DÖRDÜNCÜ FASIL

 

İLİM VE ÖĞRENME ÂDABI

 

ـ4123 ـ1ـ عن عكرمة أن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]حَدِّثِ النَّاسَ مَرَّة في الْجُمْعَةِ فَإنْ أبَيْتَ فَمَرَّتَيْنِ، وَإنْ كَثَّرْتَ فَثَثاً، وََ تُمِلَّ النَّاسَ هذَا الْقُرآنَ. وََ أُلْفِيَنَّكَ تَأتِي الْقَوْمَ وَهُمْ فِي الْحَدِيثِ مِنْ حَدِيثِهِمْ فَتَقُصَّ عَلَيْهِمْ فَتَقْطَعَ عَلَيْهِمْ حَدِيثَهُمْ فَتُمِلَّهُمْ، وَلكِنْ أنْصِتْ. فإذَا أمَرُوكَ فَحَدِّثْهُمْ وَهُمْ يَشْتَهُونَهُ. وَانْظُرِ السَّجْعَ مِنَ الدُّعَاءِ فَاجْتَنِبْهُ، فَإنِّي عَهِدْتُ رَسولَ اللّهِ # وَأصْحَابَهُ َ يَفْعَلُونَ ذلِكَ[. أخرجه البخاري .

 

1. (4123)- İkrime rahimehullah anlatıyor: "İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) dedi ki: "İnsanlara haftada bir kere hadis konuş. Buna uymazsan iki kere olsun. Daha çok yapmak istersen üç olsun. Sakın halkı şu Kur'an'dan usandırma! Halk kendi meselelerini konuşurken, senin onlara gelip, sözlerini keserek, bir şeyler anlatıp onları bıktırdığını  görmeyeceğim. Onlar konuşurken sus ve dinle. Onlar sana gelip "Konuş!" diye talebte bulununca, istiyorlar demektir, o zaman konuşursun. Dua'da seci  meselesine dikkat et ve ondan kaçın. Zira ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve Ashab-ı Kirâm'ın devrinde yaşadım, bunu yapmıyorlardı." [Buharî, Da'avât 20).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Burada halkı irşad ve talimde  mühim bir edeb beyan edilmektedir: Haftada bir çok kere değil, en ziyade üç kere irşad etmek. Normali bir defadır. Sebebi de açıklanmaktadır: Usandırmamak..

2- İkinci bir husus, tâlib olmayan, istek izhâr etmeyene de tahdiste bulunmamak, İbnu Hacer buna mekruh der.

3- Hadis, ayrıca insanların konuşmalarını keserek  talimde bulunmayı da yasaklıyor. Âlimler buradan hareketle "ilim, isteyene, hırs gösterene öğretilmelidir" demiştir. Öyleyse, ilmi neşredenler, önce öğrenmeye arzu  uyandırıcı tedbirler almalı, arzuların uyanacağı fırsatları kollamalı, ondan sonra anlatmaya geçmelidir. Bu durumlar göz önüne alınmadan yapılacak neşr-i ilim faaliyeti nefret uyandırır, akim kalır.

4- Hadis, bir de duada secî denen nesirde kafiyemsi ses benzerlikleri kullanmayı yasaklamaktadır. Zira bunda bir gayr-ı tabiîlik (tekellüf) vardır. Ayrıca secî yapacak kelimeler ma'nâ yönünden kısırlık, zıtlık getirebilir.Bu sebeplerle ne Resulullah, ne ashab, secîye özenmemişlerdir. Ancak tabiî şekliyle, kendiliğinden vâki olan secînin mekruh olmayacağı, burada belirtilen  yasağa girmeyeceği de kabul edilmiştir. Nitekim hadiste bunun örnekleri var. Biri şöyle: "Allahümme münzilü'l-Kitab,serî'u'lhisâb, hâzimu'l-ahzâb. "Ey kitabı indiren, hesabı çabuk yapan, hizibleri dağıtan Allahım!..."

Ezherî der ki: "Secîli sözü Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın mekruh kılışının sebebi, onun kâhinlerin sözlerine benzemesidir."[2]

 

ـ4124 ـ2ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]حَدِّثُوا النَّاسَ بِمَا يَعْرِفُونَ أتُحِبُّونَ أنْ يُكَذَّبَ اللّهُ وَرَسُولُهُ[. أخرجه البخاري .

 

2. (4124)- Hz. Ali (radıyallahu anh)  demiştir ki: "İnsanlara anlayacakları şeyleri anlatın. Allah ve Resulünün tekzib edilmelerini ister misiniz?" [Buhârî, İlm 49.][3]

 

ـ4125 ـ3ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]مَا أنْتَ بِمُحَدِّثٍ قَوْماً حَدِيثاً َ تَبْلُغُهُ عُقُولُهُمْ إَّ كَانَ لِبَعْضِهِمْ فِتْنَةً[. أخرجه مسلم .

 

3. (4125)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) diyor ki: "Sen bir cemaate akıllarının almayacağı bir şey söylersen mutlaka bu, bir kısmına fitne olur." [Müslim, Mukaddime 5.][4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hz. Ali burada, muhatabın anlayacağı şeylerle irşad yapmayı, anlayamayacakları şeylerden bahsetmemeyi emretmektedir. Hadisin bir başka vechinde "   وَدَعُوا مَايُنْكِرُونَ.. .  "Anlaşılması zor olacak şeyleri de terkedin" denmiştir.

2- Âlimler bu hadisten hareketle "müteşâbih" meselelerin ulu orta halka açıklanmasını  mekruh addetmişlerdir.

İbnu Hacer, bir kısım hadislerin tahdis edilmesini (anlatılmasını) mekruh addeden Selef'ten örnekler verir:

* Ahmed İbnu Hanbel, zâhiri sultana isyan etmeyi ifade eden hadisleri;

* İmam Mâlik, Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarıyla ilgili hadisleri;

* Ebu Yusuf, garâibe giren hadisleri;

* Hz. Ebu Hüreyre de halkın anlayamayacağı endişesiyle bir kısım hadisleri rivayet etmediğini söylemiştir ki bunların Huzeyfe (radıyallahu anh) tarafından rivayet edilen fitne ile ilgili rivayetler olduğu kabul edilmiştir.[5]

* Hasan Basrî hazretleri, Hz. Enes (radıyallahu anh)'ın Resulullah'ın Ureynelilere verdiği cezaya müteallik haberi Haccâc'a anlatmasını hoş karşılamamıştır. Zira Haccâc, müslümanların kanını ölçüsüzce dökmede onu esas almış, hiç bir fıkhî usule uymayan hükümler çıkarmıştır.

Rivayet edilip  edilmeyecek meseleyi tesbitte ölçü, hadisin zâhirinin bid'ayı takviye etmesidir. Aslında, bu çeşit hadislerde zâhir murad değildir. Bu çeşit hadislerin zâhirini almaya kalkılacağından korkulduğu  durumlarda, o hadisleri (veya meseleleri) rivayet etmemek daha iyidir.[6]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/506.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/506-507.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/507.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/507.

[5] Ebu Hüreyre der ki: "Ben Resulullah aleyhissalatu vesselam'dan iki kap dolusu hadîs belledim. Bunlardan birini halka yaydım. Ötekine gelince, şayet onu yaymış olsam şu gırtlak kesilirdi.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/507-508.