İKİNCİ FASIL

 

İSTİNCADA KULLANILAN ŞEYLER

 

ـ3568 ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رسولُ اللّه # إذَا خَرَجَ لِحَاجَتِهِ تَبِعْتُهُ أنَا وَغَُمٌ مِنّاً مَعَنَا إدَاوَةٌ مِنْ مَاء يَعْنِى يَسْتَنْجَى بِهِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي، وهذا لفظ الشيخين .

 

1. (3568)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kazayı hâceti için çıktığı zaman ben ve bizden (Ensardan) bir gulam (oğlan), O'nu takip ederdik. Beraberimizde,  istinca etmesi için su kabı olurdu."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Abdest bozduktan sonra yapılan temizliğe istinca denir. Bunun su ile olması efdaldir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın üç taşla kaba temizliği yaptıktan sonra ayrıca su ile yıkandığı bir çok rivayetlerde gelmiştir. Sadedinde olduğumuz rivayet bunlardan biridir. Gerek küçük ve gerekse büyük abdestten sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın su kullandığını teyid eden çok sayıda rivayet var, müteakiben bir kısmı kaydedilecektir. Şu halde sünnete ve hem de sağlığa en uygun olanı önce  taşla temizleyip, sonra su ile güzelce yıkamaktır. Günümüz şehir hayatında taş mümkün değildir. Ancak bu maksadla hazırlanmış kâğıtlar onun yerini tutar. Başka kağıtlardan kaçınmalıdır.

2- Şunu da hemen belirtelim: İstincada su kullanmak bir vecibe değildir, istihbabtır. Hatta su kullanmayan sahâbîler de mevcuttur. İbnu Hacer bazılarını kaydeder:

* Huzeyfe İbnu'l-Yemân (radıyallahu anh), kendisine su ile istincadan sorulduğu vakit: "Elden pis koku çıkmaz" cevabını vermiştir.

* Nafi, Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)'in su ile istinca etmediğini" söylemiştir.

* İbnu'z-Zübeyr (radıyallahu anh): "Biz su ile istinca etmezdik" demiştir.

* İmam Mâlik, Resûlullah'ın su ile istincasını inkâr etmiştir.

Bütün bunlara rağmen, bizzat Buhârî ve Müslim'de, Resûlullah'ın istincada su kullandığı sahih rivayetlerde gelmiştir. Bunları İmam Mâlik görmemiş olabilir.

3- Hadiste geçen gulâm, daha ziyade oğlan çocuğu demektir. Sütten kesilme ile yedi yaş arasındaki oğlan çocukları... Ancak mecaz olarak büyüklere de gulâm dendiği olur. İbnu Mes'ud, Mekke'de koyun güderken Resûlullah ona: "Sen bilgili bir gulâmsın!" demiştir. Bu kelime bazan köle ma'nâsında da kullanılır. Başka rivayetler, buradaki gulâmın İbnu Mes'ud olduğunu ifade eder. Bu durumda Hz. Enes'in "Bizden" kelimesi, "sahâbe"den veya Resulullah'ın hizmetçileri'nden, diye anlaşılması muvafık düşecek. Bazı rivayetlerde gelen "Ensâr'dan" tasrihi ile bu durum arasındaki tezad, "Ensâr kelimesinin bütün sahâbilere ıtlakı câizdir" diye tevil edilmiştir.

4- Bazı rivayetlerde, Hz. Enes'in, su kabı ile birlikte bir de değnek (aneze) aldığı belirtilir. Bu, ne işe yarıyordu? Üzerine elbisesini koyarak sütre yapmak, zararlı haşerelere karşı korumak, yeri deşeleyip yumuşatmak, istincadan sonra abdest alınca kılınacak namaz için sütre yapmak gibi farklı izâhlar yapılmıştır. Sonuncu ihtimali İbnu Hacer daha kavî bulur. Zira Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), abdest tazeleyince umumiyetle iki rek'at nâfile namaz kılardı.[2]

 

ـ3569 ـ2ـ وعن جرير رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنْتُ مَعَ النَّبىِّ # فَأتَى الخََءَ فَقَضَى حَاجَتَهُ، ثُمَّ قالَ يا جَرِيرُ: هَاتِ طَهُوراً، فَأتَيْتُهُ بِالْمَاءِ فَاسْتَنْجَى، وَقالَ بِيَدِهِ فَدَلكَ بِهَا ا‘رْضَ[. أخرجه النسائي .

 

2. (3569)- Cerîr (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte idim. Helâya gitti ve kazayı hâcette bulundu sonra: "Ey Câbir suyu getir!" diye ferman etti. Ben de suyu götürdüm, eliyle istinca  etti. Sonra elini yere sürttü."[3]

 

ـ3570 ـ3ـ وَعَنْ سفيان بن الحكم أو الحكم بن سفيان الثقفى قال: ]كَانَ النّبىُّ # إذَ بَالَ يَتَوَضّأُ[. أخرجه أبو داود وهذا لفظه والنسائي .

 

3. (3570)- Süfyan İbnu'l-Hakem veya Hakem İbnu Süfyan es-Sakafî anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bevledince abdest alır ve (istincada) su kullanırdı."[4]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadiste geçen intidâh'tan maksadın, su ile istinca olduğu belirtilmiştir. Çoğunlukla âdet taşla istinca yapmaktı, su ile değil. Resûlullah farklı davranınca rivayete sebep olmuştur.

Ayrıca buradaki intidâh'tan, istibra denen idrar sızıntısının kesildiğine kanaat getirdikten sonra, tekrar sızıntı mı geldi diye düşülecek vesveseyi bertaraf etmek kaydıyla ferc üzerine su serpe işi de anlaşılmıştır. Nevevî, cumhurun bu kanatte olduğunu, hadisten bu ikinci ma'nâyı anladıklarını belirtir. Yani abdest aldıktan sonra, bilahare sızıntı mı vâki oldu diye bir vesveseye düşmemek gayesiyle çamaşırın ferce değecek kısmına bir miktar su serpilmelidir. Bu, erkeklere has bir meseledir. Zira kadınlar bir müddet bekleyince onlarda idrar sızıntısı hemen kesilir. Erkeklerde ise şahsa, şartlara ve hatta yaşa tâbi olarak az veya çok bir müddet sonrada sızıntı gelebilir. Az miktarda da olsa bu sızıntı abdesti bozar. Şu halde bazı ahvâlde, insan sızıntı geldi diye vesveseye düşebilmektedir. Resûlullah bu vesveseyi önlemek için intidâh denen, abdestten sonra ferc cihetine su serpmeyi sünnet kılmıştır.[5]

 

ـ3571 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ النّبىَّ # قالَ: جَاءنِى جِبْرِيلُ عَلَيهِ السَّمُ، فقََالَ: يَا مُحَمّدُ إذَا تَوَضّأْتَ فَانْتَضِحْ[. أخرجه الترمذي.»انْتِضَاحُ« رشّ الماء على الثوب بعد الوضوء لئ يعرض للمتوضئ أنه قد خرج من ذكره بلل، وقيل: المراد به استنجاء بالماء، وكانوا يستنجون بالحجارة غالباً .

 

4. (3571)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) anlatıyor: "Bana Cibrîl aleyhisselâm geldi ve:

"Ey Muhammed, abdest aldınmı intidâhda bulun!" diye emretti" dedi."[6]

 

AÇIKLAMA:

 

İntidâh -yukarıda da açıklandığı üzere- abdestten sonra elbiseye su serpmektir, maksad abdest alan kimsenin, zekerinden yaşlık geldiğine dair vesveseye düşmesini önlemektir. Mamafih bundan maksadın su ile istinca yapmak olduğu da söylenmiştir, çünkü o zaman Araplar çoğunlukla taşla istinca ederlerdi.[7]

 

ـ3572 ـ5ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت:  ]بَالَ رسولُ اللّهِ # فقَامَ عُمَرُ خَلْفَهُ بِكُوزِ مَاءٍ، فقَالَ: مَا هذَا يَا عُمَرُ؟ فَقَالَ: مَاءٌ تَتَوضّأُ بِِهِ، فقَالَ: مَا أُمِرْتُ كُلَّمَا بُلْتُ أنْ أتَوَضّأ، وَلَوْ فَعَلْتُ لَكَانَتْ سُنَّةً[. أخرجه أبو داود .

 

5. (3572)- Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bevletti. Hz. Ömer de arkasında, elinde su kabı olduğu halde durdu. Resûlullah onu görünce:

"Bu da ne, ey Ömer?" buyurdular. Hz. Ömer: "Sudur, yıkanırsın!" dedi. Resûlullah:

"Ben her bevledişimde abdest almakla emrolunmadım, bunu yapacak olsam bu, (ümmete vacib) bir sünnet olur" buyurdular."[8]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın küçük abdest bozduktan sonra zaman zaman su kullanmadığını görmekteyiz.  Her seferinde su kullanmış olsaydı, abdest bozmalardan sonra su kullanmak vacib olurdu. Ümmet ise her zaman su bulup, su ile istinca yapmada müşkilâta maruz kalırdı.

Hadiste geçen tevaddu, abdest almak ma'nâsında olmamalı; yıkamak, yıkanmak, su kullanmak, istinca etmek gibi ma'nâlarda anlaşılmalıdır.

Keza sünnet kelimesi de, vâcib olan amel ma'nâsında anlaşılmalıdır.[9]

 

ـ3573 ـ6ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ ‘هْلِ قُبَاءَ: إنَّ اللّهَ قَدْ أحْسَنَ الثَّنَاءَ عَلَيْكُمْ في الطُّهُورِ، فَمَا ذلكَ؟ قَالُوا: نَجْمَعُ في اسْتِنْجَاءِ بَيْنَ احْجَارِ وَالمَاءِ[. أخرجه رزين .

 

6. (3573)- Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kuba ahalisine:

"Allah, temizlik hususunda sizi övmektedir. Bu neden ileri geliyor?" diye sordular. Onlar:

"Biz dediler, istincada taşla suyu birleştiriyoruz: (önce taşla silip arkadan da su ile yıkıyoruz)."[10]

 

AÇIKLAMA:

 

Tevbe sûresinin 108. âyeti, o zaman için Medine'nin banliyösü durumunda olan Kuba köyü ahalisi hakkında nâzil olmuştu. Âyet meâlen şöyledir: "...Orada, arınmak isteyen insanlar vardır.  Allah arınmak isteyenleri sever."

İşte bu âyet üzerine, yukarıdaki rivayette görüldüğü üzere, Resûlullah, "bu övgünün sebebi nedir?" diye Kubalılara sormuştur. Onlar da, abdest bozunca önce taşla temizlenip arkadan su ile tahâretlendiklerini söylerler.[11]

 

ـ3574 ـ7ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قالَ: إذَا ذَهَبَ أحَدُكُمْ إلى الْغَائِطِ فَلْيَذْهَبْ مَعَهُ بِثََثَةِ أحْجَارٍ يَسْتَطِيبُ بِهِنَّ، فَإنَّهَا تُجْزِئُهُ[. أخرجه أبو داود والنسائي.

 

7. (3574)- Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz helâya giderken beraberinde üç tane de taş götürüp onlarla temizliğini yapsın. Bunlar ona yeterlidir."[12]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, istinca için üç taşın kifayet edeceğini belirtmektedir. Üç taş kullandıktan sonra bâki kalan bulaşık ma'füvvdür, yani şer'an affedilmiştir, namaza mâni değildir. Taştan sonra su da kulanmak müstahsen ve hatta müstehab ise de vacib değildir, suyun kullanılmaması  şerî nokta-i nazardan bir kusur sayılmaz. Selef ulemâsının ekseriyeti taş kullanmanın yeterli olacağını ittifakla söylemiştir. Sevrî, İbnu'l-Mübârek, Şâfiî, Ahmed ve İshak böyle hükmetmişlerdir.

Hadis, istincanın üç taşla olması gerektiğine delildir.[13]

 

ـ3575 ـ8ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَى النبىُّ # الْغَائِطَ فَأمَرَنِى أنْ آتِيَهُ بِثََثَةِ أحْجَارٍ فَوَجَدْتُ حَجَرَيْن وَالْتَمَسْتُ الثَّالِثَ فَلَمْ أجِدْهُ، فََأخَذْتُ رَوْثَةً فأتَيْتُهُ بِهَا، فَأخَذَ الحَجَرَيْنِ، وَألْقَى الرَّوْثَةَ، وَقَالَ: إنَّهَا رِكْسٌ[. أخرجه البخاري وهذا لفظه والترمذي والنسائي، وقال: الركس: طعام الجن.»الرَّكْسُ« شبيه بالرجيع .

 

8. (3575)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) abdest bozmaya çıkmıştı. Bana üç taş bulmamı söyledi. İkisini buldum, üçüncü taşı aradım fakat bulamadım. Onun yerine bir kurumuş mayıs aldım ve onu getirdim. Taşları aldı, mayısı attı ve:

"Bu necistir!" buyurdu."[14]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste geçen revs'i mayıs olarak  çevirdik, fışkı veya gübre de denebilir. Lügatler eşek, katır ve at gübrelerine  revs dendiğini belirtirler. Hattâ hadisin bir vechinde bunun eşek mayısı olduğu tasrih edilmiştir.

2- Hadisten Tahâvî, tahâretlenmede taşın illa da üç adet olmasının zarurî olmadığını istidlâl eder, çünkü Aleyhissalâtu vesselâm iki taşı da kabul buyurmuştur.

3- Riks kelimesi, Nesâî'de "cinlerin gıdası" diye açıklanmış ise de İbnu Hacer bunu garipser. Riskin pislik ma'nâsında olduğunu belirtir.

Müteakip rivayette de görüleceği üzere hayvan mayısı, kemik ve kömürün taharette kullanılamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Bu mesele üzerine başka rivayetler de gelmiştir.[15]

 

ـ3576 ـ9ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا قَدِمَ وَفْدُ الجِنِّ عَلى رسولِ اللّه # قالُوا: يَا رسولَ اللّهِ أنه أُمَّتَكَ أنْ يَسْتَنْجُوا بِعَظْمٍ، أوْ رَوْثٍ أوْ حَمَمَةٍ، فَإنَّ اللّهَ جَعَلَ لَنَا فِيهَا رِزْقاً، فَنَهَانَا رَسُولُ اللّهِ # عَنْ ذلِكَ[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا لفظ أبي داود.و»اَلْحَمَمَةُ« الفحمة .

 

9. (3576)- Yine İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Cinlerin heyeti Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelince:

"Ey Allah'ın Resûlü! Ümmetini kemikle, mayısla veya kömürle istinca yapmaktan nehyet. Zirâ, Allah onlarda bize bir rızk yarattı!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bizi, onları tahârette kullanmaktan menetti."[16]

 

ـ3577 ـ10ـ وعن رويفع رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال لِى رَسولُ اللّهِ # يَا رُوَيْفِعُ: لَعَلَّ الحَيَاةَ  سَتَطُولُ بِكَ بَعْدِى، فَأخْبِرِ النَّاسَ أنَّهُ مَنْ عَقَدَ لِحْيَتَهُ، أوْ تَقَلّدَ وَتراً، أوِ اسْتَنْجى بِرَجِيعِ دَابّةٍ أوْ عَظْمٍ، فإنَّ مُحَمَّداً مِنْهُ بَرِئٌ[. أخرجه أبو داود والنسائي واللفظ له.»عَقَدَ لِحْيَتَهُ« أى عالجها حتى تتعقد وتتجعد، من قولهم جاء فن عاقداً عنقه إذا لواها. وقيل إن ا‘عاجم كانت تفعل ذلك فنهوا عن التشبه بهم.»تَقَلّدَ وَتَراً« كانوا يفعلون ذلك ويزعمون أنها ترد العين، وتدفع عنهم المكاره فنهوا عنه.و»الرَّجِيعُ« الروث والعذرة.

 

10. (3577)- Rüveyfi (radıyallahu anh) anlatıyor:  "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana:

"Ey Rüveyfi' dedi, umarım benden sonra çok yaşayacaksın. İnsanlara haber ver ki, kim sakalını kıvırcık kılar, (atın boynuna)  kiriş takar, bir hayvan mayısı veya kemikle istincada bulunursa bilsin ki Muhammed ondan berîdir."[17]

 

AÇIKLAMA:

 

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), burada bazı  yasaklarda bulunmaktadır:

1- Sakalın kıvırcık kılınması, hususî muameleden geçirerek salık ve düzgün halinin bozularak kıvırcık bir  mahiyet kazandırılmasıdır. Bazıları savaşlarda sakalları bağlamanın adet olduğunu; ancak Resûlullah'ın, bunu salmalarını emrettiğini söyler. İbnu'l-Esîr, sakala kıvırcık şekil kazandırma işini, kibir maksadıyla ve dikkat çekmek, taaccüp uyandırmak için yaptıklarını söyler. Bu  sakal modasının Acemlere ait olduğu, onlara benzeme hâsıl olmaması için bu yasağın konduğu da söylenmiştir.

2- Atların boynuna yay takmak da yasaklanmaktadır. Bu yasak, hayvanın boğulma tehlikesiyle karşılaşması veya onların, yayı göz değmesine karşı koymak, bazı uğursuzlukları defetmek düşüncesiyle takmış olmaları sebebiyle konmuştur. Zira, İslam'da bu çeşit inançlara yer yoktur. Hayvanların koşma durumlarında boyunlarındaki yayın nasıl bir tehlike arzedeceği açıktır. Resûlullah  hayvanların boyunlarına takılan kirişlerin kesilmesini ayrıca emretmiştir.

3- Hayvan mayısı veya kemikle istinca da yasaklanmaktadır. Bunlarında sıhhat yönünden bir kısım riski beraberinde getirdikleri söylenebilir. Ancak Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), onların cinlerin yiyeceklerini teşkil ettiklerini söyleyerek yasağın sebebini beyan etmiştir.[18]


 

[1] Buhârî, Vudû: 16, 15, 17, 56, Salât: 93; Müslim, Tahâret: 70, (271); Ebû Dâvud, Tahâret: 23, (43); Nesâî, Tahâret: 41, (1, 42); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/382.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/382-383.

[3] Nesâî, Tahâret: 43, (1, 45); İbnu Mâce, Tahâret: 29, (358); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/383.

[4] Ebû Dâvud, Tahâret: 64, (166, 167, 168); Nesâî, Tahâret: 102, (1, 86); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/383.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/383-384.

[6] Tirmizî, Tahâret: 38, (50); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/384.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/384.

[8] Ebû Dâvud, Tahâret: 22, (42); İbnu Mâce, Tahâret: 20, (327); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/384-385.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/385.

[10] Rezîn tahric etmiştir. İbnu Kesir Tefsiri, 3, 456; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/385.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/385.

[12] Ebû Dâvud, Tahâret: 21, (40); Nesâî, Tahâret: 40, (1, 41, 42); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/386.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/386.

[14] Buhârî, Vudû: 20; Tirmizî, Tahâret: 13, (17); Nesâî, Tahâret: 38, (1, 39, 40); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/386.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/386-387.

[16] Tirmizî, Tahâret: 14, (18); Nesâî, Tahâret: 35, (1, 37); Ebû Dâvud, Tahâret: 20, (39); Müslim, Salât: 50, (450); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/387.

[17] Ebû Dâvud, Tahâret: 20, (36); Nesâî, Zînet: 12, (8, 135); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/388.

[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/388.