* Sorhoş

 

Sorhoş'un durumu da ihtilaflıdır. Atâ, Tâvus, İkrime, Kasım, Ömer İbnu Abdilaziz'in sarhoşken verilen talakın vaki olmayacağı kanaatinde olduklarını İbnu Ebî Şeybe kaydeder. Rebîa, Leys, İshak, Müzenî ve Tahâvî'nin de sarhoşun talâkının vâki olmayacağı kanaatinde oldukları; Tahâvînin: "Ulema ma'tuh'un talâkı vâki  değildir demekte  icma eder, sarhoş da sarhoşluğuyla ma'tûhdur" dediğini İbnu Hacer kaydeder.

Ancak Tâbiînden Said İbnu Müseyyeb, Hasan Basrî, İbrahim Nehaî, Zührî, Şâbî  gibi bir kısmı, sarhoşun  talakının vâki olduğuna hükmetmişlerdir. Evzâî, Sevrî, İmam Mâlik, Ebu Hanîfe de bu görüştedirler. Şâfiî hazretlerinden iki görüş rivayet edilmiştir. Esahh olanı talakın vukuudur. Hanbelî görüş ihtilaflıdır.

Sorhoşun talakı mutlak  şekilde vâkidir diyenlerin nokta-ı nazarı şöyledir: "Sarhoş,  sekir vericiyi içmekle zâten Allah'a âsi olmuştur, isyanı sebebiyle ne itaptan ne de günahtan kurtulamaz, çünkü ona namaz ve sair vâciblerin ifası, sarhoşluğa düşmeden önce emredilmektedir."

Tahâvî bu görüşe şöyle cevap verir: "Aklını kaybedene terettüp eden ahkâm -aklın gidişi, kendinden gelen bir sebeple veya kendi dışından gelen bir sebeple olmuş olmamış- farketmemelidir. Zira, namazı ifadan  aciz kalan  kimsenin Allah'tan gelen veya nefsinden gelen bir sebeple aciz kalması arasında fark yoktur. Nitekim kendi ayağını kesen kimse de böyledir. Ondan namazın "kıyam" (ayakta durmak) farzı düşer." Tahâvî' ye: "Kıyam düşmemiş, kuûd'a (oturmaya) intikal etmiştir, namazla  sarhoşluğun hükmü burada karışmaz, ayrıdır" diye itiraz edilmiştir.

İbnu Battâl der ki: "Sarhoşta  asıl olan akıldır,  sarhoşluk ise, onun aklına ârız olan bir haldir. Öyleyse, ondan herhangi bir mefhumu ifade eden her ne kelam vâki olursa -aklın gittiği sabit olana dek- asla hamledilir.

İbnu Hacer, sarhoşu tarif zımnında şunu söyler: "Sarhoş bazan, "Sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar... namaza yaklaşmayın" (Nisa 43) âyeti mucibince, ayıkken söylemediğini söyler, yapmadığını yapar. Öyleyse, söylediğini bilen kimsenin sarhoş olmadığına âyette delil var."[1]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/434-435.