* YABANCILARIN YEMEGİ

 

ـ3929 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَحْلُبَنَّ أحَدُكُمْ مَاشِيَةَ أخِيهِ إَّ بِإذْنِهِ، أيُحِبُّ أحَدُكُمْ أنْ تُؤْتَى مَشْرُبَتُهُ فَتُكْسَرَ خِزَانَتُهُ فَيُنْتَقَلَ طَعَامُهُ، إنَّمَا تَخْزُنُ لَهُمْ ضُرُوعُ مَوَاشِيهِمْ أطْعِمَتَهُمْ[. أخرجه الثثة، وأبو داود.»المَشْرُبَةُ« بضم الراء وفتحها: الغرفة .

 

1. (3929)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kimse kardeşinin hayvanını, iznini almadan sağmasın. Sizden kim, odasına başkalarının girip hazinelerini kırmasından, yiyeceklerini saçıp dağıtmasından hoşlanır? Tıpkı bunun gibi, hayvanlarının memeleri de onlar için yiyeceklerinin hazineleri  durumundadır. Öyleyse kimse izin almadan başkasının hayvanını sağmasın."[1] [Buhârî, Lukata 8; Müslim, Lukata 13, (1726); Muvatta, İsti'zân 17, (2, 971); Ebû Dâvud, Cihâd 95, (2623).]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste geçen mâşiye'yi  burada sağmal hayvan olarak anlamak daha muvafık. Bu kelime ile çoğunlukla davar kastedilir ise de deve ve sığır da kastedilmiştir. Bu hadiste ise, bütün sağmal hayvanların kastedildiği açıktır.

2- Meşrube: İçme yeri ma'nâsını taşır, daha ziyade tenezzüh odasıdır. Her zaman uğranılmadığı için, orada yiyecek maddeleri ve diğer maddeler bir  nevi kiler gibi muhafaza altına alınmış olur.

3- İbnu Abdilberr der ki: "Bu hadis müslümanın, bir diğer müslümanın izni olmadan herhangi bir şeyini almayı yasaklamaktadır. Burada betahsis süt'ün zikredilmesi, süt  hususunda insanların gevşek davranmaları sebebiyledir. Böylece sütten daha evlâ olan mala karşı onunla uyarıda bulunmuştur. Cumhur bu hükmü esas  almıştır. Ancak bu meselede hususî izinle umumî izin arasında fark görmemişlerdir. Seleften birçoğu hayvan sahibinin gönül rızasıyla vereceğinin bilinmesi durumunu istisna kılmış, bu durumda hususî veya umumî bir iznininin olması şart koşulmaz" demiştir.

Seleften bir çoğu da: "Gönül rızasının varlığının bilinmesi ile bilinmemesi arasında fark görmeden yeyip içmenin mutlak olarak cevâzına hükmetmiştir." Bunlar, mezkur görüşlerine Tirmizî  ve Ebû Dâvud'da gelen bir rivayeti delil kılarlar. Bu (rivayet müteakiben 3930 numarada kaydedilecektir. Görüleceği üzere, o esnada açlığını giderecek miktarda sağmaya izin vermekte, beraberinde götürmeyi tecviz etmemektedir. Ancak şimdiden belirtelim ki bu muhtevaya katılmayan  âlimler şöyle itiraz ederler: "Bu meselede nehiy hadisi daha sahihtir ve kendisiyle amel hususunda evlâdır. Ayrıca, mukabil görüş, müslümanın malını, izni olmadan tasarruf etmeyi haram kılan temel kaideye de muarız düşmektedir, öyleyse buna iltifat edilemez."

Fakat, bu iki hadisi te'lif edip aralarındaki zıtlığı çeşitli şekillerde kaldıranlar da var. Şöyle ki:

* Bazıları: "İzin, mal sahibinin gönül rızasının bilinmesine, nehiy ise rızanın bilinmemesine hamledilir" demiştir.

* Bazıları: "İzin yolculara hastır, yolcu olmayanlara değil,  veya muzdar olana veya çaresiz şekilde aç kalmış olana mahsustur" demiştir.

* Bazıları, iznin Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın devriyle ilgili olduğunu, nehiy hadisinin de, (aleyhissalâtu vesselâm)'dan sonra çıkacak olan cimriliğe ve yardımlaşmanın terki gibi durumlara işaret ettiğini söylemiştir.

* Bazıları: "Nehiy hadisi, mal sahibinin, yolcudan daha muhtaç olma durumuyla ilgilidir" demiştir. Bunu te'yid eden bir rivayet Ebû Hüreyre'den gelmektedir. "Biz bir seferde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile beraberdik. Sağmal bir deve gördük. (Sütünden  istifade etmek üzere) ona doğru atıldık. Aleyhissalâtu vesselâm bize ma'ni oldu ve: "Bu deve müslüman bir aileye aittir ve bu onların yegane geçimlikleridir. Siz azık bohçalarınıza gidip onu boş  bulmaktan memnun olur musunuz?" dedi. Biz: "Hayır!" deyince: "Sizin bu yapacağınız iş de öbüründen farksızdır" buyurdular."

* Bazıları: "İzin, mal sahibinin muhtaç olmadığı duruma; nehiy hadisi de mal sahibinin zenginlik aradığı duruma hamledilir" demiştir.

* Bazıları izni, devenin, musarrât (yani memesi yavruya karşı bağlanmış)[2] olmasına; nehyi de, memesi bağlanmamış deveye hamletmiştir. Ancak, Ahmed İbnu Hanbel'in Müsned'inde gelen bir hadiste şu ibareye de yer verilmiştir. "...Mutlaka yapmak zorunda iseniz, için, fakat beraber götürmeyin." Bu rivayet iznin  sadece memesi bağlı olmayan develere ait olmayıp, âmm olduğunu, sütü bekletilen ve bekletilmeyen hepsine şâmil bulunduğunu gösterir.İbnu'l-Arabî, âdete hamledilmesini tercih eder ve der ki: "Hicaz, Şam vs. beldelerle halkın âdeti, bu meselede, bizim beldenin hilafına, müsamaha idi."

İbnu'l-Arabî devamla der ki: "Bazıları, bir daha dönmeyeceği, hiç uğramayacağı bir yolda bile olsa, yolcuya ondan almak caiz olur." Bu hadiste, ruhsatın sadece muhtaçlara hasredilmesine bir işaret vardır. Ebu Dâvud, Sünen'de, bunun gazvede olan yolculara mahsus bir ruhsat olduğuna işaret eder. Diğer ülemâ, iznin sadece ehl-i zimmenin malına; nehyin de müslümanların malına mahsus olduğunu söylemiştir. Bu husus, Sahâbe'nin sulh akdi sırasında ehl-i zimmeye müslamanları ağırlama şartını koymuş olması durumuyla delillendirilmiştir. Bu, Hz. Ömer'in bir tatbikatıdır. İbnu Vehb, İmam Mâlik'in "Yolcu, zımmîye misafir olur. Ancak, izni olmadan hiçbir şey  almaz" dediğini kaydeder.

İmam Mâlik'e: "Peki onlara vazife kılınan ağırlama ne oldu?" denilmiş, o da: "O zaman, bu ağırlama vazifesi sebebiyle (devlete karşı vergi borçları) hafifletiliyordu, ama şimdi böyle bir şey yok" cevabını verdi.

Bazı âlimler izn'in neshedildiği görüşüne meyletmiştir. Bu husustaki rivayetleri, bu âlimler, zekâtın vacib olmazdan önceki zamana hamlederler. Derler ki: "Ağırlama işi, o zaman (ehl-i zimme'ye) vâcib idi, sonra bu, zekat farzedilince neshedildi." Burada zekâtı "vergi" ma'nâsında anlamamız gerekir.

Nevevî der ki: "Ulema bir bahçeye veya ekine veya dağda otlayan sürüye uğrayan şahıs hakkında ihtilaf eder."

* Cumhur der ki: "Böyle bir şahsa ondan bir şey olmaz. Zaruret  varsa alır, fakat Şâfiî ve cumhura göre mal sahibine borçlanır. Seleften bazısı ise; "Bu alma mukabili, mal sahibine herhangi bir ödeme yapmaz"  demiştir.

Ahmed İbnu Hanbel'den gelen iki rivayetten esahhına göre: "Bahçenin etrafında duvar yoksa, buraya uğrayana taze meyvelerden yemesi caiz olur, hatta buna muhtaç olmasa bile." Diğer  rivayette: "Adam muhtaçsa her iki halde de adama zemân (tazminât) gerekmez" denmiştir.

4- Hadisten, bir kısım meselelerin anlaşılmasını kolaylaştırmak için darb-ı mesel yapmanın hafî (kapalı) olanı açıkla temsil etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır.

5- Hadiste hükmü illetiyle zikretmek, illeti de zikrettikten sonra, te'kîden ve takrîren hükmü tekrar etmek örneği vardır.

Hadisten, kıyasın sıhhati için fer'in asl'a her hususta müsâvatı şart olmadığı hükmü de çıkar.  Bilakis, bazan asıl'da bir meziyet bulunur ki, düşmesi -her ikisinin, sıfatın aslında müşterek olmaları halinde- fer'e zarar vermez. Zira hayvanın memesi, korumada hazine ile aynı ayarda değildir, tıpkı memenin yavrusundan korunması için bağlanması, kilitlemeye müsâvi olmadığı gibi. Buna rağmen, Şâri Aleyhissalâtu vesselâm bağlanmış hayvan memesini hükümde, kilitlenmiş hazineye dahil etti ve her ikisinden de sahibinin izni olmadan bir şey  almayı haram ilân etti.

6- Hadiste, yiyeceği ona ihtiyaç duyulma anına kadar depolamanın mübah olduğu görülmektedir. Halbuki aşırılığa kaçan zühd ehli (kendi hevalarından hareketle) yiyecek depolanmasını yasak addetmişlerdir.

7- Hadiste süte "yiyecek" tesmiye edilmiştir. Böylece, bir kimse, süt sağmayı niyet ederek "yiyecek almayacağım" diye  yemin etse hânis (yeminine uymamış) olur.[3]

 

ـ3930 ـ2ـ وعن سمرة بن جندب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ

اللّهِ # إذا أتَى أحَدُكُمْ عَلى مَاشِيَةٍ، فَإنْ كَانَ فِيهَا صَاحِبُهَا فَلْيَسْتَأذِنهُ، فَإنْ أذِنَ لَهُ فَلْيَحْلُبْ وَلْيَشْرَبْ، وَإنْ لَمْ يَكُنْ فِيهَا فَلْيُصَوِّتْ ثَثاً، فإنْ أجَابَهُ فَلْيَسْتَأذِنْهُ وَإَّ فَلْيَحْلُبْ وَلْيَشْرَبْ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه .

 

2. (3930)- Semüre İbnu Cündüb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz bir sürüye uğradığınızda, sahibi başında ise izin alsın, izin verirse süt sağıp içsin, sahibi orada yoksa, üç sefer seslensin, cevap verirse izin istesin, cevap vermezse sağsın ve içsin."[4] [Ebû Dâvud,  Cihâd 93, (2619); Tirmizî, Büyû 60, (1296).]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu rivayet, ihtiyaç içerisinde olarak sağmal hayvana uğrayan kimseye oldukça gerçekçi bir yol tavsiye etmektedir: Hayvanın sahibi orada ise onun rızasını alarak istifade etmek, görünmüyorsa seslenip çağırmak. Ola ki, bir kuytuda istirahat etmektedir, sesini duyunca çıkıp gelecektir. Hayvan sahibi ortalıkta yoksa, yine de ihtiyacını gidermek.

Hadis tek başına alındığında, ondan çıkan ma'nâ bu. Ancak, önceki hadiste de görüldüğü üzere, aynı meseleye temas eden başka rivayetler de var. Hattâbî, bu ruhsatın muzdar kalıp ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve helak olmaktan korkan kişi hakkında olduğunu belirtir. Mala tecavüzü en  büyük cürümlerden (hudûd) ilan edip, el kesmek gibi çok ağır bir müeyyide koyan İslâm'ı böyle bir ruhsat vermeye sevkeden ikinci bir  prensip daha var: Hayatın korunması. Hayatın korunması prensibi muzdar kalanlara pek çok haramı mübah kılar. Zaruretlerin haramları helal kılması, dinimizin küllî kaidelerinden biri olarak Mecelle'de yer almıştır.

2- Şunu da belirtelim; Bazı muhaddisler, bu hadise dayanarak, muzdar kişi'nin, hayvandan sağdığı bu süt için: "Bu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ona bir temlikidir içtiği sütün kıymetini mal sahibine vermesi gerekmez" demiştir. Ancak fakihler ekseriyetle: "Onun kıymetini vermesi gerekir, ödemeye muktedir olunca ödemesi gerekir, zira Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Müslüman kimsenin malı, onun rızası olmadan kimseye helal olmaz"  buyurmuştur" demişlerdir.[5]

 

ـ3931 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ دَخَلَ حَائِطاً فَلْيَأكُلْ، وََ يَتَّخِذْ خُبْنَةً[. أخرجه الترمذي. »الخُبْنَةُ«: ما يأخذه ا“نسان في طرف ثوبه وأسفل إزاره .

 

3. (3931)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir bahçeye girerse (meyvesinden) yesin. Ancak beraberinde götürmesin."[6] [Tirmizî, Büyû 54, (1287).]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis de muhteva itibariyle önceki hadise benzemektedir. Dolayısiyle bunun hakkında da önceki söylenenler aynen muteberdir. Bazı ihtilaflı görüşler mevcut ise de Cumhur, sadece muzdar olanın borçlanmak kaydıyla sahibinin gıyabında malından alabileceğini söylemiştir.

Bu mal, sadedinde olduğumuz hadiste olduğu üzere meyve olabilir, veya ekin olabilir, ihtiyaç haline göre bir başka şey de olabilir. Belirtilen hüküm hepsi için câridir.

Osmanlı askerlerinin fetihler sırasında gayr-ı müslimlerin bağlarından topladıkları meyvelere mukabil, ağaçlara para bağlamaları, bu kaide gereğince olmalıdır.[7]

 

ـ3932 ـ4ـ وعن رافع بن عمرو رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنْتُ أرْمِى نَخْلَ ا‘نْصَارِ فَأخَذُونِى وَذَهَبُوا بِى إلى رَسُولِ اللّهِ # فقَالَ يَا رَافِعُ: لِمَ تَرْمِى نَخْلَهُمْ؟ قُلْتُ: الْجُوعُ يَا رَسُولَ اللّهِ، فقَالَ: َ تَرْمِ وَكُلْ مَا وَقَعَ، أشْبَعَكَ اللّهُ وَأرْوَاكَ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه .

 

4. (3932)- Râfi İbnu Amr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben [küçükken] Ensâr'ın hurmalarını taşlıyordum. Beni  yakalayıp Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a götürdüler.

"Ey Râfi' niye başkasının hurmalarını taşlıyorsun?" dedi.

"Açlık sebebiyle ey Allah'ın Resûlü! dedim.

"Taşlama, kendiliğinden [dibine] düşeni ye!" [deyip] başımı okşadı ve: "Allah seni (hurmaya) doyursun ve suya kandırsın!" buyurdu."[8] [Tirmizî, Büyû 54, (1288); Ebû Dâvud, Cihâd 94, (2622); İbnu Mâce, Ticârât 67, (2299).]

 

ـ3933 ـ5ـ وعن عباد بن شرحبيل قال: ]أصَابَتْنِى سَنَةٌ فَدَخَلْتُ حَائِطاً مِنْ حِيطَانِ المَدِينَةِ فَفَركتُ سُنبًُ فَأكَلْتُ وَحَمَلْتُ فِي ثَوْبِى: فَجَاءَ صَاحِبُهُ فَضَرَبَنِى وَأخَذَ ثَوْبِى، وأتَى بِى إلى رَسُول اللّهِ # فَذَكَرَ ذلِكَ لَهُ، فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #: مَا عَلَّمْتَ إذَا كَانَ جَاهًِ، وََ أطْعَمْتَ إذا كَانَ جَائِعاً، فأمَرَهُ فَرَدَّ عَلى ثَوْبِى وَأعْطَانِى وَسْقاً، أوْ نِصْفَ وَسْقٍ مِنْ طَعَامٍ[. أخرجه أبو داود والنسائي.»الوَسْقُ«: ستون صاعاً، والصاع أربعة أمداد، والمد رطل وثلث، أو رطن على اختف المذهبين .

 

5. (3933)- Abbâd İbnu Şurahbîl anlatıyor:  "Kıtlığa uğradım. Bunun üzerine Medine bahçelerinden birine girdim. Başak ovup hem yedim hem de torbama aldım. Derken sâhibi gelip beni yakaladı,  dövdü, torbamı elimden aldı ve beni Resulullah'a getirdi. Durumu ona anlattı. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mal sahibine: "Cahilken öğretmedin, açken de doyurmadın!" dedi. Sonra emri üzerine, torbamı saldı. (Sonra Resulullah) bana bir veya yarım sa' miktarında yiyecek verdi."[9] [Ebû Dâvud, Cihâd 93, (2620, 2621); Nesâî, Kudât 20, (8, 240); İbnu Mâce, Ticârât 67, (2298).]

 

AÇIKLAMA:

 

Hattâbî der ki: "Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın meyveyi taşıma hususunda, çocuğu cehaleti sebebiyle mazur addettiğini,  bahçe sahibini de acıktığı zaman doyurmadığı için levmettiğini gösterir.

Hadisin Nesâî'deki vechinde, ifadeler biraz daha farklı. Mesela sadedinde olduğumuz vechinde elbise (sevb) kelimesine mukabil, Nesâî'de kisâ kelimesi geçer, tercümede bu  vechi korumayı tercih ettik, daha vâzıh olduğu için. Ayrıca oradaki vechinde Abbâd, Resulullah'a, muamelesi sebebiyle sahibinden şikayetcidir, yardımını talebetmektedir. Resulullah bu şikâyet üzerine mal sahibini huzuruna celbetmiştir.[10]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/168.

[2] Musarrât: Sağmal hayvanların, yavrularıyla beraber otlamaları halinde,yavrunun anneyi emmesi istenmezse, memeye bir kılıf geçirilir, buna musarrât denmektedir.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/169-171.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/172.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/172.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/173.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/173.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/173-174.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/174.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/174.