* TAVŞAN

 

ـ3905 ـ1ـ عن خالد بن الحويرث قال: ]صَادَ رَجُلٌ أرْنَباً فَجَاءَ بِهَا إلى عَبْدِاللّهِ ابنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما فقَال: مَا تَقُولُ؟ فقَالَ قَدْ جِئَ بِهَا إلى رسولِ اللّهِ # وَأنَا جَالِسٌ مَعَهُ فَلَمْ يَأكُلْهَا وَلَمْ يَنْهَ عَنْ أكْلِهَا، وَزَعَمَ أنَّهَا تَحِيضُ[. أخرجه أبو داود .

 

1. (3905)- Hâlid İbnu'l-Huveyris (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam bir tavşan  avladı ve Abdullah İbnu  Ömer (radıyallahu anhümâ)' ya gelip: "Ne dersiniz (bunun eti yenir mi?)" diye sordu. Abdullah: "Tavşan Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a da (böyle avlanıp) getirilmişti. Ben de o sırada yanında oturuyordum. Ondan ne yedi ne de onun yenmesini yasakladı, tavşanın hayız gördüğüne inanıyordu" dedi."[1] [Ebû Dâvud, Et'ime 27, (3792).]

 

ـ3906 ـ2ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَرَرْنَا فَانْفَجْنَا أرْنَباً بِمرِّ الظَّهْرَانِ فَسَعَوْا فَلَغَبُوا قال: فَسَعَيْتُ حَتّى أدْرَكْتُهَا فَأخذْتُهَا، وَأتَيْتُ بِهَا أبَا طَلْحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، فَذَبَحَهَا بِمَرْوَةٍ، فَبَعَثَ مَعِى بِفَخِذِهَا إلى رَسُولِ اللّهِ # فَأكَلَهُ قِيلَ لَهُ: أكَلَهُ؟ قَالَ: قَبِلَهُ[. أخرجه الخمسة.»أنْفَجْنَا«: أثرنا .

 

2. (3906)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Yürüdük ve Merri'z Zahrân'dan bir tavşan kaldırdık. Arkadaşlarımız peşinden koştular ve (sonunda yakalamaktan) âciz kaldılar. Bu sefer ben koştum, yetiştim ve yakaladım. Onu (babalığım) Ebû Talha (radıyallahu anh)'a getirdim. O, tavşanı keskin bir taşla kesti. Budunu benimle Resulullah'a gönderdi. Resulullah onu yedi."

Enes'e: "Yedi mi, (gördün mü yediğini?)" diye sorulmuştu. Yani kabul etti" dedi."[2] [Buhârî, Sayd 32, 10, Hibe 5; Müslim, Sayd 53, (1953); Ebû Dâvud, Et'ime 27, (3791); Tirmizî, Et'ime 2, (1790); Nesâî, Sayd 25, (7, 196).]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Câhız, tavşan hakkında devrinin bilgilerini bize şöyle aktarır: "Tavşan pek korkak bir hayvan olarak bilinir. Şehvetine  çok düşkündür. Bir yıl erkek, bir yıl dişi olur. Ayrıca hayız görür. Gözleri açık uyur."

Merr-i Zahrân: Mekke'den bir merhale uzak bir yerin adıdır.

2- Tavşan etinin yenip yenmeyeceği hususunda bazı ihtilaflı rivayetler gelmiştir. Sadedinde olduğumuz iki rivayette de bu  ihtilaflı durum gözükmektedir. Mesela Ebû Hüreyre (radıyallahu anh)'tan gelen bir rivayet: "Bir  bedevî, kızartılmış vaziyette bir tavşanı Resûlullah'a getirmişti. Kendisi yemedi, Ashâbına yemelerini söyledi" der. Âlimler çoğunluk itibariyle tavşan etinin mübah olduğunu söylemiş, kaydedilen hadislerden yenmesinin caiz olduğu hükmüne ulaşmıştır. Ancak şunu da belirtelim ki ashabtan Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Tâbiînden İkrime, fukahadan Muhammed İbnu Ebî Leyla tavşan etinin mekruh olduğuna kanîdirler. Bunlar Huzeyme İbnu Cezî'in rivayetine dayanırlar. Bu rivayette der ki: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, tavşan hakkında ne dersiniz?"

"Onu ne yerim ne de haram kılarım" buyurdular. Ben: "Öyleyse, dedim, siz haram kılıncaya kadar ben onu yiyeceğim. Siz niye (yemiyorsunuz)?" Bana şu cevabı verdi:

"Onun hayız gördüğü bana bildirildi."

İbnu Hacer bu hadisin senedce zayıf olduğunu belirttikten sonra: "Şâyet senedce sahih olsa, yine de burada kerâhete delil mevcut değildir" der.

Bu ma'nâyı sadedinde olduğumuz bâbın birinci hadisi (3905) de teyid eder.

Hülasa, Nevevî: "Tavşan eti, İmam Mâlik, Ebû Hanîfe, Şâfiî, Ahmed İbnu Hanbel ve diğer pekçok ulemâ nezdinde helâldir" der.

3- Hadis av hayvanının kaldırılıp, ürkütülmesinin caiz olduğunu gösterir. Keza avı kovalamanın câiz olduğu da anlaşılmaktadır. "Avın peşine düşen gaflete düşer" mealindeki hadis, bu söylenene muhalif sayılmamıştır, çünkü bu  ikinci hadis, fuzûlî yere avcılıkla fazla uğraşan, av takibederken, bir kısım maslahat ve vecibelerini ihmal eden kimselere mahsustur.

4- Hadis, avı yakalayanın, bir başkasının ortak olmasına imkan olmayacak şekilde ona sahip olduğunu gösterir. Öyle ki, o avı onunla kovalayanlar dahi hak iddia edemezler, yakalayan ona sahip olur.

5- Hadis, avla elde edilenin hediye edilebileceğine, bu hediyenin kabul edilmesi gerektiğine, mevkii ve makamı yüce bile olsa, onun razı olacağı bilindiği takdirde basit bir şeyin bile hediye edilebileceğine delil kılınmıştır.

6- Hadiste, çocuğun velisinin, çocuğun mâlik olduğu şeylerde çocuğun lehine tasarrufta bulunabileceği gözükmektedir.[3]


 

[1] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/148.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/148.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/148-150.