ONİKİNCİ FASIL

 

HASTA ZİYARETİ VE FAZİLETİ

 

ـ3400 ـ1ـ عن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال النبيُّ #: مَا مِنْ رَجُلٍ يَعُودُ مَرِيضاً مُمْسِياً إَّ  خَرَجَ مَعَهُ سبْعُونَ ألْفَ مَلَكٍ يَسْتَغْفِرُونَ لَهُ حَتّى يُصْبِحَ، وَكَانَ لَهُ خَرِيفٌ في الجَنّةِ، وَمَنْ أتَاهُ مُصْبِحاً خَرجَ مَعَهُ سَبْعُونَ ألْفَ مَلَكٍ يَسْتَغْفِرُونَ لَهُ حَتّى يُمْسِىَ، وَكَانَ لَهُ خَرِيفٌ في الجَنَّةِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.»الخريف« هنا الحائط من النخل .

 

1. (3400)- Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Kim bir hastayı akşam vakti ziyaret ederse onunla mutlaka yetmişbin melek çıkar ve sabaha kadar onun için istiğfarda bulunur. Ona cennette bir bahçe hazırlanır. Kim de hastaya sabahleyin giderse, onunla birlikte yetmişbin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfarda bulunur. Ona cennette  bir bahçe hazırlanır."[1]

 

ـ3401 ـ2ـ وعن ثوبان رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسُولُ اللّهِ #: مَنْ عَادَ مَرِيضاً لَمْ يَزَلْ في خُرْفَةِ الجَنّةِ حَتّى يَرْجِعَ[. أخرجه مسلم والترمذي .

 

2. (3401)- Hz. Sevbân (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Hasta ziyaretinde bulunan kimse, ziyaretten dönünceye kadar cennet meyveleri arasındadır."[2]

 

ـ3402 ـ3ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: مَنْ تَوَضّأ فَأحْسَنَ الْوُضُوءَ، وَعَادَ أخَاهُ المُسْلِمَ مُحْتَسِباً بُوعِدَ مِنَ النَّارِ مَسِيرَةَ سَبْعِينَ خَرِيفاً[.قال أنس: »الخَريفُ« العام. أخرجه أبو داود.

 

3. (3402)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Kim abdest alır ve abdestini mükemmel kılar sevab ümidiyle müslüman kardeşini hasta iken ziyaret ederse, ateşten, yetmiş yıllık yürüme mesafesi kadar uzaklaştırılır."[3]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Burada kaydedilen hadisler, hasta ziyaret etmenin ehemmiyetini belirtmektedir. Sonuncu hadiste, ziyaret sırasında abdestli olmaya teşvik edilmektedir. Bazı âlimler abdestli olmanın hikmetini şöyle açıklamıştır: "Hasta ziyareti bir ibadettir. İbadetlerin abdestli olarak yapılması, onu en mükemmel şekilde yapmak demektir, bu ise efdaldir."

2- Her işte olduğu gibi bunun da Allah rızası için yapılması, sevab elde etmek niyetiyle yapılması gerekmektedir. Başka gayelerle yapılan ziyaretlerin aynı şekilde sevablı olmayacağı anlaşılmaktadır.[4]

 

ـ3403 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: مَنْ عَادَ مَرِيضاً أوْ زَارَ أخاً لَهُ في اللّهِ تَعالى نَادَاهُ مُنَادٍ: أنْ طِبْتَ وَطَابَ مَمْشَاكَ وَتَبَوّأتَ مِنَ الجَنَّةِ مَنْزًًِ[. أخرجه الترمذي.              »تَبَوّأتَ« أي اتخذت .

 

4. (3403)- Hz.Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Kim Allah rızası için bir arkadaşını ziyaret eder veya bir hastaya geçmiş olsun ziyaretinde bulunursa, bir münâdi ona şöyle nidâ eder: "Dünya ve âhirette hoş yaşayışa eresin. Bu gidişin de hoş oldu. Kendine cennette bir yer hazırladın."[5]

 

ـ3404 ـ5ـ وعن زيد بن أرقم رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]عَادَنِي رسولُ اللّهِ # مِنْ وَجَعٍ كَانَ بِعَيْنَيَّ[. أخرجه أبو داود .

 

5. (3404)- Zeyd İbnu Erkam (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  gözümdeki bir ağrı sebebiyle beni ziyaret etti."[6]

 

AÇIKLAMA:

 

1- Bu rivayet,  Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın, Ashab hasta olduğu zaman ziyaretlerine gittiğini göstermektedir. Bu mesele ile ilgili başka örnekler de rivayet edilmiştir. Bir rivayet, Hz. Câbir (radıyallâhu anh)'a baygınlık geçirdiği sırada uğradığını ve ayrılıncaya kadar yanından ayrılmadığını haber verir.

2- Bu hadisten çıkarılan bir diğer hüküm, hafif  rahatsızlıklar için dahi ziyaretin meşruiyetidir.Zira göz ağrısı korkutucu, ağır bir hastalık değildir. Baş ve diş ağrılarını da bu sınıftan mütâlaa edebiliriz. Bazı hanefî âlimler göz ağrısı gibi hafif rahatsızlıklar için geçmiş olsun ziyaretini uygun görmemiş ve hatta mekruh olduğunu söylemiştir. Ancak görüldüğü üzere bu hadis, nassa dayanmayan o çeşit iddiaları tekzib etmektedir. Hadis, Buhârî tarafından el-Edebü'l-Müfred'e alınmıştır, âlimler sıhhati hususunda kesin kanaat sahibidir.[7]

 

ـ3405 ـ6ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا أُصِىبَ سَعْدُ بنُ مُعَاذٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يَوْمَ الخَنْدَقِ فِي أكْحَلِهِ. ضَربَ لَهُ رَسُولُ اللّهِ # خَيْمَةً فِي المَسْجِدِ لِيَعُودَهُ مِنْ قَرِيبٍ[. أخرجه أبو داود والنسائي .

 

6. (3405)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Sa'd İbnu Mu'az, Hendek savaşı sırasında kol damarından yaralanınca, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  onun için mescide bir çadır kurdurdu. Maksadı, onu daha yakından ziyaret etmek  (ve ilgilenmek)ti."[8]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadiste mescidin tedavi yeri gibi kullanılma örneği mevcuttur. Yaralanan Sa'd İbnu Mu'az için Hz. Peygamber mescidin içerisinde çadır kurdurup, daha yakından tedavisiyle ilgilenmek istiyor. Bilindiği üzere Sa'd İbnu Mu'az (radıyallâhu anh), Ensar'ın iki liderinden biridir. Diğer itibarlı lider Sa'd İbnu Ubâde'dir. Aleyhissalâtu vesselâm bu davranışıyla, insanların itibar edip mevki ve makam verdiği kimselere de hususi muamele etme, böylece onu sevenlerin gönlünü kazanma örneği de vermiş olmaktadır.

Âlimler hadisten şu hükümleri de çıkarırlar:

* Özre binâen mescidde ikâmet caizdir.

* Sultan veya âlim, ziyaretine ehemmiyet verdiği hasta şahısların ziyaretinde zorlukla karşılaştığı hallerde, hastanın, ziyareti kolay ve daha yakın bir yere taşınması caizdir.[9]

 

ـ3406 ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: مَنْ عَادَ مَرِيضاً لَمْ يَحْضُرْ أجْلُهُ فَقَالَ عِنْدَهُ سَبْعَ مَرَّاتٍ: أسْألُ اللّهَ الْعَظِيمَ رَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمَ أنْ يَشْفِيكَ إَّ عَافَاهُ اللّهُ تَعالى مِن ذلِكَ المَرَضِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.

 

7. (3406)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Kim eceli gelmeyen bir hastayı ziyaret eder ve yanında şu duayı yedi kere okursa, Allah ona bu hastalığından mutlaka şifa verir: Es'elullahe'l-azîme Rabbe'l-Arşi'l-azîmi en yeşfiyeke. (Büyük Arş'ın Rabbi olan Allah'tan senin için şifa taleb ediyorum.)[10]

 

ـ3407 ـ8ـ وعن أبي سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا دَخَلْتُمْ عَلى مَرِيضٍ فَنِفّسُوا لَهُ في أجَلِهِ فَإنَّ ذلِكَ يُطَيِّبُ نَفْسَهُ[. أخرجه الترمذي .

 

8. (3407)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Bir hastanın yanına girince, ona sağlık ve uzun ömür temennisiyle onu rahatlatın. Zira böyle yapmak onun gönlünü hoş eder."[11]

 

AÇIKLAMA:

 

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  bu hadislerinde, hastayı ziyaret ederken uyulması gereken mühim bir edebe dikkat çekmektedir: Onunla yapılacak konuşmanın ve ona yapılacak duanın mahiyetine gelince; bunlar, hastayı ferahlatacak, hayata sevgi ve bağlılığını artıracak, yaşama ümidini verecek tarzda olmalıdır. Hadiste geçen tenfîs, ferahlatma, nefes aldırma ma'nâsına gelir. Şârihler bunun "Allah ömrünü uzun etsin", "şifa versin", "afiyet versin" gibi sözlerle gerçekleşeceğini belirtir. Tîbî bu hadisi: "Yani uzun ömre heveslendirin" diye yorumlar. Bazıları: "Eceli hususundaki endişesini gidererek ferahlandırın bu da uzun ömür dilemek, hastalığın gitmesine dua etmekle ve "mühim bir şey yok, korkacak bir şey yok, Allah sana şifa verecektir, hastalığın ağır değil" gibi sözler söylemekle gerçekleşeceğine" dikkat çekmiştir. Gerçi bu çeşit sözler mukadder olan eceli değiştirmez ise de hastayı rahatlatır, gönlünü hoş eder. Hadis, hasta ve sakatlara güler yüz, tatlı söz ve mültefit davranışla muamele etmede bir beis olmadığını tebliğ etmekten başka, böyle davranmaya teşvik etmekte ve gönül alıcılığı ziyaret  âdâbı kılmaktadır.[12]

 

ـ3408 ـ9ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ غَُماً مِنَ الْيَهُودِ كَانَ يَخْدُمُ النّبيَّ # فَمَرِضَ فَعَادَهُ النّبيُّ # فَقَعَدَ عِنْدَ رَأسِهِ فَقالَ لَهُ: أسْلِمْ. فَنَظَرَ إلى أبيه وهو عنده، فقَالَ أطِع أبا القاسِم فأسلم، فخرج النبيُّ # وَهُوَ يَقُولُ: الحَمْدُ للّهِ الَّذِي أنْقَذَهُ بِى مِنَ النَّارِ[. أخرجه البخاري وأبو داود.

 

9. (3408)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Yahudilerden bir çocuk Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'a hizmet ediyordu. Bir gün hastalandı. Resûlullah onun ziyaretine geldi. Baş ucunda oturdu ve: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk yanında durmakta olan babasına baktı. Babası da: "Ebû'l-Kasım'a itaat et!" diye emretti. Çocuk derhal müslüman oldu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)  oradan ayrıldığı vakit şöyle diyordu:

"Onu benim vesilemle ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun."[13]

 

AÇIKLAMA:

 

Hadisten âlimler bazı fevâid çıkarmışlardır:

* Müşriğin  istihdamı, hastalanınca da ziyareti caizdir.

* İyi niyet taşımak esastır.

* Küçüğün istihdamı câizdir.

* Çocuğa islâm'ı  arzetmek caizdir.

* Çocuğun İslâm'ı câizdir. Çünkü hadiste, "Benim vesilemle onu ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun!" denmiştir.

* Çocuk küfrü anlar olsa ve küfür üzerine ölse, ahirette bunun cezasını çekecektir.[14]

 

ـ3409 ـ10ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مِنْ السُّنّةِ تَخْفِيفُ الجُلُوسِ، وَقِلَّةُ الصَّخَبِ في عِيَادَةِ المَريضِ[. أخرجه رزين .

 

10. (3409)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hastayı ziyaret ederken az oturmak ve az gürültü yapmak sünnettendir."[15]

 

AÇIKLAMA:

 

Burada, hasta ziyareti âdâbı olarak zikredilen hastanın yanında az oturmak ve az gürültü yapmak prensibi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hastalığı sırasında, vasiyet  yazmak üzere kâğıt ve kalem isteyince hazır bulunanların bu durumda bir şey yazılması caiz mi, değil mi? diye münakaşa etmeleri üzerine Hz. Peygamber'in "Beni terkedin" sözünden çıkarılmıştır.[16]

 


 

[1] Ebû Dâvud, Cenâiz: 7, (3098); Tirmizî, Cenâiz: 2, (969); İbnu Mâce, Cenâiz: 2, (1442); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/199.

[2] Müslim, Birr: 40, (2568); Tirmizî, Cenâiz: 2, (967); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/199.

[3] Ebû Dâvud, Cenâiz: 7, (3097); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/200.

[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/200.

[5] Tirmizî, Birr: 67, (2009); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/200.

[6] Ebû Dâvud, Cenaiz: 9, (3102); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/200.

[7] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/200-201.

[8] Ebû Dâvud, Cenâiz: 8, (3101); Nesâî, Mesâcid: 18, (2, 45); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/201.

[9] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/201.

[10] Ebû Dâvud, Cenâiz: 12, (3106); Tirmizî, Tıbb: 32, (2084); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/202.

[11] Tirmizî, Tıbb: 35, (2088); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/202.

[12] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/202.

[13] Buhârî, Cenâiz: 80, Merdâ: 11; Ebû Dâvud, Cenâiz: 5, (3095); İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/203.

[14] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/203.

[15] Rezîn ilavesidir. Buhârî,  İlm: 39, Cihad 176 Cizye: 6; Megazî: 83, İ'tisâm: 26, Mardâ: 17; İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/203.

[16] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 10/203.