BEŞİNCİ FASIL

 

NİKAHDAN ÖNCEKİ TALÂK

 

ـ4066 ـ1ـ عن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ عُمَرَ بنَ الخَطَّابِ، وَعَبْدَ اللّهِ بنَ مَسْعُودٍ، وَسَالِمَ ابْنَ عَبْدِ اللّهِ، وَالْقَاسِمَ بنَ مُحَمَّدٍ، وَابْنَ شِهَابٍ، وَسُلَيْمَانَ بنَ يَسَارٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم كَانُوا يَقُولُونَ: إذَا حَلَفَ الرَّجُلُ بِطََقِ المَرأةِ قَبْلَ اَنْ يَنْكِحَهَا ثُمَّ أثِمَ أنَّ ذلِكَ َزِمٌ لَهُ إذَا نَكَحَهَا[ .

 

1. (4066)- İmam Mâlik'e ulaştığına göre, Ömer İbnu'l-Hattâb ve Abdullah İbnu Mes'ud, Salim İbnu Abdillah, Kasım İbnu Muhammed, İbnu Şihab, Süleyman İbnu Yesâr (radıyallahu anhüm) şöyle hükmediyorlardı: "Kişi evlenmezden önce hanımını boşadığına dair yemin eder de sonra (yeminini  tutmayarak) günah işlerse, işte bu, evlenince o adama gerekli olur." [Muvatta, Talâk 73, (2, 584).][1]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada, henüz bekar iken, hanımının nikahı üzerine bir hususta yemin edip sonra o söylediğini yapamayarak hânis olan kimsenin durumu açıklığa kavuşturulmaktadır. Evlendiği takdirde hanımı boş olur. Bu mesele, bir şarta muallak olan talak'ın, o şart yerine getirilmediği takdirde vâki olacağına dair bahse girmektedir. Rivayette adı geçen zevat dışında başkaları da aynı görüşü  paylaşmıştır.

Ancak cumhur, Ahmed, Şâfiî, Mâlik gibi daha başkaları da böyle bir durumda talâkın vâki olmayacağına hükmetmişlerdir.

Ebu Hanîfe ve Ashabı: "Mutlak olarak vâki olur, çünkü bir şarta talik etmek yemindir, yeminin sıhhati, yemin edilen şeyin kendisine sahip olmayı gerektirmez, nitekim Allah Teâlâ'ya yapılan yeminde öyledir"  demiştir.

Görüldüğü üzere bu, Ulemanın ihtilaf ettiği hususlardan biridir. İbnu Abdilberr der ki: "Talak'ın vuku bulmayacağına dair birçok hadis var ise de hadisciler  nazarında hepsi  illetlidir. Gerçi, bazıları bu hadislerden bir kısmının sahih olduğunu ileri sürmüştür. Bu rivayetlerden en sıhhatlisi Tirmizî ve Kasım İbnu Esbağ'ın merfu olarak rivayet ettikleri şu hadisle "Talak nikahtan sonra caizdir"; Ebu Dâvud'un rivayet ettiği "Malik olunanın talakı caizdir"  hadisleridir. Buhârî: "Bu evlenmezden önce boşama meselesindeki hadislerin en sahihidir" demiştir. Bu iki hadisin hükmüne, muhalif taraf şu cevabı verir: "Biz, onların hükmünü reddetmiyoruz. Zira onların delalet ettikleri şey, nikahtan önce talakın olmaması keyfiyetidir bu hususta ihtilaf yok.  İhtilafımız nikahtan önce ona uymaklığımızdadır."

İbnu Abbas'a: "Falan kadınla evlenirsem boş olsun" diyen kimsehakkında sorulunca: "Bunun bir değeri yoktur,  zira talak, Mâlik olunan şey hakkındadır" cevabını vermiştir. Ona: "Ama İbnu Mes'ud: "Bir kimse bir vakte talik ederek bir şey söylerse, dilediğine göre hükmolunur"  buyurdu" denilmişti. "Allah Ebu Abdirrahman'a rahmet kılsın, eğer dediği gibi olsaydı, Allah şöyle derdi: "Siz mü'min kadınları boşar sonra da onlarla evlenirseniz..." cevabını verdi. Bu cevapta demek isteneni şu rivayette daha açık olarak görmekteyiz:

Taberânî'nin rivayetine göre, İbnu Abbas'a, İbnu  Mes'ud'un: "Kişi evlenmediği kadını  boşayacak olsa, bu talak caizdir" dediği ulaşmıştı. İbnu Abbâs: "Bu görüşünde hata etmiştir. Zira   Allah Teâlâ: "Mü'min kadınları nikah ettiğiniz zaman temastan önce onları boşarsanız..." (Ahzâb 49) diyor, ama, "Mü'min kadınları boşayıp sonra da nikahladığınız zaman.." demiyor" diye cevap verdi.[2]

 

ـ4067 ـ2ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ كانَ يَقُولُ فِيمَنْ قَالَ: كُلُّ امْرَأةٍ أنْكِحُهَا فَهِيَ طَالِقٌ إذَا لَمْ يُسَمِّ قَبِيلَةً، أوِ امْرَأةً بِعَيْنِهَا فََ شَىْءَ عَلَيْهِ إَّ فيما يَمْلِكُ[. أخرجه مالك .

 

2. (4067)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh), "Evleneceğim her kadın boştur diyen kimse hakkında derdi ki: "Bu kimse, kadının mensup olduğu kabileyi veya muayyen bir  kadını ismen belirterek zikretmemişse, -malik olduğu hariç-onun bu sözüne hiç bir şey gerekmez." [Muvatta, Talâk 73, (2, 585).][3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadisin, matbu Muvatta  nüshasındaki aslında -malik olduğu hariç- istisnası mevcut değildir.

2- Hadis hakkında İmam Mâlik der ki: "Bu hadis (bu babta) işittiklerimin en sahihidir." Ve şu  açıklamayla devam eder: "Bir kimse hanımına: Şu şu işim olmazsa  sen boşsun", "...Nikahladığım her kadın boştur."  "...Malım sadaka olsun" der ve hânis olursa (yani yeminini yerine getirmezse) bu kimsenin durumu şöyledir: "Hanımı, dediği gibi boştur. Fakat, "..Nikahladığım her kadın boştur" sözü ise, kadını ismiyle veya kabilesiyle veya yaşadığı yerle veya benzer bir şeyle iyice belirtmedikçe boşama terettüp etmez, dilediğiyle evlenebilir. Malını bağışlayana gelince, o malının  üçte birini tasadduk eder."[4]

 

ـ4068 ـ3ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ # َ طََقَ، وََ عِتْقَ، وََ بَيْعَ إَّ فِيمَا يَمْلِكُ. مَنْ حَلَفَ عَلى مَعْصِيَةٍ فََ يَمِينَ لَهُ، وَمَنْ حَلَفَ عَلى قَطِيعَةِ رَحِمٍ فََ يَمِينَ لَهُ، وََ نَذْرَ إَّ فِيمَا يُبْتَغى بِهِ وَجْهُ اللّهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

3. (4068)- Amr İbnu Şuayb an ebîhi an ceddihî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Boşama,  âzadlık, satış mâlik olunan şeyler için caizdir. Kim günah bir şey üzerine yemin ederse ona yemin yoktur. Kim sıla-ı rahmi keseceğim diye yemin ederse, ona da yemin yoktur. Nezir de  kendisiyle Allah'ın rızası taleb edilen şeyler üzerine yapılır." [Ebu Dâvud, Talâk 7, (2190, 2191, 2192); Tirmizî, Talâk 6, (1181).][5]

 

ـ4069 ـ4ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]جَعَلَ اللّهُ الطََّقَ بَعْدَ النِّكَاحِ[. أخرجه البخاري في ترجمة .

 

4. (4069)- İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:"Allah talâkı, nikahtan sonraya koymuştur." [Buhârî, Talâk 9. (Bab başlığında senetsiz olarak kaydetmiştir.)][6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Ülemâ, yabancı kadın için yapılan talak-ı nâciz'in mûteber olmadığında icma eder. Ancak "falanca kadınla evlenirsem o boştur" gibi bir şarta tâlik edilen sözle yapılan talak, Sahâbe, Tâbiîn ve daha sonra gelenlerin cumhuruna göre, vâki olmaz.

* Ebu Hanîfe ve Ashabı'ndan  talakın mutlak olarak caiz olduğunu söyledikleri rivayet edilmiştir.

* İmam Malik -kendisinden meşhur olan- görüşünde Rebîa, Sevrî, Leys, Evzâî, İbnu Ebî Leyla da bu meseleyi tafsil etmişler, "Eğer kişi: "Falanlardan veya falan  köyden nikah edeceğim her kadın boştur" dese talak sahihtir, kadın boştur; ama, umumî bir ifade ile "alacağım kadınlar boştur" dese hiçbir şey gerekmez." Bunlara göre, nikah vuku bulmadan talâk vâki olmaz.

2- Hadis, kişinin sahibi olmadığı bir şeyi satamayacağını, mülkiyetinde olmayan bir köleyi âzad edemeyeceğini ifade eder. Meselâ kendine ait olmadığı halde, "Şu  köleyi âzad ettim" dese bu söz lağvdır. O köleyi bilahare satın alsa yeniden âzad etmedikce, eski sözüyle köle âzad edilmiş olmaz.

3- Mâsiyet üzerine yemin, "Şu günahı işleyeceğim" diye yapılan yemindir. Resulullah bir kardeşi ile küsmeye  yemin etmeyi de bu gruba dahil ederek "bu, yemin olmaz" buyurmuştur.

Hattâbî, bu ifadenin iki ma'nâya geldiğini  belirtir:

* Bununla mutlak yemini kastetmiş olabilir. Bu durumda ma'nâ şöyle olur: "Ona yemin yoktur" yani yeminini tutarak paklanma yok, fakat hânis olarak kefaret öder. Nitekim bir hadiste Resulullah: "Kim bir mesele için yemin eder, sonra bunun aksini yapmanın daha hayırlı olacağını anlarsa bu hayırlıyı yapsın ve ettiği yemini bozarak kefarette bulunsun" buyurmuştur. Şu halde yemin etmişim diyerek zararlı şeylerde inatlaşmanın bir gereği yok. Rehberimiz, yemin dahi etmiş olsak faydalı varken faydasızda, çok faydalı varken az faydalıda direnmememizi emretmektedir.

* Hadisten anlaşılan ikinci ma'nâ şu: "Bu sözle yemine dayalı bir nezirde bulunmuş olabilir." Bir kimsenin, "şu işi yaparsam yemin olsun çocuğumu keseceğim" demesi gibi. Bu yemin bâtıldır. Buna uymak caiz değildir. Bu yemin sebebiyle adama ne  kefaret ne de fidye gerekmez. Keza iyilik ve Allah'a yaklaşmak gayesiyle çocuğunu kesmeyi nezreden kimse hakkındaki  hüküm de böyledir. Burada nezir sahih değildir, böyle bir nezre uymak da gerekmez, bu sebeple kefaret ödemesi de gerekmez. Zira bu nezir, nezir değil, yemin de yemin değildir.

Yapılacak nezir, Allah'ın rızasının  kazanıldığı şeylerden olmalı, "..şu kadar oruç tutarım"; "...şu kadar namaz kılarım"; "...şu miktar sadaka veririm, kurban keserim, bağışta bulunurum" gibi. Bunların her biri ibadete girer ve onlar Allah'ın rızasını kazanmak için yapılırlar.[7]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/437.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/437-438.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/438.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/438-439.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/439.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/439.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/439-441.