ÜÇÜNCÜ FASIL

 

İLİM ÂDABI

 

ـ4118 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ سُئِلَ عَنْ عِلْمٍ فَكَتَمَهُ أُلْجِمَ بِلِجَامٍ مِنْ نَارٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي، وهذا لفظه.والمراد بذلك العلم الذي يلزم تعليمه ويتعين فرضه ككافر يسأل عن ا“سم والدين، وكحديث عهد با“سم يسأل عن الصة، وكمن جاء مستفتياً في حل وحرام فيلزمه تعليمه وجوابه. ومن منعه استحق الوعيد، وليس ا‘مر كذلك في نوافل العلم التي  يلزم تعليمها .

 

1. (4118)- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, bir ilimden sorulur, o da bunu ketmedip söylemezse (kıyamet günü) ateşten bir gem ile gemlenir." [Ebu Dâvud, İlm 9, (3658); Tirmizî, İlm 3, (2651).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu ilimden maksad öğretilmesi gereken, farz olduğu açıkça bilinen ilimlerdir. Sözgelimi kâfir, İslam ve din hakkında bir şeyler sorsa bunun ketmedilmemesi gerekir. Keza yeni müslüman olmuş bir kimse namaz hakkında soracak olsa veya bir kimse gelip, haramhelal hakkında soracak olsa bütün bunların cecvaplanması, öğretilmesi gerekir. Bildiği halde bunları cevaplamayan hadisteki tehdide müstehak olur. Ancak hüküm, öğretilmesi gerekmeyen nafile şeyler hakkında böyle değildir.[2]

 

ـ4119 ـ2ـ وعن سهل بن سعد رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: وَاللّهِ ‘نْ يُهْدَى بِهُدَاكَ رَجُلٌ وَاحِدٌ خَيْرٌ لَكَ مِنْ حُمْرِ النَّعَمِ[. أخرجه أبو داود .

 

2. (4119)- Sehl İbnu Sa'd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Vallahi, senin hidayetinle bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden  müteşekkil sürülerden daha hayırlıdır." [Ebu Dâvud, İlm 10, (3661); Buhârî, Ashabu'n-Nebi 9; Müslim, Fedâilu'l-Ashâb 34, (2046).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu rivayet Buhârî'de daha uzun olarak kaydedilmiştir. Mezkur rivayetteki ziyadeye göre, hadis, Hz. Ali (radıyallahu anh)'a Hayber'in fethi sırasında söylenmiştir. Fedâil bölümünde (4407) geleceği için burada yer vermiyoruz.

2- Na'am, "en'âm"ın müfredidir, sığır, davar, gibi otlatılan hayvanların müşterek ismi  ise de daha ziyade deve kastedilmiştir. Humru'nna'am devenin güçlüsü kıymetlisi demektir, el-ibilü'lhumru tabiriyle arap, en enfes malını ifade etmiştir. Şu halde hadiste, bir kişinin hidayetine sebep olmanın ehemmiyeti, getireceği sevap böyle bir teşbihle ifade buyrulmuştur. Ma'nâ: "Bir kişinin hidayetine vesile  olmakla elde edeceğin sevap, en kıymetli malı  tasadduk ederek elde edeceğin sevaptan daha üstün"  demek olur.[4]

 

ـ4120 ـ3ـ وعن أبي هارون العبدي قال: ]كُنَّا نَاتِي أبَا سَعِيدٍ الْخُدَرِيَّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ فَيَقُولُ مَرْحَباً بِوَصِيَّةِ رَسُولِ اللّهِ #، إنَّ رَسُولَ اللّهِ # قاَلَ لَنَا: إنَّ النَّاسَ لَكُمْ تَبَعٌ، وَإنَّ رِجَاً يَأتُونَكُمْ مِنْ أقْطَارِ ا‘رْضِ يَتَفَقَّهُونَ فِي الدِّينِ. فَإذَا أتَوْكُمْ فَاسْتَوْصُوا بِهِمْ خَيْراً[. أخرجه الترمذي وضعفه .

 

3. (4120)- Ebu Hârun el-Abdî anlatıyor: "Biz Ebu Saîd el-Hudrî (radıyallahu anh)'a uğradık. O bize: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın (bize) vasiyetine merhaba" (derdi ve ilave ederdi): Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) demişti ki: "İnsanlar (dinde) size tabidirler. Size (aktar-ı âlemden yani) dünyanın her tarafından bir kısım erkekler gelip İslam dinini öğrenecekler.  Onlar geldikleri vakit, onlara hep hayrı tavsiye edin." [Tirmizî, İlm 10, (3661).][5]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada, Ebu Sa'îdi'l-Hudrî'nin hadis vs. öğrenmek üzere, kendisine uğrayan tâliblere Resulullah'ın vasiyeti diye hitab ettiğini görmekteyiz: "Ey Resulullah'ın vasiyetleri! Hoş geldiniz, merhaba, buralarda rahat olasınız!" ma'nâsında bir hoşâmedî hitabı.

Niye böyle hitab ettiğini de açıklıyor. Çünkü Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm), vefatından sonra İslam'a giren nice  diyarlardan insanların, dinlerini öğrenmek üzere Daru'ssünne olan Medine'ye veya sünnetin hameleleri durumunda olan Ashab-ı kirâm'a fevç fevç geleceklerini haber vermiş, bu taliblere iyi davranmalarını vasiyet etmiş, "Sizler sünneti benden gördünüz, sözlerimi işittiniz,  öğreniniz, o hususlarda bana uydunuz. İnsanlar bunları öğrenmek üzere size  gelince, siz de onlara iyi davranın,  hayrı tavsiye edin, hayra uymayanlarını emredin, onlara nasihat edin, dini eksiksiz  öğretin" ma'nâsında vasiyette bulunmuştur. Gerçekten de Resulullah'ın bu ihbarı aynen  çıkmıştır. Hatta el-Alâî: "Bu, Efendimizin mucizelerinden biridir, aynen olmuş, bu sayede Allah dinini korumuştur" der.

Bu hadiste, hariçte olanlara, dini öğrenmek üzere Medine'ye, Ashab'a  koşmak emredildiği gibi, Ashab'a da bu gelenlere karşı iyi davranmaları, anlayışlı olup hüsn-ü kabul göstermeleri, iyi ağırlamaları tavsiye edilmiş olmaktadır.

Aleyhissalâtu vesselâm'ın bu  vasiyeti, sadedinde olduğumuz rivayette de görüldüğü üzere gerçekten müessir olmuştur. Münâvî der ki: "Bazı sahâbeler, kendisine bir tâlib gelince,  ona: "Hoş geldin Resulullah'ın vasiyeti!" diye hitab ederdi. Hadisten bilistifade, tâlib'in kendi katında insanların en azizi olduğunu, kendine ehlinden daha yakın bulunduğunu kabul ederdi. Bu sebeple, selef ülemâsı hayatlarında ve ölümlerinden sonra halka faydalı olacak bir talebe avlayabilmek için içtihad ağları atarlardı. Ayrıca, talebelerine karşı fevkalâde mütevâzi davranırlar. Onlar yanlarına geldikleri zaman hoşâmedî ederler, ikramlarda bulunurlar, hal ve hatırlarını sorarak gönüllerini alırlar, güler yüzle muamelede bulunurlardı.

Görüldüğü üzere, Resulullah'ın bu tavsiyesi, İslam memleketlerinde  talebelerin himayesine, onların hocalarıyla olan münasebetlerinin iyileşmesine müessir olmuş, ilmin artmasına, medeniyetimizin gelişmesine fevkalâde katkıda bulunmuştur. Evet tekrar ediyoruz, insanlık tarihinin iftihar edeceği İslam medeniyetinin birinci mühendis ve mimarı Resulü Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm)'dır. Onun fiil ve sözleri, bu medeniyetin pek detaylı bir planını ve sonra da yapı taşlarını teşkil etmiştir[6] عَلَيْهِ وَعَلَى اَلِهِ وَاَصْحَابِهِ مِنَّا اَكْمَلُ السََّمِ وَاَطْيَبُ التَّسْلِيمَاتِ

 

 

ـ4121 ـ4ـ عن يزيد بن سلمة الجعفي قال: ]قُلْتُ يَا رَسولَ اللّهِ إنِّي سَمِعْتُ مِنْكَ حَدِيثاً كَثِيراً أخَافُ أنْ يُنْسِىَنِي أوَّلَهُ آخِرُهُ فَحَدِّثْنِي بِكَلِمَةٍ تَكُونُ جِمَاعاً. فَقَالَ: اِتَّقِ اللّهَ فِىمَا تَعْلَمُ[. أخرجه الترمذي. وزاد رزين: ]وَاعْمَلْ بِهِ[ »يُقَالُ كَلِمَةُ جِمَاعٍ« إذَا جمعت كلمات .

 

4. (4121)- Yezîd İbnu Seleme el-Cûfî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü! dedim, ben senden pek çok hadis işittim. Ancak bunlardan, sonradan işittiklerimin, önceden işittiklerimi unutturacağından korkuyorum. Bana (hepsinin yerini tutacak) câmî bir kelime söyle!"

"Bildiklerinde Allah'a karşı müttakî ol (bu sana yeter)!"  buyurdular." [Tirmizî, İlm 19, (2684).]

Rezîn şu ziyadeyi yaptı: "...ve onunla amel et!"[7]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada Resûlullah, istikamet üzere olmak  için çok ilim gerekmediğini, az ilimle de insanın istikametini koruyabileceğini talim buyurmaktadır. Zira, hadise göre, istikametin temelini, ilim değil Allah korkusu teşkil etmektedir. Gerçek bu değil mi? Dinimizin haramlarını, farzlarını bilmeyen çıkar mı? Ya bunları yerine getirenler? İşte bunlar az. Elbette ilmin getireceği kemal inkâr edilemez. Ama o da âmil olanadır. Bildikleriyle  amel eden kişi ilimle kemâle ulaşır, her amelini mükemmel yapar ama, ameli olmayan kimseye ilim, ikinci bir vebal getirir. Şu halde öncelikle esas olan Allah'tan korkup amele koşmaktır.[8]

 

ـ4122 ـ5ـ وعن ربيعة بن أبي عبدالرحمن قال: ]َ يَنْبَغِي لِمَنْ عِنْدَهُ شَىْءٌ مِنَ الْعلْمِ أنْ يُضَيِّعَ نَفْسَهُ[. أخرجه البخاري تعليقاً.

 

5. (4122)- Rebî'a İbnu Ebî Abdirrahmân der ki: "Yanında bir  miktar ilim olan kimseye, nefsini zayi etmesi münasib düşmez."  [Buhârî bab başlığında  kaydetmiştir. (İlim 21).][9]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Buhârî bu hadisi "İlmin kalkması, cehaletin zuhur etmesi" diye başlıklanmış bir babta muallak olarak kaydeder. Bu bab, esas itibariyle ilme teşvik için tanzim edilmiştir. Çünkü ilmin kalkması demek, Ulemanın yok olması, yerine âlimin yetişmemesi demektir. Değilse ilim, insanlara unutturulmak veya kalplerinden sökülüp alınmak suretiyle cemiyetten çıkacak değildir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) muhtelif hadislerinde, ilme himmet gösterilmesi, Ulemanın yetiştirilmesi hususunda dikkat çekmek, bunun ehemmiyetini duyurmak için "ilmin kaldırılacağı" "çekip alınacağı" tehlikelerinden bahsetmiştir. Nitekim müteakiben yedinci fasılda ilmin kaldırılmasıyla ilgili bazı hadisler göreceğiz.

2- Sadedinde olduğumuz hadis maktu bir hadistir. Çünkü, kâili (söyleyeni) Medine'nin meşhur fakihlerinden Rebi'atu'r-Re'y'dir. Tâbiin' dendir. Hz. Enes (radıyallahu anh) ve başka sahabîlerden hadis almıştır. İçtihadla fazla meşgul olduğu  için Rebîatu'r-Re'y diye meşhur olduğu söylenir. 133-142 yılları arasında vefat etmiştir. Sünneti iyi bilen re'yde dirayetli bir kimse idi. İmam Mâlik: "Rebî'a'nın vefat ettiği günden beri fıkhın tadı kalmadı" demiştir.

3- İbnu Hacer, Rebî'a'nın bu sözden kasdettiği şey hususunda birkaç vecih  kaydeder:

* Kimde ilim için bir anlayış ve kabiliyet varsa, ona, nefsini ihmal etmesi ve ilimle meşguliyeti  terketmesi yakışmaz, tâ ki, bu hal ilmin kalkmasına müeddi olmasın.

* Veya maksadı, ehli yani liyakatliler arasında ilmin neşrine teşviktir, tâ  ki âlim, ilmi başkasına aktarmadan önce ölmesin, zira bu   suretle de ilim ortadan kalkmış olur.

* Veya muradı, âlimin kendini ortaya çıkarması, herkese arzetmesi ve başkalarının kendinden ilim almasını sağlamasıdır, tâ ki, ilmi (kendi ölümüyle) zayi olup gitmesin.

* Şöyle diyen de olmuştur: "Bundan muradı ilmi tazim ve ona saygıdır. Öyleyse nefsini dünyalığa arzederek alçaltmamalıdır."[10]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/501.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/501.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/502.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/502.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/502-503.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/503-504.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/504.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/504.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/505.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/505.