeti caiz değildir."

* "Onlardan, Kur'an ve sahih hadiste gelmiş olan meselelerini tahdis edin" demektir.

* Onların hikayesi, inkıtâ, belâğ her ne suretle vâki olduysa öyle rivayete cevazdır, çünkü onları rivayette ittisal kurmak mümkün değildir. Ancak İslamî ahkâmı tesbit eden  rivayetler  böyle değil. Zira bunları rivayette asıl olan, ittisaldir. Öbürü, zamanca uzaklık sebebiyle ittisal mümkün değil ise, beriki zamanın yakınlığı sebebiyle ittisal mümkündür.

* İmam Şâfiî der ki: "Malum olduğu üzere, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yalan haberin rivayetini tecviz etmez. Öyleyse ma'nâ: "Benî İsrail'den yalan olduğunu bilmediklerinizi rivayet edin. Size tecviz edilenlerin onlardan rivayet edilmesinde sizin için bir mahzur yoktur. Bu Resulullah'ın şu sözüne benzer: "Ehl-i kitap size bir rivayette bulunursa onları ne tasdik edin ne de tekzib." Sıdkı kesin olan şeylerin söylenmesi hususunda ne yasaklama, ne de izin vârid olmadı."

7- Ehl-i sünnet ülemâsı, Resulullah'a yalan nisbet etme karşısında tavizsiz olmada ittifak eder ve büyük günahlardan addeder. Şeyh Ebu Muhammed el-Cüveynî daha da ileri gidip, Resulullah'a yalan nisbet etmeye küfür hükmünü vermiştir. Ebu Bekr İbnu'l-Arabî de buna meyletmiştir. Başta Kerramiye olmak üzere sapık fırkalara mensup bazıları, dinî umura hizmet, sünnet ehlininin yolunu güçlendirmek, tergib ve terhibe yardımcı olmak gibi gayelerle Resulullah'a yalan nisbet etmenin caiz olduğunu söylemiş ve şöyle bir gerekçe  ileri sürmüşlerdir: "Bu  hususta  vaîd, Resulullah'ın  aleyhindeki yalan hakkında vârid oldu, lehindeki yalan için değil. İbnu Hacer der ki: "Bu bâtıl bir gerekçedir, zira vaîd Aleyhissalâtu vesselâm'dan yalan nakil hakkında gelmiştir, lehinde veya aleyhinde diye bir ayırım yoktur. Dinimiz ise, Allah'a hamdolsun kâmildir, yalanla tamamlanacak bir eksik yönü yoktur. Takviye görmek için yalana, bâtıla muhtaç değildir.[3]

 

ـ4128 ـ3ـ وعن محمود بن الربيع رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]عَقَلْتُ مِنْ رَسُولِ اللّهِ # مَجَّةً مَجَّهَا فِي وَجْهِي مِنْ دَلْوٍ مِنْ بِئْرٍ كَانَتْ فِى دَارِنَا وَأنَا ابْنُ خَمْسِ سِنِينَ[. أخرجه الشيخان .

 

3. (4128)- Mahmud İbnu'r-Rebî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ben beş yaşlarımda iken, evimizin kuyusunun kovasından ağzına aldığı suyu yüzüme püskürttüğünü hatırlıyorum." [Buhârî, İlm 18; Müslim, Mecâcid 54 (33).][4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu hadisi Buhârî "Çocuğun hadis dinlemesi ne zaman sahih olur"  adını  taşıyan bir babta kaydeder. Öyleyse hadis, çocuğun daha büluğa ermezden önce hadis dinleyebileceğini ve dinlediği hadisin muteber addedilmesi için bülûğun şart olmadığını ifade etmektedir. Aksi takdirde beş yaşında görülen bir hadisenin bilahare rivayeti makbul olmamalı idi.

Ancak şunu belirtelim ki bu husus biraz ihtilaflıdır. Yahya İbnu Maîn, hadis dinleme yaşını en az onbeş kabul eder, delil olarak henüz büluğa ermemiş olan İbnu Ömer'in Uhud savaşına alınmayışını gösterir. Bu görüş Ahmed İbnu Hanbel'e ulaşınca: "Hayır, işittiğini aklında tuttu mu hadis dinler; İbnu Ömer hadisesi savaşla ilgilidir" der.

Hatibu'l-Bağdâdî el-Kifâye'de küçük yaşta öğrendiklerini sonradan rivayet eden ve muhaddislerce makbul addedilen zevattan örnekler verir.

Muhaddisler arasında esas olan görüş de budur: Temyiz halinde dinlediğini bilahare  büluğdan sonra rivayet etti mi  makbuldür.

Buhârî, bu rivayeti kitabına aldığına göre, o da küçük yaşta dinlemenin caiz olduğu görüşündedir.

2- Hadiste başka faideler  de var:

* İmam, arkadaşlarının evini ziyaret eder.

* Ziyaret sırasında çocuklara şaka yapar.

* Beş ve hatta daha küçük yaştaki çocuklar ilim halkalarına götürebilir.

* İlim meselesinde yaşa itibar edilmez, hitab edileni tam olarak anlama durumuna bakılır.

* Fukaha temyiz yaşını 6-7 olarak tesbit eder.[5]

 

ـ4129 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]حَفِظْتُ مِنْ رَسُولِ  اللّهِ # وِعَاءَيْنِ فَأمَّا أحَدُهُمَا فَبَثَثْتُهُ فِيكُمْ. وَأمَّا اŒخَرُ فَلَوْ حَدَّثْتُكُمْ بِهِ لَقَطَعْتُمْ هذَا الْبَلْعُومَ[. أخرجه البخاري.             

وقال »البلعوم« مجرى الطعام .

 

4. (4129)- Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan iki kap ilim hıfzıma aldım. Bunlardan birini aranızda neşrettim. Ama diğerini söyleyecek olsam şu gırtlağımı kesersiniz." [Buhârî, İlm 42.][6]

 

AÇIKLAMA:

 

Ebu Hüreyre hazretleri, burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)' dan öğrendiği hadislerden bir kısmını rivayet etmekten çekinerek ketmettiğini belirtmektedir. Ülemâ, neşredilmeyen ilmin, kötü emirlerin isim ve ahvalini  ve çıkacakları zamanı beyaneden hadisler olduğunu söylerler. Ebu Hüreyre'nin bunların bazılarına kinâye yoluyla işaret  ettiği, ama tasrih etmekten korktuğu söylenmiştir. Mesela şu sözü onlardan biridir: "Altmışın başından ve çocuğun başkanlığından Allah'a sığınırım."  Bununla Yezîd İbnu Muâviye'nin hilafetine işaret ettiği belirtilir. Çünkü, onun hilafeti  hicretin 60. yılında idi. Allah Ebu Hüreyre'nin duasını kabul etmiş ve ruhunu bir yıl önce kabzetmiştir.

Ebu Hüreyre, "Gırtlağımı keserdiniz" sözüyle, zalim idarecileri kastetmiştir. Ayıplarını işitmekten rahatsız olarak, hayatına kıyacaklarından korktuğunu belirtmiştir.

Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)'ın rivayetten çekindiği fitne ile ilgili hadisleri, "Herkes hayırdan sorarken, gelip bana bulaşır mı korkusuyla ben şerden sorardım" diyen Huzeyfe (radıyallahu anh), kısmen rivayet etmiştir. Ebu Hüreyre'nin   haklılığını, yani Resulullah'ın fitne ilgili olarak çok sayıda ve pek teferuatlı açık beyanlarının bulunduğunu anlamak için, Ebu Dâvud'da  yer  alan bir Huzeyfe hadisini kaydediyoruz. Der ki: "Vallahi bilemiyorum, arkadaşlarım gerçekten  unuttular mı, yoksa unutmuş mu görünüyorlar. Vallahi Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Kıyamete kadar gelecek ve adamlarının sayısı üçyüz ve daha fazla olacak bütün fitne başlarını bize adıyla, babasının ve kabilesinin adıyla zikretti."[7]

 

ـ4130 ـ5ـ وعن أبي ذرّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ أنه قال: ]لَوْ وََضَعْتُمْ الصِّمْصَامَةَ عَلى هذِهِ، وَأشَارَ إلى قَفَاهُ، ثُمَّ ظَنَنْتُ أنِّي أُنْفِذُ كَلِمَةً

سَمِعْتُهَا مِنْ رَسُولِ اللّهِ # قَبْلَ أنْ تُجِيزُوا عَليّ ‘نْفَذْتُهَا[. أخرجه البخاري تعليقا.»الصِّمصامةُ« والصمصام: السيف .

 

5. (4130)- Ebu Zerr (radıyallahu anh)  demiştir ki: "Eğer  kılıncı şuraya koysanız -eliyle ensesini göstermiştir- ben bu esnada, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan işitmiş bulunduğum bir hadisi, sizin işimi bitirmezden önce söyleyebileceğime kanaatim gelse onu mutlaka söylerim." [Buhârî, İlm 10.][8]

 

AÇIKLAMA:

 

Ebu Zerr (radıyallahu anh)'ın bu sözü, Ashabtan bir kısmının, Resulullah'ın sözlerinden bildiklerini rivayette pervasız olduklarını söylemek, rivayet etmek hususunda ölüm dahil hiçbir şeyden korkmadıklarını göstermektedir. İşte Hz. Ebu Zerr bu gruba girenlerden biridir.

Hz. Ebu Zerr, daha önce de temas ettiğimiz üzere ihtilalci hak bildiğini dobra dobra söylemekten çekinmeyen bir mizaca sahiptir. Günlük hayatta sadelik ve  tevazuyu esas alan zâhid bir  meşrebe mensup. Bu  meşrub Resulullah'ın şahsî hayatında da mevcut, Ebu Zerr ister ki, herkes bu meşreb üzere olsun, zira ona göre kâmil İslam budur. Bunu açıkça tebliğ eder. Sadeliği esas almayan debdebe ve israfa da yer veren idarecilere müdahale eder. Sert tepkiler gösterir. Sebep olduğu rahatsızlık Halife-i zişân Hz. Osman-ı Zinnureyn (radıyallahu anh) efendimize şikayet edilir. Medine'ye çağrılan Ebu Zerr'e orada bazı kısıtlamalar tatbik edilir. O yine pervasız davranmaya devam eder. Sorulan soruları cevaplar, açıklamalar yapar. Fetva verme hussundaki yasaklamayı hatırlatan bir kimseye, cevab olarak sadedinde olduğumuz sözleri sarfeder: "Allah'a yemin olsun, Resulullah'tan duyduğum bir kelimeyi terketmem için  kılıcı boğazıma dayasanız,  siz kesme işini tamamlayıncaya kadar ben onu yine de söylerim."[9]

Dârimî'nin Müsned'inde, Ebu Zerr (radıyallahu anh)'ın,  bu sözü, Mina'da el-Cemretu'l-Vusta'nın yanında, kendinden fetva sormak maksadıyla halkın etrafını sardığı bir  hengâmda bir adamın gelerek: "Sen fetvadan men edilmedin mi?" demesi üzerine, başını kaldırıp adama yönelerek: "Yoksa sen benim müfettişim misin?" diye çıkıştıktan sonra sarfettiğini kaydeder. Rivayetler arasındaki ihtilafa burada girmeyeceğiz. [10]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/509.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/510.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/510-512.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/512-513.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/513.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/514.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/514.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/515.

[9] Bu rivayeti da önce de kaydettik (Birinci cilt 57. Sayfa). Ebu Zerr!in ihti,lafı diğer bir sahabî Hz. Muâviye ile idi. Tevbe suresinin 34. ayetinin te'vili hakkında idi.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/515-516.