ONSEKİZİNCİ FASIL

 

MÜTEFERRİK HADİSLER

 

ـ3445 ـ1ـ عن أبي ذرٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال لِي رَسُولُ اللّهِ #: يَا أبَا ذَرّ فَقُلْتُ: لَبَّيْكَ وَسَعْدَيْكَ يَا رَسُولَ اللّهِ وَأنَا فِدَاؤُكَ[. أخرجه أبو داود .

 

1. (3445)- Ebû Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana:

"Ey Ebû Zerr!" dedi. Ben:

"Ey Allah'ın Resûlü, buyurun! Emrinizdeyim, canım sana feda olsun!" diye cevap verdim."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu rivayet, bir büyüğe hürmeten "canım sana feda olsun", "kurbanın olayım!" gibi tabirleri kullanmanın câiz olup olmadığı meselesine cevap teşkil etmekte ve câiz olduğuna delil olmaktadır. Rivayette gözükmüyor ise de, hadis böyle bir soruya cevap sadedinde söylenmiş gibi. Ebû Bekr İbnu Ebî Âsım, cevaza delâlet eden rivayetleri göz önüne alarak şu hükme varır: "Kişi bu tabiri sultanına, büyüğüne, ilim sahiplerine, kardeşlerinden sevdiklerine karşı kullanılabilir, bunda bir mahzur yoktur. Hattâ, onu büyüklemek ve muhabbet izhâr etmek maksadıyla yapınca sevab da kazanır. Bunu söylemek haram olsaydı, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu söyleyeni ondan men ederdi. Bunun Resûlullah' tan başkası için söylenmesi  de câizdir, aksini bilmiyorum."[2]

 

ـ3446 ـ2ـ وعن أبي سعيد الخدري رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: َ تُصَاحِبْ إَّ مُؤمِناً، وََ يَأكُلْ طَعَامَكَ إَّ تَقِيٌّ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

2. (3446)- Ebû Saîdi'l-Hudrî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sadece mü'minle arkadaşlık et. Senin yemeğini muttakî olan yesin."[3]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadiste geçen "Sadece mü'minle arkadaşlık et!" sözü iki ma'nâya muhtemeldir:

1- Kâmil mü'minle arkadaşlık yap.

2- Kâfir ve münâfıklarla arkadaşlık yapma, çünkü onlar kişinin diyanetine zarar verir. "Mü'min"den murad bütün mü'minler sınıfıdır.

Hadisin ikinci kısmı, yemeğimizden sadece muttakî olanların yemesini irşad buyurmaktadır.

Şu halde, bu hadiste arkadaşlık, mertebelere ayrılmış olmaktadır: "Mü'minden başkası arkadaş olamaz. Yani her mü'minle konuşmak, diğer beşerî münasebetler, ziyaretler, selamlaşmalar vs. caizdir. Ama evine davet edip yemek yedirecek kadar ileri seviyeye götürülecek bir arkadaşta ittikâ aranmalıdır. Bir başka deyişle müttakî olmayan fâsık, gevşek bir mü'minle arkadaşlık, yemeğe çağırılacak kadar ilerletilmemelidir."

Gerçekten de arkadaş vardır selamlaşılır; arkadaş vardır sokakta beraber gezilir; arkadaş vardır, çayhâneye oturulup çay içilir; arkadaş vardır, evde bile beraber oturulabilir; arkadaş vardır, zaman zaman evlerde müşterek yemek yenilir.

Bu arkadaşlık dereceleri daha da çoğaltılabilir. Dikkat edersek bu sayılan arkadaşlıkların samimiyet derecelerinin farklı olduğunu görürüz. Arkadaşımız çoktur ama pek azıyla evde yemek yeriz. Öyleyse evde birlikte yemek arkadaşlığın ileri samimiyetteki derecesini gösterir. İşte hadis, bu derece ileri samimiyet kuracağınız kimseleri muttakîlerden seçin demiş olmaktadır.[4]

 

ـ3447 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: المَرْءُ عَلى دىنِ خَلِيلِهِ فَلْيَنْظُرْ أحَدُكُمْ مَنْ يَخَالِلُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

3. (3447)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin."[5]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hadis, arkadaşlığın ehemmiyetine dikkat çekmektedir. O kadar ki arkadaşlar birbirine ciddî tesirlerde bulunabilmekte, "din"le ifâde edilen îtikad,  âdet, sîret, ahlâk gibi hususlarda benzemeler husûle gelmektedir.

Bu sebeple hadisin devamında, sıkı dostluk kuracağımız kimsenin ahvâlini iyice bir tedkik ve teemmülden geçirip ondan sonra dostluğa girmemiz tavsiye buyrulmaktadır. Bir başka  hadiste: "Müşriklerle beraber yaşamayın, onlarla cimada bulunmayın. Kim onlarla beraber yaşar veya cimada bulunursa onlardan olur" buyrulmuştur.[6]

 

ـ3448 ـ4ـ وعن أبي الدرداء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: أَ أُخْبِرُكُمْ بِأفْضَلَ مِنْ دَرَجَةِ الصِّيَامِ وَالصََّةِ وَالصَّدَقَةِ؟ قالُوا: بَلى. قالَ: إصَْحُ ذَاتِ الْبَيْنِ فَإنَّ فَسَادَ ذَاتِ الْبَيْنِ هِيَ الحَالِقَةُ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه .

وزاد: »َ أقُولُ تَحْلِقُ الشَّعْرَ، وَلكِنْ تَحْلِقُ الدِّينَ« .

 

4. (3448)- Ebû'd-Derda (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size oruç, namaz ve sadakanın derecesinden daha üstün olan şeyi haber vermeyeyim mi?"

"Evet (Ey Allah'ın resulü, söyleyin!)" dediler.

"İnsanların arasını düzeltmektir. Çünkü insanların arasındaki bozukluk (dini) kazır."[7]

Tirmizî'de şu  ziyade gelmiştir: "Ben saçı kazır demiyorum, velâkin dini kazır (diyorum)."[8]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Hadiste geçen zâtu'lbeynle kalplerde bulunan ülfet, muhabbet gibi, insanları kaynaştıran hasletler anlaşılmıştır. Bu durumda ıslah-ı zâtı'lbeyn bu kaynaşma vasıtalarını iyileştirme, güçlendirme ma'nâsına gelir. Ancak, aynı tabirle kalplerdeki düşmanlık, küsme, kırılma gibi hallerin de kastedilmiş olabileceği kabul edilmiştir. Bu durumda ıslah-ı zâtı'lbeyn kırgınlıkların giderilmesi, küslerin barıştırılması gibi ma'nâlara gelir. Her iki te'vil de sonuçta birleşir, çünkü muhabbet ve kaynaşmayı netice vermektedir.

2- Hadis, insanlar arasındaki kırgınlığın küçümsenmemesine dikkat çeker, bunun dini götüren ve kazıyıp atan bir hal olduğunu belirtir. Çünkü kalbte kırgınlık, kin, husûmet yerleşti mi, kişi artık aklıyla, sağ duyusuyla hareket edemez, onun birçok davranışlarında dinin yönlendirici, frenleyici rolü müessir olamaz. Bu menfi durumdan, Allah korusun her çeşit kötülükler neşet eder, bu çeşit ferdlerin hayatında ne din, ne diyanet, ne de hamiyet-i diniyye kalır. Bu hale düşen insanlar, kendine düşman bildiği kimselere galebe çalmak için kâfirin bile yardımını taleb edebilir, bu yardımı garantilemek için dininden, dinî mukaddesâtından tavizler verebilir, müşriklerle, din düşmanlarıyla işbirliği yapabilir. Şuurlu müslümanlar hadisin bu irşadına uyarak, bir taraftan keskin bir ustura gibi dinin kazınmasında müessir olacak bu durumları düzeltmeyi mühim bir vazife bilirken, diğer taraftan da insanları bu çeşit durumlara itmemenin çok mühim olduğunu anlarlar. Bu hislerin doğmasına basiretsizce zemin hazırlayanlar, kin sahibi insanların dinde merhametsizce işleyecekleri tahribatın sorumluluğuna iştirak edebilecektir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu ciddi tehlikeye çarpıcı kelimeler kullanarak dikkat çekmektedir. Tirmizî'nin bir rivayetinde, "Resûlullah'ın: "Bu kazıyıcıdır" derken, "bu saçı kazıyor" demek istemiyorum, lâkin dini kazıyor demek istiyorum" demiş olduğu belirtilir.

Şu halde, bu meş'um neticeleri önleyici ıslah ve barıştırma çalışmaları, namaz, oruç, sadaka gibi ferdî ibadetlerden çok daha üstün olacaktır. Sadedinde olduğumuz hadis bu vak'aya parmak basmıştır. Bu, fevkalâde şümullü hayırlara menşe' olan ıslah işinin ehemmiyetini tebârüz ettiren diğer bir husus, bu yolda yalan söylemeye bile fetva verilmiş olmasıdır. Evet, İslâm nazarında en merdûd ve en meş'um bir şey ilan edilen kizb, insanlar arasını bulup barıştırmada tecviz edilmiş, mubah addedilmiştir.[9]

 

ـ3449 ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]خَطَبَنَا عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ بِالجَابِيَةِ فقَالَ: يَا أيُّهَا النَّاسُ إنِّي قُمْتُ فِيكُمْ كَقِيَامِ رسول اللّهِ # فِينَا. قَالَ: أُوصِيكُمْ بِأصْحَابِي ثُمَّ الَّذِينَ يَلُونَهُمْ ثُمَّ يَفْشُو الْكَذِبُ حَتّى يَحْلِفَ الرَّجُلُ وََ يُسْتَحْلَفُ، وَيَشْهَدُ الشَّاهِدُ وََ يُسْتَشْهَدُ. أَ َ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بامْرَأةٍ إَّ كَانَ ثَالِثُهُمَا الشَّيْطَانَ، عَلَيْكُمْ بِالْجَمَاعَةِ، وَإيَّاكُمْ وَالْفُرْقَةَ: فَإنَّ الشَّيْطَانَ مَعَ الْوَاحِدِ وَهُوَ مِنَ اثْنَيْنِ أبْعَدُ، مَنْ أرَادَ بُحْبُوحُةَ الجَنَّةِ فَلْيَلْزَمِ الجَمَاعَةَ. مَنْ سَرَّتْهُ حَسَنَتْهُ وَسَاءَتْهُ سَيِّئَتُهُ فَذلِكُمْ المُؤْمِنُ[. أخرجه الترمذي وصححه .

 

5. (3449)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallâhu anh), el-Câbiye'de bize hitaben:

"Ey insanlar, dedi. Ben, (şu hutbeyi okumak üzere) aranızda kalkıyorum, tıpkı, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın da bizim aramızda kalktığı gibi. (O kalkıp) şöyle demişti: "Size Ashâbımı, sonra da onların peşinden gelecekleri [sonra da bunların peşinden gelecekleri] tavsiye ediyorum. Daha sonra (gelenler arasında) yalan, öylesine yayılacak ki, kişi, kendisinden yemin taleb edilmediği halde yemin edecek, şâhidliği istenmediği halde şehâdette bulunacak. Haberiniz olsun, bir erkek bir kadınla baş başa kaldı mı onların üçüncüsü mutlaka şeytandır. Size cemaati tavsiye ederim. Ayrılıktan sakının. Zira  şeytan, tek kalanla birlikte  olur. İki kişiden uzak durur. Kim cennetin ortasını dilerse, cemaatten ayrılmasın. Kimi yaptığı hayır sevindirir ve kötülüğü de üzerse, işte o, mü'mindir."[10]

 

ـ3450 ـ6ـ وعن أبي موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ # إذَا مَرَّ أحَدُكُمْ في مَجْلِس أوْ سُوقٍ وَفي يَدِهِ نَبْلٌ فَلْيَأخُذْ بِنِصَالِهَا َ يَخْدِشُ بِهَا مُسْلِماً. قالَ أبو موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه: واللّهِ مَا مُتْنَا حَتَّى سَدُدْنَاهَا بَعْضُنَا في وُجُوهِ بَعْضٍ[. أخرجه الشيخان وأبو داود.       »التسديد« التصويب.

 

6. (3450)- Ebû Musa (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): buyurdular ki: "Sizden biri bir meclis veya bir çarşıdan geçerken elinde ok bulunduğu takdirde, okun demir kısmını tutsun, onunla bir müslümanı yaralamasın." Ebû Musa (radıyallâhu anh) derdi ki: "Biz, vallahi, onları ölmezden önce birbirimize yönelttik."[11]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadis, müslümanlar hususunda, Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ne kadar müşfik ve merhametkâr olduğunu göstermektedir. Müslümanlar birbirlerini incitmekten, rahatsız etmekten, maddîmanevi yaralara sebep olmaktan son derece kaçınmalıdırlar.

Ebû Musa (radıyallâhu anh), Aleyhissalâtü vesselâm'dan sonra çıkan fitneye işaret ediyor: "Biz çarşı pazarda dolaşırken demir kısmının gafletle değmesinden hâsıl olacak rahatsızlığa bile meydan vermememiz için uyarıldığımız okları, Resûlullah'ın vefatından sonra, birbirimizi öldürmek için kullandık, zehî gaflet!" demek istiyor, hayıflanıyor.[12]

 

ـ3451 ـ7ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نهَى رسولُ اللّه ِ# أنْ يُتََعاطَى السَّيْفُ مَسْلُوً[. أخرجه أبو داود والترمذي.»التعاطي« ا‘خذ والعطاء، والمراد عدم شهره بين الناس .

 

7. (3451)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıplak olarak kılınç teati edilmesini yasakladı."[13]


 

[1] Ebû Dâvud, Edeb: 162, (5226); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/237.

[2] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/237.

[3] Ebû Dâvud, Edeb: 19, (4832); Tirmizî, Zühd: 56, (2397); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/237.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/237-238.

[5] Ebû Dâvud, Edeb: 19, (4833); Tirmizî, Zühd: 45, (2379); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/238.

[6] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/238.

[7] Ebû Dâvud, Edeb: 58, (4919); Tirmizî, Kıyamet: 57, (2511).

[8] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/239.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/239-240.

[10] İbnu Mâce, Ahkâm: 27, (2363); Tirmizî, Fiten: 7, (2166); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/240.

[11] Buhârî, Fiten: 7, Salât: 67; Müslim, Birr: 124, (2615); Ebû Dâvud, Cihad: 72, (2587); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/241.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/241.

[13] Ebû Dâvud, Cihâd: 73, (2588); Tirmizî, Fiten: 5, (2164); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/241.