DÖRDÜNCÜ FASIL

 

KÖPEK VE DİĞER HAYVANLAR HAKKINDA

 

ـ3523 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسُولَ اللّهِ # قالَ: طَهُورُ إنَاءِ أحِدِكُمْ إذَا وَلَغَ فيهِ الْكَلْبُ أنْ يَغْسِلَهُ سَبْعَ مَرَّاتٍ أُوَهُنَّ بِالتُّرَابِ[. أخرجه الستة، واللفظ لمسلم .

 

1. (3523)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdularki: "Bir kaba, köpek banmışsa onun temizlenmesi, yedi kere su ile yıkanmasına bağlıdır, hatta bunların ilki toprakla olmalıdır."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Şâfiî, Ahmed ve Cumhur, bu hadise dayanarak köpek bir kaptaki suyu içtiği takdirde, o kabın yedi kere yıkanmasının vacib olduğuna hükmetmiştir. Ebû Hanîfe, başka delili esas alarak üç kere yıkamanın yeterli olduğuna hükmeder. Nevevî, toprakla yıkamanın ma'nâsını "Suyu bulandıracak miktarda toprağın suya katılmasıdır" diye açıklar. "Suyu toprağa katmak veya toprağı suya atmak, yahut da yerden topraklı su almak arasında  fark görülmemiştir. Fakat necaset değen yerin toprakla meshedilmesi yeterli bulunmamıştır" der.

Hadiste, az suya düşen bir pislik, suyun vasıflarını değiştirmese de kirleneceğine delil görülmüştür. Çünkü köpeğin içmesi sırasında akan salyası suyun vasıflarını değiştirmez.[2]

 

ـ3524 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَتِ الْكَِبُ تُقْبِلُ وَتُدْبِرُ في المَسْجِدِ في زَمَانِ رَسولِ اللّهِ #، فَلَمْ يَكُونُوا يَرُشُّونَ شَيْئاً مِنْ ذلِكَ[. أخرجه البخاري، وهذا لفظه، وأبو داود.والمراد بقوله »تُقْبِلُ وَتُدْبِرُ« عبورها في المسجد حيث لم يكن أبواب من غير تلويث ببول ونحوه.

 

2. (3524)- İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Köpekler Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde mescidin içinde gidip gelirlerdi. Bu sebeple mescidi yıkamak için içine su serpmezlerdi."[3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Yukarıda kaydedilen metin, hadisin Buhârî'deki vechidir. Ebû Dâvud'un metninde     تَبُولُ  ziyadesi  de var, yani köpeklerin  "siğdiği" de belirtilir.

2- Şu halde mescidde köpek dolaşıyor, gidiyor geliyor, akıtıyor, fakat yıkanmıyor. Ebû Dâvud bu hadisi "Kuruyunca toprağın temiz olması" adını taşıyan bir babta kaydeder. Şârihler: "Bu hadiste, toprağa bir pislik değer, sonra bu  pislik güneş veya rüzgârla kurur ve yerinde pisliğe ait bir iz kalmazsa o taprağın temiz olacağına dair delil vardır; çünkü su serpilmemesi toprağın kurumuş olmasına ve temizlenmesine delildir" derler.

Hattâbî, bu halin nâdiren vuku bulmuş olabileceğini belirtir: "Mescidlere köpeklerin rastgele girerek kudsiyetini ihlâl etmeleri caiz değildir. O zaman, mescidde köpeklerin girip çıkmasına mani olacak kapı yoktu" der.

3- Ulemâ,  kurumakla toprağın temizlenmesi meselesinde ihtilâf etmiştir:

* Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed rahimehumullah: "Güneş, topraktan necâseti  temizler, yeter ki necasetten eser gözükmesin" demiştir.

* Ebû Kılâbe: "Toprağın kuruması, temizliğidir" der.

* Şâfiî ve Ahmed İbnu Hanbel: "Toprağa necaset değmişse bunu sadece su temizler" der.

Bazı âlimler, bu hususta daha önce geçmiş olan (3508) hadisleri de göz önüne alarak necâset değen toprağın temizlenmesinde iki yol var derler: "Biri üzerine su dökmek, diğeri de rüzgâr veya güneşte kurumasıdır."[4]

 

ـ3525 ـ3ـ وعن كبشة بنت كعب بن مالك، وكانت تحت ابن أبي قتادة: ]أنَّ أبا قَتَادَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه دَخَلَ عَلَيْهَا فَسَكَبَتْ لَهُ وَضُوءاً، فَجَاءَتْ هِرَّةٌ تَشْرَبُ مِنْهُ، فَأصْغَى لَهَا ا“نَاءَ حَتَّى شَرِبَتْ. قالَتْ: فَرَآنِى أنْظُرُ إلَيْهِ، فقَالَ: أتَعْجَبِينَ يَا ابْنَةَ أخِى؟ قَالَتْ: فَقُلْتُ: نَعَمْ، فقَالَ: إنَّ رَسُولَ اللّهِ # قالَ: إنَّهَا لَيْسَتْ بِنَجَسٍ، إنَّمَا هِىَ مِنَ الطَّوَّافِينَ عَلَيْكُمْ أوِ الطَّوَّافَاتِ[. أخرجه ا‘ربعة .

 

3. (3525)- Kebşe Bintu Ka'b İbnu Mâlik -ki, İbnu Ebî Katâde'nin nikâhı altında idi- anlatıyor: "Ebû Katâde (radıyallahu anh) yanıma girdi. Kendisine abdest suyu hazırladım. Bu sırada, sudan içmek üzere bir kedi geldi. Ebû Katâde kabı uzattı, kedi içti."

Kebşe sözlerine devamla der ki: "Ebû Katâde kendisine  bakmakta olduğumu gördü ve:

"Ey kardeşimin kızı, buna hayret mi ediyorsun?" dedi. Bende:

"Evet!" demiş bulundum. Bunun üzerine:

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kedi necis değildir. Kedi sizin etrafınızda çokça dolaşır" buyurdular" dedi."[5]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadis, kedilerin esas itibariyle necis olmalarına rağmen, evde ev halkı ile haşirneşir olmaları, her tarafı suhuletle dolaşmaları, gelip sık sık sürtünmeleri sebebiyle onlardan kaçınma zorluğu, kap kacağı koruma imkânsızlığı gibi bir kısım durumlardan ötürü, onlara karşı korunma hususunda ruhsat tanındığını ifade etmektedir.

2- Hadiste kedilere karşı rıfkla muâmele etmek gerektiği, onlara karşı iyi muamelenin mükâfaatının umulabileceği irşad buyrulmaktadır.[6]

 

ـ3526 ـ4ـ وعن داود بن صالح بن دينار النمار عن أمه: ]أنَّ مَوَْتَهَا أرْسلَتْهَا بِهَرِيِسَةِ إلى عَائِشَة رَضِيَ اللّهُ عَنْها. قَالَتْ: فوَجَدْتُهَا تُصَلِّى، فَأشَارَتْ إلَىَّ أنْ ضَعِيهَا، فَجَاءَتْ هِرَّةٌ فَأكَلَتْ مِنْهَا، فَلَمَّا انْصَرَفَتْ عَائِشَةُ مِنْ صََتِهَا أكَلَتْ مِنْ حَيْثُ أَكَلَتِ الهِرَّةُ، وَقَالَتْ: إنَّ رَسُولَ اللّهِ # قالَ: إنَّهَا لَيْسَتْ بِنَجَسٍ إنَّمَا هِىَ مِنَ الطَّوَّافِينَ عَلَيْكُمْ، وَإنِّى رَأيْتُ رسولَ اللّهِ # يَتَوضّأ بِفَضْلِهَا[. أخرجه أبو داود .

 

4. (3526)- Dâvud İbnu Sâlih İbni Dinâr et-Temmâr, annesinden anlatıyor: "Efendim beni, Hz. Âişe (radıyallahu anhâ)'ya bir miktar yemekle gönderdi. Gelince Hz.Âişe'yi namaz kılıyor buldum. Bana, elimdekini koymamı işâret etti. (Ben de bıraktım). Ancak bir kedi gelerek üzerinden yedi.

Hz. Âişe (radıyallahu anhâ), namazından çıkınca, kedinin yediği yerden yemeği (bir miktar) yedi. Sonra da şu açıklamayı yaptı: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kedi necis değildir, o sizi çokça dolaşan birisidir" demişti. Ben ayrıca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın kedinin artığıyla abdest aldığını gördüm."[7]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Gönderilen yemek herîsedir. Herîse, dövülmüş buğday ve etten yapılan bir yemek çeşididir.

2- Hadis, namazda işarette bulunmanın câiz olduğunu da göstermektedir. Buna cevaz ifade eden başka örnekler, rivayetlerde gelmiştir.

3- Hattâbî der ki: "Hadisten çıkan hükümlerden biri, kedinin zât  itibariyle temiz olduğudur. Öyleyse artığı temizdir; içilebilir, abdest alınabilir, bunlarda bir kerahet yoktur. Hadis yine delâlet eder ki: Zâtı tâhir olan her vahşinin -ister yerde yürüyen ister kuş nevinden olsun- eti yenmese bile artığı temizdir." Tirmizî'ninde açıklamasına göre, kedinin artığının temiz olması, Sahabe, Tâbiîn ve Etbâuttâbiîn ulemâsından ekseriyetinin müşterek görüşleridir. Şâfiî, Ahmed, İshak bunlardandır. Ebû Yusuf, İmam Muhammed de bu görüştedirler.

Ebû Hanîfe ise, kedinin herhangi bir vahşi gibi necis olduğunu, ancak tahfif edildiğini, dolayısıyla artığının haram değil mekruh olduğunu söyler. O, bu meselede Ahmed İbnu Hanbel ve Dârakutnî'nin tahriç ettikleri  "Kedi vahşi hayvandır" hadisine dayanır.[8]

 

ـ3527 ـ5ـ وعن ميمونة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عَنْ فَأرَةٍ سَقَطَتْ في سَمْنٍ، فقَالَ: ألْقُوهَا وَمَا حَوْلَهَا، وَكُلُوا سَمْنَكُمْ[. أخرجه الستة إ مسلماً، وهذا لفظ البخاري .

 

5. (3527)- Meymûne (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a yağa düşen fareden soruldu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onu ve etrafındaki kısmı atın, yağınızı yiyin!" buyurdu."[9]

 

ـ3528 ـ6ـ وفي رواية ‘بي داود عن أبي هريرة: ]فَإنْ كَانَ جَامِداً فَألْقُوهَا وَمَا حَوْلَهَا، وَإنْ كَانَ مَائِعاً فََ تَقْرَبُوهُ[ .

 

6. (3528)- Ebû Dâvud'un Ebû Hüreyre'den kaydettiği bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Eğer yağ) donmuşsa fareyi ve etrafındaki yağı kaldırıp atın, yağ sıvı ise, artık ona yemek niyetiyle) yaklaşmayın."[10]

 

AÇIKLAMA:

 

Nesâî'nin bir rivayetinde bu yağın donmuş olduğu tasrih edilir. Ulemâ, donmuş yağa herhangi bir necâset düşerse, o kısmın atılmasıyla geri kalan kısmın yenileceğini söylemiştir. "Ancak derler, yağa düşen pislikten yağın geri kalan kısmına herhangi bir eser, bir parça sirâyet etmediğinden emin olmak gerekir. Böyle bir sirâyet endişesi varsa, emâre görülürse tamamı atılır."

Yağ sıvı ise, hükümde ihtilâf  edilmiştir.

* Cumhur, necâsetin değmesiyle yağın tamamiyle kirleneceğine hükmeder. Zührî, Evzâî, Ahmed gibi bazıları muhalefet etmiştir. Ahmed İbnu Hanbel mâyi bir şeye pislik düştüğü takdirde, (tad, koku, renk gibi) bir değişiklik olursa kirleneceğini söylemiştir. İmam Mâlik'ten de buna yakın bir rivayette bulunulmuştur.

* Ebû Hanîfe, "Böyle bir mâyinin yenilmesi içilmesi caiz değildir, satışı ve kandilde yakılması câizdir" demiştir.

* Şâfiî hazretleri, "Yenmesi de satılması da câiz değildir, kandilde  yakılabilir" demiştir.[11]

 

ـ3529 ـ7ـ وفي أخرى له عن أبي سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # مَرَّ بِغَُمٍ يَسْلُخُ شَاةً وَمَا يُحْسِنُ، فقَالَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ #: تَنَحَّ حَتّى أُرِيكَ، فَأدْخَلَ يَدَهُ بَيْنَ الجِلْدِ وَاللَّحْمِ فَدَخَسَ بِهَا حَتَّى دَخَلَتْ إلى ا“بْطِ، ثُمَّ مَضى فَصَلّى لِلنَّاسِ وَلَمْ يَتَوَضَّأ[.زاد في رواية: »يَعْنِى لَمْ يَمَسَّ مَاءً«.»الدَّخَسُ« بخاء معجمة: الدس .

7. (3529)- Yine Ebû Dâvud'da Ebû Saîd (radıyallahu anh)'tan kaydedilen bir rivayette denir ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir koyunu beceriksizce yüzmekte olan bir köleye uğramıştı. Ona:

"Çekil de sana göstereyim!" dedi. Derhal elini deri ile et arasına soktu. Elini, bütün kolu koltuğa kadar derinin altında kalacak şekilde ilerletti. Sonra gidip abdest almadan halka namaz kıldırdı."

Bir rivayette, "Yani suya değmedi" ziyadesi vardır.[12]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada abdest almadan, "elini yıkamadan" demektir. Nitekim bir rivayette gelen ziyade bu hususu tasrih etmektedir. Sadedinde olduğumuz hadis, pişmemiş ete elin değmesi halinde yıkama mecburiyeti olup olmadığını belirtme sadedinde vârid olmuştur. Görüldüğü üzere, taze ete değmekle el yıkama zarureti hâsıl olmuyor.[13]


 

[1] Buhârî, Vudû: 33; Müslim, Tahâret: 97, (279);  Muvatta, Tahâret: 35, (1, 34); Ebû Dâvud, Tahâret: 37, (71, 72, 73); Tirmizî, Tahâret: 68, (91); Nesâî, Miyâh: 7, (1, 176, 177); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/351.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/351.

[3] Buhârî, Vudû: 33; Ebû Dâvud, Tahâret: 139, (382); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/352.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/352.

[5] Muvatta, Tahâret: 13, (1, 23); Ebû Dâvud, 38, (75); Tirmizî, Tahâret: 69, (92); Nesâî, Tahâret: 54, (1, 55); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/352-353.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/353.

[7] Ebû Dâvud, Tahâret: 38, (76); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/353.

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/354.

[9] Buhârî, Vudû: 67, Zebâih: 34; Muvatta İsti'zân: 20, (2, 971, 972); Ebû Dâvud, Et'ime: 48, (3841, 3843); Tirmizî, Et'ime: 8, (1799); Nesâî, Fera' ve'l-Atîre: 15, (7, 178); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/354.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/354.

[11] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/354-355.

[12] Ebû Dâvud, Tahâret: 73, (185); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/355.

[13] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/355.