ONYEDİNCİ FASIL

 

KADINA BAKMA HAKKINDA

 

ـ3433 ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رَسولُ اللّهِ: أَ َ يَخْلُوَنَّ رَجُلٌ بِامْرَأةٍ إَّ مَعَ ذِي مَحْرَمٍ[. أخرجه الشيخان .

 

1. (3433)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça yabancı bir kadınla yalnız kalmasın."[1]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu hadis, nikâh düşecek durumda olan bir kadınla halveti yani başbaşa yalnız kalmayı yasaklamaktadır. Böylece hadis kadın-erkek münasebetlerinde İslâm'ın mühim bir esasını vaz'etmiş olmaktadır. Bu bâbta bir çok hadis vârid olmuştur. Birkaçını kaydediyoruz: "Beraberinde kocası olmayan kadınların yanına girmeyin, zirâ şeytan, insanoğluna (damarlardaki) kan gibi nüfuz eder." "Bir erkek, beraberinde kocası olmayan kadının yanına kendisiyle birlikte bir veya iki kişi olmaksızın girmesin";

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular: "Kadınların yanına girmekten kaçının." Bir adam: "kocasının (kardeş, amca, amca oğlu gibi) yakınları da mı?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm: "Yakını ölümdür" buyurdu."[2] "(Yabancı) bir kadınla yalnız kalmayın, çünkü onların üçüncüsü şeytandır."

2- Kadının Mahremi:  Nikâhı ebediyen kendisine haram olan kimselerdir.

3- Bu hadislerde erkeğin, kadının yanına girmesi sarih olarak yasaklanmıştır, aynı yasak kadının erkeğin yanına girmesine de şâmildir. Ayrıca girme yasağı, kadınla yalnız kalma yasağını da içine alır. Bazı âlimler hamv'ı dilimizdeki kaynata yani kocanın babası veya kızın babası diye tarîf ederler. Günümüzde kelime bu ma'nâda kullanılır. Ancak Nevevî, hadiste, yukarıda açıkladığımız gibi kocanın yakını ma'nâsında kullanıldığını belirtir; ancak kocanın babaları ile oğullarını bundan hariç tutar. "Çünkü, der, onlar kadının mahremleridir (nikâh düşmez), bu sebeple kadının yanına onların girmesi câizdir. Öyleyse hadisteki hamv'dan murad, kadın bekar olsaydı evlenmesi helâl olan kocanın kardeşi, kardeşinin oğlu, amcası, amcasının oğlu, kız kardeşinin oğlu ve benzerleridir. Cemiyetin adeti bu sayılanlar hususunda  tesâhüle dayanır, yani gevşeklik gösterilir, erkeğin erkek kardeşi, kardeşinin hanımıyla yalnız kalır. İşte Resûlullah  bunu ölüme benzetmiştir. Yani bu, yasaklamada ecnebiden evladır."

Kadının kocasının yakınlarıyla yalnız kalmasını Efendimizin ölüme benzetmesindeki gaye farklı şekillerde açıklanmıştır:

* "Yakınla halvet, mâsiyet vâki olduğu takdirde dinin helâkine veya masiyet olur da recm gerekirse gerçekten ölüme sebep olur, yahut da kocası kıskançlığın sevkiyle boşaması halinde vukua gelen ayrılıkla kadının helâkine sebep olur. Kurtubî'nin yer verdiği bu açıklamaya Taberî bir başka ufuk getirir:

* "Kişinin, kardeşinin veya yeğeninin zevcesiyle halveti ölüm makamındadır. Araplar hoş olmayan şeyi ölüme teşbih ederler."

* İbnu'l-Arabî de der ki: "Bu, yani ölüm, Arapların misâl olarak zikrettikleri bir kelimedir, nitekim "arslan ölümdür" derler, yani "arslana yaklaşmada ölüm var" demektir. Bu durumda hadisin ma'nâsı şöyle olur. "Kadın, kocasının yakınıyla halvetten sakınsın, tıpkı ölümden sakındığı gibi."

* Bazı alimler şu ma'nânın da muhtemel olduğunu söylmişlerdir: "Kadın bir erkekle yalnız kaldı mı âfet kaynağı olur, kadına karşı hiç kimseden emin olunamaz. Öyleyse kadının yakını ölüm olsun, yani kadınla ölümden başka hiç kimsenin halvet yapması caiz değildir. Nitekim, kabir için "Kadının ne iyi sıhrıdır" denmiştir Bu, kemal mertebesindeki kıskançlık ve hamiyetin gereğidir."

* Ebû Ubeyd: "Yakın, ölümdür"  hadisinin ma'nâsı: "Yakın, ölsün fakat kadınla halvet yapmasın" demektir." der. Nevevî buna itiraz ederek der ki: "Bu  fasid bir sözdür. Hadisten murad "kocanın yakını ile halvet bir başkası ile halvetten daha fazladır. Bu sebeple bundan hâsıl olan şer, yabancıdan hâsıl olan şerden fazladır. Yakının, bir yabancıya nisbetle herhangi bir yadırganmaya uğramadan kadınla teması ve halvet etmesi daha çok imkân  dahilinde olduğu için fitne, yakınla daha çok imkân dahilindedir."

* Kadı İyâz da şunu söylemiştir: "Hadisin ma'nâsı şudur: "Yakınlarla halvet dinde fitne ve helâke sebep olur. Bu sebeple Resûlullah onu, ölüm helâkine benzetti ve hadisi tağlîz (sertlik gösterme) makamında irad etti.

* Kurtubî der ki: "Hadisin ma'nâsı şudur: "Kocanın yakınlarının, kocanın karısının yanına girmesi kötülük ve fesadda ölüme benzer, yani bu, açık bilinen bir haramdır. Halkın bu husustaki gevşekliği  sebebiyle Resûlullah, ondan zecretmede mübalâğaya başvurarak ölüme benzetti."

* Son olarak "Yakın, ölümdür" ibaresini, bazı âlimlerin: "Yani, bu kaçınılmaz bir hal; yakın, zevceden sakındırılamaz, tıpkı ölümden kaçınılmayacağı gibi" şeklinde anlamak da ihtimallerden biridir" dediğini kaydetmek isteriz.[3]

 

ـ3434 ـ2ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ امْرَأةً كَانَ في عَقْلِهَا شَىْءٌ. فقَالَتْ: يَا رسُولَ اللّهِ، لِي إلَيْكَ حَاجَةٌ. قالَ: يَا أُمَّ فَُنٍ انْظُرِي إلى أيِّ السِّكَكِ شِئْتِ حَتّى أقْضِيَ لَكِ حَاجَتَكِ فَخََ مَعَهَا في بَعْضِ الطُّرُقِ حَتّى فَرَغَتْ مِنْ حَاجَتِهَا[. أخرجه مسلم وأبو داود .

 

2. (3434)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Aklında bir şeyler olan bir kadın vardı. Bir gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a:

"Ey Allah'ın Resulü! Benim sana bir ihtiyacım var!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ey ümmü fülan, yollardan hangisini dilersen bak da ihtiyacını göreyim" dedi. Kadınla birlikte bir sokağa gitti, kadın da ihtiyacını arzetti."[4]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Şârihler, Hz. Peygamber'e fetva soran bu kadının, Hz. Hatice'nin bir tarayıcısı Ümmü Züfer olduğunu belirtir. Kadın, meselesini kimsenin işitmesini istemediği için hususi şekilde arzetmek istiyordu. Bu sebeple tenha bir yer arıyordu. Resûlullah ona, istediği yere kadar gidebileceklerini söyledi. Rivayetin Ebû Dâvud'daki vechi daha teferruatlı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadına: "Sokakların hangisini istersen oraya oturup (seni dinleyecek ve) ihtiyacını göreceğim" der. Rivayet şöyle devam eder: "Resûlullah ve kadın oturdular ve onun meselesi halloluncaya kadar orada kaldılar."

Hadisin bir benzeri Buhârî'de Enes'ten gelmiştir. Şöyle der: "Ensardan bir kadın, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a geldi. Resûlullah onunla (yolların birinde) başbaşa kaldı. Şöyle söylediğini işittim: "Allah'a yemin olsun, siz (kadınlar) bana insanların en mahbub olanlarısınız."  Burada, Hz. Enes'in "Başbaşa kaldı."  فَخََ بِهَا sözüyle, "gözden tamamen kayboldular" demek istemediği, hazır bulunanların, kadının şikayetlerini ve aralarında geçecek konuşmaları işitmeyecek kadar bir uzaklaşmayı kastettikleri belirtilmiştir. Hatta Mühelleb: "...nitekim Enes, bu konuşmada söylenen son cümleyi işitmiş ve rivayet etmiştir" diye yorumuna delil getirir, ilaveten de şunu söyler: "Enes, onların konuşmalarını nakletmemiştir, çünkü işitmemiştir." Burada şunu ilave edebiliriz: "Resûlullah bu görüşmeyi niye hücrelerinin birinde yapmadı  da sokakta yaptı? diye bir soru hatıra gelebilir. Hücrelerinde yapması haram olan halvet olurdu. Sokak da olunca, kadının aradığı hususiyet tahakkuk etmekte ve fakat haram olan halvet vukua gelmemektedir. Bir kere daha tekrar edelim: Resûlullah kadın-erkek münasebetlerinde şeriatın zevâhirine aynen müraat etmiş, peygamberlik hususiyetini mevzubahis etmemiştir.

2- Hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın geniş bir hilm ve hudutsuz bir tevazuya sahip olduğunu, büyükküçük herkesin ihtiyaçlarını görmede fevkalâde sabırlı olduğunu göstermektedir. Ayrıca fitneden emin olunduğu takdirde yabancı kadınla sırrî olarak bilgi alışverişinde  bulunmanın caiz olacağı, kişinin diyanetini yaralamayacağı anlaşılmaktadır. Ancak,bu hususta Hz. Âişe'nin dediği gibi   وَاَيُّكُمْ يَمْلِكُ اِرْبَهُ كَمَا كَانَ # يَمْلِكُ اِرْبَهُ  "Bu meselelerde herkes Resûlullah gibi olabilir mi?"[5]

 

ـ3435 ـ3ـ وعن جرير رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَألْتُ النّبيَّ # عَنْ نَظَرِ الفُجْأَةِ. فقَالَ اصْرِفْ بَصَرَكَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي .

 

3. (3435)- Hz. Cerîr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a âni  bakıştan sordum. Bana:

"Nazarını hemen çevir!" buyurdu."[6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Burada mevzubahis olan âni bakış, kasıdsız ve gayr-i irâdî olarak bir kadının görülüvermesidir. Resûlullah, herhangi bir yerde, ihtiyarsız olarak nazarımıza  ânîden çarpan bir  kadına irâdî olarak bakmaya devam etmeyi yasaklamakta nazarlarımızı derhal çekmeyi emretmektedir. Müteakip hadiste daha sarih olarak görüleceği üzere, böyle, göze birden ilişen  kadına ihtiyarsız ilk bakmanın herhangi bir günahı yoktur. Ancak irâdî olarak bakmaya devam edilirse bu bakış haram hududuna girer ve günah işlenmiş olur. Esasen zinâya giden yolun ilk basamağında bakmak  yer aldığı için, zina fazîhasının önlenmesinde mühim ön tedbirlerden biri, göze hakim olmak, harama bakmamaktır. İslâm âlimleri nazarın kalbi  bozan en mühim âmillerden biri olduğunu  kabul eder. Hatta Seleften bazıları "Nazar kalbe düşen zehirli bir oktur" demiştir. Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri zina ile nazar arasındaki bu sıkı irtibat sebebiyle ferclere sahip olmayı emrettiği aynı âyette gözleri kısmayı da emretmiştir: "Mü' min erkeklere söyle, gözlerini kıssınlar ve ferclerine (cinsiyet organlarına hâkim olup, zinâdan) muhafaza etsinler. Bu, onlar için (kalbin temizliğinde, dinin lekesiz kalmasında) en temiz yoldur" (Nur 30). İbnu Kesir: "Fercin muhafazası bazan onunzinadan uzak tutulmasıyla, bazan da nazarı haramdan korumakla olur" der. Bir Buhârî hadisinde Resûlullah, "göz zinası"ndan  bahseder ve bunun, bakmak olduğu belirtir.

Ulemâdan bir kısmı, bu hadisi esas alarak: "Kadının yolda giderken yüzünü örtmesi farz değildir" hükmünü vermiştir. Ancak erkeklerin irâdî olarak yabancı kadına bir-iki zaruret hali dışında bakması haramdır.

Şeriat-ı garrâmızın tecviz ettiği haller şâhidlik, tedavi  ve evlenmektir. Bunlar da hacet miktarı olmalıdır. Samimi bir niyetle evlenmeye karar veren erkek, evlenmek istediği kızın yüzüne bakabilir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu tavsiye buyurmuştur.

İslâm sadece kadına değil, emred olan yani henüz sakalı çıkmamış (parlak) erkek  delikanlılara da bakmayı yasaklamıştır.

Resûlullah der ki: "Kıyamet günü bütün gözler ağlayacaktır, ancak şunlar müstesna:

* Allah'ın haramlarına bakmayan gözler.

* Allah yolunda seher vakti uyanık olan gözler.

* Allah korkusuyla sinek başı (gibi yaşlar) döken gözler."

Az önce kaydedilen âyetin devamında Rabbimiz kadınlara da ayrıca hitab edip, onlara da gözlerini kısmalarını emreder: "Mü'min kadınlara söyle, onlar da gözlerini kıssınlar ve ferclerini muhafaza etsinler..."

Bu âyetten, âlimlerden bir kısmı kadınların yabancı erkeklere, şehvetle veya şehvetsiz olarak bakmalarının câiz olmadığı hükmünü çıkarmışlardır. Bu hükmü te'yid eden ve 3440 numarada gelecek olan bir rivayette, "Ümmü Seleme ile Meymûne vâlidelerimiz Aleyhissalâtu vesselâmla otururken yanlarına İbnu Ümmi Mektum gelir. Aleyhissalâtu vesselâm zevcelerine örtünmelerini emreder. Gelenin âmâ olduğu, kendilerini göremeyeceği hatırlatılınca, Aleyhissalâtu vesselâm: "Sizler de mi körsünüz, onu görmüyor musunuz?" buyurur.

Bazı âlimler, kadınların şehvetle olmadığı takdirde erkeklere bakmasının haram olmadığını söylemiştir. Nitekim, Resûlullah, Hz. Âişe'ye bayram günü oynayan Habeşlileri seyretmesine müsaade etmiştir. Nevevî, bu hadisi: "O sırada Hz. Âişe henüz büluğa ermemişti ve mükellef değildi. Veya örtünme  emri henüz gelmemişti" diye te'vil eder. İbnu Hacer bu te'vile katılmaz ve hadisin bazı vecihlerinde, hâdisenin Habeşistan heyetinin gelmesinden sonra olduğunun belirtildiğini, bu heyetin de yedinci hicrî yılında geldiğini, o sene Hz. Âişe'nin onaltı yaşında olması gerektiğini söyler. Kadınların dizkapağı ile göbek arası dışında erkeklere bakabileceğini söyleyenler, bir de Fâtıma Bintu Kays hadisini delil getirirler. Buhârî ve Müslim'de gelen hadise göre, Resûlullah, kocasından boşanan Fatıma'ya, iddetini İbnu Ümmi Mektum'un evinde geçirmesini söyler ve: "O, âmâ bir kimsedir, onun yanında elbiseni çıkarabilirsin" der. Mukabil görüşte olanlar: "Bu, gözü kısmakla da olabilir, aynı evde olmak mutlaka bakmayı gerektirmez" diye cevap vermişlerdir. Ebû Dâvud 3440'da gelecek Ümmü Seleme hadisinin Resûlullah'ın zevcelerine mahsus, Fatıma Bintu Kays hadisinin ise bütün mü'min kadınlara mahsus olduğunu söyleyerek iki zıd  rivayeti te'lif eder. İbnu Hacer bu telifi takdir eder ve bazı başkalarının da takdir edip beğendiklerini belirttikten sonra kendisi de şöyle bir teklif getirir: "İbnu Ümmi Mektum'a karşı örtünme emri, onun âmâ olması sebebiyle, vukuunu farkedemeyeceği herhangi bir yerinin açılma ihtimaline binâendir. Öyleyse, bakma yasağı mutlak şekilde dâimî olmaz." Ayrıca der ki: "Bu hususu, kadınların mescidlere, çarşılara, seferlere, yüzleri örtülü olarak çıkmalarına verilen cevaz da teyid eder. Onların örtünmeleri erkeklerin onları görmemeleri içindir. Ama, kadınların görmemesi için de erkeklere örtünmeleri emredilmez. Bu durum, iki cins arasındaki hükmün farklılığına delildir. Gazâlî de bu şekilde ihticac etmiştir. Suyûtî'nin görüşü de böyledir."[7]

 

ـ3436 ـ4ـ وعن بريدة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ # لِعَلِيٍّ: يَا عَلِيُّ َ تُتْبِعِ النَّظْرَةَ النَّظْرَةَ، فَإنَّ لَكَ ا‘ُولَى، وَلَيْسَتْ لَكَ الثَّانِيَةُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .

 

4. (3436)- Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Ali (radıyallâhu anh)'a buyurdular ki:

"Ey Ali, bakışına bakış ekleme. Zira ilk bakış sanadır, ama ikinci bakış aleyhinedir."[8]

 

ـ3437 ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتى رَسولُ اللّهِ # فَاطِمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها بِعَبْدٍ قَدْ وَهَبَهُ لَهَا وَعَلَيْهَا ثَوْبٌ إذَا قَنَّعَتْ بِهِ رَأْسَهَا لَمْ يَبْلُغْ رِجْلَيْهَا، وَإنْ غَطَّتْ بِهِ رِجْلَيْهَا لَمْ يَبْلُغْ رَأسَهَا. فَلَمّا رَأى النَّبىُّ # مَا تَلْقَاهُ مِنَ التَّحَفُّظِ قالَ: لَيْسَ عَلَيْكِ بَأسٌ إنَّمَا هُوَ أبُوكِ وَغَُمُكِ[. أخرجه أبو داود .

 

5. (3437)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fâtıma (radıyallâhu anhâ)'ya, bir  köle getirdi. Bunu ona hibe etmişti. Hz. Fâtıma'nın üzerinde (çok uzun olmayan) bir elbise vardı, elbiseyi başına çekecek olsa öbür ucu ayaklarına ulaşmıyordu. Elbisesiyle ayaklarını örtecek olsa üst ucu başına yetişmiyordu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), örtünme hususunda mâruz kaldığı sıkıntıyı görünce:

"Bu kıyafette olmanın sana bir mahzuru yok, zira, karşındakiler baban ve kölendir." buyurdu."[9]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadis bâzı âlimlerce, kölenin kadın efendisine bakabileceğine delil kılınmıştır. Köle, kadının mahremlerinden sayılır. Halvet halinde bulunabilir, beraber yolculuk yapabilirler. Mahrem olan kimseye bakması helâl olan yerlerine bakmak, köleye  de helâldir. Hz. Âişe, Saîd İbnu Müseyyeb, iki görüşünden birinde Şâfiî ve Ashabı ve Seleften ekseriyetin görüşü böyledir.

Ancak cumhur, köleyi de ecnebi gibi kabul etmiştir. "Çünkü derler, azad edildikten sonra kadın efendisine nikâhı helâldir."

Bazı âlimler bu hadiste gelen gulâm kelimesinin hem "köle" hem de "oğlan" ma'nâsına gelmesini esas alarak, hadiste geçen kölenin henüz çocuk olduğuna hükmederler.[10]

 

ـ3438 ـ6ـ وعن أم سلمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّ النبيَّ # كَانَ عِنْدَهَا وَفي الْبَيْتِ مُخَنَّثٌ. فقَالَ لِعَبْدِ اللّهِ بنِ أبِى أُمَيَّةَ أخِي أُمِّ سَلَمَةَ: يَا عَبْدَ اللّهِ إنْ فَتَحَ اللّهُ لَكُمْ غَداً الطَّائِفَ فإنِّى أدُلُّكَ عَلى ابْنةِ غَيَْنَ فَإنَّا تُقْبِلُ بِأرْبَعٍ وَتُدْبِرُ بِثَمانٍ. فقَالَ #: َ يَدْخُلَنَّ هؤَُءِ عَلَيْكُمْ. يَعْنِى المَخَنَّثِينَ فَحَجَبُوهُ. قالَ ابنُ جُرَيجٍ: المُخَنَّثُ هِيْتٌ[. أخرجه الثثة وأبو داود.قوله: »تُقْبلُ بِأرْبَعٍ« أي بأربع عكن.»وَتُدْبِرُ بِثَمانٍ« أراد أطراف العكن ا‘ربع من الجانبين .

 

6. (3438)- Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanımda idi. Evde bir muhannes vardı. Bu muhannes, Ümmü Seleme'nin kardeşi Abdullah İbnu Ebî Ümeyye'ye: "Ey Abdullah,  şayet yarın Allah Tâif'in fethini müyesser kılarsa, ben sana Gaylân'ın kızını göstereceğim. Çünkü o, gelirken dört, giderken sekizdir" der. Bu söz üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Böyleleri bir daha yanınıza girmesin" buyurdu. Bu sözüyle muhannesleri kasdetmişti. Bundan sonra onu, (evlerine girmekten) men ettiler."[11]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Muhannes kadınlaşmış erkek demektir. Ahlâkında, davranışlarında, konuşma tarzında ve bütün davranışlarında kadına benzeyen kimsedir. Bu hal, bazan yaratılıştandır. Böyleleri levmdilmezler; ancak kendilerini buna zorlayan ferdlere de rastlanır. İşte bu mezmumdur ve müdâhale edilmesi gerekir. Sesi ve bazı halleriyle yaratılıştan kadına benzeyenlere hünsâ denir. Zikri geçen zâtı Resûlullah'ın hünsâ bilmesi, ilk gördüğünde yasaklamayışının sebebini izah eder. Bâzı rivayetler, herkesçe onun cimaya ihtiyaç duymayan biri olduğunun bilindiğini belirtir.

Peygamberimiz Medine'den bazı muhannesleri sürmüştür. Ebû Dâvud'da, ellerini ve ayaklarını kınalayan bir muhannesin Medine'den iki gece uzaklıktaki Nakî tam mevkiye sürüldüğü belirtilir. Öldürülmesini teklif edenlere Resulullah, "Ben musallî olanları öldürmekten nehyolundum" cevabını verir. Bu  sürülen kimsenin Hit adını taşıdığı belirtilir. Hind diyen de olmuştur başka isimler de var. Sürüldüğü yerin  adı da farklıdır. Bundan, birden fazla kimsenin sürüldüğü hükmüne varılabilir. Nitekim Âmirî, bunların dört aded olduğunu kaydeder.

2- Gelirken dört, giderken sekiz sözüyle kadının önden bakınca karnında dört boğum göründüğünü, arkadan bakınca bu boğumların sağlı sollu iki taraftan da görünmesi sebebiyle sekiz görüneceğini ifade eder. İbnu Hacer, bu tasvirin kadının şişman olduğunu ifade ettiğini, o devirde umumiyetle erkeklerin şişman kadınlara rağbet ettiklerini belirtir.

3- Resûlullah bir çok hadislerinde erkeklerin kadınlara, kadınların da erkeklere benzemesini yasaklamıştır. Bir hadisleri şöyle: "Allah'ın yaratışından nefret ederek kadınlara benzeyenlere Allah'ın öfkesi şiddetlidir." Bir başka hadis de şöyledir: "Kadınlardan kendisini erkeklere benzetenlerle, erkeklerden kendilerini kadınları benzetenlere Allah lanet etsin."

4- Resûlullah'ın Hît'i sürgün edişinde başlıca üç sebep gösterilmiştir.

* Kadınlara ihtiyaç duyan biri olduğu halde bunu gizleyerek, kendinin herkesçe kadınlara ihtiyacı olmayan biri bilinmesine sebep olması.

* Kadınların güzelliklerini ve avret yerlerini erkeklere alenî şekilde anlatmasıdır. Bu, dinimizin yasakladığı bir edebsizliktir. Kadının erkeğini, erkeğin hanımını tasvir etmesi memnudur. Bir rivayette Hît, vasfettiği kız hakkında daha müstehcen tabirler kullanmıştır: "Ağzı papatya çiçeği gibi, oturduğu zaman iki olur, konuşursa renk saçar gibi..."

* Kadınların en mahrem yerlerine muttalî olmuştur, bunları başka kadınlar bile kolay kolay öğrenmez. İşte bu sebeplerle Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunu sürmüştür.

Sadedinde olduğumuz hadisin şerhinde başka teferruatlar da var, bu kadarını yeterli  görüyoruz.[12]

 

ـ3439 ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَعَنَ رسولُ اللّهِ # المُخَنَّثِينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالمُتَرَجَِّتِ مِنَ النِّسَاءِ. وقَالَ: أخْرِجُوهُمْ مِنْ بُيُوتِكُمْ[. أخرجه البخاري، وأبو داود والترمذي .

 

7. (3439)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkeklerden kadınlaşanlara, kadınlardan da erkekleşenlere lânet etti ve: "Onları evlerinizden çıkarın!" şeklinde ferman buyurdu."[13]

 

ـ3440 ـ8ـ وعن أم سلمة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كُنْتُ عِنْدَ النَّبيِّ # وَعِنْدَهُ مَيْمُونَةُ بِنْتُ الحَارِثِ رَضِيَ اللّهُ عَنْها. فأقْبَلَ ابنُ أُمِّ مَكْتُومٍ وَذلِكَ بَعْدَ أنْ أُمِرْنَا بِالحِجَابِ؛ فَدَخَلَ عَلَيْنَا. فقَالَ #: اِحْتَجِبَا مِنْهُ. فَقُلْنَا يَا رسولَ اللّهِ، ألَيْسَ هُوَ أعْمَى َ يَبْصُرُنَا؟ فقَالَ: أفَعَمْيَاوَانِ أنْتُمَا؟ ألَسْتُمَا تُبْصِرَانِهِ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه .

 

8. (3440)- Ümmü Seleme (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında idim. Yanında Meymûne Bintu'l-Hâris (radıyallâhu anhâ) da vardı. (Bu esnada) İbnu Ümmi Mektum bize doğru geliyordu. -Bu vak'a, tesettürle emredilmemizden sonra idi- ve yanımıza girdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize:

"Ona karşı örtünün!" emretti. Biz:

"Ey Allah'ın resulü! O, âmâ ve bizi görmeyen (ve varlığımızı tanımayan) bir kimse değil mi?" dedik. Bunun üzerine:

"Siz de mi körlersiniz, siz onu görmüyor musunuz?" buyurdu."[14]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu hadis, önce de temas ettiğimiz gibi, kadının erkeğe, erkeğin kadına bakmasına haram diye hükmedenlerin delilidir. Bu meselede aksi görüş de vardır. Nevevî: "Esahh olan, her ikisinin de nazarlarının haram olmasıdır" der. Nevevî, kadınlara gözlerini kısmalarını emreden âyeti (Nur 30) de kaydettikten sonra şunu söyler: "Çünkü kadın insanlığın iki cinsinden biridir. Onlara, erkeklere kıyasen diğer cinse (erkeklere) bakmak haram edilmiştir. Burada bakma yasağı fitne korkusu sebebiyledir. Bu,  kadınlar hakkında daha açıktır, çünkü onlar şehvetçe daha şiddetli, akılca daha kıttırlar; dolayısıyla onlara fitne erkeklerden daha çabuk ulaşır."

Bu mevzu üzerine geniş açıklamayı 3435 numaralı hadiste kaydettik.[15]

 

ـ3441 ـ9ـ وعن أبي أسيْدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ # وَهُوَ خَارِجٌ مِنَ المَسْجِدِ، وَقَدْ اخْتَلَطَ الرِّجَالُ مَعَ النِّسَاءِ في الطَّرِيقِ. فقَالَ: اسْتَأخِرْنَ فَلَيْسَ لَكنَّ أنْ تَحْقُقْنَ الطَّرِيقَ. عَلَيْكُنَّ بِحَافَاتِ الطَّرِيقِ. فَكَانَتِ المَرْأةُ تُلْصِقُ بِالجِدَارِ حَتّى إنَّ ثَوْبَهَا لَيَتَعلَّقُ بِالجِدَارِ مِنْ لُصُوقِهَا بِهِ[. أخرجه أبو داود.»تحقُقْنَ الطَّرِيقَ« أيْ تَرْكبْنَ حُقّهَا، وَهُوَ وَسَطُهَا .

 

9. (3441)- Ebû Üseyd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), mescidden çıkıyordu. Yolda kadınlarla erkeklerin karışmış vaziyette olduklarını görünce, kadınlara:

"Sizler geride kalın. Yolun ortasından gitmeyin, kenarlarından gidin!" diye ferman buyurdu. Bundan sonra, kadınlar nerdeyse duvara değecek şekilde kenardan yürürdü. Bazan bu değmeler sebebiyle, elbisenin duvara takıldığı olurdu."[16]

 

ـ3442 ـ10ـ وعن ابنِ عُمَر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ # أنْ يَمْشِي الرَّجُلُ بَيْنَ المَرأتَيْنِ[. أخرجه أبو داود .

 

10. (3442)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), erkeğin iki kadın arasında yürümesini yasakladı."[17]

 

AÇIKLAMA

 

Erkeğin iki kadın arasında yürümesi hayaya, mürüvvete ve vekâra aykırı bulunmuştur. Yasağın sebebi budur. Ancak hadis umumiyetle zayıf addolunmuştur.[18]

 

ـ3443 ـ11ـ وعن ابن مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: المَرأةُ عَوْرَةٌ فَإذَا خَرَجَتْ اسْتَشْرَفَهَا الشَّيْطَانُ[. أخرجه الترمذي .

 

11. (3443)- İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kadın avrettir, dışarı çıktı mı şeytan ona muttalî olur."[19]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Avret, ortaya çıktığı, görüldüğü takdirde utanılan her şeydir. Kadının avret olarak ifâdesi, kadından da haya duyulduğu içindir. Bu hadis "kadın, avret (utanılacak şey) sahibi olduğu için böyle denmiştir" şeklinde de açıklanmıştır.

2- Şeytanın kadına istişrâfı (ıttılâı) farklı şekillerde yorumlanmıştır:

* Kadını erkekler nazarında tezyin eder.

* Şeytan kadına onu iğva etmek ve onunla başkalarını da iğva etmek için bakar.

İstişrâf lügat olarak bir şeye bakmak üzere gözünü kaldırmak ve daha iyi görmek için elini kaşı üzerinde açıp gölgelemektir.

Bu durumda hadis, kadının lüzumsuz yere sokağa çıkmasının hoş olmadığını takrir buyurmaktadır. Âlimler hadisten: "Kadın çıkınca, şeytan başkasıyla onu şaşırtmak, onunla da başkasını şaşırtmak, böylece her ikisini veya ikisinden birini fitneye atmak için dikkatini onun üzerine toplar" ma'nâsını çıkarmışlardır.

Buradaki şeytandan Resûlullah, cinnî şeytanı kasdettiği gibi fâsıklardan  insî şeytanı da kastetmiş olabilir. Zira Nâs suresinde şeytanın insî ve cinnî olabileceği ifâde edilmiştir.[20]

 

ـ3444 ـ12ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسولُ اللّهِ # مَعَ إحْدَى نِسَائِهِ فَمَرَّ بِهِ رَجُلٌ فَدَعَاهُ وَقالَ: هذِهِ زَوْجَتِي. فقَالَ يَا رسولَ اللّهِ: مَنْ كُنْتُ أظُنُّ بِهِ فَلَمْ أكُنْ أظُنُّ بِكَ. فقَالَ: إنَّ الشَّيْطَانَ يَجْرِي مِن ابنِ آدَمَ مَجْرَى الدَّمِ[. أخرجه مسلم .

 

12. (3444)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlarından biriyle beraber idi. Yanından bir adam geçti. Aleyhissalâtu vesselâm adamı çağırarak:

"Bu benim  zevcemdir!" dedi. Adam:

"Ey Alah'ın Resulü! Ben herkesten şüphe etsem de sizden şüphe etmem!" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:

"Şeytan insana kanın nüfuz ettiği gibi nüfuz eder!" buyurdular."[21]

 

AÇIKLAMA:

 

Bu hâdise, birinci ciltte kaydedilen 103 numaralı hadise benzemektedir. Muhaddisler her iki rivayetin de aynı hâdiseye ait olabileceği gibi, iki ayrı hâdiseye de ait olabileceğini söylemiştir. Şu kadar var ki, öbür rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) i'tikafta iken, gece vakti ziyaretine gelen Safiyye'yi uğurlamak üzere mescidin kapısına geldiği sırada iki kişi geçer. Resûlullah  onları "Ağır olun!" diye çağırır.

Her iki rivayetin aynı hadiseye ait olması hâlinde, sadedinde olduğumuz rivayet te'vil olunur: "Geçenler iki idi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) birisi ile konuştuğu için burada bir adam mevzubahis edilmiştir"  denilir.

Hadisten çıkan hükümler için 103 numaralı hadisin açıklamasına bakılmalıdır.[22]


 

[1] Buhârî, Nikâh: 111, Cezâu's-Sayd: 26, Cihâd: 140, 181; Müslim Hacc: 424, (1341); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/225.

[2] Yakın diye tercüme ettiğimiz hamv kelimesi, kocanın baba, oğul, kardeş, yeğen, amca, amca oğlu gibi akrabalarının hepsini ifâde eder; sadece kayın, yeğen vs. ile tercümesi nâkıs olur.

[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/225-227.

[4] Müslim, Fedâil: 76, (2326); Ebû Dâvud, Edeb: 13, (4818, 4819); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/227.

[5] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/227-228.

[6] Müslim, Âdâb: 45, (2159); Ebû Dâvud, Nikâh: 44, (2159); Tirmizî, Edeb: 29, (2777); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/228.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/228-230.

[8] Tirmizî, Edeb: 28, (2778); Ebû Dâvud, Nikâh: 44, (2149); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/230.

[9] Ebû Dâvud, Libâs: 35, (4106); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/230-231.

[10] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/231.

[11] Buhârî, Megâzî: 56, Nikâh: 113, Libâs: 62; Müslim, Selâm: 32, (2180); Muvatta, Vasiyyet: 5, (2, 767); Ebû Dâvud, Edeb: 61, (4929); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/231.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/232-233.

[13] Buhârî, Libas: 62, Hudûd: 33; Ebû Dâvud, Edeb: 61, (4930); Tirmizî, Edeb: 34, (2785, 2786); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/233.

[14] Ebû Dâvud, Libas: 37, (4112); Tirmizî, Edeb: 29, (2779); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/233.

[15] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/233-234.

[16] Ebû Dâvud, Edeb: 180, (5272); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/234.

[17] Ebû Dâvud, Edeb: 180, (5273); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/234.

[18] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/234.

[19] Tirmizî, Rada: 18, (1173); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/234.

[20] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/234-235.

[21] Müslim, Selâm: 23, (2174); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/235.

[22] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/235-236.